Son günlerde okuyuculardan, “1 Ocak’tan itibaren sağlık hizmetinde yararlanılamayacakmış. Bu durum kimleri kapsıyor?” şeklinde endişeli sorular alıyorum. Sorularda haklılık payı var, çünkü bir süredir bu konuda çokça haber çıkıyor. Hatta sene başından itibaren 9 milyon kişinin sağlık hizmeti alamayacağı söyleniyor. Konu, genel sağlık sigortası borcu olanları kapsıyor.
Önce, SGK’ya olan borçlar nereden kaynaklanıyor; kısaca değineyim. Genel sağlık sigortası zorunlu ve nüfusun tamamı genel sağlık sigortası kapsamında olmak zorunda. Çalışanlar ve emekliler ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler otomatik olarak sağlık sigortası kapsamında. Çalışmayan, çalışmadığından dolayı da sigortalı olmayan kişiler ile 18 yaşından sonra okumayan, 20 yaşında liseyi bitirip üniversiteye devam etmeyip de sigortalı çalışmayanlar da genel sağlık sigortası kapsamında ama bu kişilerin devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanabilmeleri için primlerini kendileri cepten ödemeleri gerekiyor.
KİMLERİN BORCU BULUNUYOR
Şöyle yanlış bir kanı var; “Ben devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanmıyorum benim özel sağlık sigortam var ya da sağlık harcamamı kendim cepten yapıyorum dolayısıyla SGK’ya prim ödememe gerek yok” deniyor. Böyle bir şey yok. Sağlık hizmetinden ister yararlanın, ister yararlanmayın; yukarıda saydığım kişiler zorunlu olarak prim ödeyip, sağlık sigortası sistemine girmek durumunda. Öyle ki, bu kişileri SGK otomatik olarak genel sağlık sigortası sistemine dahil ediyor ve prim borcu çıkartıyor. İşte, borcu olan kesim bu kesim. Sadece bu kişiler de değil, bir dönem işsiz kalıp, çalışmayan (işsizlik sigortası almayanlar) ancak sonradan işe girenlerin de çalışmadıkları döneme ait sağlık prim borçları bulunuyor. Bir kesim daha var; onlar da, prim borcu olan Bağ-Kurlular.
Kaç kişinin SGK’ya genel sağlık sigortası borcu olduğu kesin bilinmese de 9 milyon kişinin prim borçlu olduğu tahmin ediliyor. SGK’nın açıkladığı verilere göre bugün, 2 milyon kişi sağlık sigortası primlerini kendileri ödüyor, 6.1 milyon kişinin primlerini ise devlet karşılıyor.
BORÇLULAR NE YAPACAK
Peki, borcu olan 9 milyon kişi ne yapacak? Madde madde sıralayayım. SGK, prim borcu olanları bilgilendiriyor, hatta yasal işlem ve icra takibi başlatıyor. Ayrıca, genel sağlık sigortası prim borcu olup olmadığı ve ne kadar borçlu olunduğu e-Devletten öğrenilebiliyor. Bugün için genel sağlık sigortası için ödenecek prim tutarı aylık 600, yıllık da 7 bin 200 lira. Tabi bu kişilerin geçmiş döneme ait de prim borçları bulunuyor ki, öğrendiğim kadarıyla kimilerinin borcu 35-40 bin liraları geçiyor. Öncelikle bu borcun ödenmesi gerekiyor. Borç, e-Devlet üzerinden de ödenebiliyor. Yeri gelmişken belirteyim, yılın bitimine şurada iki ay kaldı, borcun bu iki ay içinde ödenmesi gerekiyor ki, 2025 yılına sarkarsa, yeni belirlenecek asgari ücretle birlikte sağlık prim borcu da ciddi artacak.
Son günlerde en çok, ‘2025’te asgari ücret sence ne kadar olacak, tahminin var mı?’ sorusuyla karşılaşıyorum. Okuyucu soruyor, alışveriş yaptığım esnaf soruyor, işadamı soruyor, sigortacılar soruyor. Sigortacılar ne alaka diyeceksiniz; asgari ücret arttıkça sigorta şirketlerinin ödedikleri hasarlar da arttığından asgari ücreti merak ediyorlar.
Sene sonu yaklaştıkça asgari ücret üzerine tahminler hem moda oldu hem de gelenek haline geldi. Biz de modaya uyalım. İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan asgari ücret tespit komisyonu ilk görüşmesine aralık ayı başında başlayacak. İkinci toplantı aralık ayının ortalarında olacak ve yılsonunda da 2025 yılı asgari ücret belirlenip, kamuoyu ile paylaşılacak. Her ne kadar sendikalar, “asgari ücreti şimdiden konuşmayalım, çarşı pazara zam geliyor” dese de; şu sıralar 2025 bütçelerini yapan şirketler, asgari ücret tahminlerine göre bütçelerini ayarlıyor.
2024’TE YÜZDE 49 ARTTI
2025 tahminini yaparken, şu bilgiyi de paylaşmak gerekiyor. Geçmiş yıllarda asgari ücret sene başında ve bir kere olarak belirlenirken, 2022’de ilk defa ocak ve temmuz olmak üzere iki defa belirlendi. Bu kapsamda 2022 yılında toplamda yüzde 80 oranında artış yapıldı. Yine 2022 yılında asgari ücret vergi dışı bırakıldı. 2023’te ise asgari ücrete yine iki kere zam yapıldı ve yıllık zam tutarı yüzde 88.70 oldu.
2024 başında ise asgari ücrete geçmiş yıllarda olduğu gibi bir kere zam yapılacağı açıklansa da hem işveren hem de işçi kesiminin temmuz ortasında asgari ücretin artırılacağı yönünde beklentisi vardı. Ama arttırılmadı, sene başında asgari ücret yüzde 49 artışla brüt 20 bin 2 lira, net 17 bin 2 lira olarak belirlendi.
İŞVERENİN BEKLENTİSİ YÜZDE 25
Sadece benim elimde değil savcılıklarda da aynı belgeler var. Bir süredir sahte kefalet senetleri ile hem koca koca kurumlar hem devlet dolandırılıyor. İsimler bende saklı. Belirttiğim gibi konu zaten hukuka yansımış durumda. Önemli olan sahteciliğin boyutu ve nasıl yapıldığı.
Önce bilmeyenler için kefalet senedi nedir; kısaca anlatayım. Kefalet senedi bir başka adıyla da kefalet sigortası, başta kamu ihaleleri olmak üzere tüm ihalelerde bankaların vermiş oldukları teminat mektubu yerine geçiyor. Yani ihaleye girecek şirket ister bankadan teminat mektubu alıp verebiliyor, isterse de sigorta şirketinden kefalet senedi düzenletiyor. Peki, sorun nerede? Sorun, gerekli denetim olmadığı için kefalet senetlerinin dolandırıcıların rant kapısı haline gelmesi. Özellikle de son dönemde bu yolla yapılan sahtecilik büyük boyutlara ulaştı. Anlatınca anlayacaksınız, akıllara zarar bir yöntem uygulanıyor.
ŞİRKETLERİN HEPSİ PARAVAN
Yerli, yabancı büyük ve tanınmış sigorta şirketlerinin birebir isimlerini kullanarak şirket kuruyorlar. Şirket isimlerinin ardına ‘kefalet sigorta A.Ş’yi ekliyorlar. İsimler birebir aynı, sadece altına küçük harflerle ‘kefalet sigorta A.Ş.’ yazıyor. Böyle kurulmuş 30’ün üzerinde şirket var. Hepsi de paravan şirket. Şirket kuruluşları yasal, kanunlar buna izin veriyor ama paravan. Şirketlerin çoğu yabancı kişiler –ki, bunların çoğu da Balkan vatandaşı- tarafından kuruluyor. Yine bildik sigorta şirketlerinin birebir isimlerini, hatta birebir logolarını basarak, sahte kefalet senedi düzenliyorlar. Bu senetleri de ihalelere girecek şirketlere veriyorlar ve şirketler bu kefalet senetleri ile ihaleye katılıyor, kimileri de kazanıyor.
SİGORTA ŞİRKETLERİNİN İSİMLERİ KULLANILIYOR
İhaleye katılacak şirketler, düzenlenen bu kefalet senetlerinin üzerindeki bildik, uluslararası sigorta şirketi isimlerini görüp, kanıyorlar mı, yoksa bankalardan teminat mektubu alamayacakları için bilerek mi sahte kefalet senedi düzenlettiriyorlar; o tarafı bilinmez. Elimde bu şekilde düzenlenmiş 35-40 tane sahte kefalet senedi var. Mesela bir tanesine baktım, paravan şirket tarafından vergi dairesine yönelik düzenlenmiş, 4 milyon 200 bin liralık ‘kesin kefalet senedi’ için; düzenlettiren inşaat şirketi 423.200 lira prim ödemiş. Sigorta şirketlerine sordum, prim tutarı bu mudur diye? 150 bin lira olduğunu öğrendim. Yani, bu inşaat şirketi, sigorta şirketine gitse, 4.2 milyonluk kefalet senedi düzenletse, ödeyeceği prim 150 bin lira. Sahte senede neden, 423 bin lira ödüyor? Benim aklıma iki şık geliyor. Ya bu işlerden bihaberler –ki, mümkün değil- ya da gerçek sigorta şirketine gitse, mali durumu yetersiz olacağı için kefalet senedi düzenletemeyecek, o durumda da ihaleye katılamayacak.
SAHTE SENETLER KAMUYA VERİLMİŞ
Olayın sahtekarlık boyutunu bir kenara bırakıyorum, sahte kefalet senedinin nelere yol açacağını anlatayım. Sahte senetle ihaleye giren şirket, ihaleyi kazanamazsa sorun yok; sahte belgeye bavul yüküyle para ödemiş olur, o kadar. Eğer sahte senetle şirket ihaleyi kazanırsa, işin o tarafı vahim. Gerçek sigorta şirketi ve gerçek kefalet senedi olsa; ihaleyi kazanan şirket, şartnamedeki taahhütlerini yerine getiremezse, ihaleyi düzenleyen şirket dönüp sigorta şirketinden kefalet senedinde yazan tutar neyse (mesela 4.2 milyon lira ise) onu tahsil edecek. Şirket paravan, kefalet senedi sahteyse; kimden, neyi tahsil edecek? Kefalet senedini düzenleten şirket dolandırıldığının farkında değilse daha da vahim. Durum o kadar ciddi boyutta ki, ihaleyi düzenleyen koca koca kurumlara, –bunların bazıları da kamu kurumu- verilmiş yüzlerce sahte kefalet senedi var. Mesela, benim elimdeki sahte senetlerin birkaçı Devlet Su İşleri (DSİ) ihalelerinde verilmiş.
Cevap: Sorunuzda haklılık payı var, yazımda, yüzde 35’lik maaş farkının memuru mu, Bağ-Kur’luyu mu, SSK’lıyı mı ilgilendireceğini yazmayı atlamışım. 2024 sonuna kadar emekli olmak ile emekliliği 2025 yılına ertelemek arasında oluşacak maaş farkı sadece SSK ve Bağ-Kur statüsünde çalışanları ilgilendiriyor. Memurları ilgilendirmiyor. Nedenini de anlatayım. SSK ve Bağ-Kur emekli maaşları çalışanın; ödediği prim gün sayısı, aylık ortalama kazanç, enflasyon, büyüme hızı veya gelişme hızı, aylık bağlama oranı, gösterge rakamına göre hesaplanıyor. 5434 sayılı kanuna göre memur statüsünde çalışanların maaşları ise; derece ve kademe, ek gösterge, kıdem aylığı, memur maaş katsayısı, taban aylığı gibi kriterlere göre hesaplanıyor. Yani, memurların maaş hesaplaması ile işçi statüsünde çalışanların maaş hesaplaması çok farklı. Bu nedenle emekli maaşı açısından 2024’te emekli olmanın avantajı işçi ve Bağ-Kurluları ilgilendiriyor, memurları ilgilendirmiyor.
KAMU İŞÇİLERİ İÇİN 2024’TE EMEKLİLİK AVANTAJLI
Soru: Kamuda işçi olarak çalışıyorum. Emekliliği elde ettim. Biraz daha geç emekli olmayı düşünüyordum. 2024 yılında emekli olanların gelecek yıllarda emekli olanlardan daha fazla emekli maaşı alacaklarını duydum. Arkadaşlarım yılsonuna kadar emeklilik dilekçemi vermemi öneriyor. Neden maaş farkı olacağını anlamadım? Bu durumda ne zaman emeklilik dilekçesini vermeliyim? Kimileri de kamuda çalışan işçilerde böyle bir fark olmayacağını söylüyor. Muhittin G.
Cevap: 2024 yılı ile 2025 yılı emekli maaş farkının nedenlerine, ‘5 soruda emekli olacakların 2024-2025 maaş farkı’ başlıklı yazımda detaylı yazdım. Yeniden tekrarlamayayım. Özetlemek gerekirse, bu yılın sonuna kadar emekli olacakların maaş hesaplaması; yüzde 4.5’lik gelişme hızı, yüzde 64.77’lik enflasyon ve yüzde 86.16’lık zamma göre hesaplanacak. Bu durumda maaş yüksek olacak. 2025 yılında emekli olursanız yüzde 86.16’lık emekli maaş zammından yararlanamayacaksınız. Ayrıca enflasyonun ve büyüme hızının düşük olacağı tahmin ediliyor. Bu tahminlere göre de 2024 yılında emekli olacaklar ile 2025 yılında emekli olacaklar arasında maaş farkı yüzde 30 ila 36 arasında değişecek. Bu maaş farkı sizin gibi kamuda işçi olarak çalışanlarda da olacak. Kamu kurumları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlası kamuya ait şirketlerde çalışan ve ücretlerini ayın 15’inde alanlar 14 Ocak 2025 tarihine kadar emeklilik dilekçesini verebilirler. Bu durumda 2024 yılında emekli olup, maaş farkından yararlanabilirsiniz.
2024 İLE 2025 ARASINDAKİ MAAŞ FARKI HESAPLAMASI
Soru: E-devlet üzerinden baktığımda ve hesaplattırdığımda emekli aylığım 11 bin 500 lira olarak görülüyor. Yazınızda 2024 yılında emekli olursam emekli maaşımın yüksek olacağını, 2025’te emekli olursam yüzde 30 daha düşük olacağını yazmışsınız. Bu hesabı neye göre yapıyorsunuz? Hesapladığımda yüzde 30 fark oluşmuyor. Meltem K.
Cevap: Bu sene ile gelecek sene arasındaki yüzde 30’luk emekli maaş farkını genel bir yüzdesel fark olarak belirttim. Enflasyona, büyüme hızına göre bu fark kişiden kişiye farklı olacaktır. Enflasyon ve büyüme hızı da tamamen tahminler üzerinedir. Şöyle anlatayım: Tahminlere göre gelişme hızı 2024 yılında yüzde 4 olacak, enflasyon tahminleri ise yüzde 38 ila yüzde 42 arasında değişiyor. Çok detaya girmeden ve 11.500 lira emekli maaşınız üzerinden kabaca hesap yapacak olursak; 2024 sonuna kadar emekli olursanız emekli maaşınız 19.100 lira olacak bunun üzerine ocak ayındaki yüzde 49.25’lik zam ve temmuz ayındaki yüzde 24.73’lik zam eklenecek, maaşınız 35 bin 500 liraya olacak. Eğer 2025 yılında emekli olursanız; yüzde 38 enflasyon tahminine göre emekli maaşınız 26 bin 500 TL olacak. Bu durumda fark yüzde 33 olacak. Enflasyon tahmini yüzde 42 olursa; maaşınız 27 bin 500 olacak ki, bu durumda fark yüzde 30 olacak. Bu maaş hesaplamaları enflasyon ve büyüme hızı tahminlerine göre kabaca yapılmış hesaplamalardır.
Sene sonuna kadar zorunlu afet sigorta Meclis gündemine gelecek ve yasalaşacak. 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren de uygulanmaya başlayacak. Bir başka ifade ile de 1 Ocak’tan itibaren artık tüm konutlar zorunlu olarak afet sigortasını yaptıracak.
Bugün, Türkiye genelinde sigortalanabilir 20 milyon konutun 11 milyonunun zorunlu deprem sigortası bulunuyor. Zorunlu afet sigortası uygulamaya girdiğinde sigortalı konut sayısı 16 milyona çıkacak ki, bu da konutların yüzde 80’inin afet sigortası kapsamına alınacağı anlamına geliyor. Peki, afet sigortası neleri kapsayacak, mevcutta zorunlu deprem sigorta poliçesi olanlar ne yapacak? Madde madde anlatayım. Önce şunun altını çizeyim: Zorunlu afet sigortasının en önemli özelliği, afet sonrası vatandaşların acil ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için 150 bin TL acil ihtiyaç teminatını içermesi.. Gelelim detaylara.
ELEKTRİK, SU, DOĞALGAZ, İNTERNETTE ZORUNLU
-2000 yılından bu yana DASK kapsamında uygulanan zorunlu deprem sigortası 1 Ocak 2025 tarihi itibariyle kalkıyor, yerine yine DASK kapsamında zorunlu afet sigortası geliyor.
-Zorunlu afet sigortası, başta deprem, sel, heyelan, su baskını, fırtına, dolu ve orman yangını olmak üzere tüm afetleri kapsayacak.
-Zorunlu deprem sigortasının kapsamı dışında tutulan köy alanları ve köylerdeki konutlar, zorunlu afet sigortası kapsamına alınacak. Böylece köylerdeki konutlar zorunlu afet sigortası yaptırabilecek.
-Deprem sigortasında olduğu gibi afet sigortası da zorunlu olacak ve tüm konutlar sigortayı yaptıracak.
-Zorunlu afet sigortası elektrik, su, doğalgaz, internet aboneliklerinde ve tapu işlemlerinde zorunlu olacak. Yani, afet sigortası olmayan konuta elektrik, su, doğalgaz, internet bağlanmayacak.
Bu sefer yazacaklarıma sigortacılar da hak verecek. Hatta yazdıklarımı okuyunca vatandaş hem şaşıracak hem de yaptığım tespite hak verecek. Özeti şu; konut sigortası yaptıran vatandaştan alınan vergi ile sigortasız vatandaşın evindeki yangın söndürülüyor. Garip değil mi? Şimdi konuyu biraz açayım.
Bugün konut ve işyeri için sigorta taptıranlardan Yangın Sigorta Vergisi adı altında bir vergi kesiliyor. Konutunu ve işyerine özel sigorta yaptıran herkes bu vergiyi ödemek zorunda. Vergi oranı da yüzde 10. Sigorta şirketi sigortalıdan alacağı primin üzerine bu yüzde 10’luk Yangın Sigorta Vergisi’ni zorunlu olarak ekliyor. Öreğin, konutunuzu yangına karşı sigortalattınız, primi de 5.000 lira tuttu; sigorta şirketi yüzde 10’luk vergi tutarını bunun üzerine ekliyor ve sizin priminiz 5.500 lira olur.
YANGIN SİGORTA VERGİSİ
Peki, bu vergi kime ödeniyor? Sigorta poliçelerinden toplanan Yangın Sigorta Vergisi olduğu gibi belediyelerin kasasına giriyor. Yıllardır da bu vergi kesilip, sigorta şirketleri tarafından belediyelere ödeniyor. Kabaca, işyerlerinin yüzde 90’ınının, konutların ise yüzde 25’inin sigorta yaptırdığını düşünün, bunların primlerini şöyle bir hesap edin; belediyelere yangın vergisi adı altında her yıl ne kadar prim ödendiğini varın siz düşünün.
Niye böyle bir vergi kesiliyor? Verginin amacı, yangından korunma masrafları ile itfaiye hizmetleri için fon yaratmak. Özetle, verginin amacı, belediye sınırları içindeki itfaiye hizmetlerini desteklemek. Hoş, itfaiye olmayan yerlerde satılan poliçelerden de bu vergi kesiliyor ya; hadi neyse.
SADECE SİGORTALI ÖDÜYOR
Şimdi gelelim işin hem garabet tarafına hem de haksızlık boyutuna. Bu vergiyi sadece konutunu, işyerini sigortalayanlar ödüyor; sigorta yaptırmayanlardan bu vergi kesilmiyor. İtfaiye hizmeti ücretli mi? Hayır; yangın, trafik kazası, sel, çökme gibi acil olaylara müdahalede itfaiye hizmetleri ücretsiz. Düşünün; aynı mahallede iki konutta yangın çıkıyor, biri sigortalı, diğeri sigortasız. İtfaiye ikisini de söndürüyor ama sigortalı olandan vergi adı altında hizmet bedeli alıyor, sigortasız olana bedava hizmet veriyor.
HAKSIZLIĞA SON VERİLMELİ
YAZILARIMDA ara ara işverenlerin eleman bulmakta zorlandığına değiniyorum. Kimi yazılarımda da bu konudaki istatistikleri paylaşıyorum. Mesela, sadece 2023 yılında, 204 binden fazla işyeri, 560 binden fazla aradığı elemanı bulamadı. İmalat, toptan, perakende, ticaret ve inşaat, aradığı elemanı bulamayan sektörlerin başında geliyor. Bu sektörlerde, temininde güçlük çekilen kişi sayısı, toplam temininde güçlük çekilen kişilerin neredeyse yüzde 70’ini oluşturuyor.
ADAY HAVUZ SİSTEMİ KURULDU
Bunları niye yazdım? İŞKUR, eleman bulamayan işverenlere yönelik önemli bir adım attı ve Aday Havuz Sistemi kurdu. Sistemin sloganı da, ‘Aradığın aday bir tık uzağında’. İşverenler havuz sistemi sayesinde, ihtiyacı olan elemanı arıyor, adayı seçiyor ve işe başlatıyor.
Sistem hakkında biraz detay anlatayım. Malum, İŞKUR sisteminde işverenler aradığı eleman için İŞKUR’a ilan veriyor; iş arayanlar ise İŞKUR’a başvuruyor ya da kayıt oluyor. İş arayanlar İŞKUR’un sistemine girip, yaşadıkları şehirde, kendi vasıflarına uygun eleman arayan işverenleri buluyor. Tabi bu uzunca bir süreç. İşveren ilan verecek, başvuru sürecini bekleyecek, iş arayan sisteme kayıt olacak, falan.
Yeni uygulamaya giren Aday Havuz Sistemi, bu süreci kısaltıyor. Nasıl mı? Bir kere işverenler artık ilan vermiyor. Havuz sistemine girip, kendi kriterlerine uygun adayları, Aday, Havuz Sistemi üzerinden buluyor. Daha açık şöyle anlatayım. İŞKUR, iş arayanları, başta eğitim durumu, iş aradığı sektör, iş aradığı şehir gibi kriterlere göre bir havuz sisteminde toplamış. Buna da Aday Havuz Sistemi denmiş. İşte, işverenler bu sisteme giriyor ve aradığı aday elemanı kendi seçiyor, adayın özgeçmişine bakabiliyor ve bulduğu elemana da yine sistem üzerinden mesaj gönderebiliyor.
İŞKUR’A KAYIT GEREKMİYOR
İŞKUR sisteminde hem işverenlerin hem de iş arayanların İŞKUR’a kayıtlı olması gerekiyor. Aday Havuz Sistemi’nde ise bu uygulama kaldırılmış. İŞKUR’a kayıtlı olsun, olmasın tüm işverenler sisteme giriş yapabiliyor; aradıkları elemana ulaşmak istediklerinde de yine kuruma kayıt şartı aranmıyor.
Önce boğazda yanmayla başlıyor, ardından halsizlik ve ateş ama yüksek ateş değil, sonrasında öksürüğe çeviriyor. Hoş, kimle konuşsam, aynı dertten yakınıyor.
Doktorlarla konuşuyorum, ciddi bir grip salgını olduğundan bahsediyor. Kimi doktor ise salgını Covid’in yeni versiyonu olarak tanımlıyor. Yine konuştuğum kişilerin kimisi, ‘grip aşısı olmadın mı?’ diye soruyor, kimileri de ‘aman grip aşısı olma’ diyor. Ben grip aşısı olanlardan değilim ama biraz araştırma yaptım. Bu vesile ile ara ara okuyuculardan gelen ‘grip aşısını devlet ödüyor mu?’ sorusuna da açıklık getirmiş olurum.
EKİM AYI AŞI İÇİN UYGUN ZAMAN
Önce, Sağlık Bakanlığı’nın, grip aşısı konusundaki tavsiyelerini özetle paylaşayım. Bakanlık, aşının, yapıldığı grip sezonu için etkili olduğunu belirtiyor ve eskiden geçirilmiş grip hastalığı ya da uygulanmış grip aşısına bakılmaksızın mevsimsel gribe karşı etkin bir korunma sağlanması için her yıl grip aşısı yaptırılması gerektiğini savunuyor. Aşının koruyucu etkisi, aşı yapıldıktan iki hafta sonra başlayacağı için aşının en uygun zamanı, gribin sık görülmeye başladığı dönemden hemen öncesi. Bakanlık, ekim ve kasım aylarının grip aşısının yapılma zamanı olarak tercih edilmesi gerektiğini de öneriyor. Mart ayının sonuna kadar da grip aşısı yaptırılabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre de grip virüsü her yıl 1 milyar kişiyi hasta ediyor, bunların 3-5 milyonu ciddi vaka olarak görülüyor ve 300-650 bin kişi ise grip salgınından hayatını kaybediyor.
KİMLERİN AŞILARI ÖDENİYOR?
Peki, grip aşısını devlet karşılıyor mu? Daha doğrusu grip aşısını SGK ödüyor mü? Ödüyor, ama herkesin aşısını karşılamıyor. Yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT), kimlerin grip aşısını SGK’nın karşıladığı, tek tek sıralanmış. Öncelikle, 65 yaş ve üstü kişilerin, yaşlı bakımevi ve huzurevlerinde kalanların grip aşısı bedelini doktorların reçete etmesi halinde sadece Eylül-Şubat tarihleri arasındaki dönemde SGK karşılıyor. Aynı şekilde 65 yaş ve üzeri kişilerin rapor aranmaksınız 5 yılda bir zatürre aşı bedelleri de SGK tarafından ödeniyor.