Paylaş
MIRNIK, sıfır numara tıraştan sonra yüzülmüş tavşana benzeyen karnıyla sonografi masasına yatırılırken, yararlandığı ayrıcalığın farkında değildi. Bilmiyordu ki, bir kedinin iç rahatsızlığına tanı koymak için yapılan bu işlem, ülkedeki başka veteriner fakültelerinde hálá yapılamayan bir işlemdir.
Evet, şaşacaksınız ama, Türkiye'deki on dokuz veteriner fakültesinden yalnız bir tekinde sonografi cihazı var: Ankara Üniversitesi'nin Veteriner Fakültesi'nde. İnsan, kendi üniversitesiyle gurur duyarken, ülkedeki bilimsel donanımın genel zavallığına üzülmeden durabilir mi?
Artık sıradan her hastanede bulunan bu cihazın insan sağlığına tıbbi katkısı belli. Peki, ya hayvanların sağlığı? Onlar rahatsızlığın yerini bile söyleyemiyor; iç organları görüntüleyen sonografi bu alanda gerekli. Onsuz araştırma yahut eğitime dönük tedavi yapabilecek veteriner fakültesi olur mu artık? Hele, hayvancılığı her yıl biraz daha gerileyen, örneğin yerli sığırlarının süt verimi gelişmiş ülkelerdekinin üçte, hatta dörtte biri olan, koyunlarının yüzde yüze yakını ‘‘düşük verimli’’ sayılan Türkiye gibi bir ülkede? Özel üniversitelerin hiçbiri veteriner fakültesi kurmamışken devletin on dokuzunu kurmuş olması, gerekli cihaz ve özellikle de araştırmacı insan donanımı yoksa neye yarayacaktır?
Bereket, uzmanların söylediğine göre, veteriner olmayı, başka mesleğe giremeyişten ötürü değil de, hayvanları sevdikleri için seçenlerin oranında büyük yükseliş varmış son yıllarda. İç hastalıklar bilim dalından Profesör Mehmet Şahal, ‘‘Gençlerin şimdi yüzde 70'i böyle’’ diyor.
Dünyanın her yerinde uygarca gelişmenin ve hatta insanlarda da birbirine insanca davranışa yönelmenin belirtisi olan hayvan sevgisi Türk toplumunda da artmışsa, bundan ekonomik kalkınma hedefleri için yararlanmak gerekmez mi? Ama, siz tam böyle düşünürken, ‘‘Hayvanlardaki hemoglobin sayımını yapmaya yarayan cihazımız arızalı; onarımına bütçemiz yetmiyor’’ sözlerini en gelişmiş veteriner fakültesinde bile duyunca üniversiteler adına üzülmez misiniz?
Rektörler düzeyindeki kıpırdanışın Sayın Başbakan'a yalnızca maaşlar, yardımcı kadrolar, yabancı öğrenci ücretleri, döner sermaye hizmetleri gibi konularda yansıması yahut sadece bu konularda yankı bulması, hele düşük puanla paralı öğrenci alımı gibi nitelik düşürücü çözümlere yönelmesi düşündürücüdür.
Peki, üniversite araştırma fonlarının kaldırılması ne olacak?
Türkiye Bilimler Akademisi, ‘‘Üniversitelerde bilimsel araştırmalara sağlanan desteğin yaklaşık üçte ikisi bu fonlardan kaynaklanır; genç bilim insanlarının yer aldığı araştırmalarda bu fonların katkısı önemlidir’’ diyor. Bilim-Teknoloji Politikaları Araştırma Derneği'nin geçen kasımdaki Antalya toplantısında belirtildiği gibi, kabaca tanımıyla ulusal gelirden ‘‘araştırma-geliştirme’’ye ABD'de yüzde 2,84, Avrupa Birliği'nde 2,23 pay ayrıldığı halde aynı alana ancak yüzde 0,49 pay ayıran Türkiye'nin acıklı durumu ortadayken, bu geriye gidiş neden? IMF ‘‘Kamu fonlarının hepsini kapatın’’ dedi diye mi?
Araştırmacı yetiştirmek, bilime ve teknolojiye dayalı bir dünyada gelecek için en önemli yatırım demektir. Varı yoğu talan edilen Türkiye'de şimdi de genç beyinlerin hortumlanmasına ve geleceğin yok edilmesine mi sıra gelmiştir?
Paylaş