Paylaş
Fransa’nın ‘Ulusal Cephe-Front National’ partisinin yabancı düşmanlığı ve ırkçı politikalarıyla tanınan lideri Jean Marie Le Pen’in partiden kovulduğunu okuyunca çeşitli dönemlerde yaptıkları bir film şeridi gibi gözümün önünde geçti. Gelin, Brüksel ve Moskova’dan sonra Hürriyet gazetesi Paris temsilcisi olarak atandığım 1992 yılından itibaren birçok haberini yaptığım ‘Le Pen filmini’ son olayların ışığında geriye sarmaya başlayalım…
Tam 39 yıl Genel Başkan 4 yıl Onursal Başkanlık yaptı
Batının en ırkçı liderlerinden bir olarak kabul edilen Fransız siyasetçi Jean-Marie Le Pen, 1972 de, yani tam 43 yıl önce kurduğu ve 2011 yılına kadar 39 yıl genel başkanlığını yaptığı, ardından onursal başkan olduğu aşırı sağcı, ırkçı ‘Ulusal Parti’den ihraç edildi. İhraç nedeni “Yahudi ve ırkçı söylemleri ile partinin görüşüne aykırı kendi kişisel fikirlerini dile getirmesi “oldu. Dört yıl önce başkanlığı devrettiği kızı Marine Le Pen'in istemiyle disiplin kuruluna sevk edilen ve yönetim kurulu kararıyla partisinin kapıları suratına kapatılan 87 yaşındaki Le Pen kararın onur kırıcı olduğunu belirterek mücadeleyi bırakmak niyetinde olmadığını ve yargı yoluyla itiraz edeceğini açıkladı.
İnsanlığa karşı suç soruşturması
Le Pen daha önce ‘Yahudi Soykırımı’ ile ilgili ‘Gaz odaları tarihte yalnızca bir ayrıntıdan ibaret’ açıklamasını Nisan 2015’te dördüncü kez tekrarlayınca ‘İnsanlığa karşı suç’ işlediği gerekçesiyle hakkında hem bir soruşturma daha başlatılmış hem de kızı ve parti yönetimince sert bir şekilde uyarılmıştı. Buna rağmen baba Le Pen’e ‘aynı görüşü muhafaza ediyor musunuz?’ diye sorulduğunda “Evet muhafaza ediyorum çünkü görüşümün doğru olduğunu düşünüyorum ve bundan hiç kimsenin şoke olmaması gerektiğine inanıyorum. Bunu ‘Yahudi karşıtlığı’ yaptığım gerekçesiyle bana karşı kullanıyorlar ancak ben siyasi hayatımın hiçbir döneminde antisemit bir ifade kullanmadım” cevabını veriyordu. Ancak bunları söylerken bu iddialarının mahkemelerce suç olarak kabul edildiği 26 Ekim 1985, 23 Eylül 1987, 28 Ocak 1988, 3 Şubat 1988 ve 18 Mart 1991 deki konuşmaları nedeniyle suç işlediğine karar verilerek ‘gizli bir antisemit’ olduğu 'Irk ayrımcılığı, şiddeti ve kini körükleyen açıklamalar yaptığı' gerekçesiyle cezaya çarptırıldığını unutuyordu.
Kadın adayı boğazlıyordu
Jean Marie Le Pen, 1995 seçimlerinde aday olan kızı Marie Caroline'e destek vermek için gittiği seçim bölgesinde Sosyalist Parti kadın adayı Anette Peulvaste Burgeral'e saldırarak boğazından tutup boğmak istemiş ve bu saldırısı nedeniyle Versailles Mahkemesi'nde yargılanarak ceza almıştı. Le Pen saldırı suçu nedeniyle 2 yıl seçilme yasağı, üç ay tecilli hapis cezası ve 20 bin Fransız Frangı para cezasına çarptırılmıştı.
Fransa’yı da suçlamıştı
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 7 Ocak 2005 günü Fransa’yı da suçlayan Le Pen “Oradour Sur Glane kenti kilisesine sığınmış olan 245 kadın, 207 çocuk ve erkeklerden oluşan toplam 642 sivil katledildi. Bu katliamla ilgili olarak, 10 Haziran 1944 günü Naziler binayı ateşe vermeden önce Fransız Ulusal direnişçileri kilisenin altına silah ve patlayıcı saklamışlardı şeklinde bir şaibe var” demesi “skandal, şok edici ve kabul edilemez” olarak nitelenmişti
Romanlara hakaretten de ceza aldı
Le Pen, ayrıca 2012 yılında Romanlara yönelik ırkçı söyleminde "Romanlar doğal olarak hep hırsızlık yapar" ifadesini kullandığı için 'hakaret suçundan' 5 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm oldu ve mahkemeye suç duyurusunda bulunan sivil toplum örgütlerine yaptıkları mahkeme masrafı olarak 4 bin Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Neredeyse Fransa Cumhurbaşkanı seçiliyordu
Fransa'da 2002 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı Jacques Chirac oyların yüzde 19.67'si, Le Pen yüzde 17.02, Sosyalist Başbakan Lionel Jospin ise yüzde 16.07 oy aldı. Jacques Chirac'la 2. tura kalan Jean-Marie Le Pen'in bu başarısı sadece Fransa’da değil tüm Avrupa’da endişeye neden oldu ve ‘Fransızların utancı’ olarak yorumlandı. Fransız basınında, ''Deprem'', ''Şok'', ''Le Pen bombası'', ''Hayır'' başlıklarıyla yer alan haberlerde ''Fransa bunu hak etmiyor” denilerek 2. turda Le Pen'in yolunu kesme çağrıları yapılmaya başlandı. Başta Paris olmak üzere ülke genelinde yapılan gösterilerde ''Sol, sağ, hepimiz Le Pen'e karşıyız'' ve “Irkçı, Faşist Cumhurbaşkanı istemiyoruz” sloganlarıyla Le Pen’e karşı bir blok oluşturulması istendi.
Sağ, Sol, Yeşil, Komünist oylarıyla Chirac yüzde 82 ile seçildi
Seçimlerin birinci turunda ilgisiz kalan seçmenlerinde katılımıyla, ikinci turda oy oranı yüzde 79,7’ye çıktı ve Jacques Chirac ‘sağ, sol, yeşiller ve komünistler’in desteğiyle yüzde 82.21 gibi ezici bir çoğunlukla ikinci kez Fransa Cumhurbaşkanlığı’na seçildi. Le Pen’in ikinci turda oy oranı yüzde 17.79 da kaldı. Fransızlar böylece yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı savunan aşırı sağcı lidere “hayır” diyerek hem Fransa hem de tüm Avrupa’ya rahat nefes aldırdı.
Le Pen Türkiye’de “Erbakan’la gizli görüşme”
Amerikan istihbarat belgelerinde ‘tehlikeli ve de fütursuz bir neo-faşist' diye tanımlanan Le Pen, 1997 yılında Türkiye'ye tatile geldiğinde herkesi şaşırtan sürpriz bir buluşma gerçekleştirmişti. Jean Marie Le Pen, o dönemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın Refah Partisi’ne Anayasa Mahkemesi'nde açtığı kapatma davası savunmasını hazırlamak için kurmaylarıyla tatil yaptığı Altınoluk'ta bulunan Necmettin Erbakan’la gizlice buluşmuştu.
Görüşmeyi Abdullah Gül ayarlamıştı iddiası
Bu görüşmeyi dönemin RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül’ün ayarladığı ve özel yatıyla Marmaris’egelen Le Pen'i arayarak Erbakan'ın görüşme talebini ilettiği ileri sürülmüştü. Görüşme Altınoluk Elbis Otel’de 18 Ağustos Pazartesi günü gerçekleşmiş ve altı saat sürmüştü. Haber kamuoyuna yansıdıktan sonra görüşme isteğinin Le Pen'den geldiği ve Ayvalık'tan Erbakan'ın özel otomobiliyle alınarak otele getirildikten sonra görüşmenin Kral dairesinde gerçekleştiği belirtilerek “Hocamız, Le Pen'e nasihatlerde bulundu. Türkiye'yi anlattı" denilmişti.
Erbakan “Dünya ve Türkiye’yi konuştuk”
Daha sonra Erbakan, cuma namazını kıldığı Altınoluk Ayvalıburun Camii'nden çıktıktan sonra gazetecilerin sorusu üzerine "Kendileri, ifade ettiklerine göre, 13 yıldır yaz tatillerini Türkiye'de geçirmeyi alışkanlık haline getirmişler. Türkiye'nin doyumsuz güzelliklerine hayran olduklarını, halkımızın misafirperverliğine karşı duydukları büyük hayranlığı dikkate alarak tatillerini Türkiye'de geçirdiklerini söylemişlerdir. Ancak, bu yıl buraya gelirken kendileri, ısrarla görüşme arzusu içerisinde olduklarını belirtmişlerdir. Biz de kendilerinin bu arzularını yerine getirmek üzere bir randevu verdik. Görüşmenin bir hususi maksadı yoktur. Sadece bir tanışma, dünya ve Türkiye meseleleri hakkındaki düşüncelerini öğrenme fırsatını bulduk” açıklamasını yapmıştı.
Oysa Le Pen, daha sonra Fransa’da ve Ekim 2005’te Kıbrıs Rum kesiminde İngiliz Reuters ajansına yaptığı açıklamada “AB'nin genişlemesinin, aynı kültürü paylaşan ülkeler ile sınırlı olması gerektiği ve şayet Türkiye'yi Birliğe kabul edeceksek, o zaman neden Mağrip ülkeleri, Mısır, Sudan veya Cezayir'i de kabul etmiyoruz? Bazı sınırlar olmalı" diyordu.
Paylaş