Paylaş
BUGÜN Denizcilik Bayramı. Daha doğrusu, Lozan'da elde edilen ‘‘kabotaj hakkı’’na ilişkin 1926 tarihli yasanın yürürlüğe giriş yıldönümü.
Bayramlar eskiden gerçekleşmiş bir mutluluğa sevinmekten daha çok o mutluluğun gelecekte de nasıl sürdürüleceğini düşünme fırsatı olduğuna göre, şimdi Türk denizciliğinin gidişi üzerine eğilmenin tam zamanıdır.
Ne yazık ki, böylesine kapsamlı ve derinliğine bir ulusal çaba görünürde yok. Türkiye, denizciliğine nasıl yansıyacağını pek düşünmediği birtakım genel gidişlerin akıntısına kapılmış sürükleniyor. Oysa, o akışların belki de en çok etkileyeceği alan, ulusal denizcilik alanı.
Örneğin, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için çırpınanlar bunun denizciliği nasıl etkileyeceğini düşünüyorlar mı acaba? Bayramını ettiğimiz kabotaj hakkından o zaman ne kalacak? Lozan öncesinde olduğu gibi Türk limanları arasında vızır vızır yolcu ve yük taşıyacak olan yabancı bandıralı gemilerle kim nasıl rekabet edecek?
Bırakın AB'ye tam üyeliği, Gümrük Birliği bir adım öteye götürülüp hizmetlerin serbest dolaşımı gerçekleşince aynı durum ortaya çıkmayacak mı? Hatta, Dünya Ticaret Örgütü'nün kuralları ve IMF'yle Dünya Bankası'nın zorla kabul ettirdiği düzenlemeler, örneğin ihale yasaları, eninde sonunda deniz taşımacılığında da 75 yıl önce yürürlüğe giren hükümleri geçersiz kılmayacak mı?
Kendi irademiz dışında oluştuğu halde yok sayamayacağımız uluslararası gidişler ve yeni güvenlik kuralları karşısında takınılacak tutum belli.
Özellikle deniz ticaretinde bunlara karşı çıkılamayacağına göre, bir an önce sonuçlarına uymaktan ve yaratılan yeni ortamda başı dik tutup ayakta kalarak yarışı kazanmaktan başka çare yok. Daha da iyisi, bu alandaki gidişleri etkileyecek, hatta onları lehimize çevirebilecek gücü edinmektir.
Yani, dünyada ağırlıklı, güçlü ve sözünü dinletir bir denizci ülke olmak.
Türkiye, bundan henüz çok uzak. Ticaret filomuzun toplam tonajı 10 milyon dedveyt ton civarında. Karma yük şilepleri yanında büyükçe bir dökmeci filomuz, ro-ro'larımız, biraz tankerimiz, LPG ve LNG gemimiz var ama, uzaklara gidecek balıkçılık ve fabrika teknelerimiz, tam donanımlı bilimsel araştırma ve okul gemilerimiz, turizmi geliştirecek kruvaziyer vapurlarımız, hiç olmazsa Kuzey Kıbrıs'ı kuraklıktan kurtaracak özel nitelikli su tankerlerimiz yok.
Yanıbaşımızda ise, 50 milyonluk tonaj dolayındaki filosuyla Yunanistan ve yaklaşık 40 milyon tonajlı Güney Kıbrıs.
Bütün teşviklere karşın hálá kolay bayrakla çalışan Yunanlı donatanları da düşünürseniz, kabotaj hakkımızın gelecekte ne duruma düşebileceği bellidir.
Ara sıra böbürlenildiği gibi ‘‘dünya devleti’’ olmak şöyle dursun, en azından Doğu Akdeniz'de ağır basmak için filoyu büyütüp çeşitlendirme, gemi yapımını geliştirme, eğitimi denizcilik üniversitesi boyutuna vardırma ve ciddi denetim kurma bakımından kaç fırın ekmek yememiz gerektiği de ortada.
Gemilerde rengárenk alay sancaklarının uçuştuğu bayram ortamlarında asıl düşünülmesi gerekenler bunlardır.
Paylaş