Paylaş
Açıklama, meşhur İngiliz casusu Lawrence’in bir Türk idarecinin tecavüzüne uğradığı yolunda 80 seneden buyana devam edegelen söylentinin Lawrence’in bir yalanından ibaret olduğuydu. Çoğumuz pek bilmeyiz ama, tecavüzle suçlanan kişi, Batı Anadolu’daki Kuvá-yı Milliye’nin kurucularından olan ve sonraki senelerde İstiklál Mahkemesi Başkanlığı ve milletvekilliği yapan Hacim Muhiddin Çarıklı idi. Londra’dan yapılan açıklamayla Hacim Muhiddin Bey’in ismi 80 sene sonra temize çıkıyor ama Lawrence üzerine çalışan İngiliz tarihçilere çok önemli bir başka iş daha düşüyor: Maceraperest İngiliz casusun ölesiye áşık olup şiirler yazdığı ve hasretinden Beethoven’ın müziği eşliğinde kendisini genç erkeklere kırbaçlatıp acılar çektiği, arkeologlara eşekle su dağıtan "S.A." rumuzlu Arap delikanlının gerçek hikáyesini ortaya çıkartmak.
AJANSLARIN Londra’dan geçtikleri ve hem askeri tarihimiz, hem de namusumuz bakımından son derece önemli olan bir haber, haftanın kanlı ve gergin gündemi yüzünden pek ses getirmedi. Haber, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Arap Yarımadası’nda faaliyet gösteren meşhur İngiliz casusu Lawrence’in bir Türk idarecinin tecavüzüne uğradığı yolunda 80 seneden buyana devam edegelen söylentinin iftiradan ibaret olduğu yolundaydı...
İddiayı bizzat Lawrence ortaya atmış ve 1926’da yayınladığı "Bilgeliğin Yedi Direği" isimli hatıralarında bir Türk’ün şimdi Suriye sınırları içerisinde bulunan Der’a kasabasında 1917 Kasım’ında kendisine tecavüz edip kırbaçlattığını yazmıştı. Ama, James Barr adındaki İngiliz tarihçinin hafta başında Londra’da yaptığı açıklamaya göre Lawrence’in bu iddiası doğru değildi, İngiliz casus Suriye’nin Der’a kasabasına hiç gitmemişti ve tecavüze uğradığını iddia ettiği günlerde de Der’a’nın 90 kilometre güneyindeki bir başka şehirdeydi. Lawrence, tecavüz iddialarını sadece kendi sado-mazoşist duygularını tatmin maksadıyla yazmıştı.
Haftanın gergin ve karmakarışık gündemi yüzünden gazete sayfalarında kaynayıp giden haber ana hatlarıyla böyleydi ama açıklamanın daha da önemli olan tarafı, artık çok az kişinin hatırladığı bir Milli Mücadele kahramanının, Hacim Muhiddin Bey’in isminin böylelikle temize çıkmasıydı.
SADECEMERAKLISIBİLİR
Son dönem tarihine meraklı olanlar, Lawrence’in dünya savaşı yıllarında Türkler tarafından tecavüze uğradığı yolundaki söylentileri mutlaka işitmişlerdir ama, iddianın Hacim Muhiddin Bey bağlantısından çok az kişi haberdardır.
Lawrence’e tecavüz ettiği iddia edilen kişi Hacim Muhiddin Bey, yahut Cumhuriyet dönemindeki tam ismiyle Hacim Muhiddin Çarıklı, 1881’de Uşak’ta doğmuş, Mülkiye’yi bitirdikten sonra imparatorluğun çeşitli yerlerinde idarecilik yapmıştı. 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali sırasında Balıkesir mutasarrıfı ve işgalden hemen sonra da, Batı Anadolu’daki Kuvá-yı Milliye’nin kurucularındandı. Balıkesir’de, Nazilli’de ve Alaşehir’de kongreler toplamış, daha sonra Ankara’ya geçmiş, 1920’den 1950’ye kadar milletvekilliği yapmış, dört sene boyunda İstiklál Mahkemesi başkanlığında bulunmuş, 1950’de siyasetten çekilmiş ve hayata 1965’te İzmir’de veda etmişti.
Hacim Muhiddin Bey ile Lavrence’in kaderi, Hacim Bey’in 1917’de Dera’a’da mutasarrıflık yaptığı sırada kesişti. Lawrence, kendisine tecavüz eden kişinin hatıralarında ismini vermiyor, ondan sadece "Bey" diye bahsediyor ve "Der’a’daki en yüksek rütbeli idareci" olduğunu söylüyordu. Hacim Bey, işte bu ifadeler yüzünden seneler boyu "Lawrence’e tecavüz edip kırbaçlatan kişi" olarak bilinecekti.
Ama, işin içinde bir gariplik vardı: Lawrence, hatıralarında bu tecavüz meselesini ince detaylarına kadar anlatıyordu ama tecavüzün olduğunu iddia ettiği günlere ait sayfalar günlüklerinde yoktu ve sayfaların kopartılmış olduğu belliydi. Komplo teoricilerine göre, sayfaları savaş kahramanının hatırasının daha fazla zarar görmesini istemeyen İngiliz istihbaratı yoketmişti!
KENDİNİKIRBAÇLATTI
İşte, James Barr adındaki İngiliz tarihçinin hafta başında yaptığı açıklama, eksik sayfaların ákıbetini de ortaya çıkardı: Sayfaları istihbaratçılar falan değil, bizzat Lawrence yırtmıştı. James Barr, yırtılan kısımlarda várolan satırların sonraki sayfalara bıraktığı izleri bulabilmek için deftere elektrostatik ve karbon testleri yaptırmış ve Lawrence’in yırtık sayfalarda tecavüze uğradığını iddia ettiği Der’a’dan değil, daha güneydeki Azrak kasabasından bahsettiğini ortaya çıkarmıştı. Lawrence, dolayısıyla Der’a’ya hiç gitmemiş ve tecavüz hadisesini de tamamen uydurmuştu!
Peki, bu sahtekárlığın sebebi neydi dersiniz?
Lawrence’in cinsel hayatının bir tuhaf olduğu zaten bilinir ve yakınları, kadınlarla bir defa olsun ilişkide bulunmadığını hep söylerlerdi. Eşcinselliği tartışılır ama başka türlü merakları, meselá sado-mazoşist eğilimleri bilinirdi. Acı çekmekten hoşlandığını bazı mektuplarında açıkça yazmıştı ve arka planda Beethoven’ın müziği çalarken kendisini genç erkeklere kırbaçlatmaktan zevk aldığı anlatılırdı. İşte, hatıralarındaki hayali tecavüz hadisesi de bu merakını tatmin yollarından biriydi ve kendisini tecavüze uğrayıp kırbaçlanmış olarak göstermekle de büyük bir tatmine ulaşmıştı!
İngiliz subayı Lawrence’in İstiklál Savaşı kahramanlarından Hacim Muhiddin Bey’e bundan tam 80 sene önce attığı tecavüz iftirası, şimdi İngiliz tarihçi James Barr tarafından böylelikle ortadan kalkmış oluyor. Hacim Muhiddin Bey’i yakından tanımak isteyenler, oğlu Turgut Çarıklı’nın yayınladığı "Babam Hacim Muhiddin Çarıklı. Bir Kuvá-yı Milliyeci’nin Yaşamöyküsü" isimli kitabı bulup okuyabilirler ama ortaya çıkartılması gereken bir başka muamma daha var: Lawrence’in erkek olduğu bilinen ve şiirler yazacak kadar áşık düştüğü gizli sevgilisinin kim olduğunu bulabilmek...
Gizli erkek sevgili ile ilgili söylentileri ve Lawrence’in delikanlıya döktürdüğü mısraları merak ediyorsanız, yandaki kutuyu okuyun...
Lawrence, eşekle su dağıtan
bir Arap çocuğa áşık düşmüştü
DAĞILMIŞ bir ailenin oğlu olan Thomas Edward Lawrence, 1888’de İngiltere’nin Galler bölgesinde doğdu. Oxford Üniversitesi’nde çok iyi bir arkeoloji eğitimi aldı, sonra Suriye’de aslında istihbarat amaçlı olan arkeolojik kazılara katıldı ve Hititler üzerine çalıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla Kahire’deki İngiliz karargáhında görev alan Lawrence, Arapça’ya çok iyi hákim olması sayesinde, İstanbul’a karşı isyan bayrağını açmış olan Arap liderlerle temasa geçmekle görevlendirildi ve isyanın başlatıcısı Şerif Hüseyin’in oğlu Şerif Faysal’ın yakın dostu oldu. Arap Yarımadası’nda Türkler’e karşı düzenlenen birçok harekátın planlarını yaptı, çatışmalara bizzat katıldı, şöhreti ise giderek arttı ve "Arabistan’ın Lawrence’i" diye tanınmaya başladı.
Daha sonra rütbesi yarbaylığa yükseltilen Lawrence, barış konferanslarında Araplar lehine yaptığı taleplerin bir kısmının yerine getirilmemesi üzerine İngiliz Hükümeti’ne küstü, hattá Kral Beşinci George’un vereceği şövalyeliği bile reddetti. Kral George, daha sonraları Lawrence’ten "Beni elimdeki kutuyla ayakta bırakıp giden adam" diye bahsedecekti.
BİRGARİPŞİİRLER
Hayatı işte böyle maceralarla ve garipliklerle dolu olan Lawrence, ileriki senelerde bir tuhaflık daha yaptı: Sahte bir isimle ve er olarak İngiliz Hava Kuvvetleri’ne girdi ama kimliği anlaşılınca işine son verildi ve bu defa tank birliklerine katılıp Hindistan’a gitti. Birkaç sene sonra İngiltere’ye dönüp geniş bir arazi satın aldı ve 1935’in 19 Mayıs’ında hálá tartışılan bir şekilde, kullandığı motosikletle bir ağaca çarpıp parçalanarak can verdi.
İngilizler, tuhaf davranışlarından çekindikleri için sağlığında uzak durmaya çalıştıkları Lawrence’i ölümünden sonra kahraman ilán ettiler. Evi müze haline getirilip bir vakfın idaresine verildi, özel arşivi araştırmacıların hizmetine açıldı. Şöhreti, 1962’de çevrilen, başrolünü Peter O’Toole’un oynadığı ve birkaç Oscar kazanan "Arabistanlı Lawrence" filmiyle daha da artacaktı.
Lawrence, Arabistan hatıralarını 1926’da "Bilgeliğin Yedi Direği" ismiyle yayınlamıştı ama hayatının bazı dönemlerindeki esrar bulutu, hatıraların daha ilk sayfalarını bile sarıyordu. Kitap, "S.A." rumuzlu bir kişiye ithaf edilmişti ve ithaftan hemen sonra Lawrence’in bu kişi için yazdığı uzun bir aşk şiiri yeralıyordu.
Şiir "Seni sevdim, işte böyle çizdim ellerime erkeğin med-cezirlerini / Ve gökyüzü boyunca yıldızlarla yazdım vasiyetimi / O vasiyet hürriyetin ve sana láyık yedi sütuna bedel bir evdi/ Beraberce vardığımızda gözlerin parlayacaktı belki // Kavuşmayı beklediğimde, ölüm yoldaki hizmetkárımdı sanki / Ama sen gülümsedin ve hüzünlü bir hasetle mağlup etti o adam beni / Sonra, çekti, ayırıp götürdü kendi sessizliğine seni" mısralarıyla başlıyordu ama S.A.’nın kim olduğu konusunda en ufak bir işaret bile yoktu.
Tarihçiler, S.A.’nın kimliğini bulabilmek için seneler boyu çalıştılar. S.A., bir görüşe göre Arap kabile reislerinden Şerif Ali idi ve Lawrence hem Ali’ye, hem de Arap isyanının lideri Şerif Hüseyin’in oğullarından Faysal’a gönül vermişti.
TİFODAN ÖLDÜ
Ama, daha sonraları ortaya atılan bir başka iddia, daha baskın çıktı: S.A., Lawrence’in 1911’de Suriye’deki arkeolojik kazılara katıldığı sırada tanışıp áşık olduğu ve eşekle su dağıtıcılığı yapan Selim Ahmed adında bir Arap çocuktu. Lawrence, "Dahum" diye çağırdığı Selim Ahmed’i üç sene boyunca yanından ayırmamış, hattá İngiltere’ye bile götürmüş ama 1914’te savaşın çıkması üzerine memleketine dönerken áşığından ayrılmak zorunda kalmıştı. Arabistan’a daha sonra yeniden gittiğinde Selim Ahmed’i her yerde aramasına rağmen bir türlü bulamamış ve sevgilisine ancak savaşın sonlarına doğru kavuşabilmişti. Ama, bu kavuşma Lawrence için tam bir ruhi yıkım olacaktı, zira seneler sonra yeniden biraraya geldikleri sırada S.A. tifoya yakalanmıştı ve birkaç gün sonra Lawrence’in kolları arasında can verecekti.
Bunlar, hususi hayatı eşekle su dağıtan bir Arap çocuğuna áşık olmak yahut Beethoven’ın nağmeleri arasında kendisini genç erkeklere kırbaçlatmak gibisinden tuhaflıklarla dolu olan Lawrence’in gizli aşklarıyla ilgili söylentilerin sadece bazıları... Hacim Muhiddin Bey’in hatırasını temize çıkartan İngiliz tarihçilere, bundan sonra düşen iş, bence S.A.’nın kimliği üzerindeki esrarı dağıtmaktır.
Paylaş