Babasının kuzeni 52 yaşındaki Recep Yalçın da aynı apartmanda oturuyor.
S.Y. onu hep amcası bilmiş; kızıyla da çok yakın arkadaş.
Bir gün amcasının ona tuhaf bakmaya başladığını fark ediyor. Bu farkındalığın üzerinden çok geçmeden amca S.Y.’nin okul çıkışlarına gelmeye, ona mesajlar atmaya başlıyor.
S.Y. onların evindeyken ve kızı kısa bir süreliğine odasına gittiğinde S.Y.’ye sarılıp onu öpmeye çalışıyor.
Ama ne yazık ki, o günlerin yanlış politikaları sonucunda kültür cennetine değil, sanayi cehennemine dönen Aliağa’dan bahsetmek zorundayım.
1970’lerde burada sadece bir demir çelik tesisi varken sonra ikincisi, derken üçüncüsü kuruldu. Ağır Sanayi Bölgesi ilan edilmesiyle de Aliağa’daki tükenmişlik başladı.
Bir rafineri zaten vardı; şimdi ikincisi kuruluyor. Bu rafinerinin içine petrokoklu termik santral yapılması planlanıyor. Pek çok ülkenin tehlikeli atık olarak niteleyip sınırlarına dahi yaklaştırmadığı petrokoku biz İzmir’in damında yakmaya çalışacağız!
Aliağa’da sadece rafineriler ve 20-25 fabrikadan müteşekkil devasa bir kirletici petrokimya tesisi yok. Burada aynı zamanda, gemi söküm tesisleri, limanlar, gübre fabrikaları, ithal hurda depoları, demir eritilen haddehaneler ve ark ocaklı demir çelik tesisleri var. Hem de tam 6 tane. Herhalde dünyanın başka hiçbir yerinde bir ilçe sınırları içinde 6 tane ark ocaklı demir çelik tesisi yoktur.
Aliağa’da faaliyet gösteren fabrikalardan çıkan cüruf, tufal ve baca tozları ise Foça’daki Ilıpınar ormanlarının içine dökülüyor. Burada 40-50 milyon tonu bulan devasa atık dağları oluştu. O atık dağlarını görseniz ağlarsınız.
Bu, yerele ve kültürel bağlara, adil ekonomiye, yaşanılabilir şehirlere odaklanan, modern hayatın rekabetçi ve duyarsız yapısına, tüketim kalıplarına alternatif niteliğinde bir toplumsal hareket.
İnsanları durmadan koşmaya zorlayan bu hayat düzenine karşı çıkan iki çift, Beşiktaş’ta Slow Public adlı bir
mağaza açtı.
Ortaklardan Işıl Evgin Toroslu önceden iletişim uzmanı olarak çalışıyordu. Eşi Gökmen Toroslu endüstriyel tasarımcı ve mimar. Diğer ortaklar Ege Soley Sürücü çiçek tasarımcısı; bu mağaza onun çiçek dükkanıydı, siparişle çalıştığı için işini üst kata taşıdı.
Onun eşi Kaan Sürücü aslen mimar ama birkaç yıl evvel kariyer değişikliğine gitti ve şu anda hayvancılıkla uğraşıyor.
Slow Public’i ayrı disiplinlerden gelen, 30’lu yaşlarının başında birkaç eski arkadaşın güçlü yanlarını ve yaşam enerjisini birleştirdiği bir proje olarak tanımlayabiliriz.
Yaşadığımız hayatların ancak ara ara gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldığımızda tadının çıkacağını düşünen bu dörtlünün mağazası yavaş yaşam felsefesini temsil ediyor.
Okul idaresi, Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 59’uncu maddesine dayanarak E.I.’yı okuldan atmıştı.
Yönetmeliğe göre, ortaöğretim süresinde sınıf tekrarı en fazla bir kere yapılabiliyordu.
Ve E.I. ikinci kez sınıf tekrarına düşmüştü.
Bu durumda eğitimine ancak açık öğretim lisesinde devam edebilirdi.
Uygar Özesmi’nin kurduğu platformun amacı, ekolojik ve sosyal açıdan adil bir ekonominin yaratılması için insanları harekete geçirmek.
Doğaya ve tüm canlılara ‘iyilik’ kavramı üzerinden yaklaşan ve etik kaygıları olan insanları bir araya getiren platform, bu insanların doğaya ve insana dost üretim yapan üreticileri desteklemesini sağlıyor.
Amaç, ekolojik ve sosyal açıdan adil bir ekonomi yaratmak.
Platformun ‘Çarşı’ bölümünde üreticiler yer alıyor.
Suriyeli sığınmacılara uygulanan geçici koruma statüsü, Suriyelilerin beslenme olanaklarının yerel yönetimler tarafından gözlem ve denetim altında olmasına imkân tanımıyor.
Misal, geçici koruma kapsamında İzmir’de kayıtlı Suriyeli sığınmacıların sayısı 84 bin 864 ve bunların yarısı çocuklardan oluşuyor. İzmir’de yetersiz beslenmeye yatkın ve dezavantajlı bir hedef grup olan çoğunlukla 7-12 yaş aralığındaki Suriyeli sığınmacı çocuklar, ilkokul çağında sınırlı ya da yetersiz protein ve vitaminle gelişimlerini tamamlamaya çalışıyorlar.
İyi beslenememeleri, hastalıklara karşı savunmasız kalmalarına neden oluyor. Bu durum, çocukların eğitime devamını olumsuz etkiliyor. Yani, olası hastalıklara karşı savunmasız kalırken, aynı zamanda hem eğitime hem de sosyal çevreye entegre olamıyorlar.
Bu çocuklar İzmir’de, sosyolojik yapıları gereği kırılgan ve dezavantajlı grupları bir arada barındıran mahallelerde yaşıyorlar. Son zamanlarda yapılan kontrolsüz insani yardımlar, dezavantajlı mahallelerde birlikte yaşayan farklı sosyal grupları kutuplaştırdı. Bu kutuplaşma Suriyeli ve Türkiyeli çocukların birlikte sosyalleşmelerinin önünde engel.
İnsani yardım ve sosyal yardım alanında faaliyet gösteren Kalkınma Atölyesi Kooperatifi ile Genç İşi Kooperatifi ihtiyaç duydukları fonu bulabilirlerse herkese örnek olacak bir projeye imza atacaklar.
Bu proje kapsamında hem Suriyeli çocuklara hem de onlarla aynı okullarda okuyan dezavantajlı çocuklara tarımsal kooperatifler veya yerel özel sektör firmaları aracılığıyla üretilen yoğurdu düzenli olarak ulaştırmayı ve projeyi yaygınlaştırmayı arzuluyorlar.
100 işgünü devam edecek pilot projede hedef, 150 gram ambalajlı yoğurtların her gün doğrudan çocuklara ulaştırılması.
24 yaşındaki Emre Uğur, Şanlıurfa’nın Harran ilçesindeki Şehrince Köyü’nde okul öğretmeni. Ana yolun kenarından geçerken ışıklarını göremediğiniz, yurdun okyanusta su damlası kadar köylerinden biri bu.
İstanbul’dan bu köye varan Uğur’un meslekte ikinci yılı. Aslında ‘öğretmen’ onu anlatmaya yetmiyor; o daha ziyade, pamuk tarlalarıyla çevrili bir köy okulunda, geleceğini tarladan başka yerde göremeyen çocuklar için bir hayal mimarı.
Peki çocuğa cinsel istismar kötü de çocuğa dayak gibi bir bedensel cezalandırma yöntemi kabul edilebilir mi?
Hayır.
Ama ne yazık ki, zalimce ve aşağılayıcı biçimlerdeki bedensel cezalar çocukları etkileyen şiddetin en yaygın biçimi. Ve ülkemizde çocukların büyük çoğunluğu açısından gündelik bir deneyim.
2013’te yapılmış bir araştırmaya göre, Türkiye’de eğitsel amaçlar için ya da çocuğun öfkelendirici bir davranışına tepki olarak çocukların yüzde 74’ü şiddetin en az bir biçimine maruz kalıyor.