Bu çok boyutlu tablodan ne sadece nihai tüketiciyi ne de sektörü sorumlu tutabiliriz. Artık efsane haline gelen ‘suyun öte yanındaki adalar ucuz, biz pahalıyız’ söylemi de her koşulda doğru değil. Bodrum’da yemekten servise en iyisini sunmaya çalışan lüks bir restoranla, adalardan birindeki salaş bir sahil lokantası karşılaştırılıyor.
Ancak öte yandan tabii ki fiyat kalite dengesini gözetmeyen, bizim marketten 1200 lira gibi bir fiyata aldığımız şarabı 9800 liraya satan, someliyenin üzüm cinsini bilmeden öneri yaptığı, servis sorumlusunun getirdiği yemekten haberi olmadığı, sadece gösterişli dekorasyon ve müzikle günü kurtarmaya çalışan yerler de var.
Ama unutmamalıyız ki, Bodrum’da dünyanın en iyileri arasına girmiş otellerin ve restoranların sayısı da az değil. Bu genellemeler işini en iyi şekilde yapmaya çalışanları da etkiliyor.
Fırsatçıları tabii ki deşifre etmeliyiz ama kantarın topuzunu kaçırmadan, tüm sektöre zarar verecek genellemeler yapmadan.Umarım sorunları sektörün tüm tarafları bir araya gelip tartışır. Bu biricik yarımadayı yapıcı eleştirilerle görmek istediğimiz noktaya çıkarmalıyız. Şimdi sıra Bodrum’a artı değer kattığını ve gelecekte daha da çok katacağını inandığım, kendi klasmanlarında fiyat-kalite çıtasını tutturmuş yerlerde...
İLHAM PERİSİ
Benim gibi Bodrum’un 1980’li yıllarını hatta daha öncesini bilenler hep o günleri özlemle anarlar. Neydi o yılların özelliği derseniz, Raşit’in kahvesinde buluşulan, teknelerle ya da ciplerle bomboş koyların dolaşıldığı, tahta iskelelerden denize girildiği, küçük aile işletmesi lokantalarda kumsala atılmış masalarda yemek yenildiği bir sahil kasabasındaki huzur, küçük mutluluklar derim.
İki hafta kadar önce Küçükbük sahilinde gittiğim
Birçoğu, farklı kentlerden gelerek yaz sezonu boyunca işveren tarafından temin edilen, 8-10 kişi bir arada ranzalarda yattığı, özel hayata saygı duyulmayan, tek banyolu evlerde yaşar.
İster mutfakta ister serviste görev yapsın, böyle bir ortamda yaşamak zorunda kalan ekipten işini iyi şekilde yapması, bakımlı olması, güler yüzlü hizmet vermesi beklenir.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu tablo Antalya, Bodrum, Çeşme, Alaçatı gibi özellikle yaz sezonunda yığılmaların olduğu yerlerde çalışanlar tarafından bana o kadar çok anlatıldı ki, bir işletmeciyle karşılaştığımda ilk sorduğum ekibin nerede ve nasıl konakladığı olmaya başladı.
Bu yüzden de kısa bir süre önce bırakın ortalama beklentilerimi, hayallerimi bile aşan, tüm sektöre örnek olacak, sadece ekip için yapılan bir yaşam alanı görünce paylaşmak istedim.
Sahildeki bir kaya parçası üstüne büyük bir balık gibi görünen ama içinde farklı canlıları da tasvir ettiği bir resim yapar. Bu yapıt Taşyaka Koyu’nun sembolü haline gelince adı zaman içinde Bedri Rahmi Koyu’na evrilir.
Ve mavi yolculukların olmazsa olmaz rotası, hatta çoğu yatların yılın büyük bir bölümünü geçirdiği durağı olur. Tabii koyun vazgeçilmez olmasını sağlayan bir diğer özelliği de tatlı su kaynağı olması ve teknelerin sularını buradan temin edebilmesi.
Sanırım bundan böyle vazgeçilmez bir durak olma nedenleri arasında bu müstesna koyda 3 yıl önce açılan ama benim geçen hafta gittiğim ONNO Grill&Bar da girecek. Sadece iyi yemek yenecek, ardından eğlenilecek bir gastronomik durak olması nedeniyle değil, doğaya saygılı, sürdürülebilir turizmi destekleyen anlayışa sahip isimlerin bir araya geldiği tüm ekibiyle de.
Adı adresleri olan NO 10’dan gelen ONNO, uzun yıllardır Göcek orman içinde yaşayan, hatta yılın büyük bir bölümünü bu koyda yelkenli teknelerinde geçiren iki iş insanı ve yatırımcı Abdullah Akay ve Faik Somer ortaklığında hayata geçirilmiş. ONNO’nun ruhunu yansıtan, mekâna özel tasarlanmış göz alıcı yapıtlarının ardında ise sanatçı ve aynı zamanda Dice Kayek markasının yaratıcılarından biri olan Dilara Akay var.
Restoranın danışmanlığını Neolokal’in kurucuları Maksut Aşkar ve Erim Leblebicioğlu üstlenmiş. Şef Yusuf Özyürek mutfak, Deniz Dinç de servis ekibinin başında.
Bar bölümünde servis edilen, sadece doğal taze malzemelerle hazırlanan kokteyller, konukları yerinde oturtmayan ünlü DJ’lerin performansları da anlayışlarına yakışan zarafette. ONNO’nun etkinlik danışmanlığını da kışları Londra’da yeme-içme mekânlarına marka ve iletişim danışmanlığı yapan Cem Çelik yürütüyor.
Maçakızı yaz başında yeni bir restorana ev sahipliği yapmaya başladı. Bundan tam 47 yıl önce arkadaşlarının ona seslendiği lakabını vererek açtığı ve kısa sürede sanatçıların, edebiyatçıların buluşma mekânı olan Maçakızı Ayla Emiroğlu’nun adı, bundan böyle Ayla by Aret Sahakyan’la da yaşamaya devam edecek.
24 yıl önce Washington’da politikacıların, gazetecilerin buluşma noktası ünlü restoranı Cities’i kapatarak Türkiye’ye dönen, Bodrum’da annesinin pansiyonuna ortak olan ve yıllar içinde mekânı bambaşka bir boyuta taşıyan Sahir Erozan da bu projeyi hayata geçirdiği için çok mutlu.
Uzun yıllar Amerika’da birbirinden önemli şeflerle birlikte çalıştıktan sonra yolu Sahir Erozan’la kesişen, Cities döneminin ardından İstanbul’da Tuus ve Bodrum’da Maçakızı’nın mutfağını teslim alan Aret Sahakyan da öyle.
Ayla Hanım’ın anısına saygı niteliğinde Ege mutfağı ağırlıklı, şef dokunuşlu ince ince düşünülmüş menüsüyle Ayla, Aret Sahakyan için de yeni bir gastronomik yolculuk olacak gibi görünüyor.
GAZİANTEP’İN YENİLİKLERİ BİTMEZ
Gaziantep en saygı duyduğum kentler arasında. Hem belediyecilik anlayışıyla hem de kentine sahip çıkan, kendini yenileme, sahip olduklarını daha ileriye taşıma ruhunu içselleştirmiş yerleşikleriyle öncü bir şehir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğu günden bu yana tanıdığım, kişiliğine, enerjisine saygı duyduğum Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ve ekibi yine hayata geçirdikleri yeni müzeler ve gastronomik duraklarla kentlerine artı değer katmaya devam ediyor.
Bu kez ziyaret ettiğim KAYNA Sabun ve Pekmez Müzesi, Panorama 25 Müzesi kompleksinin içinde kısa süre önce açılan Havara Restoran; Mutfağın Sokak Modu/ MSM de türlerinin en başarılı örnekleri olmuş.
CASA LAVANDA
Hikâye Feryal ve Ahmet Şen’in kentin kaosundan uzak, kendi meyve ve sebzelerini yetiştirdikleri, çocuklarının özgürce oynadığı doğanın içinde bir kaçış noktası hayallerini gerçekleştirmek için 1991 yılında Şile’nin Ulupelit köyünde arazi satın almasıyla başlıyor.
Yapım süreci hayaller kadar pembe olmasa da Feryal Hanım’ın İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünde aldığı lisans ve yüksek lisans eğitimi, endüstriyel seramik tasarımı alanında 26 yıllık deneyimi mobilyalardan en küçük objeye her detaya yansıyor.
Bundan 9 bin yıl önce kurulmuş Side, Antik Dönem’in en önemli ticaret ve liman kentlerinden biri. Tarihi bagajında hem köle ticareti yapılan zengin bir kent hem de bilim ve kültür merkezi olarak ünü var.
Pamfilya bölgesinin bu ünlü liman kenti, 10’uncu yüzyılda terk edilmiş. Herhangi bir yerleşim olmamış, ta ki 1895’te Girit’ten göç edenler tarafından Selimiye Köyü kurulana dek.
1990’lı yıllarda ilk gidişimde tarihe saygısız, plansız programsız yapılaşmaya kurban edilmiş yeni Side beni gerçekten üzmüştü.
Neyse ki özellikle 2014 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Manavgat Belediyesi’nin ve Koruma Kurulu’nun ortak çalışmalarıyla yeni düzenlemeler yapılmış.
2 hafta önce gittiğimde, bağlı olduğu Manavgat Belediyesi’nin başlattığı Antik Side Tasarım Projesi kapsamında özellikle son 6 yılda yapılan düzenlemeler ve devam eden yıkım çalışmaları beni çok mutlu etti.
Bunların bana göre en önemlilerinden biri de Samandağ Gastronomi projesi. Hafta başında projenin paydaşları ile İstanbul’da bir araya geldik. IWSA’da Mey/Diageo Genel Müdürü Bahar Uçanlar’ın ev sahipliğinde yapılan KEDV (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) Başkanı Şengül Akçar, Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay’ın da katıldığı toplantıda projenin hikâyesi ve gelecek hedefleri paylaşıldı.
Hikâye, beş yıl önce Samandağ Kadın Kooperatifi, Gastronomi Köyü kurmak amacıyla Samandağ Belediyesi’den 25 yıllığına 20 dönüm arazi kiralamasıyla başlamış. Kadınların öncülüğünde bir turizm destinasyonu yaratmak, bölgede sürdürülebilir bir gelecek kurmak hayalleriyle yapımına başlanan proje bitmek üzereyken depremde yapılar neredeyse tümden yıkılmış.
Cumhuriyet tarihinin kadınları güçlendirmek için kurulan ilk kadın vakfı, üç yıl önce de dünyanın önde gelen yardım kuruluşlarından Oxfam’a üye olan KEDV, bölgedeki çalışmaları sırasında, ‘Gastronomi Köyü’nün depremde aldığı hasarları görünce projeyi tamamlamanın yollarını araştırmaya karar vermiş.