İddialara göre futbolcu Arda Turan 7.5 milyon dolar, Selçuk İnan 1.9 milyon dolar, Muslera 500 bin dolar, Emre Belözoğlu 3.8 milyon dolar olmak üzere toplam 43 milyon dolar dolandırıldı. “Dolandırıcılık” dediğime bakmayın, aslında olan açgözlülük.
Çünkü iddianameye göre banka müdiresi Seçil Erzan, para getirenlerden bazılarına 25 gün için ABD doları bazında yüzde 10-15 ile, bazılarına ise tutara bağlı olarak yüzde 26 gibi faiz vaadinde bulunmuş. İddianameye göre bunun yıllık getirisi dolar bazında yüzde 380 gibi akıl almaz bir orana çıkıyor. Seçil Erzan işi öyle büyütmüş ki; aylık yüzde 30-40 dolar bazında faiz önermiş. Bunun mümkün olmayacağını bilmesine rağmen fahiş faiz, tamahkârkarın gözünü döndürmüş.
MİLYON DOLARLAR ÇANTALARDA
Yani bu hikâyenin kahramanları para sahibi olduğu halde hep daha fazlasını isteyen tanınmış sporcular, işadamları, hekimlerden oluşan açgözlüleri, yani tamahkârları keşfeden Seçil Erzan isimli bir sahtekârdan oluşuyor.
Milyonlarca dolar para çantalarla hiçbir kayıt olmadan banka müdiresine gönderiliyor; kimi zaman pastane köşesinde el değiştiriyor. Milyonlarca dolar çantalar içinde ne bir makbuz ne bir dekont...Tek bir resmi evrak almadan sıradan bir kâğıt parçası karşılığında elden teslim ediliyor.
Hepsi de gözü dönmüşçesine yıllık yüzde 380’i bulan dolar bazında faiz getirisi için. Elbette bu hikâyenin sonu da diğer sahtekârlar ve tamahkârlarınkinden farklı bitemezdi.
HİÇ DEĞİŞMEYEN HİKÂYE
Tehdit, Arap ülkelerine, Arap ülkelerindeki halka değil doğrudan ülkeyi yöneten liderlere, onların şahsi çıkar ve iktidarlarına yönelikti.
Netahyahu, Arap liderlerin, İsrail’in yaptığı soykırıma karşı harekete geçme veya bir operasyon olasılığına karşı bir tehdit savurmadı, sadece katliamlara “sessiz kalın” dedi.
Yani, muhalefet edilmeden tam mutabakat sağlanmış ortak bir kınama dahi yapamayan Arap liderlerden Gazze’deki soykırıma sözlü olarak dahi tepki verilmemesini istedi.
YAPTIRIMA 4 LİDERDEN RET
10 milyona yakın nüfusu olan İsrail, tamamına yakını petrol zengini olan ve nüfusu 500 milyonu bulan Arap liderlere tehdidinden istediği sonucu da aldı. 11-12 Kasım günlerinde Riyad’da yapılan Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında; petrol ambargosu, İsrail uçaklarının Arap hava sahasına girememesi, tüm ilişkilerin dondurulması gibi maddelerin yer aldığı öneri Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fas ve Bahreyn tarafından reddedildi. Şahsi “iktidarlarını” ve “çıkarlarını” kaybetmek istemeyen liderler, Gazze’deki soykırıma karşı tek bir adım atmazken kelimenin tam anlamıyla da sessiz kalmayı tercih ettiler.
AMBARGOCU KRAL’A SUİKAST
Peki, “İsrail’in Arap liderlerin iktidar ve çıkarlarını yok edecek kadar gücü var mı?” sorusu akıllarda kaldı.
6 Ekim 1973’te Yom Kippur Savaşı sonrası Suudi Kralı
Dün Gazete Duvar isimli internet sitesine verdiği röportajda, HDP’nin PKK ile ilişkisini göz ardı ederek genellemeci bir yaklaşımla sarf ettiği şu sözler bunu gösteriyor: “‘Türkiye’de herkes eşittir ama Kürtler daha az eşittir’, ‘Kürtlere belediye başkanı seçtirmeyiz’i Kürt seçmen unutmaz. Yani kış geçer kurt yediği ayazı unutmaz, Kürt de yediği ayazı unutmaz.”
Kimsenin Kürt kökenli yurttaşları daha az eşit görmesi söz konusu değilken Özgür Özel’in bu sözleri içine düştüğü siyasi acziyeti gösteriyor.
ÖNSEÇİM VAADİ YALAN
4 Kasım’daki Kurultay’da namus şeref sözü verip, dağıttığı broşürde; “Milletvekili, belediye başkan ve meclis üyeleri adayların belirlenmesinde önseçim temel olacaktır” vaadinde bulunmasına rağmen, iki hafta sonra “Önseçim konusunda terminolojik bir fark var” diye bundan vazgeçerken, “Önseçim demeyelim sonucuna uyulacak temayül yoklaması” diye bir şey uydurup parti üyelerini aldattı. Bu Özgür Özel’in kişisel ve siyasi ahlakı tutarlılığı ile ilgili olsa da en fazla partisi üyeleri ile onu ilgilendirir.
Parti üyelerine verdiği sözleri tutmaması, muhalefet ederken abartılı ve provokatif söylemleri bir kenara, Atatürk’ün kurucusu olduğu CHP’nin başında olan bir kişi olarak PKK’nın siyasi kolu HEDEP ile kurmaya çalıştığı ilişki biçimi sadece parti için değil Türkiye için de tehlikeler içeriyor.
Kişisel olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun PKK/HDP ile kurduğu ilişkinin tehlikelerine zamanında dikkat çekmiştim, 31 Mart 2024’teki yerel seçim öncesi Özgür Özel’in PKK/HEDEP ile kurmaya çalıştığı ilişkinin daha da tehlikeli noktalara varacağı görülüyor.
PKK/HEDEP’LİLERLE OPERA
Bunun için ilk açık adımını, hafta içinde Kadıköy’de PKK/HEDEP’li
Ülkeler ve Birleşmiş Milletler dahil tüm uluslararası kurumlar tarihte eşi görülmemiş soykırımı durduracak çareyi bulamıyor. Bunun en önemli nedeni; Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail’e suç ortaklığına varacak şekilde destek vermesi. Bir yandan da İsrail’i durduracak tek gücün ABD olduğunu söyleyenler ve diplomatik çabalarını bu alana yönlendirenler de var.
ABD YALANLARA DESTEK OLUYOR
ABD ise yalanlara dayalı İsrail’in, Gazze işgalini koşulsuz destekliyor. Bu noktada asıl üzerinde durulması gereken soru; ABD mi İsrail’i, İsrail mi ABD’yi kontrol edebilir?
7 Ekim’de başlayan Gazze işgalinin ilk anından itibaren ortaya çıkan bir gerçek var ki; İsrail ve İsrail lobisi Amerika Birleşik Devletleri’ni kontrol ediyor.
NİXON’UN İTİRAFI
1969-1974 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri başkanlığı görevini yürüten Richard Nixon, bu gerçeği bundan yaklaşık 50 yıl önce şu sözlerle itiraf etmişti: “Arapların benim dış politikalarım konusunda bazı haklı şikâyetleri olsa da, onların da anlamaları gereken bir hakikat vardır ki o da, Amerika’daki Musevilerin tüm bilgilendirme ve propaganda mekanizmasını kontrol ettikleri gerçeğidir. Büyük gazetelerin, film endüstrisinin, radyo ve TV’nin, büyük şirketlerin bir güç olarak Yahudilerin elinde olduğunun nazarı dikkate alınması gerekiyor.”
İsrail lobisi, dolayısıyla İsrail’in gücü 50 yıl içinde yalnızca ABD’de değil, Avrupa ülkeleri üzerinde de büyüdü. Bankacılık, finans, şirketler, gazete, radyo, televizyon ve dijital yayın olmak üzere medya ve reklam, film ve tanıtım alınanındaki hâkimiyeti ABD gibi Avrupa ülkelerini de esir almış durumda.
Kılıçdaroğlu da provokatif sözler ederdi ama Özgür Özel, “Boynuz kulağı geçer” hesabı dikkat çekmek amacıyla daha sert ve daha keskin açıklamalar yapıyor. ‘Yeni’ CHP Genel başkanı olarak “hızlı bir girişle” dikkat çekme çabasını en son cumartesi günü Şişli’de, Agos gazetesi önünde sergiledi.
GAZETECİ KATİLİNİ ZİYARET
CHP’li komisyon üyeleri olarak Veli Ağbaba ile Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ı 13 Haziran 2012’de Kandıra Cezaevi’nde ziyaret eden Özgür Özel, cuma günü bu kez Samast’ın tahliye edilmesi sonrası, cumartesi günü Agos gazetesi önünde yapılan eyleme katıldı.
Dengeleri yok; hem “insan hakları bahanesiyle” cezaevinde hiç de zorunda olmadıkları halde gazeteci katilini ziyaret ediyorlar hem de katilin öldürdüğü gazeteci için toplantıya katılıp sessizce slogan atıyorlar.
Ancak, gazeteci Hrant Dink cinayeti konusundaki söylemleri, suikastı karartma noktasına doğru ilerliyor. Bunun siyasete girişi ve devam eden süreçte kurduğu ilişkilerin sonucu olup olmadığını anlamak uzun sürmeyecektir.
FETÖ’YÜ GÖRMEZDEN GELİYOR
Gazeteci Hrant Dink’i 19 Ocak 2007 günü öldüren ve 22 yıl 10 ay hapis cezası verilen katil Ogün Samast, suç işlediği tarihte 18 yaşından küçük olması ve şartlı tahliye hükümlerinin uygulanması ile 15 Kasım 2023 günü tahliye edildi. Ancak Özgür Özel’in yapılan yargılamalar ve sonuçlarına değinmeden cinayet konusunda cuma ve cumartesi günleri yaptığı iki açıklamada, suikastın arkasındaki FETÖ parmağını gizlemeye çalışması artık dikkat çekiyor.
İYİ HAL RAPORU YOK
CHP eski milletvekili Barış Yarkadaş’ın aktardığına göre, 10 Mart 2018 günü yapılan kurultayda 900 delege buna itiraz ederek “önseçimin kaldırılmaması” yönünde oy kullandı.
Ancak yönetim bundan memnun olmadı; oy sayımı beş kez tekrarlandı ve 900 delegenin oyu Yarkadaş’ın deyimiyle “hile ve hurda” ile 400’e kadar düşürüldü.
Milletvekili Necati Yılmaz delegelerin önseçim kuralının kaldırılmasını istemediğini söyleyince, Kılıçdaroğlu tepkileri dikkate alarak tüzükte ilgili değişiklik maddesinin geri çekilmesini istedi.
Bu kez devreye Özgür Özel girdi ve Kılıçdaroğlu’na, “Hayır efendim, önseçim oyuncağını bunların elinden alacağız” dedi. O günlerde üstü örtülen bu konular, CHP’nin son 4 Kasım kurultay sürecinde ekranlarda canlı yayınlarda konuşuldu.
MAHALLESİNDE DELEGE BİLE OLAMADI
CHP Kurultay’ı öncesi ve sonrası ile çok ilginçti. 2010’dan beri CHP’nin başında olan Kılıçdaroğlu,12 kez seçim kaybedince bir anda ne kadar başarısız olduğunu gören kitle 13 yıl sonra uyandı ve istifasını istedi. Dahası, 13 yılda 12 seçim yenilgisinde başaktörlerden birisi olan ve memleketi Manisa’da, 2009 ve 2014’te iki kez aday olmasına rağmen belediye başkanı seçilemeyen, mahallesinde delege seçilecek oyu dahi alamayan Özgür Özel, “değişim” diyerek Kılıçdaroğlu’na rakip oldu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun maddi manevi çabasıyla da CHP Genel Başkanı koltuğuna oturdu.
İşin daha tuhafı, Kemal Kılıçraroğlu’nun kaybettiği 12 seçimde sorumluluğu olan isimlerden Özgür Özel, son seçimlerden sonra CHP Genel Başkanlığı’na aday olunca aklına bir anda önseçim geldi.
VAAT BROŞÜRDE KALDI
İsrail’in soykırımı, uluslararası kanunların etkisizliğini ve Birleşmiş Milletler’in çaresizliğini ortaya çıkardı. Buna isyan eden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği New York Ofis Direktörü Craig Mokhiber, Gazze’deki soykırıma isyan etti; BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk’e hitaben kaleme aldığı ve tarihe geçecek bir istifa mektubuyla görevini bıraktı.
Ruanda’da Tutsilere, Bosna’da Müslümanlara yapılan soykırım olaylarını araştıran ve 30 yıldır insan hakları alanında görev yapan Mokhiber, dört sayfalık istifa mektubunda; İsrail’in Gazze’deki saldırısı için, “Bu, ders kitaplarına konu olacak nitelikte bir soykırım vakasıdır”diye yazdı. ABD başta Batı ülkelerini, medyayı, görev yaptığı BM’yi suçlayan Mokhiber, tüm dünyanın İsrail lobisi karşısında çaresiz kalışını şöyle anlattı;
“Sayın Yüksek Komiser;
Bu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü olarak size gönderdiğim son resmi mesaj olacak.
Hamas’ın 7 Ekim günü gerçekleştirdiği saldırısı sonucu 1.400 İsrailli öldürülürken, dün itibarıyla Gazze’de 3 bin 542’si çocuk, 2 bin 187’si kadın olmak üzere 8 bin 525 Filistinli İsrail güçleri tarafından katledildi. Verilen bilgiye göre 940 çocuk kayıp.
Her gün ortalama 420 çocuğu, yani her 10 dakikada bir çocuğu katleden İsrail’in hastanelere, ibadethanelere, okullara saldırıları savaş suçuna, sivillere yönelik katliamları soykırıma dönüştü. Tüm bu suçlar, Amerika ve Almanya, İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin desteği ile gerçekleşiyor.
Dünya bir yandan da İsrail’in önceden haberdar olduğu Hamas saldırısı üzerinden 2.3 milyon sivili sürerek Gazze’yi işgal planını tartışıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, yaptığı bir paylaşımla İsrail istihbaratının Hamas’ın saldırı hazırlığından haberdar olduğunu ama kendisini uyarmadığını söyledi. Hatta “Kendisi dahil herkesin hesap vereceğini” bile söyledi. Ama sonra yazdıklarını sildi. Ne yaparsa yapsın, her geçen gün İsrail yönetiminin ve Netanyahu’nun Hamas’ın saldırı hazırlığından haberdar olduğunu gösteriyor.
ABD: MISIR, İSRAİL’İ UYARDI
İsrail yönetiminin ve Netanyahu’nun Hamas’ın böyle bir saldırıdan haberdar olup olmadığı ile ilgili ilk açıklamayı ABD Kongre üyesi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı olan Michael McCaul şu sözlerle açıklamıştı: “Böyle bir olayın yaşanabileceğine yönelik olarak Mısır’ın, İsraillileri (saldırıdan) üç gün önce uyardığını biliyoruz.”
Netanyahu hükümetinin bu iddiayı yalanladığı söylendiğinde ise, ABD Kongre üyesi McCaul, “Gizlilik bulunan konulara çok girmek istemiyorum ama bir uyarı yapıldı” diye ısrar etti.
7 EKİM GÜNÜ DE TAKİP