Ne olacak bu sinemaların hali?

Yurdumuzda bir markanın, sizin sorularınızı cevaplamak için görevlendirilmiş elemanı ile iletişim kurduğunuzda alacağınız cevabı artık biliyorsunuz:

Haberin Devamı

“Konu hakkında bir bilgim yok.”
“Bir fikrim yok.”
“Bilemiyorum.”
“İnanın hiç bilmiyorum.”
Peki şu sorulara yanıtlar ne olacak...
Bunun bir beden küçüğü var mı?
“Bir beden küçük derken?”
Bu telefonun son modeli ne zaman çıkacak?
“Son model derken??”
Çok temel, çok basit sorularda bile vaziyet böyle.
Ya bilmiyorlar ya da “derken” kalıbı ile karşılaşıyorsunuz.
Girdiğiniz mağazada, telefon açtığınız müşteri hizmetleri hatlarında, gittiğiniz sinemada, alışveriş merkezinde, her yerde durum böyle.
Artık alıştık, sorula-rımızı mağaza görevlisi yerine Google’a soruyoruz, artık markanın görevlileriyle iletişim kurmanın vakit kaybı olacağını öğrendik.
Girdiğiniz bir hazır giyim mağazasında, ürünle ilgili temel bir soruya parçacık fiziği sorusuyla karşılaşmışçasına “Bilgim yok” cevabı veren görevlinin vaziyetinde hayati bir durum yok.
Ha, verebiliyor olması gerekir, o ayrı ama bir aksesuvarın malzemesiyle ilgili bilgi alamamanız can güvenliğinizle ilgili bir sorun yaratmaz.
Fakat konu toplu halde yaşanan alanlar olduğunda iş değişiyor.
Mesela sinemalar... Alışveriş merkezleri...
Toplu taşıma araçlarının kalabalık istasyonları...
“Konu ile ilgisi olmayan”, işiyle ilgilenmeyen, “mesai”den anladığı “diğer çalışma arkadaşıyla gıybet” olan, basit krizlerle karşılaştığında dahi inisiyatif alamayan, alacağı/ almayacağı önlemlerin nelere neden olabileceğini göremeyen anlayış, bir gün hepimizi “tesadüfen” öldürebilir.
Bakın daha çok yeni: Şehrin ortasındaki bir sinemada film izleyen bir sinemaseverin başına bir tahta parçası düşüyor ve başı yarılıyor.
Başından kanlar gelen izleyiciyi gören salondaki diğer izleyiciler çığlık çığlığa ışıkların açılmasını, filmin durdurulmasını istiyorlar.
Duyan olmuyor, cep telefonu ışıklarını açıyor izleyiciler, ardından yaralanan ve bayılan kişiyi dışarı taşıyorlar.
Şans eseri bu kişi ölmüyor ancak sinema salonu sorumluluk da almıyor.
Sinema salonlarının en büyük derdi bu işte.
Bilet ve mısır sattı mı, salonlarına konforlu koltuk yerleştirdi mi, tamam sanıyor.
Sinema izleyicisi, iki saat boyunca sinema salonunda “kaderine terk ediliyor” bir başka deyişle.

Haberin Devamı

Bağırsanız, duyan yok

Haberin Devamı

Sinema salonlarında kalabalık günlerde kendini iyi hisseden var mı?
Başınıza bir hal gelse oradan çıkabileceğinize inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum.
Bir tahliye planı olsa bile bunu uygulayacak olanlar, “Yangın çıktı derkeen?” diyecek elemanlar olduğu için insanların birbirini ezeceğine şüphem bulunmuyor. Sinemada bayılan, başına bir iş gelen biri olduğunda, koşacak bir görevli, yardım eli uzatacak bir sorumlu olmuyor etrafta.
Adamlar daha kalabalık günlerde ağzına bir dolu salonlarda havalandırma ayarı yapamıyor, içeride olup bitenden haberi yok kimsenin.
Görevli kapıyı çekiyor ve gidiyor, filmin sonuna doğru sıcaktan kan ter içinde kalıyorsunuz, nefes alamaz hale geliyorsunuz.
O anda “Biraz havalandırmayı açın” diye bağırsanız, hatta tüm salon birleşip yurttan sesler korosuna dönüşseniz bile sizi duyan kimse olmuyor.
Sinema salonu sahipleri, o havalı isimli şirketler, kalabalık salonlarının güvenliğiyle ilgilenmek yerine salonun cilasına, görüntüsüne odaklanıyor.
Bilet satıp şıkır şıkır salonlar yapıp, filmin başına seksen, ortasına da yüz seksen tane reklam alınca, “değirmen dönünce” iş bitmiyor.
Salonda misafir ettiğiniz insanların güvenliğinden de sorumlusunuz.
Hatta bakın, güvenliğe bile gelemedim daha, misafir ettiğiniz insanlar filmin sonuna doğru soluk alamıyor, soluk...
Haberiniz yok!

 

Yazarın Tüm Yazıları