Paylaş
Şimdi bu protestoyu gerçekleştiren arkadaşlara sormak istiyorum. Ülkesinin Filistin politikasını eleştiren bir İsrail vatandaşının Cohen’i izlemeye hakkı yok mu? Var.
Gerçek bir Leonard Cohen hayranının ister İsrailli, ister Yeni Zelandalı olsun, dünya görüşü bellidir. Yani özetle İsrail’in Filistin’de imza attığı vahşeti onaylamaz...
Aslında bana sorarsanız, bir katilin, en faşist düşüncelere sahip bir insanın, kısacası herkesin Cohen’i dinlemeye hakkı var.
Müzikten bahsediyoruz arkadaşlar!
Ayrıca “Leonard Cohen’e şuraya git, buraya gitme” deme hakkını nereden buluyorsunuz kendinizde? Sizin mantığınızdan hareket edilirse, Cohen’in Türkiye’ye gelmesini kınayacak başka uluslardan da bir sürü insan var...
Gören de bizi her türlü toplumsal olaya tepki gösteren, çok duyarlı bir millet sanacak.
Gerçekten çok acayibiz... Kendi yaşadığımız sorunları unuturuz, her şeye koyun gibi kafa sallarız ama bir “One minute”e hemen galeyana geliriz.
Nazım Ustan’ın dediği gibi, “Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını, sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.”
Sigara yasak baz istasyonu serbest
Haftalardır 3G teknolojisiyle yatıp kalkıyoruz. “Ucuz mu, pahalı mı”, “Çapkınlar, eşleri telefon açınca ne yapacak”, “Gazetecilik 3G teknolojisiyle nasıl bir evrim geçirecek” gibi bir sürü soruyu tartışıp duruyoruz ama asıl tartışılması gereken konuyu es geçiyoruz.
Tahmin ettiğiniz gibi konuyu baz istasyonlarına getireceğim.
Evet, 3G teknolojisi faydalı bir eser, hayatımızı daha da kolaylaştıracak ama görüntülü konuşacağım, nerede olursam olayım internete bağlanacağım diye de kanser olmak istemiyorum. Daha çok gencim!
Benim sağlığımı çok düşünen, sigaraya savaş açan sevgili duyarlı devlet büyüklerim, niye “Baz istasyonsuz hava sahası” kampanyası başlatmıyor? Bu baz istasyonlarının insanlara zarar vermeyen alternatifleri yok mu?
Bir de etrafıma bakıyorum, insanlar görüntülü konuşacağım diye ellerinde cep telefonları, önlerine bakmadan zombiler gibi dolaşıyorlar... Geçenlerde böyle yürüyen birisinin tökezlediğini gördüm.
Siz bu tabloyu bir de araba kullanırken hayal edin. Benden söylemesi, trafik canavarı iyice hortlayacak.
Bu neyin kutlaması
Haberi Sabah gazetesinde okudum. Bence üzerinde uzun uzun konuşmaya değer.
Bu kalabalık sizce ne için toplanmış olabilir? Hemen tüyo vereyim, bedava bir şey dağıtıldığı yok.
Evet, meydanı hıncahınç doldurmuşlar. Bir şampiyonluğun kutlandığı kesin... Böyle bir kalabalık Türkiye’de sadece dört büyüklerin şampiyonluğu ya da Avrupa kupalarında elde edilen bir başarı için toplanır.
Ama Kapıkule’den öteye geçtin mi, her şey değişiyor. Bu kalabalık, Sırbistan’ın sutopunda Dünya Şampiyonu olmasını kutluyor.
Evet, yanlış okumadınız; sutopu! Bizim spor sayfalarında çeyrek sayfa haber olacak amatör spor dalındaki bir başarıyı kutluyorlar. Gerçek sporseverlik bu olsa gerek.
Bülent Hanım’ın yüzünde cenin olsam
Bir haftadır Bülent Ersoy’un ceninden elde edilen ilaçla yüzünü gençleştirmesini konuşuyoruz. Haberlerde bu ilacın düşük yapan kadınların bebeklerinden alınan cenin kök hücrelerinden hazırlandığını okuduk.
Benim merak ettiğim, ceninin nasıl elde edildiği?
Kadın doğum doktoru olan bir arkadaşımı aradım, o da bana Türkiye’de hamile bir kadının dokuz hafta altı günden sonra kürtaj yaptırmasının yasak olduğunu (Tabii anne ve bebekte herhangi bir sağlık sorunu yoksa) ve dokuz hafta altı günlük bir ceninin yaklaşık üç santim olduğunu söyledi.
Peki bu üç santim ya da daha büyük bir cenin kürtaj sonrası ne yapılıyor?
Annenin bir sonraki doğumunun sağlıklı geçmesi için ceninde patolojik bir bozukluk olup olmadığı inceleniyormuş. Tabii bu inceleme gerekli görülürse yapılıyormuş.
İncelemenin ardından da cenin tıbbi atık olarak çöpe atılıyormuş.
Herhalde Ersoy’un yüzüne enjekte edilen ilaç da bu çöpe giden ceninlerden elde ediliyor.
Kürtaj konusu, ceninin bir canlı olup olmadığı hep tartışılır, ABD yıllardır bu işin içinden çıkamadı.
Bazısı kalbi atmadığı sürece cenini canlı kabul etmez. Bu konuda herkesin kişisel bir görüşü vardır, saygı duyarım ama bana sorarsanız, kaç haftalık, kaç santim olursa olsun cenin bir canlıdır ve açıkçası bana ait bir cenini Bülent Ersoy’un yüzünde görmeyi de hiç istemem. Bence hiçbir kadın da bunu istemez.
Bu nasıl bir gençleşme, güzelleşme arzusudur? İnsanın içini acıtıyor! İşin garibi, hiç kimseden de Ersoy’a eleştiri gelmedi.
Ersoy bir de çıktı, bu gençleşme operasyonunu basına açıkladı. Yani daha ana rahminde hayata veda eden bir cenini kendine PR malzemesi yaptı.
Madem Bülent Hanım bu gençleşme operasyonunu kamuoyuyla paylaştı, o zaman ben de bir vatandaş olarak fikrimi söyleyebilirim, değil mi?
Bülent Hanım, “Genç kız gibi oldum” diyorsunuz ya, hiç olmamış.
Maalesef ne yaparsanız yapın, olmuyor.
Paylaş