İsmi, 1933’teki sahipleri Avni ve Sıtkı Narmanlı kardeşlerden geliyor.
Bir dönem odalarını kiralayan yayınevleri ve sanatçıları ile ruhunu kazanmış bir yapı bu. Kimler geçmedi ki içinden... Macar heykeltıraş Fidzek Karoly’den ressam Aliye Berger’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na bir dolu tanıdık isim. Hatta Tanpınar meşhur ‘Huzur’ romanını bu handa yaşarken yazdı.
Sadece bu özelliği bile Narmanlı Han’ı sonsuza dek muhafaza etmek için bir neden.
1980’lerin sonundan itibaren kitapseverler, plakseverler, fanzinciler, müzisyenler, avludaki kediler, Noter’e koşuşturanlar, banklarda çayını yudumlayanlar ve hanın emekçileri bu efsane yapının son canlı döneminin tanıkları.
Narmanlı Han ilk ‘dönüştürülme’ tehlikesini 1990’larda yaşadı. Bu dönüşüm için, hem Taksim Kışlası replikasının hem de Emek Sineması’nı yıkıp AVM’ye dönüştürmeyi hedefleyen projenin mimarı olan Halil Onur seçilmişti.
Beyoğlu sakinleri ve STK’ların tepkileriyle hanı üstüne 4 kat çıkarak tanınmaz hale getirecek bu proje engellendi.
Kendilerine mart itibariyle bostanları tahliye etmeleri gerektiği, bostanlarda artık bostancılık faaliyeti yürütülmeyeceği, buranın Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne devredileceği, çim ve peyzaj alanı yapılacağı söylendi.
Zabıtalardan biri “Çevre kirliliği neden gösterildi” dedi.
Mevlanakapı’dan Yedikulekapı’ya surun önündeki açık alanı kapsayan arazide bostancılar yıllardır işgalci statüsünde ve ecrimisil ödüyorlar. Bir tür kullanım bedeli, kira veya vergi diye düşünebiliriz bunu.
*
Bunun 67 milyon hektarı kentlerin içinde, geri kalan ise çevresinde.
Yani...Kentler dünyanın dört bir yanında giderek gıda üretiminin önemli merkezleri haline geliyor.
Geçtiğimiz yıl Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü, Berkeley ve Stanford Üniversiteleri işbirliğiyle yapılan bir araştırmanın mimarlarından Pay Drechsel, kentsel tarımın gelişmiş ülkelerde emisyonları azalttığı ve yeşil ekonomiye katkıda bulunduğu için kutsandığını, gelişmekte olan ülkelerde ise genelde ‘modernleşme yolunda engel teşkil eden kırsal yaşamın rahatsız edici kalıntıları’ gibi görüldüğünü söylüyor. “Bu, değişmesi gereken bir yaklaşım” diyor Drechsel. (Kaynak: Stanford Woods, Kasım 2014)
*
Kentsel tarım kenarda köşede kalmış alanları üretime açıyor, selleri önlüyor, yoksulların geçimini sağlıyor ve kentlerdeki biyoçeşitliliği koruyor.
İşin güzel yanı, kentlerde taze sebzeler gibi besin değeri yüksek ürünler yetiştiriliyor.
Okul yaptırmak hâlâ biraz uzak bir hayal.
Ama imkansızlıklar içinde okumaya çalışan çocuklara destek olmak için başlattıkları Yarına Umut Ol projeleri o yolda başlangıç.
3 yıl öncesine kadar STK’larda gönüllü çalıştılar. Ardından, kendi projelerini özgürce üretebilmek için işe koyuldular.
Simay, ABD destekli bir programla Washington’da 1,5 aylık bir eğitim, Berin ise öğrenci değişim programıyla gittiği ABD’de sosyal girişimcilik dersi aldı.
Eğitimde sanata, spora, bilime yeteri kadar önem verilmemesini ve fırsat eşitsizliğini kafaya takmışlardı.
Annesinin götürdüğü özel hastanede kolu alçıya alındı.
Ağrıları artınca ertesi gün yeniden hastaneye gitti. Alçısı açıldı, yaranın iltihap kaptığı söylendi, ameliyata alındı, kolu bilekten dirseğe kadar açıldı. Sonrasında “Gereken müdahaleyi yaptık ve fakülteye sevkinize karar verdik” dendi.
Hekim, koldaki yaranın enfeksiyon kapma ihtimaline karşı gerekli olan antibiyotik tedavisini uygulamamış ve kol kangrene dönmüştü. Farkındaydılar ama suçu üstlerinden atabilmek için belli ki “Bunu üniversite hastanesine yıkarız” diye düşündüler.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Zehra’nın kolundaki sargı bezi çözülünce kesif bir koku çıktı; kol çürümeye başlamıştı. Baba Adem Toprak hastaneye geldiğinde 5 yaşındaki kızının kolunun kesileceğini söylediler. “O anda dünyam karardı” diyor Toprak.
Mevzu, Suriyeli mültecilerin çocuklarının eğitimi için Gaziantep’te kurulması tasarlanan üniversite.
Suudi Arabistan’ın işbirliğiyle kurulacak üniversitenin Arapça eğitim vermesi planlanıyor.
Buraya kadar her şey tamam iken, “Neden Arapça?” sorusu meselenin kilit noktası olarak beliriyor.
Ortaya konulan dil tercihi, aslında bizim Suriyeli mültecilere bakışımızın özeti.
Bir ebeveyn olarak ne yaparsınız?
Öfkelenirsiniz, çocuğunuza zorbalık yapıldığını düşünürsünüz.
Doğru, bu zorbalık. Ve çocuklar arasında çok olur.
Ama bunu yapan çocukların 10 yıl hapis cezası alması içinize siner mi?
Libonet’in şimdiye kadarki en kapsamlı Okur Profili ve Kitap Satın Alma Davranışları Araştırması’ndan öğrendik.
*
Araştırmaya göre, kitap okuma oranlarında yüzde 34’le Marmara Bölgesi başı çekerken, onu yüzde 17 ile İç Anadolu, yüzde 15 ile Güneydoğu Anadolu, yüzde 10 ile Doğu Anadolu izliyor. Son 3’te ise yüzde 9 ile Karadeniz ve Ege, yüzde 6 ile de Akdeniz geliyor.
Bu rakamlar çok şaşırtıcı. Zira kıyı kentlerde yaşayan insanların tarih boyunca, kültürel ve ekonomik anlamda daha ileride, dış dünyaya daha açık, daha aydın olmasını bekleriz.