Ahmet Hakan da Hürriyet’teki köşe yazısında o fotoğrafa bakıp şu değerlendirmede bulundu: “Bu fotoğraf cumartesi akşamı çekildi. Fotoğraftakiler şunlar: Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu... Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş... Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu... Ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu... Bu dört isim, Selahattin Demirtaş’ın metinlerinden oluşan bir tiyatro oyununda buluştular. Bu fotoğraf karesiyle ilgili ‘siyah’ diyenler de var, ‘beyaz’ diyenler de var. Bense gri alanlarda dolaşmayı tercih ettim...”
Ahmet Hakan fotoğrafı “insanı dayanışma”, “yumuşak güç” gibi kavramlarla anlatırken, CHP ile HDP arasındaki gayriresmi ortaklık konusunda analiz yapıyordu. Hakan “siyah” ya da “beyaz” değil, “gri bakışla” yorumladığını yazsa da bence o fotoğrafı tarif edecek gerçekçi kavram “proje” olmalı...
Bu, CHP ve İP’nin oluşturduğu, HDP’nin de desteğiyle yerel seçimlerde aldığı sonucun genel seçimlere taşınma projesidir. Burada sorun olansa bunu gizleme çabalarıdır.
Proje ise partilerin oy oranlarının toplamına dayalı basit bir matematik hesabına dayanıyor. Ama olay demokrasi, hukuk, kitap, şiir, tiyatro ile ambalajlanıyor. O yüzden bu tür fotoğrafa “gri” değil “siyah” ve “beyaz” olarak bakılmalı. Çünkü Demirtaş’ın arkasındakiler öyle bakıyor. Yargılandığı konulara girmiyorum, sadece kamuya açık alanlarda söylediği sözleri bir kez daha hatırlatayım: “Bizim başarımız, yani HDP’nin başarısı ki, sayın Öcalan’ın çok önemsediği bir projedir. Kendisinin özellikle son 20 yılını adadığı bir projedir. Bu projenin benim şahsımda başarılı olması onu niye rahatsız etsin ki...”
*
“Buna alışsanız iyi olur, çünkü biz daha başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz heykelini...”
*
- Belçika deyince aklıma Afyon Emirdağ geliyor, siz nerelisiniz?
Ben 1981 Belçika Schaerbeek doğumluyum. Evet, ailem Afyon Emirdağ Karacalar köyünden. Dedem 1965 yılında Belçika’ya gelmiş. Ben üçüncü nesilim, çocuklarım da dördüncü nesil. Ben Brüksel’de iktisat okudum, inşaat malzemeleri sektöründe iş kurdum. 2010 yılında siyasete girince işlerimi kardeşime devrettim.
- Siyasete ilginiz nasıl başladı?
Ben siyasete lise çağlarında ilgi duyuyordum. Lisede verilen biyografi ödevlerini hep siyasetçiler üzerine yaptım. Mesela 14 yaşında eski Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand üzerine ödev yaptım. Siyasete ilgim hep oldu. 2010 yılında da Sosyalist Parti üyesi oldum. Ben siyasete girmek istiyordum hep ve partinin programını okuyarak Sosyalist Parti’ye üye oldum. Partinin temel ilkeleri hoşgörü, dayanışma, eşitlik, adalet ve özgürlüktür. Benim de benimsediğim ilkelerdi. Yabancı hakları, sağlık ve sosyal politikalar bana tam uygundu. O yüzden siyaset için en uygun yerdi.
- Partinizin durumu nasıl?
Gayet iyi, lider parti. Ben de ilk kez 2014’te milletvekili oldum. 2019’da oyumu arttırarak seçildim. Şu anda Brüksel’de Sosyalist Parti birinci parti. Yüzde 20-25 bandında.
-
Yalnızca Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz’un tutuklanmasından söz etmiyorum. İzmir, son bir ayda TSK’daki FETÖ yapılanmasına yönelik operasyonlarla da gündemde. 2019’un son ayında, haklarında savcılık kararı çıkarılan 221 kişiden 196’sı gözaltına alındı. Bunların 149’u tutuklandı. 38 kişi adli kontrolle, 9 kişi etkin pişmanlıktan yararlanarak serbest kaldı. Operasyonların konusu “ankesörlü hat” olarak bilinen ve FETÖ mahrem imamlarının TSK’daki örgüt üyeleri ile irtibat kurdukları “sabit hat” soruşturmaları. İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın’ın Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde kurduğu özel ekip, geceli gündüzlü bu konu üzerinde çalışırken İzmir Cumhuriyet Savcılığı soruşturmaları sürdürüyor.
İSTANBUL’DA TAMAMLANDI
Biraz geriye gidelim. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 4 Ekim 2019 tarihinde FETÖ darbe davalarının görüldüğü mahkemelere “ankesörlü hat” operasyonlarıyla ilgili çok uyarıcı ve çarpıcı bir yazı göndermişti. Yazıda, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine İstanbul’da katılan ve haklarında soruşturma yürütülen, albay rütbesinden uzman çavuş/erbaş rütbesine kadar olan muvazzaf askeri personel ile Hava Harp Okulu ve Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri toplamının 1649 olduğu belirtiliyordu.
Savcılığın tespitlerine göre İstanbul’da darbe girişimine katılan 1649 kişinin 1131’i, yani yüzde 69’u FETÖ mahrem imamlarıyla sabit hatlar üzerinden irtibat kurdu.
Bu istatistik “sabit hat” operasyonlarının TSK’daki FETÖ yapılanmasının açığa çıkarılmasında ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştu. Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı koordinesindeki, “veri havuzu” en önemli bilgi kaynağı. FETÖ’cülerin Türkiye genelinde büfe, market, bayii gibi yerlerde bulunan toplam 4 bin 3 sabit hattı kullandığı tespit edildi. Kullanılan bu hatlar üzerinden cep telefonları aranarak irtibat kurulan FETÖ üyesi TSK mensupları tek tek belirlendi. Bu sayı toplamda 30 bini geçti. Şimdi dönelim tekrar İzmir’e... Bu hatların 401’inin de İzmir’de olduğu belirlendi. İzmir’deki bu hatlar üzerinden irtibat kurulan FETÖ üyelerinin sayısının da 10 bin olduğu tespit edildi. Evet, İzmir’de FETÖ’nün mahrem imamlarının sabit hatlarla irtibat kurduğu, albaydan askeri öğrenciye kadar TSK’daki örgüt üyesi sayısı 10 bini buluyor. İstanbul’da 662 sabit hat üzerinden toplam 4 bin 447 FETÖ mensubu tespit edilmişti. 2017 yılı Kasım ayı ile 2019 sonuna kadar İstanbul’da tamamına yakını hakkında hukuki işlem yapıldı. Bakalım İzmir’de 10 bin kişi ile ilgili işlemler ne zaman tamamlanacak...
İTİRAFÇI SAYISI 6 BİN 439, ORANI YÜZDE 41
15 Temmuz darbe girişimine katılan FETÖ üyesi rütbeli TSK personelinin sayısı 5 bin 600 civarındaydı. 2017 yılı Mart ayından itibaren başlayan
Bunun iktidarın muhalefete yönelik “siyasi” bir operasyonu olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Bu nedenle konuya ihtiyatla yaklaşmaya çalıştım. Çünkü İbrahim Burak Oğuz, 2008 yılından itibaren CHP Konak İlçe Örgütü’ne üye olarak kayıtlı, 2011 yılında CHP milletvekili adayı olmuştu. 2019 yılında da Urla’da yüzde 67.5 oy alarak belediye başkanı seçilmişti. Başından beri bana ilginç gelen şeylerden biri, CHP yöneticilerinin tutuklama kararından sonra bir-iki açıklaması dışında, parti teşkilatı ve seçmenlerden önemli bir tepki gelmemesiydi.
Neredeyse Urla halkının yüzde 70’ine yakının oyunu almış CHP’li bir belediye başkanı için ortalığın ayağa kalkması gerekirdi. Evet, CHP’lilerin sessizliği tuhaftı ama İbrahim Burak Oğuz hakkında bir yazı yazmak için savcılıkta ve mahkemede yaptığı savunmayı okumam gerekiyordu. Bir tuhaflık da bu aşamada ortaya çıktı: Normalde savunma ifadelerine gazeteciler avukatlar aracılığıyla çok hızlı ulaşır. Ama Burak Oğuz’un ifadeleri parti üst yönetimi dışında kimseyle paylaşılmıyordu. Üç hafta sonra nihayet Urla Belediye Başkanı Oğuz’un savcılık ve mahkemede yaptığı 31 sayfalık savunma ifadelerine ulaşabildim. İfadelerini okuyunca, CHP’lilerin suskunluğunun sebebini biraz olsun anlayabildim. Suskunluğun sebebi, İbrahim Burak Oğuz’un ifadeleri, hakkındaki delillere verdiği cevaplardı.
FETÖ’CÜ DERNEKLERE ÜYE
İbrahim Burak Oğuz, FETÖ’nün İzmir Genç İşadamları Derneği (İGİD) ile İzmir Kültürlerarası Diyalog Merkezi Derneği üyesiydi. İGİD’den 2012’de ayrılmıştı ama İzmir Kültürlerarası Diyalog Merkezi Derneği’ne üye olduğunu hatırlamadığını söyledi. İGİD Başkanı ve FETÖ’nün Hatay bölge sorumlusu, aynı zamanda İzmir Demokratik Kongo Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Mehmet Timuroğlu ve diğer FETÖ’cü işadamları ile Yenbu isimli bir şirkete ortak olmuştu. Savcının bu konudaki sorusuna, “Afrika’ya merakımdan ve ilgimden dolayı İGİD’e üye oldum. Bu nedenle ticari amaçlı kurduk” cevabı dikkat çekici. Oğuz’un Bank Asya’da da hesapları tespit edildi.
‘ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ AFRİKA’YA ÖZLEMİM VAR’
AFRİKA’da FETÖ’nün aktif olduğu Kamerun, Demokratik Kongo gibi ülkelere giden Burak Oğuz gerekçesini “Küçüklüğümden beri Afrika’ya karşı bir özlemim ve sevgim vardır. Ben de Afrika ile ilgili bir oluşum içinde olmak istedim” şeklinde ifade etti. Mali müşavir olan İbrahim Burak Oğuz, ayrıca Yunanistan, Avusturya, Balkan ülkeleri ve Rusya Federasyonu ülkelerine seyahat etti. Savcılık, Amerika’da FETÖ elebaşını ziyaret ettiği iddiasını da sordu. Oğuz, 2011’de New York’a gittiğini söylerken, “Fetullah Gülen ile tanışmadım, Amerika’ya gittiğimde sadece New York şehrinde bulundum. Ben tek başıma seyahat etmeyi severim. New York’a da tek başıma gitmiştim, İki-üç gün kaldım, New York’u gezdim, geri geldim” cevabını verdi. İbrahim Burak Oğuz’un FETÖ yöneticisi mahrem imamlarla irtibatı oldukça fazla. Adına kayıtlı tam 27 telefon numarası var. Ev, iş, kızı ve eşi ve kendisinin kullandıkları dışında, adına kayıtlı telefon numaraların tamamına yakını FETÖ’cü mahrem imamlar tarafından kullanılıyor. Bazı FETÖ imamlarına yalnızca telefon hattını, bazılarına ise hem telefon hem de hattı vermiş. Savcılık ifadesinde tüm detaylar yer alıyor. İrtibatta olduğu mahrem imamlardan en önemlisi, 15 Temmuz darbe gecesi Akıncı Üssü’nde bulunan ve o akşam saat 21.00’de Amerika’daki FETÖ elebaşına girişimin başladığını haber veren Hakan Çiçek. FETÖ elebaşının yanındakiler, “Namaz kılıyor” cevabını verdiğinde, “Namazı bozsun, çok önemli” diyen Hakan Çiçek ile 2012 ile 2014 arasında 14 kez görüşmüştü. Deniz Kuvvetleri mahrem yapılanmasında “genel müdür” adı verilen üst düzey örgüt yöneticisi Feyzullah Demirci ile de 2008-2011 arasında 6 kez, Emniyet mahrem imamı Olcay Maleker ile 4, yine Emniyet kadınlar yapılanması mahrem imamı Şükran Biber ile 11 kez görüşme yapmıştı. FETÖ’nün mülki idare amirler yapılanması mahrem imamı Mahmut Akpınar ile de irtibatı vardı. Adına kayıtlı telefon hatlarından birisini FETÖ’nün Hava Kuvvetleri mahrem yapılanması içinde “müdür yardımcısı” tabir edilen mahrem imamlarından Lokman Uçan kullanıyordu. 12 Temmuz 2017’den itibaren Uçan ile 43 arama kaydı tespit edildi. Bunlardan 20’si Uçan’ın firari olarak arandığı 21 Temmuz 2017 sonrası döneme aitti.
FETÖ’NÜN RENKLENDİRMESİNE DİKKAT
EMNİYET Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi, İstihbarat Dairesi, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi ve Siber Suçlarla Mücadele Dairesi tarafından kitaplaştırılan 328 sayfalık “FETÖ/PDY SÖZLÜĞÜ”nde, FETÖ’nün Türkiye’yi 5’e böldüğü coğrafi yapılanma haritalarının yanı sıra, Öğrenci Yapılanması, Emniyet ve TSK Mahrem Yapılanması şemaları da yer alıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Önsöz’ü, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın ‘Takdim’ yazıları ile başlayan kitapta, FETÖ elebaşının örgüt üyelerinden anlamını ezberlemelerini istediği 300 kelime ve anlamları da verildi. FETÖ Sözlüğü’nden bazı kelimeleri sizin için seçtik:
A-B-C KADRO ATAMA Örgütün mahrem olmayan yapılanmalarından mahrem yapılanmalara örgüt mensubu görevlendirilmesi.
A KATI Örgütün Emniyet Teşkilatı mahrem yapılanması.
ABİ/AĞABEY FETÖ içerisinde hayati önem taşıyan erkek örgüt mensubu.
ABİLİ TAKİP Mahrem hizmetler olarak adlandırılan TSK, Emniyet, Yargı, MİT, Mülkiye ve bazı özel kurumlara (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK vb kritik birimler) yerleştirilme sürecinde olan örgüt mensuplarından, irtibatı zayıflayan ya da bağı kopanların tekrar örgüte kazandırılması veya bağlılığının güçlendirilmesi maksadıyla uygulanan yöntemlerden biri.
ADANMIŞ RUH Örgüte adanmış kimse. Örgütte sadakatinden şüphe edilmeyen kimseler için kullanılıyor.
ABLA
FETULLAHÇI Terör Örgütü’nun TSK’daki örgüt üyeleri tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 darbe girişimi korkakla cesurun, hain ile vatanseverin kim olduğunu dünyaya gösterdi.
“Makarnacı” diye aşağılanan halk sokakta darbecilere direnip 251 kişi şehit, 2 bin 193 kişi gazi olurken, onları aşağılayanlar o gece marketlerle makarna, bankamatiklerde para çekme kuyruğuna girmişti. Kimi darbecileri alkışlamış, kimi sala okuyan hocaları dövmüş, kimi de kadeh kaldırmıştı. Her görüşten korkak siyasetçiler de güvenli evlerde saklanmışlardı. İşte o korkak ve fırsatçılar için her yıl 365 gün, 2016 yılı ise 364 gün çeker. 2016 yılında 15 Temmuz günü hiç yaşanmamış gibidir onlar için.
Neyse, bizim konumuz o gecenin kahramanları...
O geceye ilişkin birçok kahramanlığa şahitlik ettik. Ama bazıları hiç gündeme gelmedi. Eğer o kahramanlığın bedeli 1 yıl 8 ay hapis cezası olmasaydı belki benim de haberim olmayacaktı. Şaşırdınız değil mi?
Anlatayım: Eruh İlçe Emniyet Amirliği’nde görevli G.Y. isimli polis memuru, 15 Temmuz 2016 akşamı nöbetçi olmadığı halde darbe girişiminin en sıcak anlarında saat 23.00’te görev yaptığı karakola gitti. Evinden çıkarken üzerine zimmetli silahları da götürdü. FETÖ darbe girişimine karşı direnecek, görev yaptığı karakolu koruyacaktı. İlçe emniyet amiri B.Y.’ye darbe girişimine karşı herhangi bir önlem alıp almadığını sordu. Emniyet amiri B.Y. direnmek değil, darbecilere teslim olmaktan yanaydı. Polis memuru G.Y.’ye “Gelirlerse silahları teslim ederiz, askerle çatışacak değiliz” cevabını verdi.
‘SİLAHIMI VERMEM’
Polis memuru ile amiri arasında tartışma çıktı. Karakol amiri B.Y.,
Beşiktaş Kaymakamı Sayın Önder Bakan ilçedeki sosyal yardım çalışmalarından bahsederken Nazmiye Balta’nın yaşadığı sıkıntılardan söz etti. Bir süre sonra Beşiktaş’ta harabe, metruk bir yıkıntıyı eve benzetmiş olan Nazmiye Balta’yı ziyaret ettim. Yaşadığı yoksulluk, başına gelenler, bu zorluklara karşı verdiği mücadele gibi sıradışı...
Nazmiye Balta, 1958 yılında Rize’nin Ardeşen ilçesinde dünyaya geldi. Ailesiyle birlikte çay toplayarak geçiniyordu. 1991 yılında Yalova’daki amcasını ziyarete gitti. Kaderi değişmek üzereydi. Otoparkçılık yapan İsmail Balta isimli gencin annesi, Nazmiye’yi gördü ve oğluna istedi. 1992 yılı başında evlendiler. Ardeşen’de çay bahçelerinin arasındaki hayatını geride bırakıp, eşiyle İstanbul Beşiktaş’ta yaşamaya başladı. 1992 yıl sonu olmadan Nazlı, 1994’te Osman, 2000 yılında da Yılmaz isimli çocukları oldu. Aile, evliliklerinin ilk yıllarında maddi açıdan sıkıntı yaşamadı. Çünkü İsmail Balta, otoparkçılıktan iyi para kazanıyordu. Ancak 2000’li yılların başında her şey değişti. Sebebi İsmail Balta’nın kumar tutkusuydu. Kısa süre sonra İsmail Balta işlettiği otoparkı kaybetti. Bağımlısı olduğu kumar onu ve ailesini bitirme noktasına getirdi.
Parasız kalan İsmail Balta, eşi Nazmiye’nin nesi var nesi yok sattı. İsmail Balta artık eve de gelmez olmuştu. Nazmiye Balta çareyi Rizeli belediye başkanı Yusuf Namoğlu’nun yanına gitmekte buldu. Namoğlu, Nazmiye Hanım’ın Vakıflar’a ait metruk bir binayı üç çocuğuyla yaşayabileceği bir eve dönüştürmesine yardım etti. Ona bir de Ihlamur Caddesi üzerinde köfte tezgâhı çalıştırabileceği bir yer gösterdi. Nazmiye Balta gündüz çocuklarına bakıyor, geceleri köfte satıyordu. Kocası İsmail Balta ise ne zaman parasız kalsa soluğu ya evde ya köfte tezgâhının başında alıyordu. Kumarbaz İsmail Balta, Nazmiye Balta’dan parasını almak için şiddet uyguladı hatta sürekli bıçakla tehdit etti.
Nazmiye Balta, kumarbaz kocasının yıllarca her türlü şiddetine direndi. Ama İsmail Balta, bir gün tehdit etmek için kullandığı bıçakla Nazmiye Balta’yı boğazından yaraladı. Nazmiye Hanım karakola gitse de şikâyet etse de sonuç alamadı.
Bu olayın üzerinden iki ay geçti. 23 Haziran 2010 günü Nazmiye Balta, daha önce kocasının yanında gördüğü mafyatik tiplerle ekmek parasını kazandığı köfte tezgâhına doğru geldiğini gördü.
Kocası, Nazmiye Balta’ya tezgâhı devrettiğini söyledi. Ona “Artık tezgâha gelme” dedi.
Yarım ağızla tebrik edenler, tebrik ederken “ama” şerhini koyanlar, kamuoyunun etkisiyle tebrik etmek zorunda kalanlar, “Yerli değil” hatta “kopya” diyenler, Türkiye’nin otomobilinin tanıtımı sonrası yine kendini gösterdi.
Hiç şaşırmadım.
Son yazımda bunlara örnek vermiştim. 1961 yılında Eskişehir’de kendilerine verilen üç aylık süre içinde Devrim otomobilini üreten mühendislerin başına ne geldiyse aynısı bugün tekrar ediyor. Düşünün, üretici firma TOGG’un CEO’su Gürcan Karakaş son teknoloji elektrikli yerli otomobili tanıtmanın mutluluğunu yaşayacağına, aynı gün proje hakkındaki sinsi saldırılara karşı savunma yapıyor: “Biz bunları Pininfarina ile beraber İtalya’da ürettik. Yeni kurulan bir şirketiz. Böyle bir imkânımız yok. Bundan sonra ihtiyacımız olmayacaktır. Fabrika üretimi ile prototip üretimi arasında fark var. Fikri mülkiyet hakları yüzde 100 Türkiye’ye ait. Fikri mülkiyet hakkıyla ilgili olarak bilgi kirliliği mevcut. Fikri mülkiyet hakkı sizin ise, her türlü mühendisliği siz yapmışsanız, buna sahipseniz nerede yaptırırsanız yaptırın. Projede Mercedes’in, Volkswagen’ın tasarımcısı Murat Günak ve Türk mühendisler çalıştı. Pininfarina katkı verdi. Üç tasarım evinden birisi. Pininfarina ekibimizle çalıştı. Biz onlara sipariş verip ‘Yarın bize bir otomobil getirin’ demedik.”
Üretimin başındaki kişiye böyle bir savunma yaptıranlar, emeği geçen pırıl pırıl mühendislerin resmine bakıp utanıyorlar mı acaba? Oysa bu ekiple görüşerek gerçeğe ulaşmak birkaç saatini alır. Ama maksatları o değil. Meseleyi son yazımda söylemiştim: Nesiller değişse de kafa aynı.
Ama bu kez projenin arkasında güçlü bir kamuoyu desteği var. Onlar Devrim otomobilini üreten mühendisler gibi yalnız değiller.
60 YILLIK ‘DEVRİM’ TAMAMLANDI