“Celsus Kütüphanesi”nin bütün görkemi üstündeydi.
Nefesler tutulmuşken, kartlar dağıtıldı.
İlk bölümde, sıkı bir “Full As” gelmişti dinleyicinin eline.
Tuncay Yılmaz (Keman), Gustav Rivinius (Çello)
ve Piyano’da Emre Elivar’dan oluşan
Etkinliğin “fikrî altyapısı”, en az “yöre, tür, ışık, desen ve müzik seçkisi”ndeki isabet ve “koreografi ustalığı” kadar önemsendiği için, (program kitapçığındaki) “perde arkasında kalanları anlatan satırlar”ı, kelimesine dokunmadan paylaşmakla yetineceğim... “Gönlü, yüreği rahatlatan, ferahlatan” bir geceydi diyeceğim.
“...’Yetişkinler Halk Oyunları Toplulukları’, geleneğe ve sanata tutunmanın gerekliliğine inanmış; ‘bir orman gibi kardeşçe yaşamak’ için, dansı kendine yol edinmiş bireylerden oluşmaktadır. Toplulukların ortak amacı; ‘deneyimlerle olgunlaşmış hayatı’ paylaşmaktır. Anadolu insanının toplumsal belleğinde taşıdığı, iyiliğe yönelik hayat görüşünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan yüksek değerdeki geleneksel bilinci, dans yoluyla kitlelere duyurmaktır.
Yetişkinlik; sosyal statü ve ekonomik düzey beklentilerinin sonlandığı, öze dönük gerçeklerin öneminin farkına varıldığı bir dönemdir. Bu yaş döneminde sergilenecek sunularda, zamana direnen bedenin, her yaşta eğitilebileceğinin gösterilmesi hedeflenmiştir. Sahnede öncelik, birlikte dans etmenin keyfini göstermektir. Mutluluğun, dansın sunulmasında değil, dansın oynanmasında olduğu mesajı verilmeye çalışılacaktır.
Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikîsi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü ve Ege Üniversitesi Mezunlar Derneği, ulu önder Atatürk’ü örnek alarak, geleneksel dans çalışmalarını evrensel bir boyutta yürütürken, oluşturduğu sosyal sorumluluk projeleri ile halk kültürü çalışmalarının sivil toplum kuruluşlarında yaygınlaşmasına öncülük yapmaktadır.
“Festival”de 32, “Beste Yarışması”nda geride bırakılmış 10 koca yıl.
İzmir Festival Orkestrası’nın şefi; organizasyonla yaşıt: 32 yaşında...
50 yaş altı bestecilere açık yarışmaya, 7 eser katılmış.
Seçici Kurul, bunlardan 3 “Piyano Konçertosu”nu finalist olarak belirlemiş.
Besteler ilk kez seslendiriliyor. Yani nerdeyse “3 prömiyer”.
Çünkü, Karşıyaka Belediyesi Opera ve Tiyatro Sahnesi, o sezonu “Beethoven Sezonu” olarak ilân etmişti. Biz de Borusan Quartet’in, “sezon içerisinde gerçekleştireceği dört konserle, ünlü bestecinin yazdığı 16 kuartetin 12’sini yorumlayacağı”nı duyurmuştuk. Şimdi sıkı durun... On yaşında tanıdığı Beethoven için , “Bu çocuğa iyi bakın, bir gün tüm dünya onu tanıyacak...” diyen Usta; yani “Mozart da, Alsancak’a yerleşmeye karar vermesin mi ?”
Eminim; o tarihte olduğu gibi, “bir kısım okuyucu” içinden diyordur ki, “Memlekette ortalık toz duman, adam kalkmış Mozart anlatıyor…” Ben, nefesim oldukça yazacağım da; Dağlarında çiçekler açan İzmir’in, “Manhattan ilân edilen Bayraklı’ya, Urla’ya, Germiyan’a, Alaçatı’ya yatırım yapan İstanbul’lularla değil, “asıl böyle komşular”la güzele evrileceğini, “o bir kısım okuyucu” acaba ne zaman fark edecek?
Bu “kira kontratı”nın öyküsü şöyle: “...Mozart Akademi, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Ali Hoca’dan, 2015 yılında, konusu ‘Mozart’ olan bir opera bestelemesini talep eder... Besteci, ‘Oratoryo’nun librettosunu yazması için İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Viyolonsel sanatçısı Hakan Cem’e teklifte bulunur. Şair’in 17 şiirinden oluşan libretto 2017’de, ‘Mozart Oratoryosu’ 2018 Nisan ayında tamamlanır. İşte bu oratoryonun ‘Dünya Prömiyeri’ de, 31 Mayıs 2018 tarihinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi’nde İzmir’de yapılır... / Oratoryoda, 5 solist’e, ‘Soprano Nurdan Küçükekmekçi, Alto Seda Güç, Tenor Caner Akın ve Bas Tevfik Rodos’a, Mozart Akademi Çoksesli ve Çocuk Koroları da eşlik eder... Orkestrayı Besteci yönetir...”
Hakan Cem’in şiirleri ve özellikle
Ne yazık ki bunların çoğu, “uyduruk, düzmece ve hayal kırıklığı hissi veren” karalamalardan ibarettir. Nice “dev”lerin, hayret ve dehşete düşüren “sıradan”ı dır; bu inanılmadan boyuna asılmış “yafta”lar...
Köşe yazarlığının en keyifli taraflarından biri ise, bazen geri-bildirim şeklinde, bazen de, “dertleşme ve dayanışma” kıvamında, e-posta kutunuza düşen “işaret fişekleri”dir. Aldığım bir e-posta, “inanılarak kaleme alınmış heyecanlar”ın, “bilgiden, beceriye ve davranış değişikliği”ne nasıl da evrilebildiğini göstermesi bakımından, paylaşılmayı çoktan hak ediyordu; kısmet bu yazıya imiş... Çünkü izleyemedim ama, daha geçenlerde, yıl sonu konserlerinde, Borodin, Bach, Rachmaninov, Chopin, Piazzola, Saygun ve Dede Efendi yanında düzenlemesini Efkan Sperry’nin yaptığı (ney ve bendir eşliğinde icra edilen, ve Türkiye’de ilk kez bir Sanat Lisesi Öğrenci topluluğu tarafından seslendirilmiş ) “Zikir” ile de, AASSM’nde sahne alan bu pırıl pırıl gençlerin okuduğu (İsmi lâzım değil; İzmir’deki, adı bütün ülkede bilinen) bir “Güzel Sanatlar Lisesi”nin, “vizyon cümleciği”nde bakın diyor ?
“...Biz; çevremize, şehrimize ve ülkemize sanat yoluyla çağdaş ve estetik değerler kazandırabilen bir eğitim ve bilgi merkezi olmak istiyoruz…” Bunun için “misyonları”nı da şöyle belirlemişler: “...Sanatçı adayı öğrencilere, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, sanatı bir yaşam biçimi haline getiren, ürünlerini özgürce ortaya koyabilmeleri için gerekli bilgi, beceri, kültürel birikim ve toplumsal sorumluluk bilinci kazandırabilmek; ülkemizin resim ve müzik alanındaki gelişimine ve kültürel kalkınmasına katkı oluşturmak için varız...” Çok eski bir “bestseller” kitabın arka kapağından alıntı yaparak fikrimi söyleyeyim: “...Bu iki kısacık paragrafta yazılanlar, bu satırları, dudaklarını oynatmadan okuyabilecek kimselerden, hiç değilse bir kısmını ayağa kaldıramıyorsa, bu ülke için ümitlenmek üzere, hiçbir sebebimiz yok demektir...” Gelelim, aldığım e-postada “altı çizilen” ve YÖK’e muhatap yazılmış dilekçede, (özetle) yukarıdaki “öngörü ve gönül gözü” ile uyuşmayan “hangi feryadın seslendirildiği”ne...
“...ÖSYM’nin yeni ‘Kılavuz’unda,
Evrende görebileceğimiz tüm nesne ve varlıklar arasındaki uyumun, milyonlarca yıldır değişmediği, Fibonacci dizisinde bulunan iki ardışık Fibonacci sayısı arasındaki (ki yaklaşık 1.618 tir) bu sabit oranın, ‘Yaratıcı‘nın matematik sistemi’ olarak isimlendirildiği ve ‘altın oran’ bağıntısı adıyla anıldığı bilinir. Bu oranın, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen ve uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal ilişkiyi betimlediği, söylenegelir.”
‘32. Festival’in açılışında cumartesi akşamı, herkes oradaydı.
Tiradı yedeğinde, Fasulyeciyan’ı gördüm bir ara.
Satenik, perdelere takılan şarkısı ile oradaydı.
Leonardo Fibonacci oradaydı mesela.
Bu yılki afişin tasarımını yapan Aytekin Kot’un yanında oturuyordu.
Borodin ve Rimsky-Korsakov ile kolkola gelmiş olan Mihail İvanoviç Glinka, ‘Ruslan ve Ludmila Uvertürü’ ile
Mesele, sadece bir “Rakım Elkutlu”nun hakkını verememek,
“Rüştü Şardağ”ı anlamamak, “Avni Anıl”ın kıymetini bilememek olsaydı keşke...
Bakmayın; her merdiven altında,
“benlik” savaşlarıyla döndüğü halde,
“rast mahur ile uşşâk muhayyerle döner...”
Dahası, arşivlere baktıkça, “seçim ittifakları”
ve 1. tur, 2. tur pazarlıkları hakkında medyaya düşen
gevezeliklere de gülesim geliyor...
Ve bugün 14 Mayıs ; Hatırlayalım o halde !