İsrail’in soykırımı, uluslararası kanunların etkisizliğini ve Birleşmiş Milletler’in çaresizliğini ortaya çıkardı. Buna isyan eden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği New York Ofis Direktörü Craig Mokhiber, Gazze’deki soykırıma isyan etti; BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk’e hitaben kaleme aldığı ve tarihe geçecek bir istifa mektubuyla görevini bıraktı.
Ruanda’da Tutsilere, Bosna’da Müslümanlara yapılan soykırım olaylarını araştıran ve 30 yıldır insan hakları alanında görev yapan Mokhiber, dört sayfalık istifa mektubunda; İsrail’in Gazze’deki saldırısı için, “Bu, ders kitaplarına konu olacak nitelikte bir soykırım vakasıdır”diye yazdı. ABD başta Batı ülkelerini, medyayı, görev yaptığı BM’yi suçlayan Mokhiber, tüm dünyanın İsrail lobisi karşısında çaresiz kalışını şöyle anlattı;
“Sayın Yüksek Komiser;
Bu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü olarak size gönderdiğim son resmi mesaj olacak.
Hamas’ın 7 Ekim günü gerçekleştirdiği saldırısı sonucu 1.400 İsrailli öldürülürken, dün itibarıyla Gazze’de 3 bin 542’si çocuk, 2 bin 187’si kadın olmak üzere 8 bin 525 Filistinli İsrail güçleri tarafından katledildi. Verilen bilgiye göre 940 çocuk kayıp.
Her gün ortalama 420 çocuğu, yani her 10 dakikada bir çocuğu katleden İsrail’in hastanelere, ibadethanelere, okullara saldırıları savaş suçuna, sivillere yönelik katliamları soykırıma dönüştü. Tüm bu suçlar, Amerika ve Almanya, İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin desteği ile gerçekleşiyor.
Dünya bir yandan da İsrail’in önceden haberdar olduğu Hamas saldırısı üzerinden 2.3 milyon sivili sürerek Gazze’yi işgal planını tartışıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, yaptığı bir paylaşımla İsrail istihbaratının Hamas’ın saldırı hazırlığından haberdar olduğunu ama kendisini uyarmadığını söyledi. Hatta “Kendisi dahil herkesin hesap vereceğini” bile söyledi. Ama sonra yazdıklarını sildi. Ne yaparsa yapsın, her geçen gün İsrail yönetiminin ve Netanyahu’nun Hamas’ın saldırı hazırlığından haberdar olduğunu gösteriyor.
ABD: MISIR, İSRAİL’İ UYARDI
İsrail yönetiminin ve Netanyahu’nun Hamas’ın böyle bir saldırıdan haberdar olup olmadığı ile ilgili ilk açıklamayı ABD Kongre üyesi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı olan Michael McCaul şu sözlerle açıklamıştı: “Böyle bir olayın yaşanabileceğine yönelik olarak Mısır’ın, İsraillileri (saldırıdan) üç gün önce uyardığını biliyoruz.”
Netanyahu hükümetinin bu iddiayı yalanladığı söylendiğinde ise, ABD Kongre üyesi McCaul, “Gizlilik bulunan konulara çok girmek istemiyorum ama bir uyarı yapıldı” diye ısrar etti.
7 EKİM GÜNÜ DE TAKİP
Ordu dağıtılıyordu, Mustafa Kemal de İstanbul’a çağrılmıştı. 13 Kasım 1918 günü, Adana’dan trenle Haydarpaşa’ya gelen Mustafa Kemal karşıya geçmeyi beklemektedir. 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş gemisi Marmara’ya demirlemiştir. 55 zırhlı savaş gemisi adeta çelik bir duvar oluşturmuştur.
“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER”
Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918 günü, Haydarpaşa’dan kalkan ‘Kartal’ isimli köhne bir istimbotla bu zırhlıların arasından karşıya geçerken yaveri Cevat Abbas’a 55 zırhlı geminin oluşturduğu çelik duvarı yıkıp geçecek o inanç yüklü cümleyi söyler: “Geldikleri gibi giderler...”
Böylece
Bu ülke için canlarını veren tüm şehitlerimize, gazilerimize minnet ve duamız hiç bitmeyecek. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta Kurtuluş Savaşı’nı veren Türk Milleti’nin bir ferdi olmak onurunu yaşayan herkesin 100’üncü Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum. Bu vesileyle o günlere ait fotoğrafla ilgili küçük bir detayı aktarmak istiyorum. Son yıllarda simge bir fotoğraf, duvarları, masaları süslüyor. Okul kitaplarına bile girdi.
Atatürk fotoğraflarının ardından Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Bayramı ile ilgili sosyal medyada en çok paylaşılan kare oldu.
1933’TE ÇEKİLDİ
1933’te Cumhuriyetin 10.yılında Uşak’ta Hüsnü Kazım Özler’in çektiği o kare Türk milletinin Cumhuriyeti nasıl büyük bir fedakarlıkla kurulduğunu ölümsüzleştiren simgelerinden birisi oldu. Kurtuluş Savaşı’nda cepheye öküz arabalarıyla cephane taşıyan kadınlar ellerinde o günleri simgeleyen top mermileri ile poz verirken, üzerlerinde o yokluk günlerde giydikleri kıyafetleri ile kameraya bakıyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün portresi ve Türk bayrakları ile erkekler ve çocuklar da fotoğrafta yer alıyor. Erkeklerin sayı olarak fazla olmasına rağmen Hüsnü Kazım Özler, kadınların büyük fedakarlığını göstermek istercesine onları önde ellerinde top mermisi maketleriyle görüntülemiş.
Çocukların oturduğu öküz arabasının üzerinde “CÜMHURİYETİ BİZ BÖYLE KAZANDIK” yazılı pankart, fotoğraf karesindeki kadınların üzerlerindeki kıyafetler, ayaklarındaki çarıklar, erkeklerin dizlerindeki yamalarla olağanüstü birliktelik oluşturuyor. Pankarttaki “Cumhuriyet” yerine “CÜMHURİYET” kelimesi ile dikkat çeken başka bir ayrıntı.
“Cumhuriyet nasıl kazanıldı?” sorusuna, ciltler dolusu kitap yazmadan tek bir fotoğraf karesiyle verilmiş inanılmaz bir cevap.
Cumhuriyet’in 10.yılında yani 1933’te Hüsnü Kazım Özler’in, “Cumhuriyeti Biz Böyle Kazandık” isimli simge fotoğrafı çekerken kullandığı fotoğraf makinesi ile o karenin basıldığı baskı makinesi, Hüsnü Kazım Özler’in oğlu Mustafa Özler ve torunu Hüsnü Kazım Özler tarafından 2022 yılında sergilenmek üzere Uşak Kent Tarihi Müzesi’ne bağışlandı.
Bu kişilerden 65 bin 200’ü hakkında savcılıklarda soruşturma, 26 bin 510’u hakkında ise mahkemelerde yargılamalar devam ediyor.
Mahkemelerden bugüne kadar 255 bin 310 kişi hakkında karar çıktı. Toplam 123 bin 432 kişi hakkında mahkûmiyet, 98 bin 790 kişi hakkında beraat, 27 bin 565 kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi.
Soruşturmalarda 348 bin 737 kişi hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı çıktı.
Hükümlü ve tutuklu olmak üzere toplam 140 bine kadar çıkan cezaevindeki FETÖ’cü sayısı, bugün itibarıyla 14 bin 821’e kadar düştü. Cezaevlerindeki FETÖ’cülerin 11 bin 472’si hükümlü, 2 bin 349’u hüküm özlü, sadece 976’sı tutuklu.186 bin 375 kişi hakkında adli kontrol kararı verildi. 30 bin 821 kişi hakkında ise yakalama kararı bulunuyor.
Bu rakamları vermemin nedeni dün 77 ilde yapılan 611 FETÖ mensubuna yönelik “Kıskaç Operasyonu”...
GAZİ TURGUT ASLAN OPERASYONU
Son zamanlarda Türkiye’nin neresinde olursam olayım, “FETÖ ile mücadele bitti mi?” sorusuyla karşılaşıyorum. Özellikle medyanın ilgisizliği bu algının oluşmasında sebep oluyordur. Ancak halkın bu soruyu sormasının rakamlara da yansıyan bir gerçekliği var.
100 binden fazla FETÖ mensubu cezaevlerinden tahliye edildi ve önemli bir kısmı yeniden yapılanma için çalışıyor.
Gazze sahilindeki bebeklerin de bombalarla katledildiği saldırıda 1.133 insan hayatını kaybetti, 4 binden fazla insan yaralandı, on binlerce insan evsiz kaldı ve yaşadıkları alanları terk etmek zorunda bırakıldı. İsrail’in bu saldırısına en sert tepki, yıllardır Filistinlilere zulüm uygulayan İsrail’in sebep olduğu sorunları çözmek amacıyla arabuluculuk yapan Türkiye’den geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Ocak 2009’da dünyayı yöneten siyasetçiler ve sermaye sahipleri ile finans dünyasının bir araya geldiği bu durumu eleştiren bir konuşma yaptı. Erdoğan sözünü kesmek isteyen moderatör David Ignatius’u, “One Minute” diye durdurduktan sonra, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yüzüne şunları söyledi;
“Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak, bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Ülkenizde başbakanlık yapmış olan iki kişinin bana önemli lafları vardır: ‘Tankların üzerinde Filistin’e girdiğim zaman kendimi bir başka mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız vardır. ‘Tankların üzerine çıkıp da Filistin’e girdiğim zaman kendimi mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız olmuştur ve bana sayılar veriyorsunuz. İsim de veririm, merak edenleriniz vardır belki. Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Çünkü bu çocukları öldürenleri, bu insanları öldürenleri kalkıp da alkışlamak, öyle zannediyorum ki, o da ayrı bir insanlık suçudur.”
Bugün yaşadıklarımıza bakınca Erdoğan’ın 15 yıl önce bu sözleri, arkasına küresel Yahudi sermayesini almış nasıl etkili bir güce karşı söylediği daha iyi anlaşılıyor.
İSRAİL’İN SOYKIRIM OPERASYONU
İsrail, 7 Ekim 2023 günü de Hamas’ın saldırısı üzerine başlattığı “Demir Kılıçlar Operasyonu” ile öncekilerden çok daha büyük bir soykırıma girişti. İki haftada uçaklardan 6 bin bomba atıp, şu ana kadar 1.756’sı çocuk 4 bin 385 kişiyi katletti, saldırılarda 13 bin 561 kişi de yaralandı. İsrail 15 bine yakın konutun yanında savaş suçu işleyerek hastane, okul, cami, kilise dahil tüm sivil hedefleri vururken, en başta Amerika Birleşik Devletleri yönetimi ile Almanya, İngiltere ve Fransa başta olmak Avrupa Birliği kurumları da suç ortaklığı yapıyor.
Ancak, dünyanın dört bir yanından sivil insanlar toplu gösterilerle İsrail’i protesto ederek Filistin ile dayanışma gösteriyor.
Bu yalanla Irak işgal edildi; yüzbinlerce insan hayatını, milyonlarca insan evini kaybetti. Irak’ın varlıkları çalındı, ABD’liler Iraklıları işkence ile öldürdü, Saddam Hüseyin de asıldı. Powell, 2005’de ABC televizyonuna verdiği röportajda, kimyasal silah iddiasının yalan olduğunu itiraf ederek, iki yıl önce BM’de yaptığı konuşma için “Kariyerimde utanç duyduğum kara bir leke” dedi.
Powell’in konuşmasına dayanak olan yalanların sahibi Iraklı Refid Ahmed Elvan el Cenabi de, Powell’ın o konuşmayı yaparken iddiaların yalan olduğunu bildiğini açıkladı.
YALANLARLA İŞGAL PLANI
ABD’nin, Irak’ta “kimyasal silah” yalanı ile başlayan Ortadoğu’yu işgal planı, Suriye’de “DEAŞ ile mücadele” yalanı ile devam ediyor. Bu kez kullandığı yalan ise “DEAŞ ile mücadele”.
Bunun için 2020’de “Evet” oyu kullandığı Irak ve Suriye tezkeresine, 2021’de olduğu gibi “Hayır” oyu vereceklerini açıkladı. Dediğini yaptı, TBMM’deki tüm partiler tezkereye “evet” derken, CHP’liler PKK’nın siyasi kolu YSP ile “hayır” oyu verdiler. Tezkere 357 oyla kabul edildi.
2021’de AKP, MHP ve İYİ Parti oylarıyla TBMM’den çıkan tezkerenin süresi ay sonunda doluyor. Bu nedenle TBMM’ye yeni tezkere yollandı. Türkiye’nin Irak ve Suriye’de DEAŞ, PKK/YPG ve diğer terör örgütleriyle mücadelesi için gerekli tezkere dün TBMM gündemine alındı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki haftadır yaptığı grup konuşmalarında tezkereye “Hayır” diyeceklerini açıkladı.
Ancak bunu yaparken tezkereye “Evet” oyu veren AKP, MHP ve İYİ Parti başta olmak diğer partiler hakkında ‘vatana ihanete’ varan suçlamalarda bulundu.
MHP’YE ‘MİLLİYETÇİLİK’ DERSİ!
Kılıçdaroğlu öyle gülünçleşiyor ki; PKK’nın siyasi kolu ile işbirliğini sürdürmek adına tezkereye “Hayır” derken, “Evet” oyu verecek olan MHP’yi milliyetçi olmamakla suçlayabiliyor.
Kılıçdaroğlu, geçen hafta tezkere konusunda şunları söylemişti: “Önümüzde bir tezkere var, ‘Terörle mücadele edeceğiz’ diyorlar. Hiçbir zaman terörle mücadelenin karşısında olmadık. Elbetteki terörle mücadele konusunda verilecek her yetkiye ‘evet’ deriz; ama anlamadığım bir şey var. ‘Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması.’
Birinci sorum Bahçeli’ye. Partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi, MHP olarak bu tezkereye ‘Evet’ diyeceğini söylüyorsun, yabancı asker postallarının Türkiye topraklarını çiğnemesine ‘Evet’ diyor musun, demiyor musun?