Türkiye, 911 kilometre sınırı olan Suriye ile arasına da 873 kilometre güvenlik duvarı inşa etti. Hakkari’de de Irak sınırına 13 kilometre duvar yapıldı. Şu ana kadar güvelik duvarı ile korunan kara sınırı uzunluğu 1079 kilometreye çıktı.
2 BİN 949 KM KARA SINIRI
Türkiye’nin 2 bin 949 kilometre kara, 8 bin 484 kilometre deniz sınırı var. Batı’da Yunanistan, Bulgaristan, Doğu’da Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıcan), İran, Güney’de ise Suriye ile sınırdaş. Suriye ile 911 kilometre, Irak ile 378 kilometre, İran ile 560 kilometre sınır, düzensiz göç konusunda Türkiye için büyük risk oluşturuyor.
Suriye ile 911 kilometrelik sınırın 837 kilometresine 3 metre yüksekliğinde “güvenlik duvarı” inşa edildi. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü ve Sınır Yönetimi Daire Başkanlığı koordinasyonunda 560 kilometre uzunluğundaki İran sınırında ise 175 kilometre duvar inşa edilirken, 67 kilometre duvarın inşaatı devam ediyor. Böylece Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye ile 1.849 kilometre sınırının 1.079 kilometrelik kısmının güvenliği, duvar ve entegre güvenlik sistemiyle sağlanmış oldu.
İMKÂNSIZ GÖRÜLEN DUVAR YAPILDI
Türkiye, Suriye’den iç savaş nedeniyle gelenlerin aksine, Afgan düzensiz göçmen dalgasına karşı hazırlıklı ve kararlı bir politika izliyor. Afganistan’dan gelecekleri ülkeye sokmayacak.
Bunda, 2016 yılında Iğdır’dan başlayan, Ağrı, Van ve Hakkâri’ye uzanan Entegre Sınır Güvenlik Sistemi büyük rol oynuyor. Bir zamanlar yapılması imkânsız görülen kara hattı boyunca inşa edilen 3 metre yüksekliğindeki güvenlik duvarı sistemin belkemiğini oluşturuyor.
Pervin Buldan’ın konuyla ilgile açıklaması şöyle: “Şimdilik demokratik bir muhalefet yürütüyoruz ama bu böyle devam etmeyecek. İleriki süreçlerde demokratik iktidarın bir parçası olacağımıza siz Ağrı halkının huzurunda söz veriyoruz. Biz, bu yola büyük bedeller ödeyerek çıktık. Ödediğimiz bedellerin, verdiğimiz emeğin karşılığı olacak. Bir dahaki seçimlerde HDP, bu ülkeyi yöneten bir parti olacaktır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.”
PKK’LILARIN ARKASINDAYDI...
Konuşmasında iki kez geçen “demokratik” kelimesi dikkatinizi çekmiştir. İnsanın gülesi geliyor. Terör örgütü sözcüsü bir partinin eşbaşkanı “demokratik muhalefet” ve “demokratik iktidardan” söz ediyor.
Meydanlarda yaptığı şu konuşma hâlâ kulaklarımızda: “Sayın Öcalan’ın arkasındayız. Kandil’deki dostlarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız, Sayın Karayılan, Sayın Bayık... Bu insanlar dağlarda. Hakkârili gençler dağlarda, Hakkâri’nin çocukları dağlarda...”
CHP’Lİ ÇİÇEK SÖYLEMİŞTİ
“Kendi fikri...” ya da“Hayal kuruyor...” diyebilirsiniz.
O zaman, kısa süre önce iki CHP’linin yaptıkları açıklamaları hatırlamak yeterli olacaktır.
CHP’li
1967 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girdiği andan itibaren milli sanayi için çalışan Özdemir Bayraktar, son 20 yılını Türk insanının isterse neler yapabileceğini göstererek geçirdi. Yalnızca Türk Savunma Sanayii’nin ihtiyacı olan insansız hava araçlarının fikir babası olarak bir şirketi değil, Selçuk, Haluk ve Ahmet gibi evlatları ile geleceği de inşa etti.
DÜNYA ONDAN SÖZ ETTİ
Özellikle 15 Temmuz sonrası belirginleşen milli savunma sanayii konusunda tüm dünyada adından söz ettirdi.
Türkiye içinde, sınır ötesinde terörle mücadelede etkinlik sağlanıyorsa, Türkiye’nin Libya operasyonundaki başarısından söz edilebiliyorsa, Azerbaycan toprağı olan Karabağ, Ermenistan işgalinden kurtulduysa Türk savunma sanayiinin ve özellikle Bayraktar grubunun rolü tartışılmaz önemdedir.
Bugün, Ortadoğu’da, Türk Cumhuriyetleri’nde, Akdeniz’de, Ege’de emperyalist Batılı ülkelerin oyunları bozuluyorsa Özdemir Bayraktar’ın ve evlatlarının vizyonu hayati öneme sahiptir.
ÖNCÜLÜK ETTİ
Le Figaro’nun saçmalıkları bununla sınırlı değil, yazıda aynen şu ifadeler yer aldı:
“(...) Sevr Antlaşması, özellikle özerk bir Kürdistan’ın yaratılmasını amaçlıyordu. Antlaşma Boğazlar’ın Osmanlı askerinden arındırılmasını dayatıyordu. Sevr Antlaşması hiçbir zaman uygulanamadı. Kemal (Mustafa Kemal Atatürk) daha sonra padişahı devirmek, müttefik ordularını kovmak, antlaşmayı çiğnemek ve Yunan ordusuyla savaşmak için Türk ordusunun başına geçti ve Sevr Antlaşması’nı 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile değiştirdi. Lozan’ın imzalanmasıyla Türkiye’nin Hıristiyanlardan, özellikle de Rumlardan arındırılması tamamlanmış oldu.
NATO müttefiki olan Fransa ve Türkiye arasında Akdeniz’de devriye gezisi sırasında meydana gelen ciddi olay, zehirli bir jeopolitik aktör olan Türkiye’ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması’nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu göstermektedir. Ülkemiz Fransa’nın onuru tehlikededir.”
MAKALE DEĞİL, PLAN
Bu yalnızca bir gazetenin makalesi değil, Fransa’nın görüşü de olduğuna kısa süre önce şahit olduk. NATO üyesi olan Yunanistan ve Fransa, ekim ayı başında savunma ve güvenlik alanlarında işbirliğine yönelik Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı. Taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde diğerinin yardım etmesini düzenleyen anlaşmanın Türkiye’ye tehdit olduğu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in “Kimin kimi ‘Casus belli’ ile tehdit ettiğini biliyoruz.” ifadesi ile ortaya çıktı.
Yunanistan’ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarmasını Türkiye’nin savaş sebebi saymasına atıfta bulunan Yunan Başbakan’ı Ege’de savaşa sebep olabilecek niyetini de açık etmiş oldu.
Ardından da,
HDP Milletvekili İmam Taşçıer ise sadece muhatabı değil, çözümü de tarif etti: “Anayasa’nın ilk dört maddesi değiştirilmezse Kürt sorunu tartışılamaz. Kürtlerin talepleri de bellidir. Bu sorunun muhatabı Abdullah Öcalan’dır.”
HDP, CHP’ye de verdiği 11 maddelik Tutum Belgesi’nin dördüncü maddesinde “Başta anadili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması”nı öneriyor.
ANLAŞTIKLARI SADECE ADI
Bunun tek anlamı var; Türkiye’nin üniter yapısının yok edilmesi ve bölünmesi.
Kılıçdaroğlu’nun “muhatabı HDP”, Anayasa’nın ilk dört maddesinde değişiklik istiyor.
Kılıçdaroğlu, buna karşı görünüyor. Önceki gün muhtarlarla bir araya geldiğinde şunu söyledi: “İlk 4 madde, zaten değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler, bunlar da tartışılıyor son günlerde ama o tartışmaların tamamı yapay. Hiç kimse ilk dört maddeye dokunamaz. İlk dört maddenin teminatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli vatandaşlarıdır. Bunu herkesin bilmesini istiyorum.”
CHP ile HDP sadece “Kürt sorunu” başlığında anlaşıyor. Muhataplık konusunda bile HDP, terörist başı Öcalan’ı adres gösterirken, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesini istiyor. “Kürt sorunu” dediği şeyin ne olduğunu ve “çözüm önerisi” getirmeyen Kılıçdaroğlu “muhatabı” HDP’nin Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesi önerisine karşı.
Peki biz neyi tartışıyoruz?
Aradan beş buçuk yıl geçti, 8 Ekim 2021 günü yaptığı bir konuşmada ise, “Gerilimden kaçınmak lazım” diyerek yaptığı açıklama ile gerilimi artırdı. 13 Mart 2016’daki sözlerini neredeyse tekrar ederek, “iktidarın siyasi cinayetler işleyebileceğini” şöyle ifade etti:
“Karşı taraf gerilimi tırmandıracaktır. Çok daha sert bir ortamda siyaset yapmayı nasıl sağlayabiliriz, onun arayışına girecektir ama ben şundan eminim, eğer iş belli grupların ellerine silah alıp, belli kişileri öldürme yoluna gitmezse, bir gerilim olmaz. Bütün tahriklere rağmen bir gerilim olmaz. Umarım öyle bir tablo da Türkiye’de yaşanmaz. Siyasi cinayetler kaygım var. Erdoğan ‘Dur bakalım başınıza daha neler gelecek’ diyor. Açıkça tehdit ediyor. Kaygılarım var. Yani Erdoğan iktidardan gitmemek için her yolu deneyecektir. İşin Türkçesi bu. Gitmemek için her yolu deneyecektir. Çünkü iktidardan gitmenin kendisi için maliyetinin ne kadar ağır olduğunu görüyor.”
‘TÜRKİYE’DE CAN VE MAL GÜVENLİĞİ YOK’ DEMİŞTİ
Kılıçdaroğlu beş buçuk yıl önce olduğu gibi bugün de AKP’nin iktidardan gitmemek için siyasi cinayetler işleyebileceğini tekrarlıyor.
Kılıçdaroğlu’nun yıllardır gerek yurtiçinde gerek yurtdışında yaptığı açıklamalarda tekrar ettiği bir cümlesi de “Türkiye’de kimsenin mal ve can güvenliği yok” ifadesidir.
10 Ağustos 2017’de, “Türkiye’de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok” dedi.
17 Kasım 2019
GAZETECİ Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 günü İstanbul Şişli’de sahibi olduğu gazetenin önünde öldürülmesiyle ilgili süreç, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni kökenli yetim bir kız olduğuna dair haberin ‘Agos’un 6 Şubat 2004 tarihli sayısında “Sabiha Hatun’un Sırrı” başlığıyla yayınlanmasıyla başladı.
Aynı haber, Agos gazetesi kaynak gösterilerek, Hrant Dink’in de görüşüne yer verilerek, Hürriyet muhabiri Ersin Kalkan tarafından 21 Şubat 2004’te “Sabiha Gökçen’in 80 yıllık sırrı” başlığıyla çıkınca Orgeneral Hilmi Özkök’ün başında olduğu Genelkurmay tarafından çok ağır bir basın bildirisi yayınlandı.
GENELKURMAY BİLDİRİSİ
22 Şubat 2004 Pazar günü Genelkurmay internet sitesinden yayınlanan bildiride, “Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa karşı bir cürümdür” diyerek tepki gösterildi.
Ertesi gün Hrant Dink İstanbul Valiliği’nden bir telefon aldı ve elindeki belgelerle görüşmeye çağrıldı. Vali yardımcısının yanında iki MİT görevlisi vardı ve Dink’in deyimiyle, “ayağını denk alması” isteniyordu.
Sonra, sokaklar harekete geçti, Levent Temiz’in başlarında olduğu bir grup ırkçı Agos gazetesinin önüne gelip “Hrant Dink bundan sonra nefretimizin hedefidir, hedefimizsin” ve “Bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde tehditler savuruyordu. Dink’e yönelik tehditler Agos gazetesinin e-posta adresini doldurmuştu.
EMNİYET KORUMADI
Bakan Soylu, “Bugüne kadar bir kez terörü lanetlemeyen, terör örgütüyle kol kola gezen, elimizde PKK terör örgütünün HDP’ye 15 gün önce gönderdiği belge var. Nasıl davranacağını, hangi adımları atacağını, siyaseti nasıl yapacağını, PKK’ya nerede bağlı olacağını ifade eden bir talimat metni. Yukarıdan aşağı yazmışlar talimat metnini. Kılıçdaroğlu, Akşener, siz belki kendi koltuğunuz uğruna, sizi kandırdıkları, pişpişledikleri koltuğunuz uğruna bu milletin özgürlüğünü ve hürriyetini bir kenara bırakırsınız ama şehitlerimiz, sizin yakanızı ve bu millet sizin yakanızı bırakmaz.”dedi.
İSTİHBARAT, TESPİT ETTİ
Güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından ele geçirilen belgede, HDP’nin CHP ve İyi Parti ile ilişkisinin de nasıl olması gerektiği anlatılıyor. PKK’nın HDP’ye direktifinde, sözde “direniş” adını verdikleri, PKK’nın terör faaliyetlerinin parçası olarak ülke içerisinde, HDP merkezli bir sözde direnişin yürütüldüğü, bunun başarılı olması için ortaya çıkan avantajlı durumların iyi değerlendirilmesi gerektiği fakat yeterli çabanın gösterilmediği belirtiliyor.
AYAKLANMA FIRSATI KAÇTI
Örnek olarak da İzmir’de HDP’li Deniz Poyraz’ın öldürülmesi gösteriliyor. Toplumun çeşitli kesimlerinin Deniz Poyraz’ın öldürülmesi olayına üst düzey tepki gösterdiğini, buna karşı HDP teşkilatlarının bu konuda oldukça yetersiz kaldığı, yaşanan olay sonrası bir ayaklanma çıkarılma fırsatının olduğu ama HDP’nin bunun yerine bir iki etkinlik yapmakla yetindiği anlatılıyor.
Deniz Poyraz’ın öldürülmesi olayının, “HDP’nin kapatılması gündemi” sırasında ortaya çıktığı ve bu konunun çok iyi değerlendirilmesi, “HDP’yi Savun” konulu etkinliklerin büyük kitlelerin katılacağı eylemlere dönüştürülmesi gerekirken bunun gerçekleşmediği ifade ediliyor.
Belgede, bununla ilgili “çok iyi bir zemin” oluştuğu, hatta CHP’nin TV kanallarında bile bu mitinglerin duyuru ve reklamının yapıldığı hatırlatılıyor.
HDP, ‘Ben olmadan kazanamazsınız’ desin