Mümtaz Soysal: Sinsi koalisyon






Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

TAM olarak ne istediklerini anlamak kolay değil.

Karşı-devrim mi? O, 1945'ten beri taksit taksit yapılanlarla çoktan gerçekleşti. Çiftçiyi topraklandırmanın yokuşa sürülmesi, Köy Enstitüleri'nin yozlaştırılıp kapatılması, ezan ve Anayasa dilinin geriye çevrilmesi, laik öğretimin sulandırılması, ulusal kalkınma için yaratılmış kamu varlıklarının elden çıkarılması gibi aşamalarla gelinen bugünkü görüntü, cumhuriyetin kuruluş felsefesinden iyice uzaklaşmış, durağanlaşmış, hatta dış sermaye çevrelerinin ekonomik boyunduruğuna teslim olmuş bir Türkiye görüntüsüdür.

Çeşitli kesimlerde şimdi sürdürülen sözde entelektüel çabalar, zaten gerçekleşmiş böyle bir amaç uğruna sarf ediliyor olamaz.

Yalnış öğretilen bir ‘‘resmi tarih’’in düzeltilmesi mi?

Ele alınan konulara bakılırsa, aslında hepsi yarım yüzyıldır bütün ayrıntılarıyla işlenen, gizli kalmış ya da çarpıtılmış yönleri ortaya konan olaylara ilişkindir. İzmir suikastı yargılamaları, Takrir-i Sükun Kanunu, Varlık Vergisi ve Aşkale sürgünü gibi tarih sayfaları yıllardır didik didik edilmiş, yanlışlar, yanılgılar, suçluluklar incelenmiş, devrimci cumhuriyetin o dönemdeki tutumları kendilerine hiç de cumhuriyet düşmanı denemeyecek bilim adamları ve yazarlarca nesnel olarak eleştirilmiştir.

Ama, söz konusu çabaları basit bir ‘‘İkinci Cumhuriyetçilik’’ olarak nitelendirmek de yeterli olmaz. Bazen bilimsel araştırma, bazen de bir edebiyat türü kisvesiyle ortaya çıkan kıpırdanışlar yalnız cumhuriyet dönemiyle sınırlı kalmamakta, Genç Osmanlılar'ın, Jön Türkler'in, İttihat ve Terakki'nin yenilikçi girişimlerini kurnazca karalamaya, bunlara karşı oluşan gerici direnişlere yeni anlamlar vermeye kadar varmaktadır.

Oysa, bunların hepsi yakın çağ Osmanlı tarihinin yine çeşitli açılardan incelenmiş ve değişik tezlere konu edilmiş sayfaları. Yeniden ve ortaklaşa ele alınışlarındaki amaç ne olabilir? Geçen günkü Cumhuriyet'te Işık Kansu'nun yazdığı gibi, ‘‘Tarih saklandı da, siz mi buldunuz?’’ diye sormaz mısınız?

Bu konuda şöyle bir ipucundan kalkılırsa belki doğru bir sonuca varılabilir: Dikkat etmişseniz, böyle çabalara girişenlerin hemen hepsi aslında pekala başka türlü de bakılabilecek bir olgu olan küreselleşmeyi bağımsız düşünceye yer vermeyen yönleriyle olduğu gibi kabullenmiş, kendi halklarının çıkarlarını yeni dünya düzenine egemen olanların ‘‘karşılıklı bağımlılık’’ tezlerine fedaya razı olmuş, hatta Kıbrıs, Ege ve Güneydoğu türünden siyasal konularda bile ödüncü teslimiyetçiliği benimsemiş kişilerdir.

Bu, iddia ettikleri gibi ilericilik ve çağdaşlık mı?

Yoksa, bütün bu konularda kaçınılmaz biçimde oluşmaya başlayan uyanışa, bilinçlenişe ve yaratıcı bir ulusal yönelişe karşı alttan alta, sinsice, ilk bakışta birbiriyle ilişkisizmiş gibi gözüken bir zihni cepheleşme mi? Bu yönüyle, ulusal direnişin endişeye sevk ettiği dış çevrelerce de beğenilen, alkışlanan ve yine sinsice desteklenen bir ‘‘enteller koalisyonu’’ mu?

Bugün ‘‘müstevliler’’in donanmalarıyla, ordularıyla ve beyaz atlı işgal kumandanlarıyla vatan kıyılarına gelmemiş olması, zihinlerde ister istemez uyanan mütareke döneminin ihanet görüntülerini silmeye ne yazık ki yetmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları