Çünkü Estonya dünyada bir ilki gerçekleştiriyor. Ülke, günümüz şartlarında ve geleceği düşündüğümüzde Avrupa Birliği Bölgesi’nin ‘Silikon Vadisi’ olma yolunda ciddi potansiyele sahip. Bunun için de çok ciddiler. Disiplinli çalışıyorlar. Bana kalırsa AB’nin bilişim beyni burada diyebiliriz, abartmıyorum. Çünkü yerinde inceledim olan biteni. Geçtiğimiz gün yaptığım Tallinn ziyaretinden şaşkın şaşkın döndüm. Neden ? Çünkü – hani derler ya- ‘adamlar yapmış arkadaş!’. Tam anlamıyla ‘dijital göçebelik’in anavatanı olmuş Estonya. Nasıl mı ? Hemen anlatayım:
e – Residency ile AB’de şirketiniz olacak
Mevzuunun adı: e-Residency. Türkçe ifadesiyle, e-Oturum. İşin özü ise şu: 1 milyon 300 bin nüfuslu Estonya Cumhuriyeti, yeni dijital dalgayı yakalayan global girişimcilere, işlerini formalitesiz, kolay ve teknoloji odaklı bir ortamda kurma imkânı tanıyor. İşte Estonya’nın bilişime özellikle kafa yoran yöneticileri bu program ile nerede olursa olsun dünyadan tüm girişimcileri Avrupa iş dünyasına katılmaya çağırıyor. Dolayısıyla dünyanın son derece önemli bir parçası olarak Türkiye'den girişimcilere de yepyeni fırsatlar sunuyor. Üstelik, Estonya’nın e-Residency (e-Oturum) programı ile isteyenler, dünyanın herhangi bir yerinden global bir AB şirketi yönetebilmesine olanak sağlıyor. Yani dostlarım, bu programı başlatan ilk ülke olan Estonya, girişimci kardeşlerimize AB'nin iş ortamına erişim imkânı sunuyor. Hem de memleketinizden ayrılmadan! İstanbul’sa İstanbul Sivas’sa Sivas her nerede yaşıyorsanız bir Avrupa şirketi kurmak için en elverişli çözümü sunuluyor diyebiliriz.
100 Euro’ya Dijital Kimlik’in hazır
Öncelikle internet üzerinde bir AB/Estonya şirketi kurabiliyorsun. Bunun için de belgeleri ve sözleşmeleri dijital olarak imzalaman yeterli. Ha bir de sadece 100 Euro işlem ücreti ödeyeceksiniz.. Estonya hükümeti tarafından verilen bu ulus aşırı bir dijital kimlik ve kamu e-hizmetlerine tam erişim sağlıyor. Yani sen Türkiye'den, yaşadığın kentten, yerleştiğin güneydeki balıkçı kasabasından çalışırken, global bir AB şirketi kurabilmeni sağlayan resmi dijital kimlik elde etme hakkını kazanıyorsun. Şirketini de dünyanın herhangi bir yerinden yönetebiliyorsun. Böylelikle bu yeni dijital dalgayı yakalayan global girişimcilerimiz, işlerini formalitesiz, kolay ve teknoloji odaklı bir ortamda kurma şansı elde ediyor. Ha bu arada elektronik bankacılık ve uzaktan para transferi yapabiliyorsun. Hesap açılması ise bankaların kendi politikalarına bağlı. Son derece rahat ve gelecek vaad eden bir uygulama değil mi? E – Oturum’un bu yıl Türkiye'den 250'yi aşkın startup şirket ve serbest profesyoneli kapsaması hedefleniyormuş. Sanırım bu rakamın üstüne de çıkacaklar. Çünkü yaşanan gelişmeler bunu gösteriyor.
Adresten bağımsız güvenilir AB şirketi
e-Residency programı kapsamında kurulan şirketler, "adresten bağımsız güvenilir AB şirketi" statüsüne sahip oluyor. Dolayısıyla, dünyanın herhangi bir yerinden düşük maliyetle ve fazla formalite gerektirmeden yönetilebiliyor. Bu şirketler, hem gelişmiş ve güvenli bir dijital altyapıdan yararlanıyor, hem de global ölçekte büyümelerine yardımcı olacak kaynaklara da sahip oluyorlar. Türkiye'deki girişimci kardeşlerimin işlerini AB pazarının tümüne yayabilmesine imkân sağlayan bu e-Residency programı, Türkiye'den startup’ların Avrupa iş ortamına entegrasyonunda önemli bir adım olma özelliğine de sahip olması son derece mühim.
Özellikle yazları Yunan Adaları’ndan memleketimize gidiş-gelişler bir hayli yoğun. Sadece gezip görme değil, pazar alışverişlerinin dahi karşı kıyılarda yapılıyor olması ve elbette kültürden sofraya kadar benzerlikler, Ege’yi tam bir dostluk ve barış denizi yapıyor. O nedenle Setur Marinas’ın bu yıl 8. sini düzenlediği “Ege Yat Rallisi” son derece önemli. Ralliye 30 tekne katılıyor. Tekneler geçtiğimiz hafta Bodrum’dan demir aldı. Şu anda da Ege’nin mavi sularında yelken açmayı sürdürüyorlar zaten. Bitiş tarihi ise 5 Ağustos Pazar. Finish mekanıysa Bodrum değil Kaş olacak. Setur Kaş Marina’da sona erecek olan Ralli’de, yelkenciler 31 saatlik seyir ile yaklaşık 190 deniz mili kat etmiş olacaklar. Ha bu arada belirtmeden geçmeyeyim; Ege Yat Rallisi’nin amatör ruhların açık deniz ve filo seyri deneyimi edinmesinde büyük rolü olduğu açık ve net.
RAHMİ KOÇ RALLİNİN ‘KORUYUCU MELEĞİ’Bu şahane organizasyonda Yunan Adası rotasında: Kos, Kalymnos, Nsyros, Symi, Rodos ve Meis bulunuyor. Teknecilerimiz her bir adada törenlerle karşılanıyor ve yerel yöneticiler tarafından plaketlerle ödüllendiriliyorlar. Kültürel diyalog oluşması açısından ne kadar önemli değil mi? Ve Ege’nin maviliğinde süregelen bu harika deniz rallisi 2000 yılından beri, her iki yılda bir Setur Marinas organizatörlüğünde düzenleniyor. Ve Koç Holding Şeref Başkanı Sayın Rahmi M. Koç bu organizasyonu öylesine sahiplenmiş durumdaki, bütün ayrıntısıyla tek tek ilgileniyor diyebilirim. Öyle ki katılımcıların giyeceği t-shirtlerin renklerinden, üstlerinde yer alan amblem detayına, şapkaların modeline kadar her ince detay… Öylesine seviyor ki Rahmi Koç bu ralliyi bizzat destek vermekten ve hatta katılmaktan da geri kalmıyor. Tam bir baba ya da koruyucu meleklik durumu yani. O nedenle 8. Ege Yat Rallisi’nin Bodrum’da Milta Marina’da gerçekleşen açılış töreninde Sayın Rahmi Koç’un bizzat bulunması kimse için sürpriz değildi. Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Sayın Semahat Arsel’in de katılımı geceye son derece keyif kattı diyebilirim.
RALLİ, TÜRK-YUNAN DOSTLUĞU’NU PEKİŞTİRECEK
Sadece deniz yoluyla, tekneyle, yatla, botla gidebildiğiniz, doğanın zerrece değişmediği yerlerden söz ediyorum. Maalesef bir çok yerde yolla beraber, o yöreye betonlaşma ve doğaya saygısızlıkta gidiyor çoğu zaman. O nedenledir ki yol olmaması son derece güzel böylesi doğa harikası yerler için. Çünkü tabiat istediği gibi at koşturuyor buralarda. İnsan eli değmeyince doğa bildiğini okuyor. Bu da muhteşem oluyor tabii. Çocukluk yıllarımın geçtiği Muğla'dan Akyaka'ya, Marmaris', Datça'ya gidişleri hep çok sevmişimdir. O çam ağaçlarının arasından sıyrılarak uzayan yollar, Sakar Geçidi'nden inişler çıkışlar, Datça yolu virajlarında savrulmalar fazlaca gizemliydi o yıllarda. Hala da öyle aslında. Buralara ne zaman yolum düşse bambaşka bir gezegene gelmiş gibi oluyorum. Bunda elbette doğanın güzelliğinin yanı sıra yöre insanının içtenliği de çok etkili. Hisarönü'nün, Selimiye' nın, Bozburun'un - nispeten büyüse de- hala değişmeyen yapısı bana geçmişi, çocukluğumu hatırlatıyor. Aslında olması gereken de bu. Tabiata uyumlu büyüyebilmek.
Sabrina’s Haus örnek bir ilk model
Yirmi yılı aşkın bir süredir Sabrina's Haus'un bölgeye getirdiği kalite yöre turizminin şekillenmesi açısından da son derece önemli olmuş. Hali hazırda Marmaris’te yaşamını sürdüren Alman uyruklu Sabrina Hanım iki göz odadan yapıp da Türk Turizmi'ne kazandırdığı bu konaklama mekanı aslında memlekette 'romantik tatil' konseptinin gelişimine de alt yapı oluşturmuş. 14 yaş altı çocukların tesise alınmaması, sadece deniz yoluyla otele gelinebilme özelliği, akşamların büyülü atmosferine de birleşince tam anlamıyla romantizmi yaşamak isteyen çiftlerin tercih ettiği bir yer olmuş. Zamanla balayı çiftlerinin, huzuru arayan tatilcilerin uğrak yeri olmuş.
Turizmde bilgisi, görgüsüz olan kazanır
Özellikle Mekteb-i Sultaniye görgüsünü almış, dünyayı gezip görmüş İstanbul'lu tekstilci Semra-Mesut Gümüştaş çiftinin Sabrina's ruhunu koruyarak büyümesi hem Bozburun'u farklı bir tatil konseptiyle lanse etmiş hem de böylesi tesis açmak isteyen yatırımcılara ilham olmuş. Ay ışığının ve hatta yıldızların tadına doyamayacağınız ambiyansı altında şahane yemekler yiyerek, harika kokteyller yudumlayarak, an’la uyumlu sadelikte eşsiz şarkılar dinleyerek ve danslar ederek kafanızı dinleyeceğim bir tatil için Bozburun inanılmaz bir yer. Bu topraklara her gidişimde, bu denize her dalışımda şükürler ediyorum. Çünkü gerçekten dünyanın en güzel, en büyülü havası, en mavi denizi, en yeşil ormanı burada. Değerini bilmeli.
Zira burayı tatil için seçen kitlenin damak zevkinden tatil anlayışına kadar her beğenisinin ardında mütevazı bir kalite anlayışı yatıyor. An itibariyle Alaçatı tam gaz yazık keyfini çıkarmakta. Akşamı, gecesi ayrı bir telaş. Sabahı, öğlesi apayrı bir telaş. Happy hour partileri de cabası. Dur yok, durak yok. Tam gaz tatil, eğlence ve iyi yemek söz konusuysa Alaçatı ve çevresinin ayrı bir yeri var memlekette. Hafta sonu Kemalpaşa’nın, Hacımemiş’in, beachlerin, sofraların nabzını tuttum yine. Daha önce ki gelişimde sanırım seçim ve sınavların etkisiyle vites atamayan mekanlar şimdi tam anlamıyla dört çarpı dört yollarda. Sadece tatil için değil, türlü eğlenmenin de mekanı olduğu için her kafadan insanı bulmak mümkün buralarda. Benim dikkatimi çeken birkaç gelişmeden biri bu dondurma hadisesi. Tamam sokak başı dondurmacı var ama ya o seyyarlar ? Yapı itibariyle tozlu bir yer Alaçatı içi özellikle. Rüzgarla beraber, yapıların eskiliği göz önüne alındığında çoluğa çocuğa yedirdiğimiz o açıkta satılan tezgah dondurmaları ciddi sorun. Çöp toplama hadisesi konusunda da biraz gevşek davranıldı mı işin içinden çıkılmaz oluyor. Çeşme ve yöresinde yaz aylarında nüfusun birden bire patladığı düşünülürse, galiba ek önlemleri daha aktif kullanmak gerekiyor.
Şeşbeş Alaçatı’nun ruhunu kavramış
Alaçatı mekanlarının geneli hayatına yıllardır devam ediyor. Kimi isim değiştirmiş ama yenileri de boy göstermeye başlamış. Bunlardan en dikkat çekeni Şeşbeş Alaçatı. Mekan Hacımemiş Mahallesi’nde. Son derece nezih bir yere konumlanmış. Her geçen gün artan kalabalık cadde ve sokaklardan kendini sıyırması büyük başarı. Bahçesi bir harika. Ana binayla beraber tam 16 günde hazır etmişler burayı. Gerçekten bravo. Nostalji ve modern eğlence anlayışı dünya lezzetleri ile bir arada sunuluyor desem anlayan anlayacaktır. Arkasındaki isimler son derece tanıdık. İstanbul gece alemine yön veren bir dönemin efsanesi Şamdan’la adı özdeşleşen, bilenlerin çok iyi bildiği Selma Şeşbeş ve on parmağından on marifet fışkıran eski Türkiye Güzellerinden kardeşi Leyla Şeşbeş. Leyla Hanım’ın mutfak becerisinin üzerine hiçbir söz söyleyemem. Tek kelimeyle muhteşem. Bunu birbirinden orijinal yemekleri ağzınızda şenlendirirken daha iyi anlıyorsunuz. Zaten on beş günde bir menü kısmen değişiyor. O nedenle her gidişte apayrı lezzetlerle karşılaşmanız olası. Fırat Tunçbaş da DJ kabininde harikalar yaratıyor. Yemek bitiminde insanı coşturan müzikleri insana çok iyi geliyor. Kurucu ortak İbrahim Bozbey ‘in sektör içinde yaptıklarını duydukça ağzım açık kaldı desem yeridir. İstanbul’da birçok büyük organizasyona imzasını atan Feteme Media Group Alaçatı’ya farklı bir değer katacak, bu aşikar.
Küba’dan şarkıcı, Mykonos’tan DJ geliyor
Deneyimlerinden yola çıkarak söylüyorum ki ‘kalite’ mottosuyla yola çıkan Şeşbeş Alaçatı, bu yazın en popüler mekanlarından biri olacak. Şeşbeş Alaçatı’nın mönüsünde yer alan Sütlü balık, trüf mantarlı parmesanlı deniz börülcesi, avokado köftesi, kuzu tandır benim denemenizi isteyeceğim tatlardan. Ha bu arada her salı sushi menüsünde yer alan ördek tandır da fazlaca tüketilecek bence. Latin, disco, funk ve Türkçe müziklerden oluşan geniş repertuarı yanı sıra her cuma Amerikalı sanatçı Danna Leese’nin disco konseptli canlı performansı dikkat çekici. Öte yandan 25 Temmuz gecesi yani yarın Kübalı Solanch De La Rosa da Şeşbeş’te sahne alacak. Ağustos ayında Mykonos’un popüler DJ’i Vasilis Koutonias da Alaçatı Şeşbeş’te olacak. Yazalım bunu bir kenara.
Kemalpaşa’nın kalabalığına İnsula arası
Nedeni belli! Memlekete ivedi gelir getiren en önemli ihracat kalemi çünkü. Kıyılarımız şahane. Ege’miz, Akdeniz ‘imiz güzellikleriyle davetkar. İnsanımız içten. Fiyatlarımız gayet makul. Tesislerimiz 10 numara 5 yıldız. Dolayısıyla zaman turizm sektörümüze moral verme zamanıdır dostlar. Her zaman burada vurguladığım gibi turizmde çeşitlilik şart. Albeniyi oluşturmak, duygusal bağ yaratmak ve sonuca gitmek. Bodrum hem iç hem de dış turizmin gölgesi. Hala daha kimi Avrupa kentlerdenin charter seferler başlatılamamış olsa da gelen geliyor, dövizi bırakıp gidiyor. Fakat bunun için kendini sürekli yenileyen, güncelleyen ve güzelleştiren, sürprizli işler çıkaran tesis ve mekanlarımızın olması şart.
“Gaziantep Yemekleri Haftası” Sea Garden’da
Mesela Ege Bölgesi’nin kapasite olarak en büyük turizm tesisi olan Hapimag Sea Garden Resort Bodrum, konuklarına yaşattığı keyifli tatil deneyimin yanı sıra yöresel lezzetlere verdiği önemle de öne çıkıyor. Böylelikle gelen turist Bodrum’u Marmaris’i yaşıyor ve bununla birlikte memleketimizin tatlarını damağına alarak evine, yurduna dönüyor. İşte muazzam bir haber: Bodrum, Yalıçiftlik’te 191 dönüm arazi üzerine kurulu Sea Garden, 23-27 Temmuz 2018 tarihleri arasında Gaziantep Yemekleri Haftası düzenliyor.
Avrupa’lı kebaba doyacak
Gaziantep denilince akla ilk gelen o şahane tatlar bu söz ettiğim tarihlerde Ege’nin deniziyle, havasıyla buluşacak. Bu vesileyle gıptayla izleyeceğimiz tadım anlarına tanıklık edeceğiz.
Eşsiz et yemekleri ve kebaplarının yanı sıra tatlılarıyla da damaklarda unutulmaz bir tat bırakacak Gaziantep Yemekleri Haftası’nda. Birbirinden yetenekli Gaziantepli şeflerle birlikte Hapimag Sea Garden Resort Bodrum’un Executive Şefi Orhan Demirok ve ekibi yemekleri birlikte pişirecek. Özellikle Avrupa ‘nın seçkin destinasyonlarından gelen turistler de bu eşsiz tatları tadacak.
Turizmimizin nispeten toparlandığı ve tesislerin doluluktan yüzünün güldüğü bu günlerde milyon dolarlık bir turizm ihracatı gerçekleştirdi. Hem de 3 gün içinde oldu bütün olanlar. Bodrum Adabükü'ne kurulu uluslararası otel zinciri LUX* Bodrum’da dillere destan bir "Hint Masalı" yaşandı. Ve bu ilk de değil üstelik. Zengin Hint Aileleri bu kapıyı açınca sıraya başkaları da girdi. Mesela Lübnan Dünyası. Çok yakın bir zamanda Lübnan zenginleri de düğünlerini eşsiz organizasyonlarla Türkiye'de, Bodrum'da yapacak. İşte bu beni çok sevindiriyor. Organizasyon firmasıyla, otel çalışanlarıyla, oteliyle böylesi düzgün işler çıkarınca otellerimiz de kazanıyor, otele ürün veren esnaf da kazanıyor, turizmimiz için yepyeni para kazanacak alanlar doğuyor. E kısacası memleket kazanıyor.
HİNT SOSYETESİ BU DÜĞÜNLE BODRUM'A AKTI
Lux Bodrum'da 3 gün, 3 gece aralıksız yapılan bu düğünde geleneksel eğlenceleri ile ön plana çıkmış.Fotoğraf ve görüntülere bakılırsa çok da güzel eğlenilmiş. Lüks içinde yapılan bu düğünün sahibi Hindistan’ın en zengin ailelerinden dünyaca ünlü Wellknown polyesterin sahipleri Grupta Ailesi. Oğul Rahul Grupta'nın evlendiği Harshita Agarwal da yine Hint Sosyetesi'nin tanınmış bir ailesinin mensubu. Böylesi bir organizasyonda kiralanan uçaksa THY. Türk Hava Yolları'ndan özel olarak kiralanan A330 ile Hindistan’ın Bombay kentinden direkt olarak Bodrum’a geldi. Yani düğün için Hindistan’dan 250 kişilik ultra zengin misafir grubu ve onlarla beraber gelen, yaklaşık 300 kişilik özel bir ekipten söz ediyorum.
İşte size bir kazanç kapısı daha. Özellikle turizmci dostlarımızın son bir kaç yıldır Hint düğünlerini Türkiye'ye getirmeleri konusunda çabalarına tanık oluyorum. Orada düzenlenen fuarlara katılmaları, iletişim kurmaları, organizasyona dahil olmaları görüldüğü üzere meyvelerini vermeye başlamış. Ve bana kalırsa önümüzdeki dönemlerde yaz-kış demeden ciddi bir ihracat kalemi olacak bu düğünler. Bu arada gerek Türkiye'den gerekse yurt dışından düğüne katılan sanatçıların sosyal medya paylaşımları da bu tür tanıtımların kalitesini kat be kat arttırıyor. O nedenle ilgili bakanlıkların bu konuya özellikle destek vermeleri gerek ve şart bana kalırsa. Hintli organizatör Inventum Global şirketinin bu masalsı düğünü organize ettiğini de belirtmek gerek. Çünkü gelenlerin toplam servetine bakılırsa milyar milyar dolar seviyesinde. Bu insanlar da hadi biz gidiyoruz demekle gelmiyor Bodrum'a, Antalya'ya, İstanbul'a. Dolayısıyla güvendiklerini organizasyon firmalarını tavlamak şart.
TURİZMİMİZİ ÇEŞİTLENDİRMEK ŞART
Ne yaparsan yap, nereye gidersen git, ne yersen ye her şey yavaş olmalı bana kalırsa. Benim hissiyatım bu yöndedir ve öyle ki bundan asla ve kat'a da pişman olmadım. Ve doğrusu da budur bana kalırsa. Marmaris'i de içine alan o eşsiz koylar bütünü dünyamızın en şahane yerlerinden biri. Bunun için herkesle de iddiaya girerim. Mesela Hisarönü, mesela Orhaniye Köyü, mesela Bencik, Dirsekbükü vs. vs... Çünkü ne böylesi bir hava, ne böylesi bir deniz ne de böylesi bir doğa, mavilik, yeşillek yok hiç bir yerde! Tam bir cennet. İşte doğanın bahşettiği bu güzelliklere bir de şahane ötesi bir anlayış ve o anlayışın doğurduğu mekanlar da hayata geçiyorsa Fransızlar'ın dediği gibi !creme de la creme' bir iş ortaya çıkıyor. Bizim gibilere de bu muhteşem akışa kendimizi kaptırmak düşüyor.
Ve Port Frankie Hisarönü'ndeHafta sonu yine beni en çok etkileyen doğa şahanesi bir yerdeydim. Marmaris'e bağlı Orhaniye Köyü'nde bulunan Keçibükü'ye konumlanmış Martı Marina & Yacht Club 'te. Burada bulunan Martı Hemithea'ya son 5 - 6 yıldır mutlaka ama mutlaka giderim ki, bu yıl harika bir sürprizle bizleri sevindiren efsane mekan Franike de kapılarını açıverdi marinanın içinde. İstanbul'un yeme-içme ve gece hayatına damgasını yıllardır vuran turizmimizin gözbebeği Frankie İstanbul, 'Yavaş Yaşam' felsefesinden yola çıkarak Port Frankie 'yi yaşama geçirdi. Çok da iyi yaptı. Kaya Demirer'in iş ciddiyetini bilen bilir. Mekan ambiyansı, yemeğin kalitesi, misafirlerinin keyfi, hal-i pürmelali onun için fevkalade önemlidir. Eşi İrem Güreli Demirer'in de şahane ev sahipliğinde harikulade bir gece geçirmeniz garanti diyebilirim. Sözün özü şu ki, tabiatın iyi yaşam için sunduğu tüm olanaklara rafine lezzetleri ile eşlik ediyor. Bu da orkestradan yükselen tınılarla sohbetlerinize eşlik ediyor. Daha ne olsun!
Mutfak ve lezzetler yıkılıyor!Mutfağın teslim edildiği isim başarılı şef Melih Demirel. Hani harikalar yaratıyor denir ya! Aynen öyle. Ekibiyle beraber böylesi özverili ve keyifle ve elbette ciddiyetle çalışan bir şefin elinden ne olsa yeniyor açıkçası. Beraber yaptığımız pazar alışverişinde bunu çok daha iyi anladım. O taptaze besinlerin akşam tabağımda olması apayrı bir keyif tabii. Balıklar ve deniz ürünleri günlük olarak tertemiz Hisarönü Körfezi’nden çıkıyor. Öte yandan civar köylerin yerel ürünlerinden oluşan menü de günün tatlarına göre değişkenlik gösteriyor ki bu da Port Frankie 'nin mutfağına değer katan bir başka unsur. , Çam ağaçları içinde doğayla baş başa kalmak zaten son derece özel bir durum. Buna bir de mutfakta ki zarafet eklenince yeme de yanında yat durumu oluyor ki buna dayanamam! Aslında genele bakıldığında şunu anladım ki, hani o özenle seçilen organik, yerel ürünleri bir taraftan da geleneklere sadık kalarak harmanlamak, anne mutfağı özlemi yaşayanlara bir güzellik sunuyor. O kesin. Diğer yandansa gelenekle, yenilikçi tarifleri mix eden bir yöntemle yavaş yavaş pişiren mutfaklar her zaman başarılı oluyor. Mesela yediğim öyle kuzu, dana etleri vardı ki 12 saat, 24 saat pişme serüveninin ardından tabağımıza gelmişti. Kesinlikle ve kesinlikle denemek de fayda var zire yok böyle bir lezzet!
Minik minik koylar bütünü desem daha doğru sanırım burası için. Alaçatı’nın yaz kalabalığından makul uzaklıkta, doğayla baş başa, stressiz ve gürültünün olmadığı her şeyden önemlisi şahane bir doğa harikasının var olduğu yer. Yakın zamanda çok daha iyi bilinecek. Çünkü her yaz büyüyen bir Alaçatı’dan söz ediyoruz. Kayaların denize salınışı ilk başta tam kliplik ya da katalogluk bir yer dedirtiyor insana. Kaya yapısı bakımından Kapadokya’yı fazlasıyla andırıyor. Rüzgar ve denizin aşındırdığı ve eşsiz bir manzaranın ortaya çıktığı tam bir doğa olayı. Hırçın dalgaların aşındırdığı kayaların zamanla delinmesiyle koyun ismi de koyulmuş aslında. Böylesi bir şahaneliği tanıtamıyor olmak, yerelde tutmak ve hatta insanımıza bile anlatmıyor olmak acı verici. Bu tanıtım işine ciddi bir el atmak gerekli sanırım.
Delikli Koy tam bir Paradiso
Uzun yıllar Alaçatı’ya gelip gittiğimden yükselişine ve yayılışına çok yakından tanıklık ettim. Merkezden çok çevresinin ve plajlarının sayısından söz ediyorum. Bu denli çok açılan plajların kalitesini de sorgulamak gerekiyor zira. Fiyatlar da almış başını gidiyor bir çok tesis için maalesef. Bu gidişimde Delikli Koy’un içine konumlanmış dünya çapında Alaçatı Paradiso Beach ‘i daha iyi keşfettim. Genelde nispeten soğuk olan Alaçatı suyu ne hikmetse bu koyda hayli girilebilir kıvamda. İlk başta ferahlığı dikkat çekiyor çünkü tam 35 dönümlük kocaman bir arazi içinde. Tam bin sekiz yüz kişi kapasiteli burası. Restaurantı, kumsal ve happy hour alanı bir hayli geniş. Deniz üstündeki Malibu tarzı bungalolar da ayrı bir keyif tabii. Deniz kıyısındaki instagramlık flamengolar da çok fazla ilgi görüyor tatilciler tarafından. Üç yüz kişilik restaurantta da, menü hayli geniş çünkü ağırlıklı olarak İtalyan ve yeni Amerikan lezzetlerinden oluşuyor. Her damağa göre yemek var anlayacağınız. Favorilerim Linguine Pesto Scampi, Quattro Fungi Pizza, Rib-Eye, Jack's Burger. Galiba en çılgın Happy Hour’lar için de Paradiso tercih edilecek çünkü devasa alanında DJ kabininde yaz boyunca Doğuş Cabakcor, Fattish, Tal Barahya, Maxxi Soundsystem gibi isimler olacak ki güzel müzik çalıp, gayet güzel dans ettirir bu arkadaşlar. Ha bu arada malibu süiteler de dikkat çekiyor ki başka yerlerde konaklamak istemeyen arkadaşlara özellikle tavsiyemdir. Yol derdi çekmeden, sabah Alaçatı’da denizin sesiyle uyanmak kadar eşsiz bir lezzet yoktur zira.
Alaçatı’da Sota sürprizi
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Alaçatı’nın tek kabuklu restoranı Sota Alaçatı, 150 yıllık dokusunu koruyarak geçmişin ruhunu günümüze taşıyan, Alaçatı’nın gözde oteli Viento’nun içinde yer açıldı. Çok afedersiniz ama tek tek tattım desem yeridir. Tam anlamıyla şahane ötesi. Dünyanın dört bir yanında kabuklu deniz tatlarını az çok deneyimledim ama buranınkiler bir başka. Her şey fazlasıyla taze. Hatta taptaze. Konsepti ve menüyü oluşturan Şef Osman Sezener’e şapka çıkartıyorum. Çünkü gece boyunca kulaklarını çok çınlattık Osman’ın. Tüm malzemelerin esnaftan taze taze, günlük olarak alınması ve hünerli ellerde hazırlanması fark yaratmak da çok büyük etken. Istakozlu fettuccine, Çeşme limonlu ve Antep fıstıklı narenciye soslu ahtapot, Girit kabağı, mavi yengeç, istiridye, yerli karides benim masada olup da müthiş bir zevkle tattığım lezzetlerdi. Ambiyans zaten şahane ötesi. Yıllardır kalitesini koruyan Viento Otel’in arkasındaki güç Figen Erbaş Hanımefendi, Sota’yı da alıp uçuracak gibi görünüyor. O nedenledir ki bu mekan Alaçatı için çok büyük kazanç diyebilirim. Ve bu arada merada beslenen ineğin sütüyle yapılan tereyağı, Ayvalık’tan gelen taş sıkım zeytinyağı ve Kars’tan gelen özel peynirlerle güne başlamak istiyorsanız kahvaltı sofranızı da burada kurdurun, ben söyleyeyim de...