Evrende görebileceğimiz tüm nesne ve varlıklar arasındaki uyumun, milyonlarca yıldır değişmediği, Fibonacci dizisinde bulunan iki ardışık Fibonacci sayısı arasındaki (ki yaklaşık 1.618 tir) bu sabit oranın, ‘Yaratıcı‘nın matematik sistemi’ olarak isimlendirildiği ve ‘altın oran’ bağıntısı adıyla anıldığı bilinir. Bu oranın, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen ve uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal ilişkiyi betimlediği, söylenegelir.”
‘32. Festival’in açılışında cumartesi akşamı, herkes oradaydı.
Tiradı yedeğinde, Fasulyeciyan’ı gördüm bir ara.
Satenik, perdelere takılan şarkısı ile oradaydı.
Leonardo Fibonacci oradaydı mesela.
Bu yılki afişin tasarımını yapan Aytekin Kot’un yanında oturuyordu.
Borodin ve Rimsky-Korsakov ile kolkola gelmiş olan Mihail İvanoviç Glinka, ‘Ruslan ve Ludmila Uvertürü’ ile
Mesele, sadece bir “Rakım Elkutlu”nun hakkını verememek,
“Rüştü Şardağ”ı anlamamak, “Avni Anıl”ın kıymetini bilememek olsaydı keşke...
Bakmayın; her merdiven altında,
“benlik” savaşlarıyla döndüğü halde,
“rast mahur ile uşşâk muhayyerle döner...”
Dahası, arşivlere baktıkça, “seçim ittifakları”
ve 1. tur, 2. tur pazarlıkları hakkında medyaya düşen
gevezeliklere de gülesim geliyor...
Ve bugün 14 Mayıs ; Hatırlayalım o halde !
Gece boyunca kullandığı mikrofona yaklaştı. “...2013’ten bugüne kadar, benim piyano çaldığım gecelerde; ‘MÜZİKSEV Dinletileri’nin mazisinde’, hiç ‘şarkı’ söylenmedi...” dedi. “...Bu akşam bir ilk yaşayacağız; dahası, özel bir beste sunacağız sizlere. Hani biraz fantezi yaparsak; ‘bir Dünya Prömiyeri’ne tanık olacaksınız... Haydi, ‘Can Baba’ya Selâm…’ isimli Şedarabân şarkıyı ‘İlk dinleyen 100 kişi’ diyelim...”
“...Şiir, Prof. Dr. Murat TUNCAY’a ait... “Sofyan, Düyek ve Yürük Semaî” usulleriyle bezenmiş ‘değişmeli’ beste, bendenizin... ‘BASALATURKA’ yorumuyla, Gecenin sonunda ‘misafir kimliğinden sıyrılması ricamızı geri çevirmeyen’ İzmir Devlet Opera ve Balesi Sanatçılarından, Alparslan MATER’den dinleyeceğiz...” Bu takdimden sonra, Geleneksel Müziğimizde, pek de alışık olmadığımız ayrıntılı bir tarifle devam etti konuşmasına:
“...Şarkı, kulakları, ‘fasıl tavrı’na hazırlamak üzere, Tanburî Cemil Bey’e ait ‘Şedarabân Peşrev’in, ilk üç notası’ ile başlar. Girişte verilen kıvrak tempo, Can Yücel’in, Cenneşanuhu şiirinde, ‘Baykuş’un hatunluğu’na yaptığı ironik vurgudan doğan keyifli hayreti’ hissettirir. Nakarat olarak, başta ve sonda tekrarlanan bu dizeler, ‘iyi temenniler’ ile Şedarabân’ın karar sesine döner.
Murat Tuncay’ın dizelerine, Tanburî Cemil Bey’in ‘Şedarabân Saz Semaîi’nin teslim esintisi ile geçilirken; Can Baba’nın, ‘Ben hayatta en çok babamı sevdim’ şiirinde, ‘…Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi / Atlastan bakardım nereye gitti / Öyle öyle ezberledim gurbeti…’ diye betimlenen, ‘hayranlık dolu hasret’e atıfta bulunan bir yakarış duyulur.
Geleneksel müziğimize dair paylaşımlar adına, ‘Mayıs aylarının nazlı esintisi’ oldu; MÜZİKSEV’in butik salonundaki buluşmalarımız… 2013’ün baharında, “Feyzi Aslangil’e Mektuplar…” ile başlamıştı beraberliğimiz. 2014’te, “Tanburi Cemil Bey’e Mektuplar” yollamıştık; 2015’te ,“Semt-i Nihavend”te gezinmiştik misafirlerimizle birlikte… 2016’ta “Hicazdır aslında Ferah Kahvesi”nde buluşmuş, geçen yıl ise, “Sen Şarkı Söylediğin Zaman...” diyerek Sultanîyegâh ile “hemhâl” olmuştuk... Bu yıl; “Ve Kırmızıydı Şedarabân...” rengiyle huzurlarınızda olacağız...
10 Mayıs 2018 akşamı; misafirlerimizi, Şedarabân (Şedd-i Arabân) makamı ile tanıştıracağız. Zaten “tanış” olanlar ise, ahbaplığı biraz ilerletecekler…
“Şedd” sıkı sıkı bağlamak” anlamına geliyor. Musikîde ise, bir perdenin veya makamın, bulunduğu yerden başka bir yere taşınmasına bu ad verilir. (Batı müziğinde transpozisyon…) Şedarabân makamı, Zirgüleli Hicaz makamı dizisinin, Yegâh perdesi (Re) üzerine göçürülmesiyle elde edilir. Bu açıklamadan sonra, isminden de anlaşılacağı gibi, Arabân makamını “şed” etmişler. Başka bir ses basamağına taşıyıp bağlamışlar; “Şedarabân” olmuş.
15 harfli, 10 kelime,
14 harfli, 29 kelime,
13 harfli, 54 kelime,
12 harfli, 62 kelime,
11 harfli, 103 kelime,
10 harfli, 189 kelime,
Şöyle devam ediyor:
“Bilinmeyen Siyasetçiler”e ithaf edilmiştir !
Bir sayfa sonra; “Onlar” kendilerini bilirler... (diyor)
Bir sayfa daha çevirdiğinizde, bu kez, alt alta yazılmış üç satır var:
“Bütün genellemeler yanlıştır; bu bile...” Blaise Pascal (1623-1662)
Devamında, “Artık EXPO üstüne ‘zihinsel geviş getirme’nin anlamı yok” demiştim. “...Beceriksizliğimizden kaynaklanan bu kayıp, bitmek bilmeyen ‘kent kimliği’ arayışımıza da bir ışık tutar belki” diye eklemiş ve “İzmir’in bir ‘Festivaller Kenti’ne dönüşmesi fikrini tartışmaya açmak istiyorum...” demiştim; ilk kez ! (O günlerde, bu heyecanımı alaya alanlar bile olmuştu...)
O tarihten bu yana, bu fikri defalarca kaşıdım, dillendirdim; “Aklımdan ve gönlümden geçen özetle şudur” diyerek: “Yaratıcı’nın pek çok şeyi esirgemediği bu topraklarda, İzmir’i uluslararası ölçekte bir sanat kenti haline getirmek...” Bacasız, sakin, dingin, kavgasız, gürültüsüz-patırtısız, huzurlu... Estetik ve incelik üstünde yükselen bir kent yaşamı. Ülkede rağbet gören ve (spor dahil) giderek hırçınlaşan düzeysiz rekabetlerden uzak... Sadece müzik ve sahne sanatlarında, uluslararası bir arena. 12 ay boyunca sanatçıların, toplulukların biri gelip, biri gidiyor. Dev orkestralar... Caz’ın efsaneleri, opera ve balenin şaheserleri, rock performansları, ud bienalleri, kanun buluşmaları, ney sohbetleri, bağlama ustaları. Kuartetler, oda orkestraları, virtüözler, bar tiyatroları, klâsikler, deneysel ve aykırı çalışmalar... Adını İzmir’den ve İzmirli sponsorlardan alan, desteklenmiş genç yetenekler... Kongreler, sempozyumlar... “
Geçen gün, Fuar’ın kapısında, Rahmetli Başkan’ın “İzmir Fuarlar ve Kongreler Kenti Olacaktır...” sözünün hemen yanı başında, “FESTİVALLER KENTİ İZMİR” başlığını “ilân panoları”nda görünce, heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Fotoğrafının çekmek için yanına yaklaştığımda ise, karşıma (ciklet manisi gibi) bir “retorik” çıktı: “ÇİÇEK gibi güzel, ENGİNAR gibi lezzetli, GENÇLİK gibi dinamik, MÜZİK gibi huzurlu, ÇOCUKLAR gibi eğlenceli... FESTİVALLERDE BULUŞALIM...” Demek ki, “Festivaller Kenti”nden, ancak bunu anlıyoruz; “Seni beni, bizim oğlan...” yani.
Derken, DHA’nın haber metni düştü medyaya. “...İzmir'de Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle düzenlenen ulusal ve uluslararası festivaller, dikkatleri kente çekiyor. Boyoz, enginar ve çiçek gibi yerel ve kültürel simgelerin ön plana çıktığı festivallerin yanı sıra gençlere yönelik etkinlikler sayesinde İzmir, bahar aylarından yaza keyifli bir geçiş yapmaya hazırlanıyor... / ...İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği birbirinden renkli festivallerle bahar ayları dolu dolu yaşanacak. Büyükşehir Belediyesi'nin