Cevap: Okuyucumuzun sorduğu soruların benzerini, emeklilerin maaş farkları yattığından bu yana çokça alıyorum. Hatta kimileri ocak ayında hiç zam almadıklarını, şubat ayının başında zamlı maaşlarını aldıklarını ancak bankaya yatırılan maaşın yanlış olduğunu belirtiyor. Görünen o ki, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaş hesaplamasında kafaları karışmış. Karışıklığın temel nedeni de yukarıda örneğini aldığım okuyucumun sorusunda olduğu gibi maaşın yanlış hesaplanmasından kaynaklanıyor.
Önce emekli maaş zamları ile ilgili kısa bir bilgi vereyim ki, daha iyi anlaşılsın. SSK ve Bağ-Kur emeklileri 2024’ün ocak ayında maaşlarını enflasyona bağlı olarak yüzde 37.57 zamlı alacaklardı. Sonradan alınan kararla SSK, Bağ-Kur ve memur emeklilerinin zam oranlarının eşitlenmesine karar verildi ve 11.68’lik fark eklenerek, maaş zammı yüzde 49.25’e çıkarıldı. Maaş zammına yönelik kanun 31 Ocak’ta da Resmi Gazete’de yayımlandı.
Kanun ocak ayı maaş ödemelerine yetişmediği için SSK ve Bağ-Kur emeklileri ocak maaşlarını yüzde 37.57 zamlı aldı. Ardından da 11.68’lik fark Şubat ayının 6’sında SSK, 7’sinde de Bağ-Kur’lulara yatırıldı. İşte kafalar da burada karıştı.
Okuyuculardan gelen sorulara baktığımda, iki noktada hesap hatası yapıldığını gördüm. Birincisi, ek ödeme yanlış hesaplanıyor; ikincisi de, emekliler yüzde 37.57’lik zamlı maaşın üzerine bir de yüzde 11.68’lik zam ekleyip, yüksek bir tutara ulaşıyor ve maaşlarının eksik yatırıldığını savunuyor. Aslında hesap basit. 2023’ün aralık ayındaki ek ödemesiz maaşınızın üzerine yüzde 49.25’lik zammı ekleyeceksiniz, bunun üzerine de yüzde 4’lük ek ödemeyi hesaplayacaksınız; zamlı maaşınız işte budur.
Okuyucumuzun sorusundaki hesaplama üzerinden anlatayım. 24 Ocak’ta bankaya yatan 14.732 liralık maaş, yüzde 37.57’lik zam üzerinden hesaplanmış maaş. Ayrıca bu maaşın içinde yüzde 4’lük ek ödeme tutarı da var. Asıl maaş 14.166 lira, ek ödeme ile 14.732 lira oluyor.
Güzide Hanım’ın 2023 aralık maaşı 10.297 liraydı. Bunun üzerine yüzde 37.57 zam eklendiğinde 2024 ocak maaşı 14.166 liraya çıktı, üzerine de ek ödeme eklendiğinde 14.732 lira oldu. Güzide Hanım’ın yanlış hesabı bundan sonra başlıyor. 14.732 lira maaşın üzerine zam farkı olan yüzde 11.68’i ekliyor ve 16.452 liraya ulaşıyor; bunun da üzerine yüzde 4 ek ödemeyi ekleyip, maaşının 17.111 lira olması gerektiğini savunuyor.
Peki, doğru hesap ne? Güzide Hanım’ın 2023 aralık ek ödemesiz maaşı olan 10.297 lira üzerinden yüzde 49.25’lik zam uygulanacak, maaş 15.368 liraya çıkacak. Bunun da üzerine yüzde 4 ek ödeme gelecek; böylece zamlı maaş 15.983 lira olacak.
Özetleyecek olursam emeklilere ocak ayında zamlı maaş, şubat ayında da zam farkı yattığı için hesaplar karıştı. Oysa 2023 aralık ayındaki maaşınız neyse onun üzerine yüzde 49.25 zam uygulayıp, bunun da üzerine ek ödeme tutarını koyacaksınız. 2024’ün temmuz ayına kadar bu maaşı alacaksınız.
Konunun detayına ara ara yazılarımda da değindim; neden bu noktaya gelindiğini sebepleri ile anlattım. Özetle, sanayiciler, ‘tesislerimizi sigortalatamıyoruz, fiyatlar çok yüksek, Türkiye sigortasızlaştırılıyor’ diye isyan ediyor; sigortacılar ise, ‘sigorta bulunamaması diye bir durum söz konusu değil, yaptıran yaptırıyor’ diye karşı çıkıyor.
Son olarak da bu konu, geçtiğimiz hafta perşembe günü, İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) düzenlediği ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik’in de katıldığı ‘Türkiye’de Sanayinin Sigortalanması: Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ başlıklı toplantıda konuşulup, tartışıldı. Toplantıyı yakından takip ettim. Sanki, sigortacılarla anlaşamıyoruz, duruma ekonomi yönetimi el atsın tadında düzenlenmiş bir toplantıydı.
SANAYİCİ SİGORTACI TARTIŞMASI
Sanayiciler; sigorta şirketlerinin enflasyon oranları ile örtüşmeyen düzeylerde fiyatlar belirlediği, sanayinin sigortalanması alanındaki sorunların giderek arttığı, Türk sanayisinin giderek büyüyen sigortasızlaşma riski ile karşı karşıya kaldığı, sanayicilerin sigorta yaptırmayı anlamsız bulduğu, hatta sigorta yaptırmamaya başladıkları gibi benzer tezleri ortaya koydu. Bu sefer bu söylemlerini ekonomi yönetiminin önünde yaptılar.
Sigortacılar da; yurtdışından aldıkları reasürans teminatının maliyetinin döviz bazında yüzde 100, yüzde 200 arttığını, teminat bulmakta zorlandıklarını, bunu da mecburen sigortalıları olan sanayicilere yansıttıklarını, üzerine bir de enflasyondan kaynaklı kıymet artışlarının getirdiği fiyat artışlarının eklendiği gibi bugüne kadar söylediklerinin benzerini ekonomi yönetiminin önünde tekrarladılar.
Peki, ekonomi yönetimi bunların karşısında ne dedi? Özetle paylaşayım, çünkü burası önemli. Cevdet Yılmaz, firmaların faaliyetleri sürecinde karılaşacakları riskleri yönetebilmek için sigortanın korumasına ihtiyaç duyduğunu, reasürans piyasasındaki daralma ve maliyet artışının sanayicilere prim artışı olarak yansıdığını ve sanayicilerin sigorta teminatı bulmakta zorluk çektiğini belirterek, “Sorunları aşma yönünde sanayicilerimizin ve sigorta sektörünün ortak akıl ve işbirliği içinde çalışacaklarına inancımız tamdır” dedi.
EKONOMİ YÖNETİMİ NE DEDİ?
Osman Çelik de benzeri bir açıklama yaparak, “Sanayi sektörünün kurumsal risk yönetim sistemlerinin yeterli seviyede olmaması, daha düşük primler ödemek amacıyla eksik sigorta yaptırılması, enflasyona bağlı değişikliklerin göz ardı edilmesi sanayiciler açısından sorun. Temel ilke, riskin mutlaka sigortalanabilir hale getirilmesidir” şeklinde konuşu.
Adana, Osmaniye, son olarak da Antakya’ya gittik. Yol boyunca da sigortacılardan, 6 Şubat depremi sonrası yaşadıklarını dinledim. Şu bir gerçek ki, 6 Şubat depremi sigortanın önemini ortaya koydu.
Depremde tesisi zarar gören sanayici, sigortadan aldığı hasarla yeniden faaliyete geçebildi. Tesisi zarar görmese de deprem nedeniyle işi aksayan sanayici aldığı kar kaybı tazminatı ile zararını karşıladı. Sigortaya az prim ödemek için tesisinin değerini düşük gösteren, depremde de eksik hasar alan sanayici, hatasını anladı ama iş işten geçti. Evi yıkılan konut sahibi DASK ve sigortadan aldığı tazminatla hayatına devam edebildi. İki üç evi olup da sigortası olmayan vatandaş, devletin yaptığı konutlardan kendine bir tane ev alabildi. Bunların hepsini ve daha fazlasını sigortacılardan dinledim.
Bu yaşanmışlıkları dinleyince, haliyle; Kahramanmaraş depreminden her kesim ders çıkarmıştır, geçmişte yapılan hatalar yeniden tekrarlanmıyordur diye düşünüyorsunuz. Meğer öyle değilmiş. Evet, bir ders çıkarılmış ama hepi topu üç-dört ay sürmüş. Nasıl mı, anlatayım.
SİGORTAYA HÜCUM ETTİLER
Depremin hemen ardından Türkiye genelinde, kelimenin tam anlamıyla sigortaya hücum olmuş. DASK, konut, işyeri, sanayi; artık sigortalanacak ne varsa, vatandaş koştura koştura sigorta yaptırmış. Sigortacılar bunu, panik hali olarak nitelendiriyor. Hatta öyle ki, deprem bölgesinde evi, işyeri zarar görmeyenler, depremin hemen ertesi günü 7 Şubat’ta sigorta yaptırma telaşına kapılmış, bir kısmı da yaptırmayı başarmış. Depremin etkilediği bölgenin dışındaki illerde de benzer bir durum yaşanmış.
Mesela DASK; depremin hemen ertesi günü, yani 7 Şubat’ta, Türkiye genelinde 100 bin konut, zorunlu deprem sigortası yaptırmış. Depremden on gün sonra ise Türkiye’de zorunlu deprem sigortalılık oranı yüzde 56’lara kadar çıkmış. Deprem sonrasındaki birkaç ay içinde 1 milyon yeni deprem sigortası yapılmış ki, bu bir rekor. Benzer durum, konut, işyeri gibi diğer sigortalarda da yaşanmış.
BİR TEK SANAYİCİ DERS ÇIKARDI
Peki, sonra ne olmuş? Çok değil, depremden üç-dört ay sonrasında sigortalanma oranı da düşmeye başlamış. Hatta kimileri yaptırdıkları sigortaları iptal etmek bile istemiş, kimileri bunu becermiş, kimileri de ikna olup devam etmiş ama sigortacılar, ‘poliçe süresi dolunca yenilemezler’ diyorlar. Rakamlar da bunu doğruluyor. Depremden sonra zorunlu deprem sigortalılık oranı Türkiye genelinde yüzde 59’lara kadar çıkarken, bugün bu oran yüzde 58’lerde. Sigortalanma hızı düşmüş, bazıları poliçelerini yenilememiş. Diğerlerine bakıyoruz; başta konut olmak üzere vatandaşın yaptırdığı sigortalarda bugün gelinen noktada yüzde 7’lik bir azalma görülüyor. Hem sigortalılık oranında hem de poliçe sayısında düşüş var. Tek bir kesim var depremden ders çıkarmaya devam eden; o da sanayiciler. Sanayi tesislerinin sigortalanmasında yüzde 30’luk artış yaşanıyor.
Depremin yıldönümünde bu sefer Türkiye Sigorta Birliği’nin üyeleri ile önce Adana’ya oradan da Osmaniye ve Antakya’ya geçtik. Açıkçası deprem sonrasında Osmaniye’ye gitmemiştim; o nedenle de bu sefer önceliği oraya verdim. Bir önceliğim daha vardı; Antakya. Bana göre Antakya, depremin en yıkıcı etkisini yaşayan kentti. Adeta yıkık, yarı yıkık binalardan başka bir şey görülmüyordu. Beni en çok etkileyen ise o konutlarda, rüzgârda uçuşan perdeler oldu. Kent bomboştu; ortalarda kimseler yoktu. Tek tük insanlar yıkık binalardan oluşan sokaklarda ellerindeki torbalarla –ki, içlerinde ne olduğunu bilemedim, sormaya da cesaret edemedim- bir sokaktan, diğerine dolaşıp duruyorlardı. Bu söylediğim, depremden birkaç hafta sonraki manzara.
GÖÇ EDENLER GERİ DÖNECEK
Şimdi mi? Önce Osmaniye’den başlayayım. Yıkılması gereken binalar yıkılmış, halen yıkılması gereken binalar var. Kentteki işyeri sahipleri ile konuştum. Yavaş yavaş ekonomik hareketliliğin başladığını, ancak deprem sonrası ciddi göç olduğundan, toparlanmanın zor olacağını söylüyorlar. Şehrin en işlek caddesi olan İstasyon Caddesi artık bomboş. Ama Osmaniyeliler umutlu. Öyle ki, “Daha bir yıl oldu, henüz erken” diyorlar ve ekliyorlar, “Göç edenler geri gelecek, işyerleri yeniden açılacak, eski günlere yine kavuşacağız.” Gördüğüm kadarıyla şimdilik şehrin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir ekonomi dönüyor.
ŞANTİYE ŞEHRİ, ANTAKYA
Gelelim, Antakya’ya. Açıkçası şaşırdım. Yıkık binaların olduğu yerler artık dümdüz. Sanki bir yerden bakıyorsunuz, şehrin diğeri tarafını görüyorsunuz. Uçuşan perdeler yine var ama tek tük. Antakya, adeta şantiye şehri. Bir taraftan yıkım, diğer taraftan inşaat sürüyor. Şehir, yeniden inşa ediliyor.
Caddeler kalabalık. Ciddi bir trafikle şehrin merkezine ulaşabiliyorsunuz. İnsanlar konteyner kentten çıkıyor, işine gidiyor, akşam geri konteynerine dönüyor. Konuştuğum kişiler, “Eskiden insanlar hem çalışır hem de yiyeceğini kendi ekerdi; şimdi o yok, olmayınca artık dışarıdalar ama dışarısı da halk için pahalı” diyorlar.
Bir sene önce ‘in cin’in top oynadığı Antakya’da insanlar sokaklarda, dükkânlar açılmış; marketler, yiyecek yerleri çalışıyor, alışveriş yapılıyor. Yani, ekonomik aktivite başlamış. Soruyorum; “Ne olmasını bekliyordun ki, hayat devam ediyor” diyorlar.
Kimileri umursadı, kimileri umursamadı. Kimileri de beni felaket tellallığı yapmakla suçlayıp, ‘mümkün değil sigorta fiyatları o kadar artmaz’ dedi. Bu süreçte Türkiye Sigorta Birliği üyesi sigorta şirketlerinin yöneticileri sanayinin yoğun olduğu illerde sanayicilerle buluşarak; yeni senede yaşanacakları, fiyat artışlarının kendilerinden kaynaklanmadığını, ortak hareketle orta yol bulanacağını anlattı ki, bu toplantıların bir kısmına ben de katıldım.
Bugün gelinen noktada sigorta yenilemeleri gelen sanayiciler feryat ediyor. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de katıldığı İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis toplantısında, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, sigorta şirketleri tarafından yapılan zamların son haftalarda giderek artan sorun haline geldiğini belirterek, “Sigorta yenilenme sürecinin başlamasıyla beraber sanayi sektörümüzde ve sanayimizden bu konuda gelen şikayetlerin giderek arttığını görmekteyiz. Adeta sigorta firmaları, bir sendikasyon mantığıyla sigorta paketlerine bakıyorlar. Tüm paketin yarısını ancak alabiliyoruz. Türkiye’nin sigortasızlaşması konusunda özel bir çaba var” dedi.
FİYATLAR NEDEN ARTTI?
Aylardır gündemde olan, defalarca anlattığımız konu; şimdi sanayicinin gündemine geldi. Peki, fiyatlar neden bu kadar arttı? Sigortacılarla konuştum, sizlerle de paylaşayım. Öncelikle şunu belirteyim, Erdal Bahçıvan’ın bu açıklamasını sorduğumda, sigortacıların ortak cevabı; “Biz sigorta yapabildiğimize, sanayiciler de sigorta teminatı bulabildiklerine şükretsin” oldu. Şimdi madde madde fiyat artışlarının nedenlerine, sonrasında da ne yapılabilir konusuna değineyim.
- Sadece Türkiye’de değil, dünyada sigorta şirketleri bir süredir reasürans teminatı bulmakta sorun yaşıyor. Sigorta şirketlerinin teminat talebi yüksek, reasürans arzı çok düşük. Bu durum reasürans teminatının maliyetini ciddi artırıyor. Malum reasürans teminatı olmazsa sigorta şirketleri de sigorta yapamıyor. Geçen senenin sonuna kadar dünyanın sayılı ve büyük reasürans şirketleri Türkiye’ye sigorta teminatı vermeyi düşünmezken, sene sonunda ‘veririz ama pahalıya patlar’ dediler. Sigorta şirketleri de bugüne kadar sigortaladıkları müşterilerini teminatsız bırakmamak için yüksek maliyetlere katlandılar. Sadece bir sigorta şirketinden örnek vereyim, isim vermeden. Geçen sene reasürans teminatı için 6 milyon avro ödeyen sigorta şirketi, aynı şartlar için bu sene 20 milyon avro ödemek zorunda kaldı. İşte bu maliyet artışı şimdi sigortalılara yansıtılıyor.
SANAYİCİNİN DE SUÇU VAR
- Geçen sene Kahramanmaraş depreminde reasürans şirketleri 5 milyar dolar hasar ödedi. Neredeyse oluşan sigortalı hasarın tamamını reasürans şirketleri karşıladı. Ödedikleri bu parayı çıkarmak istiyorlar. Bir de beklenen Marmara depremi var. Reasürans şirketleri açısından Türkiye riskli ülke ve reasürans vermek istemiyorlar, verdikleri teminatın fiyatını katlıyorlar. Sanayicilerin sigorta fiyatlarının artmasının bir nedeni de bu.
EV kadınlarının prim desteği sağlanarak, sosyal güvenlik sistemine dahil edilmesi ve bu sayede emeklilik hakkı elde etmesi gündemde. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan geçtiğimiz günlerde, ev kadınlarının sigortalılığı ve emekliliği ile ilgili çalışmanın başladığını açıkladı. Peki, kapsamı ne olacak, ev kadınlarına emeklilik hakkı nasıl tanınacak? Konunun detayına girmeden önce mevcut durumdan kısaca bahsedeyim.
Bugün de ev kadınları sosyal güvenlik sistemine dahil olup, prim ödeyerek, emekli olabiliyorlar. Ev kadınları SGK’ya başvurarak, isteğe bağlı sigortalı olabiliyor, düzenli prim ödeyerek, emeklilik hakkını da alabiliyor. Sigortalılık süresi ise SGK’ya yapılan başvurunun kayıtlara geçmesi ile başlıyor. Aylık ödenecek primleri de sınırlar dahilinde ev kadınları kendileri belirliyor.
NE KADAR PRİM ÖDENECEK
En az ödenecek prim, brüt asgari ücretin yüzde 32’si; en fazla ödenecek prim ise brüt asgari ücretin 7.5 katının yüzde 32’si kadar. Bugünkü asgari ücret üzerinden hesaplarsak, isteğe bağlı sigorta yaptıracak ev kadınları aylık en az 6.400 lira prim ödeyecek. Primlerini yüksekten ödemek isteyenler ise aylık 48 bin lira üzerinden sigortalı olabilirler. Ya da 6.400 lira ila 48 bin lira arasında istedikleri bir tutar üzerinden de isteğe bağlı sigorta primi yatırabilirler. Belirtmekte fayda var; yatırılacak prim ne kadar yüksek olursa emekli olunduğunda alınacak emekli maaşı da o kadar yüksek olur. Ödenecek primin yüzde 20’si malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, yüzde 12’si ise genel sağlık sigortası primidir.
İsteğe bağlı sigorta yaptıran ev kadınları Bağ-Kur kapsamında değerlendirilip, bu şartlara göre emekliliğe hak kazanıyorlar. İsteğe bağlı sigortalı olunduğunda 9.000 gün prim ödenmesi ve 58 yaşını doldurmaları gerekiyorlar ki, emekli olunabilsin.
ÜÇTE BİRİ DEVLETTEN
Buraya kadar anlattıklarım, ev kadınlarının mevcut durumda sigorta sistemine girip, emekli olabilmelerinin şartları. Peki, yeni düzenleme ile neler değişecek? Ev kadınlarının sigortalılığına yönelik düzenleme üzerinde çalışılıyor, şartlar netleşince sivil toplum örgütleri ile paylaşılacak ve uygulamaya geçilecek.
Şimdiki haliyle şartlar neler? Aktif bir sigortası ve sosyal güvencesi olmayan ev kadınları yine isteğe bağlı sigorta kapsamında sosyal güvenlik sistemine dahil edilecek. Fark şu; primin 3’de 1’ini devlet karşılayacak. Yani, ödenecek prime devlet desteği var. Bu destek, asgari ücret ile sınırlı olacak. Daha açık anlatayım; bugünkü asgari ücret üzerinden hesaplarsak, isteğe bağlı sigorta yaptırarak, aylık 6.400 lira prim ödeyecek ev kadınının, priminin 2.133 lirasını her ay devlet karşılayacak; böylece ev kadınının ödeyeceği aylık prim 4.267 liraya düşecek. Asgari ücret arttıkça devletin prim katkısı da bu oran da artacak.
EK zamsız emekli maaşları hesaplara yatmaya başladı. SSK, Bağ-Kur emekli maaşlarına yüzde 49.25 zam yapılmasını içeren kanun teklifi yasalaştı, Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonra da emeklilerin hesaplarına ek zamdan kaynaklı farklar yatırılacak. Şimdilik SSK, Bağ-Kur emeklilerinin maaşları yüzde 37.57’lik zamma göre hesaplara yattı, önümüzdeki günlerde ise 11.68 puanlık fark da hesaplara yatacak.
Emeklilerin yeni maaş zamları ile ilgili yazılardan sonra okuyuculardan ek ödeme ile ilgili çokça soru aldım. Gerçi, her emekli maaş zammı sonrası bu sorularla karşılaşıyorum. Kimileri, ‘bana böyle bir ödeme yatmadı?’ diye soruyor, kimileri ek ödeme hesabını merak ediyor, kimileri de ‘sorduk soruşturduk böyle bir ödeme yokmuş, sen nereden çıkardın?’ diye sitem ediyor.
Öyle ki, bir okuyucumdan gelen e-postayı da paylaşayım. Okuyucum, “Gazetede yayınladığınız SGK emeklilerinin yeni zam oranına göre maaşları ek ödeme tutarları tablolarınızda anlayamadığım husus için bağlı olduğum SGK’ya iki defa gittim ve bana, ‘hiçbir bilgimiz yok, böyle bir hesaplama şeklini bilmiyoruz, zamlı maaşınız dışında size başkaca bir ek ödeme tutarı diye bir tutar ödenmeyecek’ dediler. Ben ek ödeme alacak mıyım?” diye soruyor. Anlaşılan o ki, emeklilerin ek ödeme konusunda kafası karışık.
EK ÖDEME NEDİR?
İster SSK ve Bağ-Kurlu, isterse de memur emeklisi olsun tüm emeklilere ‘ek ödeme’ ödeniyor. Ek ödeme ne demek? 2006 yılında vergi iadesi kaldırılarak, yerine ek ödeme uygulamasına geçildi. Maaşın yüzde 4’ü, ek ödeme adı altında tüm emeklilerin her ay hesabına yatırılıyor. Yüzde 4’lük ek ödeme emekliden emekliye değişmiyor ama maaşı yüksek olan daha yüksek, düşük olan daha az alıyor. Ocak ve temmuz olmak üzere senede iki kere maaşlar zamlandıkça, alınacak ek ödeme tutarı da artıyor.
Emekliler genellikle maaş üzerinden değil bankaya yatan tutar üzerinden ek ödemesini hesaplıyor. Oysa bankaya yatan maaş içinde ek ödeme de var. Emeklinin eline geçen tutar ek ödemeli maaş. Yanlış hesaplandığından da emekliler, maaşını yüksek hesaplıyor, bankadaki maaş tutarını düşük görünce de, ‘eksik yatırıyorlar’ diye şikayet ediyor. Bankaya yatan maaşın içinde yüzde 4’lük ek ödeme tutarı var. Önce bunun düşülüp, asıl maaşın bulunması gerekiyor. Bu maaş üzerine zam tutarı eklenecek; böylece ek ödemesiz maaş bulunacak. Bunun üzerine de yüzde 4’lük ek ödeme eklenecek. Doğru hesap bu.
NASIL HESAPLANIR?
Geçen yılın bir özelliği daha vardı; o da, 2013 yılında başlayan BES’te devlet katkısı uygulamasının da 10. yılıydı. Bunun ne önemi var diyeceksiniz. Sistemde en az 10 yıl kalındığında devlet katkısının yüzde 60’ı hak edilip, emekli olunabiliyor ya; işte, 2023 yılında kaç kişinin BES’ten emekli olacağı merak konusuydu.
Şunu da belirtmekte fayda var, BES genellikle, sisteme kaç kişi girdi, fon birikimi ne oldu, fonlar ne getirdi konuları ile gündeme geliyor; oysa bir de sistemden süresini doldurup, gerekli şartları yerine getirerek emekli olanlar var. Ben bu kişilere özel emekliler diyor.
DEVLET KATKISINI HAKETTİLER
- Emeklilik Gözetim Merkezi, hem geçen seneye kadar hem de 2023 yılında BES’ten emekli olanlarla ilgili tüm bilgileri açıkladı. 20 yılda BES’ten toplam 266 bin kişi emekli oldu. Her yıl BES’ten ortalama 10-20 bin kişi emekli olurken, sadece 2023 yılında 67 bin 500 kişi emekli oldu. Ve bu kişiler, devlet katkısı hesaplarındaki birikimlerinin yüzde 60’ını alarak, emekli oldular.
- Tabi, önemli olan bu kişilerin BES’e katkı payı adı altında ne yatırdığı ve emekli olurken sistemden ne aldıkları. Bu detaylar da açıklandı. 2023 öncesinde, 19 yıllık sürede sistemden emekli olan 200 bin kişi, katkı payı adı altında BES’e 13.3 milyar TL ödeme yapmış, emeklilik şirketleri de bu kişilere emekli olurken toplam 24.8 milyar TL ödemiş. 2023 yılında ise durum daha da farklı. Geçen sene sistemden emekli olan 67.500 kişi BES’e toplam 8.2 milyar TL katkı payı ödemiş, karşılığında ise şirketler, emeklilere toplam 22.7 milyar TL ödeme yapmış.
BES’E NE ÖDEDİLER, NE ALDILAR?
- Peki, emekliler kişi başına ne kadar sistemden para almış? Bir hesap yaptım. Sadece geçen sene, BES’e yüksek katkı payı ödeyenler, 415 bin TL birikim ile emekli olmuşlar. Ortalama katkı payı ödeyenler ise 206 bin TL ile emekli olmuşlar. Ortalamasına baktığımızda 2023 yılında emekli olanlara kendi tasarrufları ve devlet katkısı dahil kişi başına 260 bin lira para ödenmiş. Bu kişilerin sistemde yine ortalama 10 yıl kaldığını varsayarsak; yıllık 12 bin TL, 10 yılda da 121 bin TL BES’e katkı payı ödemişler; 10 yılında sonunda 260 bin TL tasarruf ile emekli olmuşlar. Daha açık bir anlatımla küçük tasarrufları 10 yılda yüzde 114 artmış. Altını çizeyim, çok basit bir hesapla anlattım. Yoksa yüksek katkı payı ödeyip, birikimlerini doğru emeklilik fonlarından değerlendirenler arasında yıllık yüzde 89 getiri elde edenler de var.