Melis Alphan

Yoksulluk nöbetinden yoksulların rekabetine

5 Haziran 2016
TÜRKİYE’de yoksulların bir dönüşüm hikâyesi vardır.

Toplumsal gelir seviyesinin en altındakiler zamanla yukarı tırmandıkça, onların boşalttıkları ‘yoksulluk nöbetini’ başka gruplar devralır.

 

Mevsimlik gezici tarım işçiliği bu yoksulluk duraklarından biri. Farklı tarihsel zaman dilimlerinde farklı toplumsal grupların nöbet tuttuğu bir durak.

 

Bu durağın Güneydoğu ve Doğu illerinden gelen son sakinlerinin yanına Gürcü, Azeri ve Suriyeli yoksullar da eklendi ve şimdi hepsi aynı işi alabilmek için hem kendi aralarında hem de Türkiyeli işçilerle aynı zeminde mücadele ediyorlar. Bu da ücretlere ve iş koşullarına yansıyor.

 

Kalkınma Atölyesi’nin 13 ilde yaptığı saha araştırmasının sonuçlarını ortaya koyan Türkiye’de Mevsimlik Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler Mevcut Durum Raporu yoksulluk nöbetinin ‘yoksulların rekabetine’ dönüştüğünü ortaya koyuyor.

 

Yazının Devamını Oku

Erkekler kadınlara işte böyle işkence ediyor!

3 Haziran 2016
YASEMİN Yozgat’ta yaşıyor.

Bebekken evlatlık verildi. 22 yaşında severek evlendi. 6 aylık evliyken ve 6 aylık hamileyken eşinden ilk kez şiddet gördü. Kızı doğduktan sonra şiddetin dozu artmaya başladı:

 

“Onunla oturup çay içmedim diye çaydanlığı getirip yatağa boşalttı. Hırsını alana kadar beni ütüyle dövdü.” 

 

Şiddet arttıkça ayrılmak istedi ama eşi ona rahat vermeyeceğini söyledi.

 

“İkinci bir çocuğumuz daha olacak, illa erkek olacak” diye başladı.

 

Yazının Devamını Oku

Kadınların kıyafetine karışmak demokratik hak mıdır?

29 Mayıs 2016
ANKARA Kızılay’da ‘Tesettüre dikkat edelim hanımlar’ başlıklı bildiriyi dağıtmak isteyen bir grup cüppeli-sarıklı erkek, kadınlar tarafından protesto edildi.

Kadınlar, bildiri dağıtan erkeklere “Bize nasıl giyineceğimizi, nasıl yaşayacağımız söyleyemezsiniz. Defolun” diye tepki gösterdi.

 

*

 

Kimileri bu erkeklerin düşüncelerini bildiri haline getirip dağıtmanın demokratik hak olduğunu, kadınların tepkisinin demokrasiye aykırı olduğunu dile getirdi.

 

Demokrasi gereği isteyen istediği düşünceyi yayabilir ve kimse de buna karışamaz. Ama bunu içinde bulunduğumuz gerçekliğe oturtunca, o kadar siyah-beyaz yaklaşmak mümkün olmuyor.

 

Yazının Devamını Oku

Kadınlara soyadı ayrımcılığı

27 Mayıs 2016
GAZETECİ Aslı Çakır Birol 2014’te avukatı Hülya Gülbahar ile birlikte, evlilik nedeniyle soyadının rızası dışında değiştirildiğini belirterek Nüfus Müdürlüğü’ne başvurdu. Evlenmeden önceki adıyla, Aslı Çakır olarak düzenlenmiş yeni kimliğinin verilmesini talep etti.

Nüfus Müdürlüğü’nden kadının kocasının soyadını taşıması gerektiğini, aile birliğinin kocanın soyadından devam ettiğini, aksinin kamu düzenini bozacağını belirten ret cevabı geldi. Bunun üzerine dava açtı. Hâkim ‘Çakır Birol olan soyismin Çakır olarak tashihine’ karar verdi.
“Biz bu kararları veriyoruz ama geri dönüyor” diye uyardı, “Bunun peşini bırakma” dedi.

 

Nitekim, Nüfus Müdürlüğü temyize gitti ve bir yıl sonra Yargıtay, Çakır’ın eşinin görüşü alınmadığı için davanın eksik kaldığını belirtti, kararın bozulmasını istedi.

 

*

 

Bu, evli kadının yalnızca kendi soyadını kullanma hakkını erkek eşin rıza ve onayına bağlayan, eşleri ‘hasım’ haline getirecek bir karar.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin tek kadın sedef ustası

25 Mayıs 2016
25 yaşındaki Fatma Ayran, Türkiye’nin tek kadın sedefkârı. Daha 9 yaşındayken, bir vakitler her evin alt katında tezhip, hat ve ebru atölyelerinin olduğu Küçük Ayasofya’da Müzehhibe Hatice Aksu’nun yanında çıraklığa başladı.

İlk ustası ona “Büyü de gel” dedi ama o ısrarcı oldu. Hem tezhip, hat, çini sanatlarını öğrendi hem de atölyedeki ayak işlerini yaptı.
Bu esnada, ustasıyla birlikte katıldığı Kültür Bakanlığı fuarlarında sedefe ilgi duymaya başladı.
Soluğu sedef ustası Ahmet Sezen’in atölyesinde alsa da, ona kendisini kabul ettirmesi uzun sürdü. Çünkü bu işi yapan kadın yoktu.
Sedef sadece unutulmakta olan bir zanaat değil, aynı zamanda zorlu ve pahalı bir yoldu.
Sedef Ustası Ahmet Sezen önceleri Fatma’ya “Sen kadınsın, olmaz” dedi. Ama sonra desenlerini beğendiği için 14 yaşındaki Fatma’yı çırak olarak denemeyi kabul etti. Ayran haftanın yedi günü, sabahları saat 08.00’de atölyeye girip gece yarısına kadar çalıştı. 16 yaşında, dört ayda bitireceği kalfalık işini yapmaya koyuldu ve bir kemençe yaptı. Kalfalık becerisini kanıtladıktan sonra ustalık eserine geçti. Gündüz ustasının işlerine bakıp geceleri kendi eserinde çalışarak üç yılda ustalık projesi olan aynayı tamamladı. Sadece desen çizmek için bile iki yıl emek verdi.
19’unda ustalık eserini bitirdikten sonra Süleymaniye Camii’nin restorasyonu için çalışmaya başlayan Ayran altı yıl önce Küçük Ayasofya’da kendi atölyesini açtı.


Yazının Devamını Oku

Sivil toplum dışlanarak kadın meseleleri çözülmez

22 Mayıs 2016
BOŞANMALARI Araştırma Komisyonu’nun boşanma oranlarını düşürme niyetiyle hazırladığı rapordaki kadın haklarını sıfırlayan önerileri savunacak tek bir çağdaş zihniyette insan yoktur herhalde.

Peki böylesine çağdışı bir rapor Meclis’ten nasıl çıkabiliyor?

 

Çıkabiliyor çünkü bu süreçte, kadın alanında tecrübeli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri dinlenmedi.

 

Mart ayında işin rengi belli olmuştu aslında.

 

Ömrünü kadın hakları mücadelesine adamış avukat Hülya Gülbahar, Eşitiz İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ) temsilcisi olarak katıldığı komisyon toplantısında görüşlerini sunarken, milletvekili Sait Yüce sözünü kesmiş ve onu komisyondan kovmaya kalkışmıştı. Yüce başka bir toplantıda da Çocuk Vakfı Başkanı

 

Yazının Devamını Oku

Türkiye’de boşanma sorunu yok, boşanamama sorunu var

20 Mayıs 2016
MEMLEKETTE dert bol kepçeden dağıtılırken kimilerinin tasına evlilik kurumundaki ‘çatlak’ düştü.

Deva bulma ümidiyle Meclis’te Aile Bütünlüğünü Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon, boşanmaların nedenlerini araştırıp politika önerileri sunacaktı.

 

Komisyonun rapor taslağı ortaya çıkınca, kadın haklarını lime lime eden bir öneriler dizisi olduğu görüldü.

 

CHP, HDP ve MHP rapor taslağına muhalefet şerhi düştü. Kadın örgütleri ayağa kalktı.

 

*

 

Yazının Devamını Oku

Otel anıları

18 Mayıs 2016
Benim kuşağımın ilk gençlik yılları hiç de kuru geçmedi. Tam da o yıllarda ünlü müzisyenler Türkiye’de konser vermeye başladı.

İlk heyecanlarımızın tam da onu karşılayacak bir kültürün geliştiği yıllara denk gelmesi büyük şanstı.
90’lardan, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) film ve müzik festivaliyle yetinmeyip caz festivalini başlatacağı günlerden söz ediyoruz.
Karışık kasetleri eskide bırakmamışız, CD hayatımıza girmemiş.
25 yıldır İKSV’nin getirdiği sanatçılar The Marmara Taksim’de konaklıyor.
İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ata Eremsoy o günlerde otelin resepsiyonunda çalışıyor.
İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ise müzik festivalinde koordinatör.
Su gibi geçen 25 yılın anılarını, otelin dört başı mamur bir İstanbul manzarası eşliğinde bu ikiliden dinliyoruz.

Yazının Devamını Oku