Nihat Hatipoğlu

O gün karnına taş bağlamıştı

25 Ağustos 2009
Enes bin Malik (ra) anlatıyor: Bir gün Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmiştim. Ashabıyla oturmuş konuşuyordu. Karnına bir bez bağlamıştı. Ben bunu anlayamamıştım ve arkadaşlarına merakla sordum:
-Hz. Peygamber karnına niçin bez bağlamış? dedim. Onlar da;
-Açlıktan, diye cevap verdiler.
Bunun üzerine üvey babam Ebu Talha’ya gittim ve:
-Babacığım! Peygamber Efendimizin (sav) karnına bir bez bağladığını gördüm. Bazı arkadaşlarına bunun sebebini sordum; onlarda açlık yüzünden bağladığını söylediler, dedim. Babamda anneme:
-Evde yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem:
-Evet, evde bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Allah’ın Elçisi evimize tek başına gelirse, karnını doyururuz. Ama yanında başkası da gelirse onlara yetmez, dedi.
Sonra arpa ekmeğinden yapılmış birkaç çörek çıkardı. Onları kendi başörtüsünün bir tarafına sarıp elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da belime sardı ve beni Peygamber Efendimize gönderdi. Bana da,
-Bunu peygamberimize göster, dedi. Ben de hızla ekmeği götürdüm.
Hz. Peygamberin (sav)  mescitte cemaatle birlikte oturduğunu gördüm ve onların yanında ayakta durdum. Allah’ın elçisi bana;
-Seni Ebu Talha mı gönderdi? Diye sordu. Bende:
-Evet, dedim.
-Yemek için mi? buyurdu. Yine:
-Evet, diye cevap verdim.
Resulü Ekrem (sav) yanındaki Sahabilere: 
-Haydi, kalkınız deyip yürüdü. Ben önden gidip Ebu Talha’ya durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebu Talha anneme:
-Ümmü Süleym! Hz.Peygamber (sav) cemaati alıp getirdi, ama evde onları doyuracak bir şey yok, ne yapacağız? dedi. Endişelendi mahcup olma korkusuyla. Ümmü Süleym:
-Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedi.
Ebu Talha hemen kalkıp Resulü Ekrem’i karşıladı. Peygamberimiz Ebu Talha ile birlikte eve girdi. Allah’ın elçisi anneme:
-Ümmü Süleym! Neyin varsa getir, buyurdu.
Annem de o ekmeği getirdi. Resulü Ekrem (sav) ekmeğin doğranmasını emretti ve ekmeği doğradılar. Annem yağ tulumunu sıkarak çıkan yağı ekmek parçalarının üzerine sürdü. Sonra Peygamber Efendimiz (sav) bu ekmeklere, Allah ne dilediyse öyle dua etti. Ardından da Ebu Talha’ya döndü ve:
-On kişiyi içeriye al, buyurdu. Onlar doyuncaya kadar yedikten sonra çıktılar. Resulü Ekrem (sav):
-On kişiyi daha içeri al, buyurdu. Ebu Talha on kişiyi daha içeri aldı ve onlarda doyuncaya kadar yiyip çıktılar. Hz. Peygamber (sav):
-Bir on kişiyi daha içeri al, buyurdu...
O gün bu ekmekten yiyip doyanların sayısı tam seksen kişiydi. (Buhari, Menalub, 25; Müslim, Eşribe, 143)
Yazının Devamını Oku

Üç sahabenin garip hali

24 Ağustos 2009
Abdullah ibni Şeddad (ra) anlatıyor: Beni Uzre kabilesinden üç kişi Resulu Ekrem sallallahü aleyhim ve sellem’in huzuruna gelip Müslüman olurlar. Bunlar yoksul insanlardı. Peygamber Efendimiz (sav):
-Benim adıma, bunların geçimini kim üzerine almak ister? diye sordu. Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hz. Talha bin Ubeydullah (ra):
-Ben alırım, dedi.
Onlarda Talha’nın (ra) yanında kalmaya başladılar. Bunlardan biri, Hz. Peygamberin gönderdiği bir askeri birliğe katıldı ve o seferde şehit oldu.
İkinci sahabe uzun bir müddet sonra başka bir seferde şehit düştü.
Ve üç arkadaştan ikisi şehit olmuştu. Üçüncü sahabe ise savaşta değil, daha sonraları rahat döşeğinde öldü.
Talha bin Ubeydullah (ra) sözüne şöyle devam eder:
Bir gece rüyamda bu üç kişinin cennete girdiğini gördüm. Ama garip olanı şuydu. Arkadaşlarından sonra rahat döşeğinde ölen adam en öndeydi. Onun arkasında şehit olan ikinci adam duruyordu. İlk şehit olan ise en arkadaydı.
Gördüğüm bu hal zihnimi meşgul etti. Ben de Rasulü Ekrem’e (sav) giderek rüyamı anlattım. Allah’ın elçisi bana şunları söyledi:
-Bunun neyini anlamadın, Talha? Allah katında en faziletli kimse, Müslüman olarak uzun bir hayat süren ve Sübhanallah, Allahü Ekber, Lailaheillallah diye Allah’ı çokça zikredendir. En son ölen uzun yaşadığı yıllarda oruç tuttu, namaz kıldı. Daha fazla ibadet etti. Diğerlerinden farkı budur.
Yazının Devamını Oku

Peygamberimizin (SAV) bir mucizesi

23 Ağustos 2009
Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin en güçlü hatibiydi. Sözün etkili olduğu bir dönemde, devamlı İslam aleyhine konuşur, insanları etkilerdi. Bu zat Bedir savaşında esir alındı. Hz. Ömer (ra) hiddetli bir şekilde:

-Ya Rasulullah! Müsaade buyur, Süheyl’in ön dişlerini sökeyim de dili dışarı sarksın! Bundan sonra hiçbir zaman ve hiçbir yerde Sen’in ve İslam’ın aleyhinde hutbe irad edemesin! Dedi. Allah Rasulü (sav) her zamanki sakinliği ve sevecenliğiyle:

-Bırak onu ey Ömer! Ben ona böyle bir zarar veremem. Şayet bunu yapacak olursam, peygamber olmama rağmen Allah’da aynısını bana yapar. Acele etme, gün gelir o, senin methedip hoşlanacağın bir makamda konuşma yapar ve seni sevindirir, buyurdu. (İbn Hişam)

Hz. Süheyl (ra) Allah Rasulü’nün haber verdiği gibi zamanı gelince önemli bir misyon yüklendi. Konuşmasını zamanı gelince yaptı. Efendimizin (sav) vefatı üzerine yer yer irtidad (dinden dönüş) hareketlerinin görüldüğü, Mekke’nin çalkalandığı, genç vali Attab b. Esid’in korkup gizlendiği bir kaos döneminde, Hz. Süheyl (ra), Kabe’nin yanında kalkıp şöyle konuştu:

“Muhammed (sav) kimin ilahı ise, bilsin ki O vefat etmiştir. Allah ise, Hayy’dır ve hiç ölmez! Ey Kureyş cemaati! Sizler, Müslüman olanların en sonuncusu oldunuz, bari irtidad edenlerin ilki olmayın! Vallahi ben iyi biliyorum ki bu din, güneşle ayın doğuşu ve batışı devam ettikçe ayakta kalacaktır. Şu kendinizden olan kişi, sakın sizi aldatmasın! Muhakkak ki, benim bu iş hakkında bildiklerimi o da biliyor, fakat kendisinin Haşimoğulları’na olan kıskançlığı sadrını kaplamış, daraltmaktadır!

Ey insanlar! Ben Kureyş’lilerin mal bakımından en zenginiyim. Siz emirinizi büyük tanıyınız! Ona zekâtlarınızı ödeyiniz! Eğer İslam, sonuna kadar devam etmezse, ben sizin vermiş olduğunuz zekâtları geri ödemeyi tekeffül ediyorum! Dedi ve göz yaşlarına hakim olamayarak ağladı.”

Süheyl (ra) hutbesini bitirdiğinde insanlar yatışmıştı.

Hz. Ömer (ra) Hz. Sühey (ra)’ın bu konuşmasını işittiğinde, Allah Rasulü’nün sözünü hatırladı ve:

“Sen’in Allah’ın Rasulü olduğuna bir kez daha şehadet ederim Ya Rasulullah!”dedi ve gözleri doldu.

Yazının Devamını Oku

Peygamberimizin hadislerinde ramazan ve oruç

22 Ağustos 2009
İbn-İ Mesud (ra): "Allah Resulü (sav) oruçlu günümde tertemiz ve başı taranmış olmamı vasiyet etti ve buyurdu ki: Oruçlu gününde, sakın yüzü asık olma!" "Nice oruçlu kimseler vardır ki oruçtan nasibi, sadece açlık ve susuzluktur." Çünkü bu tür insanlar dedikodu eder, hak yer, zulüm ederler. Oruçtan nasip alamazlar.

"Oruçlu eğer yalan sözü ve başkalarını kandırmayı bırakmazsa Allah’ın onun yemesini, içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur. Yani gerçek bir oruç tutmuş olmaz. Bu orucun manevi bereketini kazanamaz."

"Ramazan’ın ilk gecesi olduğu zaman, cehennem kapıları kapanır, onun hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları açılır, o kapılardan hiçbiri kapanmaz. Bir seslenici şöyle seslenir: ’Ey hayır isteyen gel, koş! Ey şer isteyen, (kötülüklere karşı) kendini tut!’ O ayda Allah’ın cehennemden azatlıları vardır. Bu, ramazan bitinceye dek her gece tekrarlanır." (Tirmizi)

"Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır." (Buhari, Müslim)

"Ayların efendisi ramazandır." (Bezzar)

"Her şeyin bir zekátı vardır, cesedin zekátı ise oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır." (İbn-i Mace)

"Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur." (Buhari, Müslim)

"Cennette Reyyan adında bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular çağrılır. Kim oruçlulardan ise oraya girer, giren ise asla susamaz." (Buhari, Müslim)

"Kim Allah yolunda farz orucu olarak bir gün oruç tutarsa Allah, onu cehennemden, yerler ve gökler arasındaki mesafe kadar uzaklaştırır." (Taberani)

"Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler ve:

- Buraya çık, dediler. Ben:

- Çıkamam, deyince:

- Biz sana onu kolaylaştırırız, dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince aniden kuvvetli sesler duyuldu. Ben:

- Bu sesler nedir? deyince:

- Cehennem halkının feryadı, dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk! Ben:

- Bunlar kim? dedim.

- Oruç tutmayanlar, dediler.
Yazının Devamını Oku

Ramazana girerken

21 Ağustos 2009
Selamların en güzeliyle. On bir ayın sultanı hanemize şeref verdi. Bu yıl yine bütün bereket, rahmet, af ve güzelliğiyle ramazan geldi. Daha sakin, daha sabırlı, daha donanımlı, daha hoşgörülü olacağız. Daha cömert olacağız. Orucumuzu tutup, teravih namazımızı aksatmayacağız. Zekátlarımızı verip dua alacağız. Büyüklerimizin duasını alacağız. Ve ramazanın her saniyesini iyi değerlendirmeye çalışacağız. Kim bilir belki daha sonraki ramazana ulaşamayabiliriz. Hepinize iyi ramazanlar dilerim. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bu günde sözü sevgili Peygamberimizin (sav) mesajlarına bırakalım. Efendimiz (sav) bir seferinde şöyle buyurdular: "Ümmetime ramazan ayında beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki hiçbir peygambere verilmemiştir:

1- Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah azze ve celle- ümmetime (rahmet bakışıyla) bakar. Allah her kime (rahmet bakışıyla) bakarsa, ona ebedi olarak azap etmez.

2-Akşamladıklarında ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

3-Melekler her gün ve gece onlara istiğfar ederler, bağışlanmalarını dilerler,

4-Allah azze ve celle- cennetine emredip; ’Kullarım için hazırlanıp süslen. Onların dünya meşakkatlerinden kurtulup, Benim yurduma ve ihsanıma istirahat için gelmeleri yaklaştı’ buyurur.

5-Gecenin sonu olunca, Allah hepsini bağışlar."

Yine bir ramazan günü. Mescit müminlerle dolu. Efendimiz (sav) minberde. Birinci basamağa çıkınca ’amin’ dedi. Sonra ikinci basamağa çıktı ’amin’ dedi. Sonra üçüncü basamağa çıkınca yine ’amin’ dedi. Daha sonra şöyle buyurdu: Bana Cebrail (as) gelip; Ya Muhammed! Kim ramazana erişir de bağışlanmazsa, Allah onu (ilahi rahmetinden) uzaklaştırsın, dedi. Ben de ’amin’ dedim. Sonra Cebrail (as): Kim ana-babasına veya onlardan birine yetişir de cehenneme girerse, Allah onu (ilahi rahmetinden) uzaklaştırsın, dedi. Bende ’amin’ dedim. Sonra yine Cebrail (as): Sen kimin yanında anılırsın da üzerine salavat getirmezse, Allah onu (ilahi rahmetinden) uzaklaştırsın, dedi. Ben de ’ámin’ dedim.

Ramazan öncesi Efendimiz (sav) şöyle konuştu:

Ey insanlar! Sizi büyük ve mübarek bir ay gölgeledi. O ay içerisinde bir gece vardır ki, bin aydan hayırlıdır. O, öyle bir aydır ki; Allah, gündüz orucunu farz, gece ibadetini nafile kıldı. O ay içerisinde bir hayır işleyen, diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen, diğer aylarda yetmiş bin farz işlemiş gibi olur. O sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir. O yardımlaşma ayıdır. O ayda müminin rızkı bereketlendirilir. Ramazanda kim bir oruçluyu iftar ettirirse, bu, günahlarının bağışlanmasına, cehennemden azat olmasına sebep olur ve oruçlunun sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin onun sevabı kadar sevap alır. Sahabe:

Ya Resulullah! Hiçbirimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz, dediklerinde, şöyle buyurdu:

Allah bu sevabı oruçluyu bir hurma ile veya bir içim su yahut bir yudum süt karşılığı ile iftar ettirene de verir. Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur. Bu ayda hizmetçisinin yükünü hafifleteni Allah bağışlar ve cehennemden kurtarır. Ramazan ayında şu dört şeyi çok çok yapınız. Bunlardan ikisini yapmakla Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisini yapmaktan da boş durmayınız. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet şunlardır:

1- Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına şahadet getirmek.

2- Allah’ı anıp istiğfar etmek. Basite alamayacağınız iki haslete gelince:

3- Allah’tan cenneti istersiniz.

4- Cehennemden O’na sığınırsınız.

NOT: RAMAZAN BOYUNCA HER İFTARDA (17.00) VE HER SAHURDA (02.45) STAR TV’DE SİZLERLE BERABER OLACAĞIM.
Yazının Devamını Oku

‘Din, herkesin ortak değeridir’

14 Ağustos 2009
BİRBİRİMİZE önyargıyla bakmaktan, kıyasıya eleştirmekten bir türlü kurtulamıyoruz. Hıristiyan ve Yahudi dünyasıyla diyalog yollarını ararken, kendi insanımızla diyaloğun bütün yollarını tıkıyoruz.

Yabancıya karşı gösterdiğimiz sevecenliği, yerli insanımıza gösteremiyoruz. Ruh dünyamızın arka bahçesine kazdığımız siperlerden birbirimizin açığını, gediğini, eksiğini, tökezlenmesini gözetleyip duruyoruz: Bir düşse de çiğneyip geçsem. Hatta ezip külünü sağa-sola savursam. Kollarımızı sıvazlamış böylece bekliyoruz.
Siyaset dünyamız üslubunu ağırlaştırıyor, medyamızda birçok yazar burnundan kıl aldırmıyor, ilahiyatçılarımız ufak bir fetva çevresinde tozu dumana katıyor, sokaktaki insanımız birbirine -yakın tanıdığı olmazsa- Allah’ın selamını bile çok görüyor. Zengin fakirin farkında değil istisnalar kaideyi bozmuyor tabii ki. -Fakir sürekli serzenişte bulunuyor, onlar da çok haksız sayılmaz.-

Bu yazımızda, hoşgörüsüzlüğün medya basamağından birazcık olsun bahsetmek istiyorum.

Geçenlerde medyamızın iki değerli yazarının umreye gidecekleri duyuruldu. Benim için güzel bir haber.
Oraları gören ve iyi bilen bir insan olarak bu iki kardeşimizin oralardan manen faydalanarak, bilgilenerek döneceğini düşündüğüm için hoş bir haber olarak karşıladım.

Yazının Devamını Oku

Peygamber müjdesi: ‘Mümin ebedi azapta kalmaz’

7 Ağustos 2009
EBU Hureyre (ra) anlatıyor: Bir gün arkadaşlarımızla oturuyorduk. Sohbetin sonunda peygamberimizi sorduk.

İçimizden kimse O’nu görmemişti. Aradık ama bulamadık. Merak etmeye başladık. Acaba nereye gitmişti. Ben, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer üç ayrı yöne gittik. Sonunda Hz. Peygamber’i ben buldum. O (sav) Medineli bir sahabenin bahçesindeydi. Cüppemi toparlayıp bahçenin ortasına fırladım. Dikkat ettim. Tek başınaydı. Yanına yanaştım. Beni görünce: “Nereden geliyorsun Ebu Hirr (kediciğin babası)” diye sordu. Ben: Ey Allah’ın Resulü seni bulamadık. Merak ettik. Her birimiz bir yöne dağıldık, Medine sizi arıyor ey Allah’ın Resulü, dedim. Resulullah (sav) döndü ve bana şöyle buyurdu: “Ebu Hureyre insanlara dön ve onlara şunu duyur: Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim O’nun peygamberi olduğuma ihlaslı bir şekilde kalbiyle iman ederse cennete girer.” (Müslim, İman, 10 hd: 31-52)

Peygamberimizin verdiği müjdeyi duyan Ebu Hureyre (ra) bahçeden fırlayarak çıktı. Halka bu müjdeyi verebilmek için Medine’ye doğru süratle koşuyordu. Birazdan yolda Hz. Ömer (ra) ile karşılaştı. Ebu Hureyre (ra), Hz. Peygamberi (sav) bir bahçede bulduğunu ve ondan önemli bir müjde aldığını söyleyince Hz. Ömer (ra) müjdeyi sorgulamaya başladı. Ebu Hureyre (ra) ‘Allah’ın bir olduğunu ve Hz. Muhammed (sav)’in O’nun Resulü olduğunu kalbiyle söyleyen kişi cennette olur’ müjdesiydi cevabını verdi.

Bunu duyan Hz. Ömer (ra): Git, Hz. Peygambere (sav) şöyle söyle; Ey Allah’ın elçisi, Ömer insanların bu sözü işitince tembelliğe düşeceğinden korkuyor. Bu müjdeyi saklasak olmaz mı, diye soruyor. Bunu üzerine geri döndüler. Ebu Hureyre (ra) arkasında Hz. Ömer (ra) olduğu halde Hz. Peygamberin huzuruna ulaştılar. Hz. Ebu Hureyre (ra) birazda ağlamaklı bir sesle Peygamberimize Hz. Ömer’in onu geri çevirdiğini, müjdeyi halka ulaştırmasına engel olduğunu anlatmaya çalıştı. Hz. Peygamber (sav) arkadaki Hz. Ömer’e bakıp: “Nedir bu hal Ömer! Neden engel oldun?” diye sorunca, Hz. Ömer kendini şöyle savundu: “Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar bu müjdeyi duyarlarsa buna güvenip rahatlarlar. Ben bundan korktum. Bırakınız ibadet yapmaya devam etsinler. Ey Allah’ın Elçisi, benim söylemeye çalıştığım budur işte.” Hz. Peygamber (sav) biraz duraksadı, tebessüm etti ve sonra usulca şöyle fısıldadı: “Peki, bırakın ibadet etsinler.”

Bu tavrıyla Hz. Peygamber (sav) Hz. Ömer’in endişesine kısmen hak veriyor ve müjdeyi bir an için erteliyordu. Bu müjde farklı kanallardan yine de bize ulaştı. Bu bilgiyi aldık ve kabul ettik. Bu olaydaki Hz. Ömer’in sertliğinin sebebi Müslümanların ‘daha ihtiyatlı’ davranmaları endişesidir. Halkın özdeyişiyle her yiğidin yoğurt yiyişi başkadır. Hz. Ebu Bekir daha orta çizgide. Hz. Ömer; “Ben yokuş olmazsa yürüyüşü sevmem. Sağımda çakmasa, şimşeği sevmem” diyen bir karakter. İslami davetin tabir yerindeyse ‘şahinlerinden’. Hz. Peygamber (sav) ise her zamanki gibi mutedil olanı.

Ama bir nokta var ki, bütün çizgiler orada kesişiyor: Oda ‘iman’ konusudur. Allah’ın birliğine, ortağının olmadığına ve Hz. Muhammed (sav)’in O’nun elçisi olduğuna iman etmek. Burası işin kırmızı çizgisi. Burada tolerans yok. İman meselesi pazarlık konusu edilemiyor. Ameldeki yetersizlik, eksiklik, azlık-çokluk, bütün bunlar olabilir şeylerdir. Ama iman olmak koşuluyla. İman olmayınca bunların hiçbirinin kıymeti yok. İmansız bir amel -ibadet- veya iyilik Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle ahirette havaya saçıp savrulacak, yani bir sonuç devşiremeyecektir. Günahlar, ibadetten uzaklık, hatalar, bütün bunlar ne kadar çok olursa olsun kişiyi İslam’ın dışına çıkarmıyor. Müslüman kimliğini kaybettirmiyor. Bir kişi defalarca zina etse de, namazdan tamamen uzaklaşsa da yaptıklarını meşru saymadıkça- Müslümandır, tevhit ehlidir.

Fakat diyelim ki her an elinde tespih olsa yüzlerce kez hacca gitse, alnı secdeden kalkmasa bütün bunların yanı başında imanın bu iki temelinden birini ret ederse, çizginin dışına taşmış olur. İslamı terk etmiş olur. Büyük günahlar kişiyi dinden çıkarmaz ama asi ve günahkâr yapar. Günah ne kadar büyük olursa olsun.

Hz. Peygamberin (sav) dostu Ebu Hureyre’nin (ra) kulağına fısıldadığı işte bu noktaydı. 

Evet, Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed (sav)’in O’nun son elçisi olduğuna iman etmek ahiretteki kurtuluş için yeterlidir. Bu prensibe iman eden kişi ebedi azaptan kurtulur. Ama manen ve vicdanen ben cenneti ve kurtuluşu doyasıya hak ettim diyebilecek mi? Bunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Yazının Devamını Oku

Bu gece aklanabilecek miyiz?

31 Temmuz 2009
RAMAZAN’a yaklaşıyoruz. Önümüzdeki çarşamba gecesi ramazandan önceki son kandili kutlayacağız.

Berât Kandili’ni. Yaz mevsiminin ve tatilin verdiği rehavetten sıyrılıp manevi bir atmosfere girebilmek için önemli bir istasyondur bu kandil. Bir istasyonda durmadan, eksiklikleri tamamlamadan yola devam etmeyelim derim.

Büyük âlimler berât gecesini çekirdeğe benzetmektedir. Bir yıla ait bütün hayat programının şifrelerinin yükletildiği cip ‘çip’e benzer bu kandil. Çünkü bu gecenin beş önemli özelliği vardır.

1)- Bütün hikmetli işler bu gece planlanır

2)- Bu gece yapılan ibadetler diğer vakitlere göre kat kat sevaplı olur.

3)- Bu gece inen ilahi rahmet bütün kainatı kuşatır.

4)- Allah’ın affı ve bağışlayacağı bu gece daha cömert olarak her tarafa yansır.

5)- Sevgili Peygamberimize bu gece tam bir şefaat yetkisi verilmiştir.

Razı’nın verdiği bilgiye göre;

Yazının Devamını Oku