Mete Tamer Omur

Her şey küçük bir tamirhanede başladı

12 Temmuz 2015

İLK adımı geçimini ziraattan sağlayan bir aileden gelen baba İsmail Tiryaki atar. 50’li yıllarda önce, Allah vergisi bir yetenekle Kütahya Simav’da oto tamirciliği yapar. Ardından da yedek parça ticareti... 1957’de ise İsmail Tiryaki, İzmir Çankaya’da 60 metrekarelik bir dükkanda yedek parça işine devam eder. ‘Alıp sattığımız parçaların üretimini de başarabilirsek hem bu ülkeye, hem de sektöre hizmette bulunmuş oluruz’ vizyonuyla İsmail Tiryaki, ticaretten sanayiciliğe geçiş yapar. İlk zamanlar otomotiv sektörüne birçok yan parça üreten İsmail Tiryaki, ‘Her şeyden yarım yapmak yerine bir şeyi tam ve çok iyi yapalım’ diyerek 70’lerde sadece kardan şaftlarının üretimine odaklanır.

Çocukluk yıllarından itibaren işin içinde olan Mehmet Tiryaki de babasından aldığı bayrağı daha yukarı taşır. Bugün kardan şaftları konusunda dünyanın önde gelen şirketlerinden biri olan Tiryakiler, ikisi Manisa’da, biri de Rusya’da üç fabrikada üretim yapıyor. Mehmet Tiryaki yönetimindeki şirket, 2016’nın ikinci yarısında ise Avrupa’da bir tesisin temellerini atmayı planlıyor. 3’üncü kuşağın işbaşı yaptığı Tiryakiler Grubu’nu 100 yıllık şirketler arasında görmek isteyen Mehmet Tiryaki, ‘Aile ve Ortaklar Anayasası’ ile bunu hayata geçirmek istiyor. Birçok dünya markasına ürün veren Mehmet Tiryaki’nin gündeminde ayrıca halka arzda var...


EĞİTİM ALMADAN BAŞLADI

İlkokul yıllarında bütün arkadaşları oyun oynarken babası merhum İsmail Tiryaki’nin onu işe götürmesine üzülen Mehmet Tiryaki, bütün eğitim hayatı boyunca babasıyla çalışmış. Bugün önemli çalışmalara imza atan, müteşebbis ve vizyon sahibi bir babanın oğlu olan Tiryakiler Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Mehmet Tiryaki ile hem şirketin kuruluş serüvenini, hem sektörü hem de hedeflerini konuştuk. Şirketi kuran babasının çiftçi bir aileden geldiğini söyleyen Mehmet Tiryaki, o dönemi şöyle anlattı:

Yazının Devamını Oku

Fitili, Ela’nın gelişi ateşledi

5 Temmuz 2015

ÇOCUKLUĞU incir bahçelerinin arasında geçer. Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nin ardından kariyerine profesyonel olarak devam etme kararı alır. Amerika’daki masterın ardından Koç Holding ve 3M’de planlama mühendisi olarak çalışır. Ama aklında hep kendi işini yapma fikri vardır. Bu fikir kızı Ela’nın doğumuyla hızlanır. İstanbul’dan İzmir’e gelir... Ve Amerika’da yakından tanıma fırsatı bulduğu burgeri iş kapısı yapar. 2009’da Ohannes Burger’i kurar, ilk şubesini Bornova’da açar. Mehmet Ali Yazıcıoğlu, bugün 4’e ulaşan şube sayısını yıl sonuna kadar 8’e çıkarmaya hazırlanıyor, 3 yılda 20 mağazaya ulaşmayı hedefliyor. 2016’da İstanbul’a açılma planları yapan Yazıcıoğlu’nun gündeminde yurt dışı da var. İlk durak ise Moskova...

ACABA NE İŞ YAPSAM

Lezzet avcısı Mehmet Ali Yazıcıoğlu’nun 2009’da Bornova’da ilk şubesini açtığı Ohannes Burger, bugün dünyaya açılma planları yapan hızlı balık. Butik hamburgerci temasıyla farklı dünya lezzetlerini Türk damak tadına uyarlama misyonuyla hareket eden Yazıcıoğlu’nun girişimcilik öyküsü ve gelecek planlarını konuştuk. 1977 Almanya Münih doğumlu genç iş insanı Yazıcıoğlu’nun çocukluğunun bir kısmı Aydın Germencik’te incir bahçelerinde geçmiş. Yazıcıoğlu, öyküye şöyle devam etti:
“İzmir’de ilk orta ve lise eğitiminin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun oldum. Daha sonra Amerika’da işletme masteri yaptım. Ve kariyerime profesyonel olarak devam etme kararı aldım. İstanbul’da Koç Holding ve 3M gibi önemli firmalarda planlama mühendisi olarak çalıştım. Kurumsal çalışma kültürüne dair pek çok önemli deneyim elde ettim. İlk çocuğumuz ‘Ela’ doğunca da eşimle İzmir’e dönme kararı aldık. Kızımızla daha çok vakit geçirmek için böyle bir karar aldık. Tabii bu benim yıllardır hayalini kurduğum ‘kendi işimi kurma fikrini’ de iyice su yüzüne çıkarmış oldu. Kalabalık bir arkadaş grubuyla ‘acaba ne iş yapsam’ diye düşünürken ‘burgerci’ açma fikri ortaya çıktı. İsim konusunda da arkadaş grubuyla birlikte beyin fırtınası yaparken, o dönemde mizah dergilerinde popüler bir isim olan ‘Ohannesburger’ isminde karar kıldık.”

10 KİŞİLİK DENEY GRUBU

Her ne kadar burgerci fikri arkadaş ortamında çıksa da Mehmet Ali Yazıcıoğlu, Amerika’da master yaptığı yıllarda burger kültürünü yakında tanıma fırsatı bulmuş:

Yazının Devamını Oku

Konut yatırımında yeni dönem

29 Haziran 2015

İZMİR özelinde inşaat sektöründe son yıllarda yaşanan hareketlilik, herkes için gözle görülür bir gerçek. Bu yıl ise ekstra yoğunluk var. Projeler ardı ardına açıklanıyor... Tabii İzmir’de konut açığı ortada. Bu anlamda gidecek daha çok yol var. Bunun yanında özellikle yatırımcılar için yeni bir uygulama dikkat çekiyor. ‘Kira garantili’ satış... Nedir peki bu? Şöyle ki satın aldığınız mülkünüz, öğrenci yurdu ya da otel mantığıyla kiraya veriliyor. Bu sistemin öncülerinden biri de hiç kuşkusuz Myvia markasının yaratılarından Gözde Grubu... Gözde Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Kalı ile hem kira garantili modeli, hem yeni yatırımlarını, hem de sektörün son durumunu konuştuk.

KİRA GARANTİLİ 2 PROJE

Kira garantili satış modeline önce öğrenci yurtlarıyla başladıklarını anlatan Kenan Kalı, şimdi bunu otel sistemiyle devam ettireceklerini söylüyor. Bunun içinde biri İzmir Bornova’da biri de Çeşme’de iki projelerinin bulunduğunu paylaşan Kenan Kalı, Bornova’da büyük bir otel eksikliği olduğunu gördüklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bornova sahip olduğu hastaneler nedeniyle bir sağlık merkezi konumunda. Ama otel eksikliği var. Biz de bu eksikliği gidermek adına MyVia Fest projemizi yaptık. Yatırımcıyı sevindirecek bir proje. Kira garantili satış olacak. Yatırımcı konutunu alacak, biz onu otel olarak işleteceğiz. 150 odalı bir otel olacak. Bunun dışında Çeşme’de de benzer bir yapı kuruyoruz. 100 bağımsız birimden oluşan bir proje. 1+1 stüdyo daireden, 3+1 kadar konut tipleri olacak. İnsanlar yazlık alıyor, ama 3 ay kalıyor. 9 ay boşta kalıyor. Hem bakımı, hem de güvenliği zor bir durum. İşte bu proje o 9 ayı değerlendirecek bir yapıda. Termal olduğu için de sağlık turizmine hizmet edecek.”

40 YIL BU HIZDA

İzmir’deki inşaat sektörünün durumunu da değerlendiren Kenan Kalı, İzmir’i Türkiye’den ayrı tutmak gerektiğini söylüyor. İzmir’de hala inşaat alanında eksiklerin varlığına dikkat çeken Kenan Kalı, şöyle devam etti: “İstanbul dönüşümünü hızlı tamamladı. Ama İzmir’de hem yaşlı, hem riskli bir konut varlığı var. 100 konuttan 80’inin yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor. Her yıl 20 bin yeni konuta ihtiyaç duyuluyor. Tüm bunlar gösteriyor ki 40 yıl İzmir’de bir hareketlilik olacak. Tek sıkıntı bu kentte arsa üretilmemesi. Ve kentsel dönüşümde de geç kalınması.”

500 MİLYON TL YATIRIM

Yazının Devamını Oku

Aba altından koleksiyon

28 Haziran 2015

BABASI tekstilci olmasını istemez... O da istemeye istemeye inşaat okur. Ve bir süre müteahhitlik yapar. Ama tekstilci dedesinin, ‘Gelin aile şirketinde çalışın’ sözüyle, çocukluğunun geçtiği ve arzu ettiği işe geri döner. Hem baba, hem dede mesleği olan tekstilde çalışmaya başlar... İşleri büyütür ve 1986’da ortaklı bir yapıyla Roteks Tekstil’i kurar. Bir yıl sonra Golden Halı’ya, 1992’de ise Spot Tekstil’e ortak olur. Jak Eskinazi, anne tarafından dedesinin ‘Çalı koparan’ olarak anılan aba ve urba kumaşıyla başlayan tekstil serüvenini farklı kulvarlara taşır. Eskinazi, C&A ile başlayan fason üretimi bugün Zara ve H&M gibi dünya devlerine koleksiyon satar konuma getirmeyi başardı. Ortaklık şirket yapılarıyla bugüne kadar önemli başarılara imza atan Jak Eskinazi, 4’üncü kuşağın da işbaşı yapmasıyla birlikte iç piyasa odaklı bir markayı gündemine almış durumda.
Aslında kartviziti oldukça kabarık bir sanayici Jak Eskinazi... Ortağı olduğu Roteks, Spot ve Pergamon Status Dış Ticaret A.Ş.’de başkan olan Eskinazi, Golden Halıcılık’ın da büyük ortaklarından. Ayrıca, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Vekili, Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçı Birlikleri Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İsrail’in İzmir Fahri Konsolosu gibi unvanları bulunan Eskinazi’yle girişimcilik öyküsü ve şirketlerin gelecek planlarını konuştuk.


ÇALI KOPARANLA BAŞLADI
Anne tarafı Turgutlulu, baba tarafı ise Urlalı olan Jak Eskinazi, bugün mesleği olan tekstilin dedesinden geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
“1. Dünya Savaşı’nın ardından annemin babası büyük şehirde ticaret yapma isteğiyle Turgutlu’dan İzmir’e geliyor. Ve giyim üzerine bir şeyler yapmak istiyor. O döneme kadar İzmir üretimden ziyade ticaretle ekonomisine yön veren bir kent görünümündeymiş. Dedem de 1920’lerde tekstil alanında yoluna devam etme kararı alır. İlk yaptığı iş, çalı koparan denilen aba, urban tipi kapa kumaşlar üretmek. İlk iş yeri ise Şadırvanaltı’ndaymış. Sonra Kapılar’daki eski İngiliz Hanı’nda İngiltere’den gelen tezgahlarda kumaş dokumaya başlar. Tabii, o yıllarda İzmir’de konfeksiyon olmadığı için dedem dokuduğu kumaşları İstanbul’a götürüp, orada diktirip sonra getirip satmış. İşler iyi gidiyormuş, taa ki ‘Varlık Vergisi’ çıkana kadar. O vergi, kuru üzüm ihracatı yapan babamın babasının tüm varlığını kaybetmesiyle sonuçlanıyor. Annemin babası da bundan etkileniyor. Ama yoluna devam ediyor. 1957’de dedem Fevzipaşa Bulvarı’nda Alsa Giyim’i açıyor. Sonra ikinci kuşak da devreye giriyor. Dayımlar ve anne durumundan babam... İkinci kuşak biraz işini rengini ve stilini değiştiriyor. Daha sonra ise dayımlar tekstilden ayrılıp ihracat odaklı işlere yöneliyor. Babam ve dedem de tekstilde kalıyor. Babam yüksek ticaret mezunu, hesap kitabı iyi ama üretimden pek anlamıyor. 1980’e kadar şirketi batırmadan yoluna devam ediyor.”

Yazının Devamını Oku

Miras almadı sadece inandı

22 Haziran 2015

ZOR ve yokluklar içinde geçen bir çocukluk. Anne yok, baba var ama yok... Anneannesinin müthiş gayretiyle yaşama tutunur. Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nde hem okur, hem de atölyede çalışır. Yedek subay olarak gittiği askerde, maaşını biriktir ve 1955’te Kemeraltı Taşçılariçi’nde 70 metrekarelik bir dükkanda imalathanesini kurar. Okul sırası gibi ürünler üretir. İlerleyen yıllarda işlerini büyüten Avni Dolmen, imalathanesini 1. Sanayi’ye taşır. 1971’de ADAS’ı kurar ve tv sehpasının seri üretimine başlar. Çocuk bisikleti, ütü masası, en sonunda da masa ve sandalyeyi ürün portföyüne ekler. Avni Dolmen, bir yanda ADAS, öte yanda ise üç oğlunun kurduğu pazarlama ve ahşap atölyesiyle gücüne güç katar. 2013’te vefat eden Avni Dolmen’in kurduğu ADAS Sandalye, bugün hem Türkiye’de hem de yurt dışında önemli bir marka. Şirketin gündeminde, kurumsal alt yapısını güçlendirerek daha da büyümek var.



Trajik bir başlangıç
Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nin atölye öğretmenlerinden Mustafa Esenergül, 1950’de mezun olan öğrencisi Avni Dolmen için, ‘Miras almadı, yardım görmedi, yalnız inandı, azmetti’ diyerek aslında bugün ADAS’ın başarısının özetlemiş. ADAS’ın kuruluş öyküsünü ve gelecek hedeflerini şirketin 2’inci kuşak temsilcisi ve yönetim kurulu üyesi Levent Dolmen’den dinledik. Babası Avni Dolmen’i anneannesinin büyüttüğünü söyleyen Levent Dolmen, bu sürecin trajik bir öykünün sonucu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Girit’te bir anne, kucağında küçücük kızıyla eşini kaybetmenin acısını daha 15’indeyken yaşıyor. Ve 1920’li yıllarda da Giritli anne, küçük kızını da yanına alarak İzmir’e geliyor. Giritli anne kızını büyütüyor ve evlendiriyor. Anneanne olmanın mutluluğunu yaşıyor. Ancak torununu kucağına aldıktan 8 gün sonra kızını kaybediyor. Anne olduğunda eşini, anneanne olduğunda ise kızını kaybediyor. Tabi büyük anneannenin o saatten sonra tek dayanağı babam Avni Dolmen oluyor. Dedemden babamı istiyor, ‘anne şefkatini ben vereyim’ diyor. Olumsuz yanıt alınca da şakayla karışık tehdit ediyor. Sonuçta büyük anneanne amacına ulaşıyor. Babam Avni Dolmen’i o büyütüyor. 6 yaşına kadarda babam sadece Yunanca konuşuyor. Tabi bu yıllar sonra ihracatta büyük avantaj oldu bize. Büyük anneannenin tek gayesi babamı okutmakmış. Yokluklar içinde onu okutuyor. Önlük için çarşafları kesip biçip ona önlük yapıyor. Ve Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nden mezun olmasını sağlıyor.”

Babadan ayrı çalıştılar

Yazının Devamını Oku

Adını bile duymamıştı

14 Haziran 2015

GEÇİMİNİ tütünden sağlayan bir ailenin 4 çocuğundan biri. Liseyi bitirene kadar yaz tatilleri tütün tarlalarında geçer... Üniversite için geldiği İzmir’de iş hayatına adım atar. Kuzeninin önerisiyle o güne kadar adını bile duymadığı gümrük komisyonculuğu alanında çalışmaya başlar. Bir yandan üniversite, bir yandan iş hayatı, öte tarafta ise kaldığı yurdun öğrenci başkanlığını üstlenir. Üniversitenin ardından kariyerine gümrük komisyonculuğunda devam eder. 1976’da ise kendi işini kurma kararı alır. Bir yıl tek başına yoluna devam eden Esat Karaöz, 1977’de Erol Gülercan’la ortak olur ve Anıt Gümrük’ü kurar. İş yaşamındaki her adımı ortağıyla atan Karaöz, Bodrum’da gümrük işinin yanında turizm sektörüne de adım atar. Yaklaşık 10 yıl otelcilik de yapan iki ortak, ‘En iyi iş bildiğimiz iş’ mantığıyla turizmden çıkar ve gümrük yatırımlarına hız verir. Gümrük müşavirliğinin yanına lojistik, sigortacılık ve antrepoculuk eklenir. Bugün ikinci kuşağın da iş başı yaptığı Anıt Gümrük, sektörünün önemli bir aktörü konumunda. Esat Karaöz de ikinci kuşaktan aldığı güçle kurumu daha yukarılara taşımak için ortağı Erol Gülercan’la var gücüyle çalışıyor...

Buradan ekmek yemeliyim
Sektörünün güçlü kuruluşlarından biri olan ve 38 yıla yakın geçmişi bulunan Anıt Gümrük’ün ortaklarından Esat Karaöz’le hem girişimcilik serüvenini, hem firmanın kuruluş öyküsünü, hem de gelecek planlarını konuştuk. Sektöründe ilk üçte yer alan Anıt Gümrük’ün patronu Karaöz’ün bu başarıdaki yol haritası dürüstlük, doğruluk ve iyilik üçgeni.
Tütüncülükle geçimini sağlayan bir aileden gelen Esat Karaöz, bu kaderi yaşamamak adına tek kurtuluşunun okumak olduğunu bilir. Ailesinin de desteğiyle eğitim döneminde okula giden, yaz tatillerinde ise tütün kıran Karaöz, o yılları şöyle anlatıyor:
“Bu süreç liseyi bitirene kadar devam etti. Lise sonda babamı kaybettim. 2 erkek, 2 kız çocukla kalan annem, okumamızı istedi. Kız kardeşlerim, ortaokulun ardından okumama kararı almıştı. Erkek kardeşim ve ben ise annemizin gayretleriyle üniversiteyi kazandık. Erkek kardeşim mühendisliği bitirdi ve karayollarında iş başı yaptı. Ben de İzmir’de o dönem ki adıyla İktisadi İlim Akademisi Maliyet Muhasebesi Bölümü’nü kazandım. Amcamın oğlunun önerisiyle de gümrük komisyoncusu bir firmada işe girdim. O güne kadar adını bile duymadığım bir alanda işbaşı yaptım. Aileme yük olmadan üniversiteyi bitirdim. Askerliğin ardından aynı firmada kariyerime devam ettim. Çünkü kararımı vermiştim, ‘Ben bu alandan ekmek yemeliyim’ diye... Bir süre sonra da artık kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım fikri belirdi. 1976’de çalıştığım firmadan ayrılarak kendi başıma çalıştım. 1 yıl sonra da gümrük sektörüne girmeme vesile olan kuzenimin arkadaşı Erol Gülercan’la ortak olduk. 1977’de Anıt Gümrük Müşavirliği’ni kurduk.”

25 metrekare 5 çalışan
İl olarak 25 metrekarelik bir ofiste, 5 kişiyle iş başı yapan Esat Karaöz ve Erol Gülercan, başlangıçta sıkıntı çeker... Dürüstlük, doğruluk ve iyilikten taviz vermeden bir kariyer hedefiyle yol aldıklarını ifade eden Karaöz, “Bir süre sonra sektörde söz sahibi olmaya başladık. Ve mevcut ofisimiz küçük gelmeye başladı. Bizimle aynı dönemde bu mesleğe girip de başarılı olan ve ayakta kalan sadece biz varız. Birçoğu kapattı ya da sektör değiştirdi. Sektörde öncü olmaya başardık. Gümrük alanında ilk bilgisayar sistemine biz geçtik. Bunun gibi sektörde birçok ilke imza attık. İzmir olan çalışma alanımızı Türkiye’ye yaydık. Gümrük işinin yan dallarında da büyüyelim dedik ve lojistik alanında bir şirket kurduk. Daha sonra sigortacılığa girdik. Şu anda 3 firmanın acentesiyiz. Ve tüm halkaları tamamlamak adına en son antrepo açtık. Ve gelinen noktada hem Türkiye’de, hem de İzmir’de bir Anıt imajı yarattık. 5 kişiyle yola çıktığımız Anıt, bugün 4 şirket, Ege Serbest Bölgesi, İzmir Serbest Bölgesi, Aliağa, Mersin ile İstanbul’da toplam 5 ofis ve 135 çalışanı olan bir yapıya dönüştü” diyerek, geldikleri durumu özetledi.


Yazının Devamını Oku

Yeni gözde yatay yapılar

12 Haziran 2015

İZMİR’de arsa önemli bir sorun. Var olanların fiyatları da oldukça yüksek. Durum böyle olunca dikey büyüme kaçınılmaz oluyor. Ama İzmirlinin son dönemde yatay, yani az katlı yapılara yönelik bir isteği ortaya çıktı. İzka İnşaat da bu talebi dikkate alarak bu yıl içinde hayata geçireceği iki projesinde yatay büyümeyi esas aldı. İzka İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Azat Yeşil’le bu projeleri konuştuk. İzka İnşaat’ın bu yıl İzmir’de hayata geçireceği 3 proje bulunuyor. Konut, konut + ofis ve çok özel bir spor kompleksinden oluşan 3 proje için yaklaşık 1 milyarlık yatırım yapılması gündemde.

LEED sertifikası

Park Yaşam Mavişehir’in ardından bir süredir İzmir’de butik ölçekli işlerle uğraştıklarını anlatan Yeşil, “Park Yaşam iyi bir ilgiyle karşılaştı. Şu an ne kiralık, ne de satılık daire var. Biz de yine ses getirecek bir projeyle müşterinin karşısına çıkma kararı aldık. Sonuçta ortaya 83 dönümlük arazi üzerine 859 daire ile 18 villadan oluşan ‘Park Yaşam Ataşehir’ çıktı. Önemli bir lokasyonda yine farkındalıkları bol proje olacak. Bölgenin ilk yeşil bina leed sertifikasını almaya talibiz” dedi.

Yüksek yapıya tepki

Azat Yeşil, İzmir’de yüksek yapılara karşı tepki olduğuna da dikkat çekerek, “Yaptığımız araştırmalarda insanların alçak katlı konutlara yönelik talebi olduğunu gördük. Biz de Park Yaşam Ataşehir’de yatay büyümeyi esas aldık. 8 kattan oluşacak. Park Yaşam Mavişehir’deki 5 katlı blok 1 günde satılmıştı. Dikey büyüme olanağımız olmasına rağmen yatay yapı yapmayı tercih ettik. İyi bir ön taleple karşılaştık. 24 ayda tamamlayacağız. Burada Gültekiler İnşaat’la birlikte hareket ediyoruz” bilgisini verdi.

Yazının Devamını Oku

Bu işte bir Cici’lik var

7 Haziran 2015

HER şey Kilisli Ömer Akçay’ın 7 yaşında babasını talihsiz bir kazada kaybetmesiyle başlar. Akçay’ın annesi de, çocukları kaçakçıların eline düşmesin diye Eskişehir’deki kardeşinin yanına gider. Kız kardeşi ve ağabeyiyle çiçekten simite birçok şey satarak ev ekonomisine katkı sağlayan Ömer Akçay, yıllar sonra kazandıkları parayla lokanta açar... Girişimci bir ruhu olan Akçay, Hacettepe Üniversitesi’nde istatistik okuduğu 70’li yıllarda Eskişehir’deki meze talebini keşfeder. Üniversiteden gelen iş tekliflerine rağmen, 1978’de Eskişehir’de Cici Meze’yi kurar. Ömer Akçay, daha sonra daha büyük okyanuslarda yüzmek adına rotasını eşi Şevval Akçay’la İzmir’e çevirir. Cici Meze, 1983’te Güzelyalı’da küçük bir dükkanda serüvenine devam eder. 1996’da hazır mezeye catering eklenir. 2006’da ise ikinci kuşak temsilcisi ve ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği mezunu Buğrahan Akçay işbaşı yapar. Başarılı bir öğrenci olan ve yurt dışından gelen prestijli iş teklifleri yerine baba ocağında çalışmaya başlayan Buğrahan, gıdayla bilişimi buluşturur, geliştirdiği DEMETER projesiyle TÜBİTAK’tan destek almayı başarır. Hem israfı önleyen, hem de gıda güvenliği ile sağlığı ön planda tutan Buğrahan Akçay, babası Ömer Akçay’la Cici Meze’yi şimdi farklı bir noktaya taşımaya hazırlanıyor. 5 milyon TL yatırımla yeni bir fabrika kuran ve yıl sonuna kadar faaliyete geçirmeyi planlayan baba-oğulun gündeminde hazır yemek var.



SUDAN SİMİTE GÜLDEN İÇLİ KÖFTEYE
Bu hikayenin üç kahramanı var. Cici Meze’yi kuran ve işin mutfağında uzun yıllar çalışan Ömer Akçay ve eşi Şevval Akçay... Ve bugün şirkete farklı bir vizyon katan Buğrahan Akçay. Ömer Akçay’la hem girişimcilik, hem de şirketin doğuş öyküsünü, Buğrahan Akçay’la da Cici Meze’nin gelecek hedeflerini konuştuk.
Ömer Akçay’ın hayatı aslında 7 yaşında babasını kaybetmesiyle değişmiş:

Yazının Devamını Oku