Kafa değişmezse daha çok mektup yazılır!

Son yıllarda sık sık duyduğumuz cümleler:

Haberin Devamı

- Artık çarpıklıklara, şark kurnazlıklarına, vicdansızlıklara şaşırmıyoruz.
- Yalancılık, sahtekarlık normalleşti ve bunun normal olmadığını kimseye anlatamıyoruz.
- Hata yaptığını kimse kabul etmiyor, kimse sorumluluk almıyor.
- Trafik kazaları can almaya devam ediyor ve kimse kılını kıpırdatmıyor.
Bu cümlelerin hepsi doğru ve hepsini hemen hemen her gün yaşıyoruz.
Sahtekarlık yapan bir adama “Neden bunu yaptın?” diye sorsanız, eminim makul bir yanıt alırsınız. Ölüm-kalım sınırında ihtiyaç durumunda olduğu için sahtekarlık yapmıştır ve elinde yaptığını haklı çıkaracak sebepler vardır.
Trafikte canınızı tehlikeye atan adamın da geçerli sebepleri vardır. Bir yere yetişmeye çalışıyordur veya en iyi ihtimalle siz biraz yavaş giderek onun zamanını çalıyorsunuzdur. Bunun için yine en iyi ihtimalle yarın yokmuş gibi kornaya basar veya camdan başını uzatıp haykırır.
Seyir halindeyken siz ondan 3 km/s yavaş gidiyorsunuz diye aracınıza teğet geçer ve önünüze kırar, sizi “cezalandırır”. Halbuki sizi öldürebilir bu şekilde fakat belki başına daha önce ciddi bir kaza gelmemiştir, o “usta bir sürücü” olduğu için bu şekilde sizi cezalandırmayı kendinde hak görür.
Bu konuda bir kafa karışıklığı yoktur, o haklıdır. Son derece haklıdır, aksine ikna edemezsiniz.
Bazen o çok dikkatli olduğunu düşünen sürücüler insanların ölümüne sebep olabilir. Mesela Rüzgar Çetin’in yaptığı o kaza.
Ardından kendisinin ve babasının pişmanlık mektupları yazdığı, şehit polis memurunun ailesinden af dilediği o kaza...
Siz polis memurunun ailesinin yerinde olsanız, bir kelime bile okumak ister miydiniz? Sinan Çetin “Önemli olan artık acıların sarılması için ne yapabiliriz?” diyor. Giden gitti, bu konuda bir şey yapamaz fakat ileriye yönelik pek çok şey yapabilir, yapabiliriz.
Kendini en medeni, en “toplum içinde yaşama kurallarını bilen” kişi olarak tanımlayan bile yollarda dünyanın en ilkel ve vahşi canlısına dönüşüyor. Ölümsüz bir canlı bu üstelik, öyle davranıyor çünkü.
Beş yaşında küçük çocuklar olmadığımız için, bize bedeli büyük olacak bazı konulardan kendinizi koruyacak beceriye sahibiz esasında. Ölümsüz de değiliz.
Bize ölümlü olduğumuzu hatırlatacak bir durum olmadığı sürece sorumsuzluk yapmayı sürdürüyoruz ve bunu sürdürdükçe normalleşiyor işler...

Haberin Devamı

Basit... Çok basit!

Haberin Devamı

Çok basit mesele aslında, çok basit. Düşünmesi de basit, yapması da basit... Hatta birileri bizim adımıza düşünmüş, hayatımız kolaylaşsın diye “trafik kuralları” hazırlamış. Kafamızı çok yormadan sorumlu araç kullanabiliriz, sıramızı bekleyebiliriz, kurallara riayet edebiliriz...
Ters yöne girmeyebiliriz, “ters yöne girme” diyenlere küfretmeyebiliriz, sinyal verebiliriz...
Hız kurallarına uyabiliriz, olduğumuz şeritte kalabiliriz, biraz yavaş gidebiliriz, haydut gibi kadınları sıkıştırmayabiliriz...
Dörtlüleri yakınca tüm trafik kurallarından muaf sayılıyoruz ya, bu düşüncemizi değiştirebiliriz...
Yol verebiliriz, yol isteyenlere namusumuza el uzatmış muamelesi yapmayabiliriz...
Yayalara yol verebiliriz, yayalara yol verenlere korna çalmayabiliriz, insanların üstüne sürmeyebiliriz...
Küçücük sorumsuzlukların, bir saniyelik sabırsızlıkların nelere yol açtığını çok iyi biliyorsunuz esasında.
Her kısayol, kurallara aykırı davrandığımız her an, her minicik sahtekarlık, daha büyüklerinin önünü açıyor. Normalleştiriyor.
Bunun tam aksi de olabilir. Madem “büyükler” bize iyi örnek olmuyor, biz, sokaktaki vatandaş olarak birbirimize örnek olalım.
Sizce işlerin başka türlü düzelme ihtimali var mı?
Belki onlar bizleri örnek alır, ne dersiniz?

Yazarın Tüm Yazıları