AB, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Interpol tarafından finanse edilen kuruluş, BM’ye üye tüm ülkelerin, git gide küresel bir sorun haline gelen ve organize suç örgütleri ile ilişkisini değerlendirdiği 95 sayfalık raporunda Türkiye’ye de yer ayırdı.
KAYNAĞI BELİRSİZ İSTATİSTİKLER
Her ülkeye belirlediği kategorilere 1 ile 10 arasında puan veren kuruluşun, Türkiye hakkındaki değerlendirme ve verdiği puanları incelediğinizde, kaynağı belirsiz puanlara bağlı sıralamalar ve tuhaf değerlendirmeler göze çarpıyor.
Rapor öyle bir yazılmış ki, Türkiye iç savaşların yaşandığı Ortadoğu ülkelerinden, darbelerle, yolsuzlukla, katliamlarla ve insan sömürüsü ile gündeme gelen Afrika ülkelerinden, mafya, uyuşturucu ile uyuşturucu kartelleri ile anılan Latin Amerika’dan, uluslararası mafya yapılarının cirit attığı Balkan ve Doğu Avrupa ve bazı Batı Avrupa ülkelerinden, küçük çocukların fuhuş amacıyla ticaret konusu yapıldığı bazı uzak Asya ülkelerinden, offshore bankacılık sistemi ile kara para aklama merkezine dönüşen bazı Avrupa ülkelerinden, uyuşturucunun en çok kullanıldığı AB ve ABD’den “beter” durumda.
TUHAF DEĞERLENDİRMELER
Raporu ve arkasındaki kuruluşu yakından incelediğinizde tuhaflığa, kullanılan “kaynakların” sebep olduğunu sonucunu çıkartabiliyorsunuz. Önce söz konusu raporun Türkiye hakkındaki tespitlerini, sonra “kaynakların” kimler olabileceğini aktarayım, tuhaflığı kendiniz göreceksiniz: Raporda, “Organize suç”, mafyavari eylemler yanında, uyuşturucu kaçakçılığı, eroin ticareti, kokain ticareti, insan ticareti, insan kaçakçılığı, vahşi yaşam, botanik ve yenilenemez kaynaklarla ilgili suçlar olarak sınıflandırılıyor.
Türkiye ise “yüksek suç oranına sahip ülke” olarak tanımlanmakla kalmıyor, “suçla mücadelede düşük profilli” ülke olarak gösteriliyor.
TÜRKİYE 12. SIRADA!
Yazımda, “...Bizzat yaşadığım olayları da birleştirince; ‘İyi’ olan sadece bu partinin ismi.
‘Kötü’, hakaret ve küfrü yöntem olarak kullanan şahsiyetlerini, ‘Çirkin’ ise bir şehit yakınına küfredecek kadar çürümüş sözlerini ve yüzlerini tarif ediyor” demiştim.
Hatta, yazımın sonunda İP Genel Başkanı Meral Akşener’e şu soruyu yöneltmiştim: “Bırakın bir siyasetçi olarak, bir kadın, bir anne, bir eş olarak acaba Meral Akşener, parti milletvekillerinin, teşkilat üyelerinin, sosyal medyadaki partililerinin nasıl küfürler ettiğinden, hakaretler yağdırdığından, İP’in sosyal medyadaki linç gruplarından haberdar mı?”
LAĞIM PATLADI
Pazartesi akşamı da TVNET kanalında katıldığım programda, “Bu partinin inanılmaz bir küfür ve hakaret kültürü ve bunu yapan hakaret ve küfür ordusu var. Lütfü Türkkan, sadece patlayan bir lağım gibidir, içerideki kokuyu yaymıştır” demiştim.
Bunu bizzat yaşadığım olaylar üzerinden örneklendirdim. Sadece, bir tweet’imde partinin ismini AKP gibi, CHP gibi “İP” şeklinde kısalttığım için il ve ilçe örgütlerinden, parti üyeleri tarafından inanılmaz bir hakaret ve linç kampanyası ile karşılaştım.
Üstüne, Denizli Milletvekili
Bir maçta, rakip kaleye yakın mesafede karşı takımın savunma oyuncusunun ayağındaki topu alırken beraber yere düştüler.
Nihat sinirlenmiş, yumruğunu yere vurmuş, hırsla ilk ayağa kalkan o olmuştu. Ama yüzünde kızgınlık yoktu, üstüne üstlük kendisini düşüren oyuncuya sağ elini uzatıp yerden kaldırarak centilmenliğini de göstermişti!
Nihat, rakip oyuncuyu yerden kaldırırken tuttuğu elini bırakmadığı gibi sol kolunu da sıkıca boynuna dolamıştı. Hakemi ve seyircileri şaşırtan bir şekilde samimi davranıyordu.
Nihat, bir yandan yüzündeki gülümsemeyi koruyor diğer yandan boynuna sarıldığı rakip oyuncunun kulağına ana avrat küfrediyordu.
Bunu küfredilen rakip oyuncu dışında duyan yoktu. Küfür işiten oyuncu, iğne batırılmışçasına bir anda Nihat’tan kurtulup onu itti. Nihat yere düştü ve küfür yiyen rakip oyuncu haklı olmasına rağmen sarı kartı gördü.
Nihat, antrenör ve takım arkadaşlarının olduğu yedek kulübesine bakıp pis pis sırıtıyordu. Hocası ve arkadaşları da onu alkışlıyordu.
Nihat’
Kılıçdaroğlu ve Akşener aynı gün içinde terör örgütü PKK ve siyasi uzantısı HDP gerçeğini bir kez daha keşfettiler!
Bunu sözlerine de yansıttılar; geçen hafta, PKK ve DEAŞ ile sınır ötesi mücadele için çıkartılan tezkereye HDP ile birlikte “Hayır” oyu kullanan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Terörle mücadeleyi bunların yaptığı gibi yapmayacağız. Söz veriyorum; o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler” dedi.
Siirt’te, HDP’li bir densizin, “Burası Kürdistan” sözüne hak ettiği cevabı veremeyen Meral Akşener de bu açığı, “Siirt’te... bir HDP çalışanı, ziyaret ettiğimiz bir esnafa gelip ‘Burası Kürdistan’ dedi. Nasıl olur da ‘Burası Kürdistan’ dermiş. Neye şaşırıyorsunuz? Bu kişi bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz? ‘HDP’yi PKK’yı yanında konumlandırıyoruz’ sözleriyle kapattı.
PKK, ÇARESİZLİKLERİNİN FARKINDA
Ama ortada bir gerçek var; 2023 seçimlerine giderken, kendilerini PKK güdümündeki HDP’nin oylarına muhtaç hissediyorlar. Onun için CHP, HDP ile ortak hareket ediyor, Akşener, Siirt’te o densiz HDP’linin yüzüne söylemesi gereken sözleri TBMM’de grup konuşmasında yapıyor.
HDP de, onun politikasına yön veren PKK’da Millet İttifakı’nın çaresizliğinin farkında.
Nitekim bu durum PKK’nın, HDP’ye eylül ayı sonunda gönderdiği “talimata” da aynen yansımış durumda. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 10 Ekim günü, PKK’nın 15 gün önce HDP’ye gönderdiği talimatlardan söz etmişti. Güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından ele geçirilen talimatın içeriğine bir iki yazımda değinmiştim. PKK talimatında şunlar yazıyordu:
“CHP, İYİ Parti gibi partiler demokrasi ittifakı, faşizme karşı mücadele etme ittifakına gelmezler. HDP’yle açık ilişkiye de girmezler.
Fakat HDP’nin seçimler açısından onlar için çok önemli olduğunu biliyorlar. HDP olmadan seçimleri kazanamayacaklarını, AKP ve MHP’den kurtulamayacaklarını biliyorlar. HDP bu partilere ‘Bize doğru yaklaşırsanız biz de yerel seçimlerdeki gibi yaklaşabiliriz, aksi takdirde kaybedersiniz’ biçiminde onlara hem umut vermeli hem de ‘Böyle bir politika yürütmemiz için bizleri cesaretlendirecek yaklaşım göstermelisiniz’ demelidir.
Yani karşılıksız bir yaklaşım göstermelerinin böyle bir tutumu ortaya koymayı zorlaştıracağı biçiminde uygun uyarılar olabilir. ‘Tabanımızın sizlerden böyle bir beklentisi var’, mesajını vermeliler. HDP yürüteceği siyasetiyle bunları kendine muhtaç hale getirebilir ve bunlardan yararlanabilir. Bunların HDP’ye karşı politika içinde olmaması bile önemlidir.”
‘EVET’ DEDİĞİNE ‘HAYIR’ DEDİ
Nitekim, gelişmeler PKK’nın gönderdiği talimatta yazıldığı gibi oldu. HDP CHP’ye, Suriye ve Irak’ta terör örgütleri ile mücadele için TBMM’ye gönderilen tezkereye “Hayır” oyu vermesi gerektiğini söyledi. Önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı tarafından yapılan açıklamayla, “Tarihi sorumlulukla davranacağız” diyerek “Evet” işareti veren CHP, HDP’lilerin uyarısı ve HDP Milletvekili İmam Taşçıer’in, “Tezkereye CHP evet diyecekse hiçbir Kürt CHP, AKP’den daha iyidir diye oy vermemeli, desteklememeli” şeklindeki uyarısı sonrası tutumunu değiştirdi.
Daha önce defalarca “Evet” dediği tezkereye “Hayır” oyu kullandı. Tek amacı ise seçime giderken HDP’nin desteğini kaybetmemekti. Her şey PKK’nın HDP’ye talimatında yaşandığı gibi gerçekleşti, oy şantajı tuttu.
Önce HDP sonra da PKK CHP’yi kutladı.
PKK ‘HAYIRLI İŞ YAPTI’ DEDİ
Hem de PKK elebaşlarından
CHP, terör örgütlerini desteklediği için mi? Hayır.
Terörle mücadele edilmesini istemediği için mi? Hayır.
“Türk askerinin yabancı topraklarda bulunmasını istemediği için mi?” Hayır.
“Yabancı askerlerin Türkiye topraklarında bulunmasını istemediği için mi?” Hayır.
Süresi iki yıl olduğu için mi?
Hayır.
Çünkü, daha önce Türk askerinin yurtdışı görevleri için çıkartılan süresi 18 ayı bulan tezkerelere “evet” oyu verdi.
Hatta, Suriye ve Irak’ta terörle mücadele amacıyla sunulan tezkerelere defalarca
19 Mayıs 1919’dan başlayarak 9 Eylül 1922’de düşmanı denize dökerek bağımsızlığımız için can veren şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle anıyorum. O günlerden bu yana ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü için şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizin fedakârlıkları karşısında saygıyla eğiliyorum. Yurtiçinde ve yurtdışında terörle mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimizin de Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum
Cumhuriyetimizin 98’inci yılına her zamankinden buruk giriyorum. Hâlâ iki üç gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaşanan tezkere skandalını unutamıyorum.
Bugüne kadar Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermiş olan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi ilk kez, tezkerenin çıkarılmasına sebep olan PKK terör örgütünün siyasi kolu ile birlikte “Hayır” oyunu nasıl verdi, inanamıyorum.
‘TARİHİ SORUMLULUK’ DEDİLER
Tezkere oylamasından daha iki gün önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, “Türkiye’nin güvenliği, yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz varken daha önceki eleştirilerimizle birlikte ama İdlib konusundaki ağır tarihi sorumluluğu gözeterek bir karar vereceğiz” diyerek “Evet” sinyali vermişken, iki gün sonra HDP’lilerin tehdidi ile kararını “Hayır” olarak değiştirmesi akıl alır gibi değil.
Daha önceki “Evet” dediği tezkerelerin tamamında “Yabancı asker bulundurma” konusu varken ve hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek bu konuyu bahane etmek, süresinin iki yıl bahanesi gibi yaşanan bu skandalı örtmüyor.
TEZKERE GEÇMESEYDİ!!!
Bir an için “
İki yıl önce 7 Ekim 2020’de “evet” oyu verdiği ve 30 Ekim 2021 günü süresi dolacak olan Irak-Suriye tezkeresiyle birebir aynı olan ve dün TBMM’de oylanan tezkereye “hayır” diyen CHP’nin, 2023 seçimlerinde HDP’lilerin oylarını almak için yapmayacağı şeyin olmadığını gösterdi.
KILIÇDAROĞLU’NUN BAHANESİ
Hele hele Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında, tezkere “hayır” demek için öne sürdüğü yabancı asker bulundurulmasıyla ilgili sözler, tam bir hedef şaşırtma. Kılıçdaroğlu şöyle dedi:
“Bu tezkerede ayrıca, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması yazıyor. Ne demek yabancı kuvvetler Türkiye’de bulunacak?...Tezkeredeki yabancı güçler kim?”
Bunu soran Kılıçdaroğlu, 2020’de parti olarak “evet” oyu verdikleri Irak-Suriye tezkeresinde de aynı ifadelerin bulunduğundan hiç söz etmiyor.
Ben kendisine ve yandaşlarına hatırlatayım.
7 Ekim 2020’de CHP’lilerin oylarıyla da kabul edilen ve 9 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan tezkerenin başlığı tam olarak şöyle: