11 Aralık 2001
<B>TBMM </B>Başkanı <B>Ömer İzgi</B>, göreve geldiği günden bu yana ilk kez ateş altında kalıyor. Nedeni ise, Seçim Yasası'na ilişkin görüşleri. Tepkiler İzgi'nin önerisinin içeriğinden çok, yöntemi üzerinde.
Başkan'a tepki gösterenlerden biri, partili arkadaşı, hem de Meclis'teki Vekili Murat Sökmenoğlu...
MHP'li Meclis Başkanvekili Sökmenoğlu, İzgi'nin getirdiği formüllerden bazılarına karşı olduğunu belirtirken, ‘‘Tartışılması gereken bunun dışında’’ deyip devam etti:
‘‘Keşke bu açıklamasını sadece Başbakan ile görüşerek değil de bütün siyasi partilerin görüşlerini de aldıktan sonra açıklasaydı.’’
Sökmenoğlu bunları söylerken, MHP'de kendisi gibi düşünmeyenler de var.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Ercüment Konukman, İzgi'nin kişisel görüşlerini ifade ettiğini, önerilerini de makul bulduğunu açıkladı.
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ise seçim atmosferi yaratmadan Seçim Kanunu'nun değişmesi için İzgi'nin önderliğini doğru bulduğunu söyledi.
KATILMADIĞIMIZ YERLER
İzgi, ‘‘Başbakan ile anlaştık’’ demesine karşın, DSP dar bölge uygulamasına karşı.
Nitekim, DSP Grup Başkanvekili Aydın Tümen, nüfus ve para kullanımını ön plana çıkardığı gerekçesiyle dar bölgeye karşı olduklarını kaydetti.
Seçim Yasası üzerinde çalışan, ANAP'lı Anayasa Komisyonu Başkanı Turhan Tayan ise Sökmenoğlu ile aynı görüşte.
Tayan, dün Romanya'ya hareketinden önce Meclis Başkanı İzgi'ye ulaşıp eleştirilerini aktardığını açıkladı.
Tayan, ‘‘Meclis Başkanı'nın Siyasi Partiler Yasası'na hiç değinmeyip, doğrudan Seçim Yasası ile ilgilenmesini doğru bulmadım’’ diye söze başladı.
Meclis Başkanı'nın siyaset kurumunun başındaki kişi olduğunun altını çizip etledi:
‘‘Meclis Başkanı bu açıdan tüm siyasi partilerin görüşlerini alıp, bunları bir uzlaşı içinde bir araya getirip açıklamasını yapmalıydı.’’
İzgi'nin sadece Başbakan ile görüştükten sonra bu görüşlerini açıklamasını doğru bulmadığını belirten Tayan şöyle dedi:
‘‘Uzlaşmayı temin etme konumunda olmasına rağmen, uzlaşmadan uzak bir tavırla işe başladı. Oysa Meclis'e sunulan tüm teklifleri alıp, bütün siyasi partilerin görüşleriyle bunu değerlendirse çok daha iyi olurdu. Uzlaşma Komisyonu'nda Anayasa'da olduğu gibi uzlaşı sağlanırdı.’’
BİZ ANLATTIK
Ana muhalefet DYP'nin Grup Başkanvekili Nevzat Ercan da aynı yaklaşımda.
Ercan, bir süre önce İzgi ile görüşmelerinde, ‘‘Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu tekliflerini Uzlaşma Komisyonu'na götürelim. Ancak bu kez şu kadar sürede bu bitecek diyelim’’ önerisine bulunduklarını bildirdi.
Ercan, bu öneriyi İzgi'ye, MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşmelerinde vardıkları uzlaşı sonucu yaptıklarını da bildirdi.
AKP Grup Başkanı Bülent Arınç'ın yaklaşımı da farklı değildi:
‘‘Keşke bütün siyasi partilerin görüşlerini alıp, Uzlaşma Komisyonu'na getirip orada anlaşmaya varılan metni Meclis Başkanı olarak açıklasaydı.’’
İzgi'nin yöntemi tartışılabilir.
Ancak, seçim sathına girildikten sonra Seçim Yasası'nda yapılan değişiklikler, her dönem değişime ihtiyaç duydu.
Bu açıdan, seçimin gündemde olmadığı bir dönemde, kanunun bizzat Meclis Başkanı tarafından tartışılmaya açılmasının, kalıcı bir yasanın yapılmasına katkı sağlayabileceği de unutulmamalı.
Yazının Devamını Oku 
9 Aralık 2001
<B>‘TÜRKİYE'de çok ciddi bir eşgüdüm eksikliği var, şikáyetçiyim...’ </B>Başta Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı <B>Kemal Derviş</B> olmak üzere hangi bakanla konuşulursa yukarıdaki bu sözü duymak olası. Derviş'in ‘‘şikáyetçi’’ olduğu eşgüdüm eksikliği, pazartesi günü yayınlanan Tasarruf Genelgesi'nin seyrine bakıldığında iyi anlaşılıyor. Hükümet, IMF'nin de telkinleriyle kamu kesimindeki işçi sayısını azaltmaya karar veriyor.
Başbakan Bülent Ecevit ve koalisyon ortağı liderleri Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz ile işçi sendikalarının başkanları bir araya geliyor.
Sonunda bir noktada uzlaşıya varılıyor.
Kamu kesiminde ilk aşamada 6 bin olmak üzere, kısa vadede 39 bin işçi emekliye sevk edilecek.
Aşamalı olarak, emekliye sevk edilecek işçi toplam 61 bini bulacak.
Gelinen sonuca, işçi sendikaları gönülsüz de olsa rıza gösteriyor.
Üzerinde uzun süredir çalışıldığı belirtilen Tasarruf Genelgesi, pazartesi günü Başbakan'ın imzasıyla kamoyuna açıklandığında ortalık birbirine giriyor.
İşçi sendikaları, ‘‘50 yaşın üzerindeki işçilerin zorunlu emekliye sevk edileceği’’ kararını genelgede görünce ‘‘kandırıldık’’ diyerek feveran edip eyleme hazırlanıyor.
KRİZ ÇÖZME MODASI
Genelgeye hükümet içinden de sert tepki geliyor. Kamu kesimi toplu sözleşmelerinden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, iki gün önce bu sütunda yer alan sözlerinde, genelgeyi hatalı bulduğunu açıklıyor, ‘‘gereksiz’’ diyor.
Keçeciler, tepkisinin nedenini, amaçlanandan daha fazla sayıdaki işçinin emeklilik için zaten sırada bekleniyor olmasıyla açıklıyor.
Keçeciler'in sözleri Hürriyet'te yer alınca, hükümetin ‘‘kriz çözücüsü’’ Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan devreye giriyor.
Özkan'ın odasında yapılan toplantıda rakamlar tekrar masaya yatırıldığında Keçeciler şunları söylüyor:
‘‘Kamuda 50 yaş üstü işçi sayısı 26 bin. Oysa 30 bin işçi gönüllü emeklilik için sırada bekliyor. Önce bunları emekli edelim. Yeter ki Hazine bu işçilerin 750 trilyon lira tutan kıdem tazminatlarını ödeyebilsin.’’
Keçeciler'in yaklaşımı olumlu bulunuyor, hükümette pazartesi bozulan eşgüdüm Özkan'ın odasında tekrar sağlanıyor.
İşçilere ödenecek kıdem tazminatlarının bütçe dışı bir kaynaktan, ‘‘faiz dışı fazla hedefini’’ bozmadan ödenmesi kararı da alınıyor.
ECEVİT'İN SÖZLERİ
Toplantıda bunlar olurken, Başbakan Bülent Ecevit de pazartesi günü altına imza koyduğu genelgeden vazgeçildiğini önceki günkü basın toplantısında kamuoyuna açıkladı.
Keçeciler'in sözlerine destek verdiğini belirten Ecevit, gönüllü emekli sayısının, zorunlu emekli edileceklerden fazla olduğunu da kayda geçirdi.
Ecevit, bunları söylemiş olsa da genelge yürürlülükten kalkmış değil.
Konuyla ilgili bir bakan, bunun nedenini şöyle açıklıyor:
‘‘Başbakan'ın sözlerini dinlemeden genelge geçerlidir. Emekli edilmesi gereken işçi sayısı bize göre 61 bin 600, IMF'ye göre 100 bin. Dolayısıyla gönüllü ve zorunlu emekli sayısını toplarsanız bu rakama 61 bin eder.’’
BÜROKRASİ DE ŞİKÁYETÇİ
Bu sözler dün yeni bir tartışmayı daha başlatırken, eşgüdüm sorunu yine ortaya çıkıyor.
Daha da önemlisi, icranın siyasi kanadındaki bu eksiklik, bürokrasiye daha ağır yansıyor.
Başta Başbakanlık olmak üzere, en üstünden en alt kademesine kadar bürokratik kadrolar da eşgüdümden şikáyet ediyor.
Yazının Devamını Oku 
6 Aralık 2001
<B>KAMUDA</B> çalışan 50 yaşın üzerindeki işçilerin emekliye sevk edilmesini öngören genelge, koalisyonda görüş birliği içinde mi çıkarıldı? Kamu Toplu Sözleşmeleri'nden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in sözlerine bakıldığında, soruya olumlu yanıt bulmak zor.
Keçeciler, genelgeyi desteklemediğini açıkça dile getirdi.
Hatta bir adım ileri gidip, ‘‘Genelge bir hataydı’’ dedi.
Nedenini de şöyle açıkladı:
‘‘Kamuda birçok işçi emekli olmak için kuyruğa girmişken, böyle bir genelgeye ne gerek var?’’
Keçeciler'in verdiği bilgiye göre, Çay-Kur'da 4 bin, İsdemir'de 3 bin, Sümerbank'ta ise 2 bin 800 olmak üzere toplam 9 bin 800 işçi hemen emekli olmak için bekliyor.
Diğer kurumlar da eklendiğinde, emekli olmak için başvuruda bulunan sayısının 30 bini rahatlıkla aşacağına inanıyor.
Keçeciler, bu kadar fazla başvurunun nedenini, Anayasa Mahkemesi'nden dönen ve ‘‘mezarda emeklilik’’ olarak anılan yasayı yeniden çıkarmak için başlatılan çalışmaya bağladı.
Birçok kişinin kıdem tazminatını hemen alabilmek için, yasa çıkmadan emekli olmak istediğini vurguladı.
Keçeciler, bundan dolayı, ‘‘durduk yerde’’ işçi sendikalarının ‘‘feveranına’’ neden olunduğunu söyledi.
Bakan'ın hesabına göre kamuda bir işçinin kıdem tazminatının ortalama tutarı 25 milyar lira.
Keçeciler, ‘‘Hazine 750 trilyon lira kıdem tazminatını karşılasın hemen 30 bin kişiyi emekli edelim’’ önerisinde de bulundu.
Hem de zorlama olmadan, kendi istekleriyle...
Keçeciler, Türk-İş Başkanı Bayram Meral'in tepkisini de haklı buluyor.
Bununla birlikte, Meral'in bunu bir feveran haline getirmemesi gerektiğinin de vurgulayıp ekledi:
‘‘İşçilerin emekliye sevk edilmesine işçi sendikalarının da temsil edildiği komisyon karar verecek. Sendikalar karşı çıktığında zaten emeklilik olmayacak.’’
7 YILDIR ÜRETMİYOR
Keçeciler, bununla birlikte bir gerçeğin de altını çizdi.
Elazığ Fosfat Fabrikası'nı örnek gösterdi ve ‘‘Bu fabrika gibi 7-8 yıldır hiç üretim yapmadan işçi maaşı ödeyen yerler var’’ dedi.
İşçi sendikalarının bu gerçeği görmesi gerektiğini belirtip şöyle dedi:
‘‘Kriz sadece özel sektöre gelmedi. Kamu bundan payını almalı. İki kamyondan veya fabrikasındaki bir tezgáhtan birini özel sektör satıp krizden kurtulmanın yolunu arıyorsa, kamu da bunu yapmalı.’’
1 MİLYON BOŞ KADRO
Keçeciler, bugüne kadar bilinmeyen bir gerçeği de açıkladı.
Hesaplamasına göre, kamuda şu an tam 1 milyon boş kadro var.
‘‘Bu kadrolar bir an önce lağvedilmeli’’ diye söze başlayıp devam etti:
‘‘Kamuda küçülme yapacaksak önce bu 1 milyon kadroyu kullanılmaz hale getirmemiz lazım. Yarın seçim dönemi yaklaştığında bu kadroların tekrar kullanılmaması için lağvetmek zorundayız.’’
Kamuda yeni kadro yaratmak için TBMM'den yasa çıkarmak gerektiğini anımsatarak, kadroların lağvedilmesi halinde yenisinin çıkarılmasının da zor olacağını vurguladı.
Karşısındaki en sinirli kişiyi dahi, ‘‘Sultanım, dur bir hele çıkış yolu buluruz’’ diyerek yumuşak üslubu ile yumuşatmayı bilen Keçeciler'in önerisi bunlar.
Kendisinin de vurguladığı gibi; vatandaşıyla sorunları çözerken devletin görevi kavga yaratmak değil, çözüm bulmaktır.
Bu açıdan Keçeciler'in yaklaşımı önem kazanıyor.
Yazının Devamını Oku 
4 Aralık 2001
<B>JAPONYA'</B>da işadamından diplomatına, hatta siyasetçisine, herkes ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı <B>Kemal Derviş</B>'i bekliyor. Nedeni ise Derviş'in, Japonya dışında, bütün OECD ülkeleri ile G-7 ülkelerinin altısını ziyarette bulunmuş olması.
Bir tek Japonya'ya gitmemesi alınganlık yaratmış.
Nedeninin ne olabileceği konusuna ise anlam veremiyorlar.
Oysa IMF'nin Türkiye'ye sağladığı destekte Japonya öncü rol oynamış.
Son 30 yılda program ve proje kredilerinde Türkiye'nin birinci ortağı olmuş. Bu kredilerin toplam tutarı ise 13.5 milyar dolar...
Bunun dörtte biri, Türkiye'nin Tokyo Büyükelçisi Yaman Başkut'un ‘‘modern-yeni diplomasi’’ anlayışı sayesinde son üç yılda alınmış.
Kredilerin kullanımı için Japonların deyimiyle, Türk Büyükelçiliği bir diplomattan çok, ‘‘işadamı-bürokrat’’ gibi çalışıyor.
İstanbul Boğazı Tüp Geçişi Projesi ise bugüne kadar alınan kredilerin dışında...
Japonların yurtdışı yatırımlarında da Türkiye 6. sırada bulunuyor.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi ise ters orantılı gelişmiş.
Türkiye'nin Japonya'dan ithalatı 2 milyar dolar olurken, ihracatı 150 milyon dolarda kalmış.
TEZGÁH ÜSTÜ PİYASA
İki ülke arasındaki kredi işbirliğinin yeniden canlanması için yapılan temaslar sonucunda Japonya, Türkiye'ye şu öneride bulunmuş:
‘‘Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeleriniz (KOBİ) için ikinci bir borsa yaratın. Tezgáh üstü piyasa oluşturun (Over The Counter Treade). Biz bununla ilgilenelim.’’
Bunu önermesindeki neden Japonya'nın içerde yaşadığı ekonomik sıkıntı.
Japon ekonomisi Türkiye'deki enflasyonun tam tersini, yani deflasyonu yaşıyor.
Japon Yeni her yıl yüzde 6 oranında değer kazanıyor.
Bunun sonucunda gelen durgunluk, işsizliğin de yüzde 6 seviyesine çıkmasına neden olmuş.
KISA VADEDE YATIRIM YOK
Türkiye'deki TÜSİAD ve DEİK'in benzeri olan, şirketlerin ortak kuruluşu KAİDENREN'in, Uluslararası İşbirliği Bürosu Direktörü Takashi Kudo da aynı duruma dikkat çekti.
Geçmiş yıllarda DEİK ile yaptıkları organizasyon çerçevesinde Türkiye ile Orta Asya ve Balkanlar'da ortak yatırım planlamışlar.
İşadamı Şarık Tara ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Makedonya'yı gezip, ortak yatırım olanaklarını araştırmışlar.
Türk cumhuriyetlerinde petrol konusundaki ortaklık fikrinden, petrol fiyatlarının düşmesi sonucu Japon firmalar vazgeçmiş.
Diğer bölgelerdeki yatırıma da Japonya'daki deflasyon engel olmuş.
Kudo, firmalarının deflasyon dolayısıyla borçlarını ödemekte zorlandıklarını, bunun için yurtdışı yatırım projelerini durdurup, Japonya'da yatırıma döndüklerini söyledi.
Takashi Kudo, buna rağmen Toyota ve Isuzu'nun Türkiye'deki yatırımlarının devam ettiğini de anımsattı.
Yakın gelecekte Japon firmalarının Türk firmalarıyla yeni yatırımlara girmesine ise Kudo, ‘‘Şu an için zor’’ yanıtını verdi ve ekledi:
‘‘Coğrafyasının özelliğinden dolayı kısa vadede Türkiye ile ortak yatırım zor. Belki uzun vadede tekrar olabilir.’’
Kudo bunları söylerken, Japon siyasetçiler yine de bir açık kapı bırakıyor.
Özal dönemindeki gibi sıcak diyaloğun sağlanması halinde Japon firmalarının Türkiye'ye yönelmemeleri için bir neden bulunmadığına inanıyorlar.
Bunun için Japonya Derviş'i bekliyor.
Yazının Devamını Oku 
2 Aralık 2001
<B>JAPONYA </B>siyasetinin iki önemli bayan ismi; <B>Atsuko Toyama </B>ve <B>Kanaya Yamamoto. </B>Her ikisi de iktidarda bulunan koalisyon partilerinin temsilcileri.Atsuko Toyama'yı Ankara çok yakından tanıyor.
Yakın zamana kadar üç yıl süreyle Japonya'nın Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptı.
Görev süresi dolunca, 55 yıldır iktidarda bulunan Liberal Demokrat Parti, Toyama'yı dışardan bakan olarak koalisyon hükümetine aldı.
Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanı.
Türkiye'de 4 ayrı bakanlığın işini tek başına yaptığı için, arazi otomobillerinden yola çıkarak 4x4 denildiğini söylediğimizde gülmeye başladı.
‘‘Japonya'yı tanımak önce Türkiye'yi tanımaktır’’ diye söze başladı.
Türkiye üzerine yazdığı makalelerin yanı sıra, yeni bir kitap daha çıkarmış.
Kitabını, Türkiye'nin ne kadar önemli bir ülke olduğunun Japonlar tarafından da anlaşılması için yazdığını vurguladı.
Türkiye'nin özellikle cumhuriyet kurulduktan sonra birçok sorunu nasıl aştığını, kendi halkının da bilmesi gerektiğini düşünmüş.
Toyama kitabında, ikinci olarak da Türklerin nasıl onurlu, tarihi zenginliğine bağlı, başkalarına sıcak ve saygılı bir toplum olduğunu anlatmış.
Kitabını Japonya'daki bilim adamlarına dağıttığında yüzlerce mektup almış.
İSLAM ÜLKELERİNE ÖRNEK
Bakan Toyama, Türkiye'nin bölgesinde önemli bir ülke olduğunu da kayda geçirdi ve ‘‘İslam ülkeleri Türkiye'yi örnek almalı’’ dedi.
Toyama, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden kısa sürede çıkacağına inanıyor.
21'inci yüzyılda Türkiye'nin çok daha gelişmiş bir ülke olma potansiyeline sahip olduğunu vurgulayan Toyama'ya göre, bu yüzyılda Türkiye-Japonya ilişkileri daha da gelişecek.
Toyama, bunun gerekçesini de şöyle açıkladı:
‘‘İki ülke hükümetleri arasındaki ilişkiden çok, halklar arasındaki ilişkiler daha önemli. Bunun en güzel göstergesi de Türk ve Japon halkları arasındaki yakın ilişkidir. Bu ilişki, iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştıracak. Laik Türkiye, bölgesinde örnek ülke...’’
TURİZM ELÇİSİ
Japon siyasetinin ikinci önemli ismi ise Kanaya Yamamoto.
Senatonun 30 yaşındaki en genç üyesi.
İstanbul Üniversitesi'nde master yapmış. Döndükten sonra koalisyon ortağı New Komei Partisi'nden senatör seçilmiş.
New Komei'nin Türkçesi, Tayyip Erdoğan'ın kurduğu parti ile aynı adı taşıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi. New Komei de Japonya'nın din ağırlıklı partisi. Budist Soka Gakkai tarikatı desteğindeki bir parti olarak biliniyor.
İyi derecede Türkçe konuşuyor.
Japon hükümeti, Türkiye'yi terör riski bulunan ülkeler listesine alınca tepki göstermiş ve yeniden güvenli ülke statüsüne çıkarılması için gayret etmiş.
Yamamoto şimdi de Japon turistlerin tekrar Türkiye'ye gitmelerini sağlamak için partisi tarafından görevlendirilmiş.
Tam anlamıyla Türkiye hayranı. Yamamoto'yu partisi, Japon turistlerin daha fazla Türkiye'ye gitmesinin yöntemlerini araştırma konusunda temsilci olarak atamış.
Yakında Türkiye'ye gelmeyi planlıyor. Ve ekliyor:
‘‘Gidip Türkiye'de her yeri gezeceğim. Hiçbir terör olayının olmadığını Japon halkına kanıtlayacağım.’’
Japonya'da iki güçlü kadın siyasetçinin Türkiye hakkındaki görüşleri bunlar...
Yazının Devamını Oku 
29 Kasım 2001
TOKYO<br><br><B>ABD'</B>de Irak'a operasyon tartışılırken, okyanusun diğer ucundaki Japonya'da durum farklı. Politikacısından diplomatına, gazetelerin önde gelen yazarlarından sokaktaki vatandaşına kadar herkesin kafası Irak'a operasyon konusunda karışık.
Japon halkı birçok konuda kararı Koizumi hükümetine bırakmış olmasına rağmen, Irak operasyonu denilince, tartışmaya başlıyor.
Nedeni, 10 yıl önceki Körfez Savaşı'na dayanıyor. Asahi Shimbun Gazetesi Dış Politika yazarlarından Daiji Sadamori bunun nedenini şöyle açıkladı:
‘‘Körfez Savaşı'nda ABD, askerini Kuveyt'e getirdi, bombaladı, gitti. Japonya Anayasası gereği asker veremedik. Bunun yerine her Japon cebinden 90 dolar para ödedi. Kuveyt'ten bir teşekkür dahi gelmedi. Ödediğimiz toplam 13 milyar dolardı.’’
Diplomatlar arasında da durum farklı değil.
Her ne kadar ‘‘ABD bir şey yaparsa, söyleyecek sözümüz yok’’ yaklaşımında olsalar da, konunun tartışılması gerektiğini de kayda geçirmekten çekinmiyorlar.
Büyükelçi Yaman Başkut'un dün akşam verdiği yemekte de, Japonya'nın önde gelen 9 yazarıyla buluşuyoruz. Onların yaklaşımı da aynı yönde oldu.
Doğu'dan Irak'a bakışları ise Türkiye'den farklı değil.
Avrupa Birliği'nin ve bölgedeki Arap ülkelerinin son dönemde Irak'la ticareti geliştirdiği, o nedenle operasyonun ‘Bu kez’ zor olacağı inancındalar. Afganistan Savaşı'na ise Japonya, bu kez farklı bir tutum alıyor.
Körfez Savaşı'nda asker gönderemeyen ve bedelini 13 milyon dolarla ödeyen Japonya şimdi anayasasını yeniden yorumlayıp, ‘‘Savaş alanı dışında kalmak şartıyla’’ lojistik destek göndermiş bulunuyor. Japonya'nın hedefi savaş sonrası Afganistan'ın imarını Almanya ile birlikte gerçekleştirmek.
Japonya, Afganistan'ın imarında Türkiye ile de işbirliği içinde olmayı arzuluyor.
BİRAZ DA SİYASET
55 yıldır iktidarda olan Liberal Demokrat Parti'nin milletvekillerinden Kanezo Muraoka da bunu açıkça dile getirdi. Türk-Japon Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı'nı da yapan Muraoka, ‘‘Thing Maker’’ (Kral Yaratıcı) olarak da tanınıyor. Tokyo Büyükelçisi Başkut'tan ise her cümlesinin sonunda ‘‘Değerli dostum’’ diyerek övgüyle söz ediyor.
Muraoka, dünkü görüşmemizde Türkiye ile Japonya'nın yıllardır Asya ve Ortadoğu'da, ‘‘ekonomik ve siyasi’’ işbirliği yapamamasından yakındı.
Özellikle de, görüştüğü Türk politikacılarla bir türlü konuyu tartışamamış olmasından şikáyetçi.
Siyasi ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizen Muraoka, şunları söyledi:
‘‘Türk politikacılarla ne zaman bir araya gelsek, OECD, IMF, enflasyon, kredi üzerinde sohbet ediyoruz. Biraz da, politikayı geliştirmek için Türk milletvekillerinin de katkısını bekliyorum.’’
Muraoka, bugüne kadar ABD ve BM üzerinden yapılan bölge siyasetinin iki ülke arasında bundan böyle doğrudan gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyor.
Irak konusunun da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Afganistan'da başlayan operasyon, Asya'nın iki ucunda ekonomik ve sosyal güç olarak duran Türkiye ve Japonya'nın on yıl aradan sonra tekrar el ele tutuşması için de bir fırsat olmuş. Tokyo'da görülen eksiklik ise siyasi diyalog...
Yazının Devamını Oku 
27 Kasım 2001
<B>JAPON </B>Prensi <B>Komatsu'</B>nun İstanbul ziyaretine karşılık Padişah İkinci <B>Abdülhamit, </B>1889 yılında Ertuğrul Firkateyni'ni Japonya'ya gönderir.Osman Paşa komutasındaki firkateyn, 11 ay süren yolculuktan sonra Yokohama'ya varır. Üç ay sonra dönüş yolculuğu başlar.
16 Eylül 1890'da Japonya'nın en güney ucundaki Kazhinozaki Feneri'nin önlerinde tayfuna yakalanan Ertuğrul Firkateyni kayalıklara çarparak batar.
Osman Paşa dahil, 587 denizci şehit olur.
Fener'in bulunduğu adanın hemen yanındaki Kushimato İlçesi'nin halkı 69 gemiciyi kurtarmayı başarır. Olay Japonya'da büyük üzüntü yaratır.
Yamada Torajiro'nun hikáyesi de bu tarihte başlar.
Şehit denizcilerin geride kalan aileleri için Tokyo'da yardım kampanyası açar. Gazetelerin yardımıyla kampanya ülkeye yayılır.
Bugünkü değeriyle 27 milyon Yen tutarındaki parayı Japon hükümetine teslim etmeye gittiğinde, şu öneriyle karşılaşır:
‘‘Fikir senden çıktı, parayı da sen götür.’’
Uzun süren, eziyetli bir yolculuktan sonra İstanbul'a varmayı başarır.
Topkapı Sarayı'nda sergilenen zırh ve kılıçla, yardım parasını teslim ettiğinde, İkinci Abdülhamit, kalıp askerlere Japonca öğretmesini önerir.
Torajiro, bu öneriyi kabul eder, derslere girmeye başlar.
Bir ara Japonya'ya gidip tekrar geri döner. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu günlerde Atatürk'le karşılaşır.
Kendisini tanıtmak istediğinde, ‘‘Ben sizi tanıyorum. Askeri okulda derslere girerdiniz’’ karşılığını alır.
* * *
Türk lakapları var.
Japon-Türk Dostluk Derneği'nin kurulmasını sağlar.
Dernek, 1928 yılında dönemin Japonya Büyükelçisi Fuat Paşa'nın da katılımıyla bugün Kushimato ilçesinin bağlı olduğu Wakayama vilayetinde ölen gemiciler anısına bir tören düzenler.
Gemiciler adına firkateynin battığı yere bir anıt dikilmesi fikri de orada ortaya çıkar.
3 Haziran 1937'de dikilen anıt, aradan geçen onyıllar boyunca iki ülke arasındaki dostluğun timsali olur.
Resmi törenle, anıta dün çelenk koyduk. Şehit denizcileri andık.
Mersin ve Yakakent'in (Samsun) kardeş kenti olan ilçede hemen herkesin büyük ilgisiyle karşılaştık.
Nedeni ise bu ilçede herkesin bir takma Türk isminin olması.
Belediye Başkanı Katsumasa Tashima'nın Türk ismi ise Mustafa Kemal.
Yakasındaki Atatürk rozeti taşıyan Başkan'ın odası Mustafa Kemal'in posterleriyle dolu.
Makam odasında bir Türk kızını tanıştırdı. Mersinli olan Eğlen Akdeniz isimli genç kızın hikáyesini dinleyince, yeni bir Torojiro olayının daha yaşandığına tanıklık ettik.
* * *
Genç kız, bir süre önce belediyeye mektup gönderip Japoncasını ilerletmek, bu arada Kushimato'da bulunanlara da Türkçe ve folklor öğretmek için gelmek istediğini yazmış.
Belediye, hükümetten destek bulamayınca, 111 yıl önce olduğu gibi kampanya başlatmış. Ve Eğlen Akdeniz, ilçeye getirilmiş.
Hem Kushimato, hem de bağlı olduğu il Wakayama halkı Türkiye'ye tutkunluk derecesinde ilgi duyuyor.
Vilayet Milli Eğitim Bakanı ve Dünya Kupası Çağrı Komitesi Başkanı Yoji Özeki de bunlardan biri.
Dünya Kupası'na katılacak Türk Futbol Milli Takımı'nın, kurada Japonya'yı çekmesi halinde dev bir balinaya benzeyen modern kapalı spor salonu ve stadyumu bulunan Wakayama'da kamp yapmasını arzuluyor.
Japonya'da Türkiye'ye ilgi bu denli yoğun olmasına rağmen, Türk turizmcilerini ülkede görmek neredeyse olanaksız. Bu da, Japonya'daki Türkiye'nin acı gerçeği.
Yazının Devamını Oku 
25 Kasım 2001
<B>Kyoto<br><br>DÜNYA </B>Kupası bu yıl Japonya ve Kore'de yapılacak. Türkiye'nin de arasında bulunduğu milli takımların, maçlarını bu iki ülkeden hangisinde yapacağı önümüzdeki günlerde çekilecek kurayla belirlenecek. Finale kalan bazı ülkeler, kamp yapacakları yeri her iki ülkede de belirlemeye başlamış. Örneğin Almanlar, Kore ve Japonya'da ikişer kenti kamp yeri olarak bugünden seçmiş. Kurada hangi ülke çıkarsa önceden belirledikleri o kampa gidecekler. Türkiye ise kamp yerini belirlemekte oldukça zorlanıyor.
Nedeni; Japonya'da Türk Milli Takımı'na gösterilen yoğun ilgi... Şu ana kadar 14 il, Türk Milli Takımı'nı ağırlamak için başvuruda bulunmuş.
ŞANS YÜZDE 50
Her ne kadar Türk Milli Takı-mı'nın Japonya'ya gitme şansı yüzde 50 de olsa, Japonlar bugünden Milli Takım'ı bekliyor. Aktarıldığına göre başvuranların hepsi, ‘‘Takımınız bizim ilimize gelmezse alınırız’’ yaklaşımında.
Yakalandığı tayfuna yenik düşen Ertuğrul Zırhlısı'nın 1890'da açıklarında battığı İçel'in kardeş kenti Wakayama'nın Kushimoto İlçesi de bunlardan biri. Milli Takım'ın kamp yapacağı yerleri dahi belirlemişler.
Balina şeklinde dev bir stadyum, Türk Milli Takımı'nı bekliyor.
Sadece Wakayama değil, Saithama, Çiba, Narita da bunlar arasında. Büyükelçi Yaman Başkut, karşılaştığı baskılar karşısında çaresiz. Japonya'nın futbol tutkunluğunun tarihi o kadar geri gitmiyor.
Profesyonel lig uygulaması 10 yıl kadar önce başlamış olmasına rağmen, Japonlar futbola büyük ilgi duyuyor. Türk futbolcuları da bu ilginin ön sırasında yer alıyor.
Marmara Üniversitesi'nde 10 yıl önce master yapıp Japonya'ya dönmüş olan Nabumitsu Hayamizu ve Yasushi İmamatsu, sohbetimizde Türk futbolcuların neredeyse soyağacını çıkardı. Sadece isimlerini değil, geçmişte hangi takımlarda oynadıklarını, attıkları gol sayılarını, soyisimlerine kadar birçok futbolcunun neredeyse şeceresini sıraladılar.
Türk televizyonlarının izlenme olanağı olmayan Japonya'da bu kadar çok bilgi nasıl elde ediliyor? Anlattıklarına göre, her hafta başı internet üzerinden Türkiye'deki maçları takip ediyorlarmış.
Hatta İmamatsu, koyu bir Fenerbahçeli.
Mahalle takımında top koşturuyor. Maçlara da Fenerbahçe formasını giyip çıkıyormuş. Bazı arkadaşlarının da Galatasaray forması giyip geldiklerini söylüyor.
Hepsi de Türk Milli Takımı'na rehberlik yapmak için can atıyorlar. Büyükelçilik verilerine göre de şu an için 1500 kişi seferber olmaya hazır. Japonya'da Türkiye'ye karşı ilgi bu kadar yoğun.
Ancak, Afganistan harekátından sonra Japon hükümeti, Türkiye'yi riskli ülkeler sınıfına koyunca bu ülkeden Türkiye'ye gidecek turist sayısında inanılmaz düşme olmuş. Geçen yıl Türkiye'ye giden turist 90 bine yaklaşırken, son dönemde THY bazı seferlerini iptal etmek zorunda kalmış.
Japon hükümetinin nezdinde yapılan girişimler sonucunda, Türkiye tehlike sıralamasından çıkarılmış. Buna rağmen bırakılan imajın yarattığı gölge, henüz yok olmamış.
TÜRKİYE YOLU
Japonya, 2003'ü Türkiye yılı olarak kutlayacak.
Kalan gölgenin silinmesi için iyi bir fırsat.
Bunun için de başta turizm sektörü olmak üzere Türkiye'nin Japonya'da yoğun bir tanıtımına ihtiyaç var.
Milli Takım'a gösterilen yoğun ilgiden yola çıkıldığında küçük bir çaba dahi Japonya'dan Türkiye'ye gidecekleri birkaç katına çıkarmaya yeter.
Yazının Devamını Oku 