Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52.8 oy oranıyla ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilirken, yüzde 48.2 oy alan Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kaybettik ama yenilmedik” diyerek siyasi tarihe geçti.
Yüzde 48 oy almayı çok önemseyen ve başarı olarak gören ancak Erdoğan’ın aldığı yüzde 52.8 oyu zafer olarak görmeyen Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri tartışıldı, eleştirildi. Ancak üç ayı geride bırakan gelişmelere ve tartışmalara baktığımızda haklı çıktığını görüyorsunuz.
1- KILIÇDAROĞLU KOLTUĞUNU KORUYOR
Seçimde yüzde 48.2 oy alan, herkesin istifasını istediği hatta bunun için her türlü girişimin yapıldığı Kemal Kılıçdaroğlu halen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak koltuğunu koruyor. Kurultaya doğru giderken, onu koltuğundan edecek bir güç ve bir rakip yok. Şu anda 11 büyük şehirde ve 200 dolayındaki belediye yönetimlerinde CHP Genel Başkanı olarak söz sahibi. 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlerde, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini de o belirleyecek. Tekrar edeyim; Kurultayda da yeniden genel başkan seçilmesi bekleniyor. Yani evet, seçimi kazandı ama kaybetmedi, hem de hiçbir şey...
2- İMAMOĞLU YİNE İBB ADAYI
28 Mayıs günü yapılan cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin ertesi günü, “değişim” diye ortaya çıkan ve CHP genel başkanı olmak için her şeyi yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun durumuna bakalım. 2019’da, seçildiği günden bu yana kendisini İBB Başkanı’ndan çok potansiyel cumhurbaşkanı olarak gören İmamoğlu, İP Genel Başkanı Meral Akşener’in her türlü girişimine karşı aday olma cesaretini gösteremedi. Seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun yanında olan, reklamlarında oynayan, seçim akşamı onu “13’üncü Cumhurbaşkanı” olarak ilan eden, dört kez “kazandık” yalanını söyleyen İmamoğlu, seçimin kaybedilmesinin ertesi günü kendini ortaya attı.
Tek amacı Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna geçmek olan ve bunun için CHP içinden Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle işbirliği yapan İmamoğlu’nun son kararı, 2024’te yeniden İBB Başkan adaylığı oldu. Yani, kendisi kaybedilen seçim sürecinin bir parçası olan İmamoğlu için de değişen bir şey yok. Evet, 28 Mayıs’ta onun cumhurbaşkanı yardımcısı olma planı suya düştü ama kaybettiği hiçbir şey yok.
3- ÖZGÜR ÖZEL KAZANÇ PEŞİNDE
Fikir ayrılığı zamanla tartışmaya, tartışma kavgaya, kavga ise bölünmeye doğru ilerliyor.
ÖRGÜT ÇÖKERTİLDİ
Yurtiçinde ise yapılan operasyonlarla devlet içindeki 100 binden fazla örgüt üyesinin açığa çıkarılması, özellikle 6 bin mahrem imamın yakalanarak örgütün en gizli bölümünün deşifre edilmesi, TSK’dan ihraç edilen 24 bin FETÖ mensubunun yüzde 40’ının itirafçı olması, ‘etkin pişmanlık’tan yararlananların itiraflarıyla örgütte çöküşe, tabanında da kırılmalara neden oldu.
Zamanla, örgüt desteğiyle yurtdışına firar edenlerle kaçamayanlar arasında tartışma çıktı. FETÖ elebaşı kaçanlar için “Hicret ettiler”, yakalanıp tutuklananlar içinse “Hz. Yusuf Medresesi’ndeler” diyerek tabanı uyuttu.
LİDERLİK SAVAŞI
Buna, yurtdışında toplanan paraların yurtiçinde üyelere dağıtılmasındaki tartışmalar ile toplanan himmet paralarının bazı yöneticilerin zimmetine geçirilmesi, örgüt yöneticilerinin örgüt üyesi kadınlarla ilişkileri, eşleri hapiste olan kadınlara yönelik istismar tartışmaları tam bir kavga çıkardı.
“Kol kırılır yen içinde kalır” sözü gibi her kötülüğün üstünü örten FETÖ’cüler, elebaşı Gülen’in ciddi sağlık sorunları yaşamasıyla liderlik yarışına girişerek “bölünme” noktasına geldiler.
Haberin devamında şunlar aktarılıyordu: “Birkaç hafta önce, haziran ayında Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un özel kalem müdürü olarak atadığı Silvan Cumhuriyet Başsavcısı Seçkin Yılmaz hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) müfettişi tarafından FETÖ soruşturması yürütüldüğü ortaya çıktı.
Yılmaz hakkındaki soruşturma kararına Cumhuriyet ulaştı. Buna göre HSK 1. Dairesi, 26 Nisan 2022’de, Yılmaz’ın da arasında olduğu, bir kısmı görevden ihraç edilen ancak daha sonra geri dönen 146 hâkim ve savcı hakkında ‘FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları’ gerekçesiyle inceleme izni verilmesini kararlaştırdı.
‘FETÖ ile irtibat ve iltisak’ iddiasının yanı sıra kararda, ÖSYM tarafından 25 Aralık 2011’de yapılan ve FETÖ mensuplarınca ele geçirilerek kendi yandaşlarına verildiği belirtilen Adalet Bakanlığı adli yargı hâkim ve savcı adaylığı yarışma sınavına da işaret edildi. Kararda yer alan isimlerin, ‘sınav sorularının sınavdan önce kendilerine verilmesi suretiyle hileli şekilde başarılı olduğu’ öne sürüldü.
Eski Adalet Bakanı Bozdağ, kendisine sunulan ‘inceleme izni verilmesi’ teklifine HSK başkanı olarak 27 Mayıs 2022’de ‘olur’ verdi. Söz konusu incelemenin halen sürdüğü, buna karşın Yılmaz’ın Bakan Tunç’un özel kalem müdürü olarak atandığı öğrenildi.”
YARGI KAYNAKLARI
Cumhuriyet muhabiri “Yargı kaynakları” adını taşıyan kişilerden, Seçkin Yılmaz’ın özel kalem müdürü olarak atanmasıyla ilgili aldığı görüşü şu vurucu cümle ile bitirmiş: “FETÖ mücadelesinin ne kadar ciddiyetsiz yürütüldüğünün, Cumhurbaşkanı’nın FETÖ ile mücadele konusunda söylemlerinin kamuda bir karşılığının kalmadığının delilidir.”
CEVAP HAKKI NEREDE
Türkiye tam 39 yıldır, sözde “müttefik” ABD ve AB desteğiyle saldırılarına devam eden PKK terör örgütü ile yurtiçinde ve yurtdışında kesintisiz mücadelesine devam ediyor.
KÜRTLERİ KATLEDEREK BAŞLADI
1973 yılında Ankara’da “Apocular” olarak örgütlenen, 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde PKK adını alan terör örgütü, saldırılarına önce bölgedeki Kürt dernek temsilcileri ve siyasetçilerini öldürerek başladı.
Önce Kürtleri katleden PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde ise devlete ilk kurşunu sıktıktan sonra ardından bölgedeki yaşayan Kürt kökenli vatandaşlara karşı toplu katliamlara başladı. Böylece bölgede yaşayan vatandaşlar üzerinde bugün bile devam eden korkuyu inşa etti.
DEVLETE İLK KURŞUN
PKK’lı teröristlerin 15 Ağustos 1984 akşamı Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği, Onbaşı Süleyman Aydın’ın şehit düştüğü, 9 asker ve 3 sivilin yaralandığı ilk saldırıların üzerinden 39 yıl geçti.
39 yıllık PKK terörü ile mücadelede, resmi görevli Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu askerlerimiz, Emniyet mensubu polislerimiz ve Güvenlik Korucularımız ile vatandaşlarımızdan toplam 14 bin 851 insanımız şehit oldu. Milli Savuma Bakanlığı verilerine göre, bu süre içinde toplam 32 bin 685 resmi görevli ve sivil vatandaş ise yaralandı, gazi oldu.
FEDAKÂR VATAN EVLATLARI
BEŞ GRUBA BÖLÜNDÜLER
FETÖ içinde beş grup liderlik mücadelesi yürütüyor. Bunların arasında en güçlü olanı MÖZ (Mustafa Özcan grubu), onu Barbaros Kocakurt grubu izliyor. Ayrıca örgüt içinde Yenilikçiler, Gelenekçiler ile güç dengesine göre hareket edenler şeklinde bir bölünme ve mücadele yaşanıyor. Gelinen son aşamada Mustafa Yeşil ve Ali Ursavaş’ın görevden alınması, yerlerine atanan isimlerin ise Mustafa Özcan’a bağlı ya da ona karşı ses çıkaramayacak isimlerden oluşması nedeniyle MÖZ grubu, FETÖ’nün icra heyetini büyük oranda kontrol altına aldı. Dünyanın birçok yerinden gönderilen örgütün mali kaynaklarını kendine yakın kişilere aktardığı ortaya çıkan Özcan’ın yolsuzluklarının üzeri örtülürken, bu durum örgüt tabanında müstakbel lider olarak görülen İsmail Büyükçelebi ve Mehmet Ali Şengül’ün temsil ettiği Gelenekçi grubun tepkisini çekiyordu.
ŞENGÜL’ÜN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Mustafa Özcan
Özgür Özel, “Ben bu partinin bir daha seçim yenilgisi yaşamaması için ne yapılması gerekiyorsa orada bana düşen görev ne ise ona talibim. Genel başkansa genel başkan... Ben bu insanlara yenilgi yaşatmak ve yaşatan takımda bir görevde olmak istemiyorum” dedi ve ardından manifesto niteliğinde bir Tutum Belgesi hazırladığı basına yansıdı.
Ne kadar ilginç değil mi, sanki kazandığı bir seçim varmış gibi “İnsanlara yenilgi yaşatmak istemiyorum” diyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 seçim yenilgisinin mimarlarından olan Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna gözünü dikmiş durumda. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “değişim” korosunun davulcusu gibi en yüksek sesi o çıkarıyor.
Tıpkı, Roma İmparatoru Sezar’ı sırtından hançerleyen üvey oğlu Brütüs gibi Özgür Özel de siyasi tarihe “Brütüs Özgür” adıyla ve yaptığı ihanetle geçecek bir isim.
İMAMOĞLU’NUN ‘TAVŞAN ADAYI’
Bir başka özelliği, siyasi gücü ve kapasitesi CHP Genel Başkanlığı’na yetmediği için, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ortak hareket ederek onun yerine “tavşan adayı” olması.
Diğer yandan da uzun yıllar saklanan önemli bazı FETÖ’cü isimler yakalanıyor.
Bunların arasında FETÖ elebaşı Gülen’in yeğenlerinin bulunması dikkat çekiyor. Bu gelişmede, örgüt içi güç savaşı etkili oluyor. Dört gruba ayrılan örgüt üyelerinin yolsuzluk, taciz ve tecavüz konularında birbirini suçlarken açık ve gizli biçimde birbirlerini ihbar etmeye başladığı bildiriliyor.
DÖRT GRUBUN GÜÇ SAVAŞI
Konuyu baştan anlatayım; FETÖ’cüler, elebaşı Gülen’in sağlık durumunun kötüleşmesi, örgüt üzerinde kontrolü yitirmesi ve ölümü sonrası liderlik savaşı nedeniyle kendi içinde “Gelenekçiler”, “Yenilikçiler”, “MÖZ-Mustafa Özcan Grubu” ve “Barbaros Kocakurt Grubu” olarak güç savaşına giriştiler
Gülen
UNESCO’nun Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yılı ile ilgili aldığı bu kararın, kuruluşun tarihinde bir başka örneği yoktur.
Cumhuriyet’in 100’üncü yılı
Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında, Amerikalı Disney Plus isimli televizyon kanalı iki bölüm olarak hazırladığı Atatürk belgeselini yayınlamama kararı almış. Bu kararı almasının arkasında ise Ermeni lobilerinin Atatürk hakkında ortaya attığı ‘soykırım iftiraları’nın etkili olduğu söyleniyor. Nitekim Amerika’da bu konuda başı çeken bir Ermeni lobisi, belgesel yayınının kendi girişimleriyle durdurulduğunu yayıyor. Dünya ve tarih biliyor ki, ne Atatürk ne de Türklerin tarihinde soykırım gibi insanlık suçu yoktur. UNESCO Genel Kurulu’nun 1978 tarihli kararındaki şu cümleler bunu açıkça gösteriyor:
“Tüm yaşamı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımını gözetmeden, bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına olan inancını anımsatarak eylemlerini her zaman barış uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünden yapmıştır.”
Mesele belgesel değil
Olayı yalnızca bir televizyon kanalının Atatürk belgeselini yayınlamaması olarak görmek eksik değerlendirme olur. Son yedi yıldır Türkiye, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin doğrudan ve dolaylı saldırısı altında. 1920 tarihli Sevr’den beri bir türlü parçalayamadıkları Türkiye’yi bölmek için dışarıdan PKK, içeriden FETÖ ve işbirliği yaptıkları siyasetçilerle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Bir yandan “müttefik” görünüp diğer yandan Türkiye düşmanı terör örgütlerini destekleyip himaye eden emperyalist ülkeler, 100 yıl önce olduğu gibi yine perde arkasında kendilerini gizliyorlar. Kurtuluş Savaşı’nın sadece Anadolu’yu işgal eden Yunanistan’a karşı verildiğini söylemek nasıl eksik bir değerlendirme olursa, Atatürk belgeselinin de Ermeni lobisinin etkisiyle yayınlanmadığını söylemek aynı şekilde hatalı olur.