Paylaş
Sağlık Bakanlığı’nın şakası yok!
İsviçre’nin askeri gücünden fazla kişiyi, 4 bin personeli görevlendirmiş. Herhalde bu arkadaşlar Devrim Muhafızları gibi tek tek mekânları dolaşacaklar.
Bir de ispiyonculuk kurumu devreye sokulmuş.
Vatandaşlar için ihbar hatları kurulmuş. Yeşilaycıların cep telefonlarıyla çekecekleri görüntüler delil kabul edilecekmiş.
Bence kesin kan gövdeyi götürür. Düşünsenize Ramazan abi kahvede okeye dönerken duyarlı insan Prof. Orhan Kural gelip cep telefonuyla fotoğrafını çekiyor.
Kahvelerde yaşanacak kavgaları artık ana haber bültenlerinde izleriz. Sigara tiryakileri de yavaş yavaş örgütlenmeye başladı.
Türk medyasının en cesur, en harbi dergisi Express bu ayki sayısında sigara yasağını ‘neoliberal faşizm’ olarak tanımladı ve sigara tiryakilerini direnişe çağırdı.
Derginin eylem planı şöyle:
1- Sigara yasağına karşı bilinçlenilecek ve gerçek olgular öğrenilecek.
2- Bu olguların sergilendiği adaletsizlik bıkmadan, usanmadan anlatılacak.
3- Mücadele etmek için her yol denenecek. İmza toplanacak. Boykota ve her nevi sivil itaatsizliğe başvurulacak.
Express, asıl bombasını ise ünlü sigara aktivisti Joe Jackson’ın “Sevgili Tiryaki” diye başlayan mektubunu yayınlayarak patlatmış.
Jackson özetle “Tütünün doğal bir antideprasan, hafızayı uyandırır, konsantrasyonu artırır, kilonu kontrol etmene yardımcı olur ve -Allah için- haz verir. Hazzın insan hayatı için aslî bir unsur olduğunu anlamak neden bu kadar zor?” diyor.
Sigara tiryakisi olduğum belli oldu galiba. Hemen denge kuralım. Prof. Tunçalp Demir “Bir kimsenin başkasına silahla ateş etmesi ya da yemeğine zehir koyması özgürlük sayılamazsa, havasını zehirlemesi de özgürlük olamaz” diyor. O da haklı.
Bence bir orta yol bulunmalı. Tıpkı İspanya, İsviçre ve diğer birçok Avrupa ülkesinin yaptığı gibi.
Miting uğultusundan nefret eden adam
Soru: En nefret ettiğiniz ses nedir?
Yanıt: Mesleksiz kalabalıkların miting sesi.
Kim böyle bir yanıt verebilir acaba? 12 Eylül emeklisi bir işkenceci? Şilili diktatör Pinochet?
Pardon Pinochet ölmüştü.
Her neyse doğru yanıt: Sinan Çetin.
Sinan Çetin her fırsatta solcular hakkında atıp tutmasıyla ünlüdür. Çünkü o objektivizm felsefesinin kurucusu Ayn Rand’ın mürididir ama bu sefer çok ağır bir laf etmiş.
Bu yanıtta büyük bir acımasızlık duygusu hakim. Doğrusu Sinan Çetin’in solculara karşı olan bu nefret duygusunun kaynağı çok merak ediyorum.
Bence Freudyen bir açıklaması olmalı.
Aslında asıl sorgulanması gereken Sinan Çetin’in medyaya yansıyan kimliği. Kameralar karşısında sinema hakkında öyle artistik laflar ediyor ki, sanki karşınızda Tarkovski, Stanley Kubrick var. Artık birileri çıkıp şunu söylemeli: “Sinan Çetin çok başarılı bir reklamcıdır ama berbat bir yönetmendir.”
Çetin’in “Çiçek Abbas” ve “14 Numara” dışında eli yüzü düzgün bir filmi yoktur. Zaten “Çiçek Abbas” da Yavuz Turgul’un yazığı senaryoyla başarılı olmuştur. Sinan Çetin, sinema okullarında ‘nasıl film çekilmemeli’ başlığı altında ders olarak gösterilecek “Bay E”, “Romantik” gibi Türk Sineması’nın en büyük fiyaskolarına imza atmıştır.
Yapımcı olarak da başarısızdır. “Çocuk” ve “Plajda” ayrı birer fiyasko öyküsüdür. Hadi şunu da itiraf edelim. Sinan Çetin’in dizileri de kötüdür. Gülse Birsel sayesinde en sonunda “Avrupa Yakası” ile yüzü gülmüştür.
Yani demem o ki, Sinan Çetin’i programlarınızda bir sinema duayeni olarak lanse etmeyin. Bu işi bilmediğinizi gösterir!
Gol atılınca spiker sahaya girsin
Acetobalsamico, blog’unda yazdı İtalya futbol ligi Seria A’nın yayın hakları için istenen para 570 milyon euro civarındaymış. Genel kanı Sky İtalia ve Conte TV’nin yayın haklarını paylaşacağı yönündeymiş. Böylesine muazzam bir paranın geri dönüşümünü sağlamak için maçlar mümkün olduğu kadar çok farklı güne ve saate yayılacakmış. Mesela pazar günleri farklı saatlerde üç maç naklen yayınlanacakmış.
Ancak bu önlemler de yeterli değil. Çünkü Kaka da gidince Seri A’da izlenecek yıldız oyuncu pek kalmadı. Ama İtalyan televizyoncular kurt! Sürpriz projeler üretmişler. Mesela soyunma odalarına mikrofon ve kamera koymuşlar. Futbolseverler devre aralarında soyunma odasının heyecanlı atmosferini de hissedecekler. Tabii taktik yorumlarda yayın kesilecek. Asıl sürpriz ise yayıncı kuruluşun muhabirinin devre arasında sahaya girip futbolcu ve teknik direktörlerden sıcağı sıcağına yorum alacak olması.
Aslında bu uygulamanın en iyi örneğini TRT tek kanalken yapmıştı. TRT spikerleri gol sevinci yaşayan futbolcuların arasına mikrofonlarıyla dalıyorlardı.
Ne dersiniz bu yönteme geri dönsek mi? Acayip makara olur, izlenilme oranları patlar.
Paylaş