Nilgün Tekfidan Gümüş

Biden’ın mesajı

25 Ağustos 2016
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Obama Yönetimi’nin renkli karakterlerinden biridir. Kırdığı potlar ve devirdiği çamlarla meşhurdur. Ancak mütevazı hayat tarzı, yakın zamanda yetişkin oğlunu kanserden kaybetmiş olması dolayısıyla insani yanı da ön plana çıkmış bir yöneticidir.


Nitekim Biden samimi çizgisini önceki günkü Ankara ziyaretinde de sürdürdü. Türkiye’nin kâbus saatleri için “15 Temmuz gecesi yaşananların gerçek olup olmadığı, internet oyunu olup olmadığını anlayamadık” dedi. Türkiye’nin Fetullah Gülen’in iade edilmesiyle ilgili taleplerini ise usta bir manevrayla karşıladı. “Keşke Gülen, ABD’de değil, başka bir ülkede olsaydı” diyerek durumdan pek hoşnut olmadıkları izlenimi verdi. Tabi ziyaretin en önemli vurgusu, Cerablus operasyonu çerçevesinde terör örgütü PKK’nın uzantısı PYD-YPG’ye verilen sert mesaj oldu.

 

NE ANLAMA GELİYOR

 

SURİYE’de savaş başladığında Türkiye ve bazı Arap ülkeleri Suriyeli muhaliflerin desteklenmesi, eğit ve donat programının hayata geçirilmesi için ABD ile işbirliği yapmıştı. Ancak ABD, terör örgütü IŞİD ile savaşa öncelik verdiği, diğerleri Esad’ın devrilmesine odaklandığı için proje başarılı olmadı. Sonuçta Washington, omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) diye bir oluşumu desteklemeye başladı.

 

Ankara’daki bazı yöneticiler Halep’te namaz kılma hayali kurarken, Türkiye bir anda Suriye sınırı boyunca bir Kürt kuşağı realitesiyle karşı karşıya kaldı.

Yazının Devamını Oku

Eksen kayması mı

11 Ağustos 2016
‘TÜRKİYE, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Batı’dan yüz çevirip Rusya’ya mı dönüyor?’ St. Petersburg’ta yapılan Türk-Rus zirvesi dolayısıyla gündeme gelen soru etrafında yapılan yorumlar, şu günlerde dünya basınının en popüler konularından biri.

Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi, “Erdoğan yüzünü Putin’e döndü” diyordu.

 

Amerikan New York Times gazetesi, “Rusya ve Türkiye ilişkilerini onarma vaadinde bulunurken Batı huzursuz bir şekilde izliyor” başlığıyla zirveyi özetliyordu.

 

İngiliz Financial Times tereddütlüydü. “Batı’nın Türkiye’nin otokrasiye sürüklenme kaygılarına rağmen Erdoğan’dan vazgeçmesi için çok erken” diyordu. FT’ye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’ya giderken Batı’ya yönelik hesaplı bir hareket içindeydi ve pragmatik davranıyordu.

 

Wall Street Journal gazetesi ise daha keskindi. Analize göre ‘Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ABD-Türkiye ilişkilerinin darbeden beri yaşanan gerilemenin son işaretiydi...’

 

Yazının Devamını Oku

Dış politikada kritik dönem

29 Temmuz 2016
TÜRKİYE 15 Temmuz darbe girişiminin travmasını atlatmaya çalışıyor. 

Devlet yetkilileri, dünya basınına yaşanan krizin ciddiyetini anlatmaya çalışırken, Türkiye’den gelen tasfiye kararları, ortaya çıkan kötü muamele görüntüleri, geniş kapsamlı OHAL kararları, gazetecilerin gözaltına alınması gibi haberler nedeniyle Türkiye, “Hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor mu” sorularıyla manşetlerden düşmüyor.

Resmi ağızlardan yapılan açıklamalarda da bu eleştirel ve şüpheci ton dikkat çekiyor.


TÜRKİYE’DE UZLAŞMA RUHU
DARBE girişimi tam da dış basında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerin ayyuka çıktığı bir döneme denk geldi. Ülkedeki kutuplaştırıcı ton, artan İslami eğilim, yargıya yönelik müdahaleler, basın özgürlüğüne baskı, başkanlık sistemine geçme konusundaki ısrar sıkça eleştirilen konuların başında geliyordu. 

Yazının Devamını Oku

Dünya nasıl izliyor

21 Temmuz 2016
NICE’te insanların kamyonla ezilmesinin dehşetini yaşıyorduk ki, ülkemiz daha büyük bir vahşetle karşı karşıya kaldı.

Türk ordusunun tanklarını ele geçiren bir grup hain, darbeye karşı duran insanları ezdi, ordunun silahlarıyla siviller katledildi, devletin savaş uçaklarıyla milletin meclisi bombalandı, Cumhurbaşkanı Erdoğan suikast girişimi atlattı...

 

Yaşananlar en sıkı senaryo yazarlarının bile tahayyülünün ötesine geçti.

 

Neydi? Birkaç yıl öncesine göre Türkiye’nin imajı şöyledi. Dünyanın en güvenli ülkelerinden biriydi. Turistlerin gözdesiydi. İslam’ın demokrasiyle bağdaşabildiği model bir ülkeydi. Asya’dan Avrupa’ya geçişi sağlayan bir köprüydü. Avrupa Birliği adayıydı. NATO’nun doğu kanadının bekçisiydi.

 

Ortadoğu’nun bölgesel gücüydü. En önemlisi de aksaklıklara rağmen demokrasinin kök saldığı, darbeleri geride bıraktığı düşünülen bir ülkeydi.

 

Yazının Devamını Oku

Suriyeli meselesi

14 Temmuz 2016
GÖÇ mevzusu zor bir iştir.

Farklı toplumdan insanları öyle ya da böyle alıp başka bir toplumun içine oturtmaya çalışmak hem yabancı açısından, hem de yerli toplum açısından sıkıntılıdır. Bu nedenle dengeyi bulabilmek için iyi planlamak, uzun vadeli hesaplamak, daha önceki deneyimlerden ders çıkartmakta fayda vardır.

 

ALMANYA DENEYİMİ

 

SURİYELİ tartışması gündeme geldiğinde hemen Türk işçilerinin Almanya deneyimi akla geliyor. Ancak bu örnekte benzerlik gibi birçok da farklılık söz konusu. Almanya, Türkiye ile yapılan anlaşmanın ardından 1963 yılında resmen ilk işçileri almaya başladı. Kabul edeceği işçileri, Türkiye’de kurduğu işçi bulma merkezlerinde adayları tepeden tırnağa sağlık kontrolünden geçirerek götürdü. Kimin nerede kalacağı, kimin hangi fabrikada çalışacağı önceden belirlenmişti.

 

Almanya örneğinin en büyük hatası bu yabancıları ‘Gastarbeiter’ olarak nitelemesiydi. Yani misafir işçi. Uzun yıllar Türk işçilere nasıl olsa bir gün gidecekler gözüyle bakıldı. Bu nedenle dil bariyerinin aşılması pek önemsenmedi. Almanca bilenler, bilmeyenlere aracılık yaptı. Bir diğer bariyeri ise din oluşturdu. Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bir toplum içinde kalan Müslüman azınlık giderek muhafazakârlaşma eğilimi gösterdi. Türkler, daha çok Almanların tercih etmediği eski mahallelerde, kendi dar grupları içinde paralel dünyalar yarattılar.

 

Yazının Devamını Oku

Hedefteki ülke

2 Temmuz 2016
TÜRKİYE’nin atar damarını hedef alan İstanbul saldırısı sonrasında dünya bu kez daha duyarlı bir dayanışma içine girdi.

ABD’deki Empire State binası karardı, Almanya’nın Brandenburg kapısına Türk bayrağının ay-yıldızı yansıtıldı, Paris’teki Eyfel Kulesi kırmızı-beyaz ışıklandırıldı, Hindistan’da okul çocukları bile masum insanları hedef alan terörü kınadı.

 

Çünkü saldırı düzenleme biçimi bakımından, Türkiye’de daha önce IŞİD’e atfedilen eylemlerden yapı itibariyle daha farklıydı. Ayrıntılı bir plan çerçevesinde yapıldığı anlaşılan bu saldırı, bu özelliğiyle geçen mart ayında Brüksel havalimanını kan gölüne çeviren eyleme benziyordu. Ayrım gözetmeden sivillere yaylım ateşi açılması itibariyle de geçen kasım ayındaki Paris saldırısını andırıyordu. Ve yabancı basındaki yorumlarda “Hepimiz orada olabilirdik” tonu vardı. Bu nedenle 44 kişinin hayatını kaybettiği saldırı daha bir empati yaratmıştı.

 

CIA UYARMIŞTI

 

TÜRKİYE’nin dünyaya açılan en önemli kapısı olan Atatürk Havalimanı’na yönelik saldırının ilk şoku atlatıldığında ise eylemin şifrelerini anlamaya yönelik yorumlar yapılmaya başlandı. Saldırıda terör örgütü IŞİD baş şüpheli olsa da, örgüt sorumluluk üstlenen bir mesaj yayınlamadı. Oysa Brüksel saldırısını aynı gün üstlenmişti. ABD’deki San Bernardino ve Orlando’daki yalnız kurt eylemlerini bile üstlenen açıklamalar yapmıştı.

 

Yazının Devamını Oku

İngiltere’de Türkiye tantanası

16 Haziran 2016
KALMAK mı zor, gitmek mi? İşte tüm mesele bu...

Britanya 23 Haziran’da yapacağı referandumun ardından haftaya bugün sorunun yanıtını bulmuş olacak. Tarihi oylamada İngiliz seçmen ya Avrupa Birliği’nde kalma ya da ayrılma konusunda kararını verecek. Ancak kampanya öncesinde AB karşıtlarının ‘Eyvah Türkler geliyor. AB üyesi olacaklar. Binlerce Türk, İngiltere’ye gelecek tarzında’ gürültü koparmaları dikkat çekiyor. Bugün sorularla İngiltere’deki tabloyu aktarmaya çalışacağım.

 

İngilizler niye ayrılmak istiyor?

 

Muhafazakâr Partili Başbakan David Cameron, 2015 seçim kampanyasında tekrar seçilirse 2017’de referanduma gitme sözü vermişti. İngiltere’de giderek artan bir kesimde egemenlikten vazgeçildiği, ülkenin AB diktasına girdiğine dair endişe hakim. En çok da yaşlı İngilizler, kendini siyasi liderlik tarafından ihmal edilmiş hisseden orta kesim destek veriyor bu görüşe. ‘Ayrıl’ kampanyasının liderlerinden eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, AB’yi Nazi lideri Hitler’e benzetiyor. ‘Muz paketlerinin bile nasıl olacağına Brüksel karar veriyor’ diyerek İngiliz bağımsızlığının tehlikede olduğunu savunuyor. ‘Ayrıl’ kampanyasının sloganı da ‘Kontrolü geri almak.’ Avrupa Birliği’nin getirdiği yükümlülüklerden kurtulacak İngiltere’nin güçleneceği savı işleniyor. Ayrılma referandumu için ‘Britanya’ ve İngilizce ‘çıkış’ anlamına gelen exit’in kaynaştırılmasıyla oluşturulan ‘Brexit’ kelimesi kullanılıyor. Ve ayrılma taraftarları, ‘Brexit’i bir kurtuluş olarak pazarlıyor.

 

Brexit konusunda Avrupa’nın tutumu nasıl?

 

Yazının Devamını Oku

Hillary kadınlara esin kaynağı olur

9 Haziran 2016
CAMDAN tavanı kırmak.

Batı’da kadınların önlerindeki engelleri aşıp eğitimde, iş dünyasında, siyasette en yüksek noktaya ulaşmasını anlatmak için kullanılan bir metafordur. İşte Hillary Clinton’ın bir kadın olarak ABD’de Demokrat Parti’de başkan adaylığı için gerekli delege sayısına ulaşması tam da budur.

 

Nitekim, salı akşamı, başkan adaylığı için gerekli delege sayısına ulaştıktan sonra Hillary Clinton da bu kalıbı kullandı. 2008 yılında Demokrat Parti’de Barack Obama karşısında adaylık yarışını kaybettiğinde de bu deyimi kullanmıştı. Parti içinden aldığı 18 milyon oya tekabül eden desteğe işaret ederek, “En yüksek camdan tavanda 18 milyon çatlağa yol açtık” demişti. Şimdi ise Clinton, kendisinin de söylediği gibi o camdan tavanda en büyük çatlağı oluşturdu.

 

Ve 68 yaşındaki avukat, eski vali eşi, eski first lady, eski senatör ve eski Dışişleri Bakanı, anne ve anneanne Hillary Clinton, 240 yıl sonra ABD tarihinde ilk kez seçilme şansı olan bir partiden başkan adayı olma yolunda yeşil ışığı aldı.

 

YARIŞ KIZIŞIYOR

 

Yazının Devamını Oku