22 Kasım 2001
<B>THY'</B>ye ait uçak Bakü'ye havalandıktan sonra, koltukların arasında dolaşıp herkese iyi yolculuklar diliyor. Uçağın ön tarafında, iki gün önce de Kosova'ya birlikte gittiği Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu var.
Dönemin Enerji Bakanı Cumhur Ersümer de uçakta.
Tarih 18 Ekim 1999 Pazartesi...
Azerbaycan'ın bağımsızlığının 8'inci yıldş'nşmş kutlamaları ve kendisine ülkenin en yüksek nişanı olan İstiklal Madalyası verilmesi dolayısıyla düzenlenen tören için günübirliğine gittiğimiz Bakü'den dönüş yolundayız.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, uçakta herkese iyi yolculuklar dileyip yerine dönmek üzereyken koridoru kapatıyoruz.
O günleri defterimizin bir kenarına not etmişiz.
Bir süre Azerbaycan, Gürcistan ve Çeçenistan üzerine konuşuyoruz, Demirel şunları söylüyor:
‘‘Azerbaycan'a iğne batarsa bize çuvaldız batmış sayarız. Azerbaycan devleti kurulduğundan beri güvenlik meselelerini birinci derecede göz önünde tuttuk, bugün de tutarız...’’
Sorular arka arkaya geliyor, sohbet koyulaşıyor.
Demirel, yerine dönmekten vazgeçip bir koltuğa yaslanıyor.
Önce uyarıyor:
‘‘Çocuklar kapatın bakalım şu teypleri, kameraları da sohbet edelim bakalım biraz. Bunlar off the record (yazılmamak kaydıyla)’’ diyor.
O gün öngördüğü birçok olay gerçekleştiği için, hoşgörüsüne sığınıp tarihe bir not düşmek amacıyla anlattıklarını yazıyoruz.
RADİKAL İSLAMİ TERÖR
Koltukların başlıklarına dokunarak bir üçgen çiziyor.
Birinci tepeyi Balkanlar, ikincisini ise Ortadoğu olarak gösteriyor...
Sonuncusu ise Kafkaslar ve Orta Asya...
Bu bölgenin gelecekteki en büyük problemini ‘‘Vehhabilik’’ olarak adlandırıyor.
Yani Suudi kökenli aşırı dinci hareket.
Demirel, ‘‘Biz devletin tepesinde bunları konuşuyoruz’’ diyor.
Bölge ülkelerinin de tartışıp konuşması gerektiğini vurguluyor.
Hatta, Rusya, ABD ve Fransa'nın da ‘‘Vehhabi’’ hareketinin engellenmesi için bölge ülkelerine yardım eli uzatması gerektiğinin altını çiziyor.
Kaygısını şu sözlerle dile getirmişti:
‘‘Radikal İslam sadece bu bölge için değil, yarın dünya düzeni için de büyük bir tehlike olabilir. Suudi işadamlarından büyük ekonomik destek buluyor. Vehhabiliğin bu yayılımının önüne zamanında geçilmelidir.’’
TARİHE NOT
Demirel'in sözlerinden, devletin tepesinde bugün olacakların iki yıl önceden görülüp tartışıldığını anlıyoruz.
Şu sözleri hafızamızda hálá canlı duruyor:
‘‘Vehhabilik sorunu bölgede çözülmeli. Fundamentalist (aşırı dinci) hareket, bir süre sonra terör eylemlerine başlarsa sadece bu bölgenin değil, yarın büyük devletlerin de başını ağrıtan bela olur.’’
Demirel, bölge ülkelerinin yanı sıra, görüştüğü bütün devlet adamlarını bu konuda uyardığını da açıklıyor.
Sohbetten anlıyoruz ki, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ile de bu konuyu tartışmış.
Uçaktaki sohbeti hafızamızın bir kenarına not etmiştik.
Aradan iki yıldan fazla zaman geçti.
O gün uçakta 9. Cumhurbaşkanı'nın ‘‘off the record’’ olarak aktardıklarını bugün sadece tarihe not düşmek için yazdık.
Yazının Devamını Oku 
20 Kasım 2001
<B>EKONOMİK</B> krizden çıkış için herkesin fedakárlık yapması amacıyla başlatılmış bir kampanya var: <B>‘‘Türkiye için seve seve...’’</B> Bu kampanyaya özel sektörün katılımının ölçüsü ne?
Marmara Bölgesi'nde faaliyet gösteren bir firmanın sahibinin gönderdiği faks mesajına bakıldığında sorunun yanıtını vermek daha kolay.
İşadamı adının yazılmasını istemedi.
Aktardığına göre, her yıl ramazan öncesi, işyerinin bulunduğu bölgedeki muhtarlara mesaj gönderirmiş.
Fakir ve muhtaçların adreslerini çıkarır, bunlara bir ay yetebilecek kadar malzemeler içeren erzak yollarmış.
Geçen yıl 3 bin 500 aileye bu yardımı yapmış.
Bu yıl da, aynı marka ve miktardaki erzakı göndermeye karar vermiş.
Toptancılardan fiyat aldığında gördüklerine kendisi de inanamamış.
4 KAT ARTIŞ
Markası da, miktarı da aynı olan ürünler için geçen yılki fiyatın 3 katı fazlası istenmiş.
‘‘Hayır paketi’’ndeki ürünlerin markalarını ve karşılaştırmalı fiyatlarını yolladı.
Örneğin; ayçiçek yağını (18 kg) geçen yıl 7 milyon 187 bin 406 liraya almış. Bu yılki fiyatı ise 35 milyon 17 bin lira.
Artış oranı tam 3.87 kat (Yüzde 387).
Mısırözü (18 kg) yağ da aynı durumda:
Geçen yıl 10 milyon 597 bin 250 lira iken, bu yıl 2.94 kat artışla 40 milyon liraya çıkmış...
Yarım kiloluk makarnanın geçen yılki fiyatı; 164 bin 51 lira. Bu yıl önerilen fiyat ise 350 bin lira. Artış 1.13 kat (Yüzde 113).
ŞEKERİN TUZU
Şekerin ne kadar tuzlandırıldığı da fiyatına bakınca anlaşılıyor.
Geçen yıl kilosu 379 bin 100 lira olan şeker için 814 bin lira istenmiş.
Artış oranı 1.15 kat.
Tuzun durumu da farklı değil; geçen yıl 750 gramı 82 bin 666 lira iken 1.98 kat artışla 246 bin 667 liraya ulaşmış.
Bir kilogram pirinç geçen yıl 370 bin liraya satılırken, bu yıl yüzde 165 artışla 980 bin liraya yükselmiş.
Undaki artışa bakıldığında, hububata yüksek taban fiyat verildiğini sanılır.
Bir kilogram unun geçen yılki fiyatı 237 bin 500 lira.
Bu yıl 457 bin 500 lira artış yapıp 695 bin liraya ulaşmış: Yüzde 193...
Listede daha birçok ürün var.
İçlerinde en masum artış gösteren ise yüzde 90 ile salça.
DOLARDAN FAZLA
Birçok ürün, dolardaki artışı bile ikiye katlamış.
Reel sektör, krizin darbesinden kurtulup canlanmak için günlerdir hükümetten kendisine destek olmasını bekliyor.
İçlerinden bir işadamının ortaya koyduğu bu rakamlar karşısında reel sektörün vatandaş nezdindeki kredisi nedir?
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na fiyat listelerini iletip, bu soruyu yönelttiğimizde, hububattaki artışın bu yıl kuraklık ve süne zararlısından kaynaklandığını söyledi.
Diğerlerinin fiyat artışlarına ise neden bulamadı.
Listeyi gönderen işadamı dün yine aradı; ‘‘hayır paketi’’ yapmaktan vazgeçtiğini bildirdi.
Kendisi gibi işadamı olanlara ise bir tek sözü vardı:
Kriz vurguncuları...
Yazının Devamını Oku 
25 Eylül 2001
TBMM'de dün Anayasa değişikliği için başlangıç vuruşu yapılırken, düşündürücü bir tablo da karşımıza çıkıyor. Türkiye toprakları bugüne kadar tam 5 Anayasa ile tanıştı. İlk Anayasa olarak kabul gören 1876 Kanun-i Esasi, tam 7 kez yenilendi. Toplam 35 maddesi değişti. Kurucu Meclis tarafından yapılan ve o dönemde Teşkilat-ı Esasiye adını alan 1921 Anayasası ise üç yıl içinde bir kez yenilendi ve toplam 6 maddesi değişti. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk anayasası olan ve Teşkilat-ı Esasiye adını alan 1924 Anayasası ise yürürlükte kaldığı 37 yıl içinde 5 kez yenilendi. 21 maddesi değişikliğe uğradı.1961 Anayasası yürürlükte kaldığı 21 yıl içinde 7 kez yenilendi, 54 maddesi değişti. 1982 Anayasası'nda ise durum farklı olmadı. Dokuz yıl içinde 5 kez yenilendi ve 24 maddesi değişikliğe uğradı.Şimdi ise 6'ıncı kez yenileniyor. 37 maddelik değişiklik için dün partilerin hemen hepsi aynı yaklaşımda bulunuyordu: ‘‘Bu kez değişim sorunsuz olacak...’’MECLİS ÇITA ATLAYACAKAnayasa Komisyonu Başkanı Turhan Tayan'ın yaklaşımı da farklı değildi: ‘‘Bu değişiklikler Meclis'te bulunan bütün partilerin uzlaşısı ile belirlendi. Şimdi hiç kimsenin ben yokum demeye hakkı yok.’’ Tayan, bir noktaya daha dikkat çekti:‘‘Son yıllarda siyaset kurumuna karşı gösterilen olumsuz tavırların giderilmesi için de Anayasa değişikliği çok önemli bir adım. Siyaset kurumu Anayasa değişikliği ile çıta atlayabilecek.’’Tayan bunu söylese de DYP'nin özellikle bir maddeye itirazı var. Nitekim DYP Grup başkanvekilleri Turan Güven ve Nevzat Ercan da dün bunu açıkça dile getirdi. DYP'nin itirazı idam cezasıyla ilgili düzenlemeye. Güven, gerekçesini şöyle açıkladı: ‘‘1984'ten beri idam gerçekleşmiyorsa bu Meclis'in hatasıdır. Mahkeme kararını bekletmeye Meclis de olsa kimsenin hakkı yok. Ayrıca Üzeyir Garih cinayeti terör kapsamında değil. Ama Türkiye'yi ayağa kaldırmadı mı?.’’ İDAM İÇİN SÜREDYP'nin maddeye ilişkin arzusunu ise Grup Başkanvekili Nevzat Ercan dile getirdi: ‘‘Meclis idam dosyalarını üç yıl içinde görüşüp karara bağlamakla yükümlü olsun. Eğer ele alamıyorsa o zaman idam müebbete dönüşsün.’’ DYP yönetimindeki bu havanın milletvekillerinde aynı yansımayı gösterdiği söylenemez. Hatta, DYP'de çoğunluğun tam aksi yönde bir yaklaşım içinde bulunduğu dün kulisteki sohbetlerde açıkça görülüyordu. DYP her ne kadar bu yaklaşımda bulunsa da, Meclis'teki diğer 5 partinin maddeye ilişkin olumsuz yaklaşımı da söz konusu değil. Özellikle de idam cezasıyla ilgili hassasiyeti bilinen MHP'nin...MHP Grup Başkanvekili İsmail Köse, ‘‘Terör suçları idam kapsamında olduğuna göre ne itirazımız olabilir ki’’ sözleriyle partisinin yaklaşımını açıkladı. Bu yaklaşıma bakılınca, DYP'nin Anayasa değişikliğinde MHP'den daha radikal bir noktada durduğu görülüyordu. Meclis'teki dünkü tabloya bakıldığında Anayasa değişikliğinin bazı eksiklikleri olsa da 37 maddesinin sorunsuz değişeceğini söylemek olası.Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un ‘‘Bu Meclis Anayasa'yı değiştiremez’’ yönündeki sözlerine Meclis'ten yükselen sert tepki de dün bunun en iyi göstergesiydi.
button
Yazının Devamını Oku 
13 Eylül 2001
ABD'deki saldırı olayıyla ilgili dün Bakanlar Kurulu'na önemli bir istihbarat raporu sunuluyor. ABD olayın kim veya kimler tarafından yapıldığına dönük bir açıklamada bulunmazken, ‘‘İstihbarat Raporu’’nda şu görüşe yer veriliyor: ‘‘ABD'deki uçaklı saldırı eylemlerinin gerisinde Usame bin Ladin'in olma ihtimali çok yüksek. Organize ve çok iyi planlanmış bir eylem, yalnız yapılamaz. Bazı ülkelerin servislerinin ve ABD içindeki fanatiklerin desteği alınmış olabilir.’’Bu yargıya varılmasının nedeni de konuluyor. Usame bin Ladin'in eylemden üç gün önce yapmış olduğu, ‘‘Öyle bir eylem olacak ki dünya parmaklarını ısıracak’’ yönündeki sözlerine yer veriliyor. Ayrıca İngiltere'nin Pakistan'a yaptığı uçak seferlerini durdurmasına dikkat çekiliyor. Usame bin Ladin'in Afganistan'da yaşaması dolayısıyla ABD'nin sert karşılığının Türkiye'nin uzağında olacağı ihtimali üzerinde duruluyor. SALDIRI KOLAY SAVUNMA ZOROlayın, ABD'nin Şam, Tahran, Bağdat ile olan ilişkilerindeki yumuşamayı sertleştireceğine dikkat çekiliyor. Bunun da Türk ekonomisine yeniden olumsuz etki yapacağı vurgulanıyor. Bakanların değerlendirmeleri de aynı yönde oluyor. Toplantıda şu soruya yanıt bulunamıyor: ‘‘İstihbarat servisleri arasında en güçlü olan CIA bunu nasıl atladı. En iyi korunan yerlere saldırı nasıl yapıldı?’’Bu sorulara yanıtı Başbakan Bülent Ecevit şu sözüyle veriyor:‘‘Saldırı kolay, savunma zordur...’’Türkiye'nin 15 yılda 40 bin kişiyi terörizme kurban verdiği anımsatılıyor, bir günde 10 bin kişinin öldürüldüğü başka bir terör eyleminin bulunmadığına işaret ediliyor. DİLERİZ BÖLGEDEN ÇIKMAZABD'de gerçekleşen eylemin terör örgütlerini cesaretlendirip güçlendirmesine dönük kaygılar kayda geçiriliyor. Bakanlar, ‘‘Olayın gerisinde dileriz bölgemizden bir ülke çıkmaz’’ duasını açıkça yapıyor. Saldırı olayından sonra savunma konseptlerinin değişeceği görüşünde birleşiliyor. ABD'nin saldırı olayından sonra iç güvenliğine dönebileceği vurgulanırken, bunun Balkanlar ve Ortadoğu'ya yansımaları değerlendiriliyor. NATO'nun da terörizmi tehdit algılaması konsepti çerçevesinde değerlendirmesi gerektiğinin altı çiziliyor. LAZ GİBİ DAVRANMASINSivil havacılıkta ek güvenlik önlemlerinin geleceği, dolayısıyla daha pahalı hal alacağı vurgulanıyor. ABD'nin olayın üzerinden 24 saat geçmesine rağmen hálá teröristlerin kimler olduğuna ilişkin verileri açıklayamamasına dikkat çekiliyor. Türk polisinin Taksim'deki canlı bombanın tamamen parçalanmış olmasına rağmen 3 saat içinde kimliğini bulup çıkarmasındaki başarısı övülüyor. Bakanlar Kurulu'ndaki ruh halinin özetini ise Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in toplantıdaki şu sözü özetliyor:‘‘Bizim Laz'ın kafasına sinek konmuş. Arkadaşı silahını çekip sineği de arkadaşını da vurmuş. Bir bizden, bir sizden demiş. Dilerim ABD böyle davranmaz.’’ Toplantı bittiğinde herkes aynı düşünceyle dua ediyor:‘‘Teröristler dileriz bölgemizden değildir...’’
button
Yazının Devamını Oku 
30 Ağustos 2001
HÜKÜMET, ekonomik krizden kurtulmak için çıkardığı kanun çerçevesinde Hazine arazilerinin satışına gelecek hafta başlıyor. Bu çerçevede dün ‘‘büyük ölçekli’’ Hazine arazilerinin satışı ile ilgili kararname dün Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. Kararname, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğü, orman sınırları dışına şıkartılan yerlerin, orman kş'ylşleri dışındaki kişilere de satılmasını olanaklı kılan bölümünü kapsamıyor.Bunun dışındaki büyük arazilerin satışını öngörüyor.Kamunun elinde kırsal alanda 40 milyon 512 bin 985 dönüme karşılık gelen 1 milyon 25 bin 806 adet parsel bulunuyor. Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in Bakanlar Kurulu'na sunduğu bilgi notuna göre, arazilerin metrekaresi ortalama 2 milyon liraya geliyor. Hükümet kırsal alandan yapacağı satıştan 81 katrilyon TL bekliyor. Bu arazilerden bazılarının talipleri de hazır. BELEDİYELER SATMALIEn büyük sorun ise kent içindeki araziler. Cumhurbaşkanı'nın da Anayasa Mahkemesi'ne götürmesine neden olan, İstanbul'da Beykoz, Sultanbeyli gibi orman arazisinden çıkarılmış yerlerin durumu henüz çözülmüş değil. Üşenmez'in bilgi notuna göre, kentsel alanda 3 milyon 846 bin 681 dönüm arazi bulunuyor. Bu 90 bin 551 adet parsele denk geliyor. Metrekare fiyatı ortalama 10 milyon TL'den düşünüldügünde, bu arsa ve arazilerin değeri 38 katrilyon lira ediyor. Kanun, bu yerlerin 31 Aralık 2000 tarihinden önce üzerinde toplu yapılanma olan yerlerin, yapı sahipleri ile bunların yasal mirasçılarına satılmasını öngörüyor. Bakanlar Kurulu'nun dünkü toplantısından sonra Maliye Bakanı Sümer Oral, satış işleminin yakında başlayacağını söylüyor. Özellikle dün imzaya açılan Kararname çerçevesinde büyük arazi satışının gelecek haftadan itibaren başlayacağını bildiriyor. Oral, ‘‘Değeri 100 trilyon lirayı bulan araziler var. Hem de alıcısı hazır’’ diyor. Bakan Oral, tüm satışın internet üzerinden gerçekleştirileceğini, sonuçların da yine internet ile duyurulacağını bildiriyor. TANITIM KAMPANYASIÖzellikle yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının satışa ilgi göstermesi için tanıtım kampanyası hazırlanıyor. Oral, Hazine arazilerinin satışına ilişkin kanun çıktığında ilginç gelişmelerle karşılaştıklarını da belirtip ekliyor: ‘‘Örneğin İstanbul'daki bir arazi 25 yıl önce üzerine lojman yapılmak üzere bir kuruluşa verilmiş. Lojman yapılmamış, yönetim yerin farkında olmamış. Değeri yüz trilyonlara ulaşıyor.’’Kent içindeki arazilerin satışı ne zaman başlar? Oral zorluğun henüz aşılmadığını kaydediyor. Kendilerinin doğrudan satış yapabileceklerini vurguluyor, ‘‘ama’’ deyip ekliyor:‘‘Belediyelerle işbirliği içinde olmadan satış zor olur. O nedenle bu yerlerin satışını muhakkak belediyeler yapmalı.’’Bunun için gelecek hafta İstanbul'da belediye başkanları ile bir toplantı yapacağını açıklıyor. Ancak bir de kıstas koyuyor:‘‘Belediyeler istediği fiyattan satarlar, ama Bakanlık olarak biz de satış fiyatı üzerinden bir yüzde alırız. ’’Oral'a göre kent içi Hazine arazilerinin satışı bir aya kalmaz başlar.Bu denli yüksek oranlı toprak satışı ilk kez 1980'li yılların ortalarında Tapu Tahsis Belgesi ile gerçekleştirildi. Kamu üçte ikisine sahip olduğu Türkiye topraklarında en büyük satışını ise bu dönemde gerçekleştirecek.
button
Yazının Devamını Oku 
23 Ağustos 2001
<B>BAYINDIRLIK </B>Bakanlığı'nda dün gerçekleşen operasyon, MHP-ANAP ilişkilerini nasıl etkiler? MHP'de Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın çevresinden dün yayılan havaya bakıldığında, sertleşeceğini söylemek olası.
Koalisyonun iki ortağının bundan sonraki ilişkilerini görmek için iki yıl öncesine dönmek gerekiyor.
Koalisyonun ilk günlerinde, Mesut Yılmaz hakkında Kurtköy, Türkbank gibi dosyalar geldiğinde Meclis Soruşturma Komisyonları'nda, azımsanmayacak sayıdaki MHP milletvekilinin Yüce Divan'a gitmesi yönünde oy kullanmıştı.
O dönemde MHP'nin ortaya koyduğu gerekçe netti:
‘‘Meclis aklanma yeri değil, herkes gider yargıda aklanır gelir...’’
MHP'nin bu yaklaşımı ANAP'ta kaşların kalkmasına neden olmuştu.
BEYAZ ENERJİ YAKLAŞIMI
Enerji Bakanlığı'ndaki Beyaz Enerji Operasyonu'nda da MHP aynı tutumu sergiledi.
MHP Grup başkanvekilleri İsmail Köse ve Mehmet Şandır, operasyonun ilk günlerinde Süleyman Demirkan'a verdikleri demeçte aynı temayı işledi:
‘‘Bürokratlara suçu yükleyip çekilmek olmaz. Altına hakim olamayan üstün orada oturması doğru değildir.’’
Bu demeçler MHP-ANAP ilişkisinin daha da sertleşmesine neden oldu.
Ardından DGM Savcısı'nın, Cumhur Ersümer'i suçlayan iddianamesi geldiğinde MHP'nin demeçleri daha da sertleşti.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Yahnici, ‘‘Enerji Bakanlığı'ndaki durumun yüzde birine muhatap olsam bir dakika yerimde durmam’’ demeci veriyordu.
MHP-ANAP ilişkilerinde yolsuzluk suçlamalarından kaynaklanan ilişkinin hassasiyeti dün ters-yüz oldu.
ANAP'lı İçişleri Bakanı'na bağlı polisler, dün saat 06.00'da DGM Savcısı nezaretinde Bayındırlık Bakanlığı'na baskın yapıp ‘‘Vurgun Operasyonu’’nu gerçekleştirdi.
OPERASYONU KİM BAŞLATTI?
Ankara kulislerinde uzun süredir fısıldanan, hatta MHP içinde bir grup tarafından da sıkça dile getirilen ‘‘Bayındırlık Bakanlığı ihalelerinde usulsüzlük yapıldığına’’ ilişkin iddialara DGM Savcısı el koydu.
Emniyet kaynaklarından gelen bilgilere bakıldığında, operasyon da öyle alt kademede bürokratlarda kalacağa benzemiyor.
200 kadar ihaledeki yolsuzluğun tespitli olduğu iddia ediliyor.
Bakan Aydın'ın iddia ettiği gibi operasyon Rüşdü Kazım Yücelen'in İçişleri Bakanlığı'na gelmesi ile başlamamış.
Sadettin Tantan döneminde düğmeye basılmış.
Nitekim Tantan da dün bunu doğruladı.
Altı ayı aşkın süredir de konuyla ilgili soruşturma devam ediyormuş.
Aydın'ın basın toplantısı sonrasında konuştuğumuz Yücelen de aynı yönde bilgi aktardı.
Yücelen, Aydın'ın kendisine dönük üstü kapalı iddiasına da alınmış:
‘‘Burada hiçbir özel kasıt yok. Operasyon hakkındaki bilgiyi Bakanlar Kurulu sırasında Sayın Aydın ile birlikte öğrendik. Benim gocunacak bir yanım da yok...’’
Yücelen, Bayındırlık'taki soruşturmanın 10 yıl geriye doğru yürütülmesine ilişkin talebin de kendisinden geldiğini vurguladı.
Yücelen'in şu sözleri koalisyon içinde MHP-ANAP ilişkisinin hangi düzlemde devam edeceğinin de en önemli göstergesiydi:
‘‘Bayındırlık Bakanlığı kimsenin olmadığı gibi MHP'nin de tapulu malı değil. Varsa bir şey yargıya intikal etmiştir, sonucu ortaya çıkar...’’
Siyasetin bu kadar kaygan, rollerin sürekli değiştiği zeminde, herkes işlerini aksatmadan altına sahip olabilmeli.
Yazının Devamını Oku 
19 Ağustos 2001
<B>THY</B>'nin 17 Ağustos sabahı saat 06.00'da kalkan İstanbul-Dalaman uçağının ön bölümünün iki tarafındaki koltuklar gelecek VIP yolculara ayrılmış. Uçağa ilk giren, eski SHP Genel Başkanı Erdal İnönü...
Ön bölümün sağ tarafında kendisine verilen yere geçip oturuyor.
Ardından İçişleri Bakanı Rüşdü Kazım Yücelen geliyor.
İnönü'yle sıcak bir havada selamlaşıp, hemen yanındaki koltuğa oturuyor.
Onu ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş ve eşi Catherine Derviş takip ediyor.
Onlar da selamlaştıktan sonra, sol taraftaki koltuklara geçiyor.
Yücelen ve İnönü bir saat kadar süren yol boyunca derin sohbete dalıyor.
Etraflarıyla, hatta hosteslerin yaptığı servisle ilgilenmiyorlar.
İnönü-Yücelen sohbeti uçaktaki yolcuların dikkatini çekiyor.
Nitekim uçak yolcularından biri arayıp gördüklerini aktardı.
Biz de İçişleri Bakanı Rüşdü Kazım Yücelen'i arayıp sorduk.
Yücelen önce kısa bir süre durakladı.
‘‘Zaten size konuşmanın bir bölümü aktarılmış’’ diyerek aralarındaki sohbeti aktarmaya başladı.
SİYASETİ BIRAKACAĞIM
Yücelen, ‘‘Ben de sizin gibi siyaseti bırakacağım’’ kararını açıklıyor.
İnönü bu söze şaşırıyor.
Sohbetleri şöyle devam ediyor:
- Sayın Yücelen neden bırakıyorsunuz?
- Yeter artık, 18 yıl oldu. Çekilip bir köşeye ben de sizin gibi anılarımı yazacağım...
- Eh en güzeli de o...
BAKAN'A SÖZLÜ TEBLİĞ
Bu söz üzerine Yücelen, ‘‘Ama siz yeniden siyasete dönüyorsunuz. Kuracağınız yeni parti hayırlı olsun’’ diyor.
İnönü, teşekkür edince Yücelen ikinci soruyu yöneltiyor:
‘‘Kuracağınız parti ideolojik mi olacak?’’
İnönü, ‘‘Hayır...’’ deyip ekliyor:
‘‘İdeolojik yönü baskın olmayacak, ekonomik problemlerin çözümünü ön planda tutacak...’’
Her siyasi parti kuruluşunda İçişleri Bakanlığı'na dilekçe verir.
İnönü, her ne kadar ‘‘düşünce aşamasında olduğunu’’ söylese de yeni partisinin kuruluşunun başvurusunu bizzat Bakan'a sözlü yapıyor.
Yücelen, ‘‘Hayırlı olsun’’ deyip, Türkiye'nin en büyük sorunlarından birinin gelir dağılımındaki adeletsizlikte yattığını vurguluyor:
‘‘Zengin ülkede, zengilikte eşilik vardır; ABD gibi. Fakir ülkede fakirlikte eşitlik vardır; Küba gibi. Bizde gelir dağılımı uçurumu var.’’
Yücelen ardından İsmet İnönü'den söz ediyor:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularından Paşa babanızın sofrasındaki yiyeceği, sıradan vatandaştan farklı değildi...’’
İnönü araya girip, ‘‘Siz politikayı bırakmayın...’’ diyor.
Uçak alana indiğinde İnönü ve Yücelen, Derviş'e dönüp ‘‘Siz nereye gidiyorsunuz?’’ diye soruyor.
Derviş, ‘‘Çok geniş ailem var. Marmaris'tekilerin yanına gidiyorum’’ deyince İnönü, ‘‘Hepsine selam söyle’’ diyor.
Vedalaşıp ayrılıyorlar.
İnönü, Yücelen'e sözlü tebliğde bulunduğu gibi partiyi kısa sürede kuracak mı?
Dün bir yakınının şu sözü net:
‘‘Parti kurmakta kararsız değil, çerçeveyi çiziyor. Aradığı, 'önce biz' demeyen doğru insanlar...’’
Yazının Devamını Oku 
16 Ağustos 2001
Başbakan Bülent Ecevit'in sinirlendiği bir an hatırlanır mı?<br><br>TBMM'de <B>Merve Kavakçı</B>'nın türban olayındaki davranışı bir tarafa bırakılırsa tanık olunduğunu söylemek çok zor.<br> Özellikle de gazetecilere karşı...
Bugüne kadar, kendisine en ağır soruların sorulduğu günler oldu.
Hepsine de zeká kıvrıklığı içinde, bazen de karşısındaki gazeteciye sorduğuna pişman edecek yanıtlar verip bunları savuşturmayı bildi.
Sinirlenmeden, sakin bir üslupla yanıt vermeyi tercih etti.
Ecevit dün sinirlendi.
Hem de, bir meslektaşı gazeteciye.
Önce AB ile ilgili soru geldi: ‘‘Türkiye AB'den vaz mı geçiyor?’’
Bir nebze sinirlendi, sesi titredi.
Soruyu ‘‘Nereden çıkartıyorsunuz?’’ sorusuyla yanıtladı.
17 Eylül'de Meclis açılınca AB'ye uyum programı çerçevesinde anayasa değişikliğinin gerçekleştiğini bildirdi.
Ardından diğer soruları yanıtladı.
O sorulara yanıt verirken üslubu yumuşak, ses tonu oldukça sakindi.
PATLADIĞI AN
AB ile ilgili soruyu yönelten gazeteci Musa Ağacık, yine söz aldı ve sorusunu yöneltti:
‘‘Alevilerin asimilasyona uğratılmasına ne diyorsunuz?’’
Yüzünün şekli değişti.
Vücudu diri bir şekilde dikleşti, elleri yumruk haline geldi.
Bağırmaya başladı:
‘‘Ne demek Alevilerin asimilasyonu. Türkiye'den bahsediyorsunuz...’’
Sözleri bitmişti, ancak sinirli hali devam ediyordu.
Yanındaki Rahşan Ecevit, sakinleştirmek için elinden tutmaya çalıştı.
‘‘Teşekkür ederim’’ deyip olduğu yerde hızla döndü ve gazetecilerle görüşmesine son verdi.
10 dakika öncesine kadar morali yerindeydi.
Başbakanlığa ait otobüste Hacı Bektaş ile ilgili sohbet ediyorduk.
ÇOK SESLİ TÜRKÜ
Bu yıl Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma törenlerine bir gün önceden gelmişti.
Oysa geçmiş yıllarda hep törenlerin başladığı gün olan 16 Ağustos'ta gelirdi.
Kuralını bu yıla kadar hiç bozmamıştı.
Tavrı, bugün açılış için Hacı Bektaş'a gelecek olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile bir arada gözükmek istemediği şeklinde yorumlanıyordu.
Üstü örtülü bu durumu hatırlatıp, ‘‘Ziyaretinizin bir gün önceye alınması farklı yorumlara neden oluyor’’ dediğimizde gülümsedi. Bu kez törenlerin başlangıcından bir gün önce tek başına Hacı Bektaş'ta olmayı tercih ettiğini söyledi.
Ecevit, Kültür Bakanı İstemihan Talay ile birlikte yapımında emeği geçtiği Kültür Merkezi'nin açılışını gerçekleştirmekten de mutluydu. Üç Anadolu Topluluğu'nun çoksesli hale getirdiği türküleri dinlerken de keyfi yerine gelmişti.
Hatta, bir ara Kültür Bakanı Talay'a dönüp, ‘‘Üç Anadolu Topluluğu'nun hiç kaseti var mı? Ne kadar güzel söylediler. Türkünün çoksesli hale gelmesini ilk kez dinledim’’ diyordu.
Ecevit, dün bu keyfi yaşadıktan 10 dakika sonra gelen bir soru karşısında neden bu kadar öfkelendi?
Soruya da kendisi yanıt verdi:
‘‘Hacı Bektaş'ta Alevilerin asimilasyonundan söz etmek söz konusu bile olamaz.’’
Kendisi böyle dese de son dönemde yaşananların Ecevit'in sinirlerini de bir nebze olsun yıprattığı dünkü tavrıyla net bir şekilde görünüyordu.
Yazının Devamını Oku 