Bugünün Rönesans ressamları: Pınar&Viola

IKEA’nın 17 Haziran’da piyasaya çıkacak yeni koleksiyonlarında bu sene güzel bir sürpriz var: İlk defa bir Türk sanatçı, işleriyle marka için özel bir koleksiyon hazırladı.

Haberin Devamı

Paris’te yaşayan görsel sanatçılar Pınar Demirdağ ile Viola Renate’nin markası Pınar&Viola’nın IKEA ile ortak kurduğu hayal dünyasıyla, kısa bir süre sonra tanışacaksınız...
Pınar Demirdağ, lise eğitimini St. Joseph’te tamamladıktan sonra Fransa’da St. Etienne’de Obje Tasarımı eğitimi almış, ortağı Viola Renate ile Paris merkezli çalışan bir “dijital couture” sanatçısı.
Pınar&Viola, yeterince üzerinde düşünülmeyen, dikkat çekmeyen sosyokültürel konulara dikkat çekmek için kendilerine has bir görsel dil kullanan yeni nesil sanatçılar. Kendilerini tasarımcı değil, sanatçı olarak tanımlıyorlar.
Moda tasarımcıları her sene kıyafetlerden oluşan koleksiyonlar üretir, fakat Pınar&Viola, her yıl imajlardan oluşan couture koleksiyonlar çıkarıyorlar ve bunu dünyada yapan tek duo olduklarını söylemek mümkün.
“Dijital couture sanatçısı” kavramını şöyle tarif ediyor Demirdağ: “Mesela bizi bir Rönesans ressamı gibi düşünebilirsiniz. Onun iş sabrına sahibiz.”
Doğru, bugünkü Rönesans ressamı”nın eşdeğeri, görsel iletişim dili ile sistem eleştirisi yapan sanatçılar olmalı...
Pınar&Viola’nın yaptığı tam olarak bu, couture tasarım yapanların anlayışıyla görseller oluşturuyor ve kendi algı/hayal dünyaları üzerinden düşüncelerini ifade ediyorlar...
Birkaç ay önce IKEA, “Çalışmalarınızı takip ediyoruz, görsel dilinizden çok etkilendik, dünyalarımızı birleştirmek, insanlara hayal kurdurmak, düşündürmek, merak ettirmek istiyoruz” diyor ve koleksiyonun öyküsü başlıyor...
“Ötekini”
kucakla
Koleksiyonun bir adı yok ama “Embrace of the other” diyor Demirdağ, yani ötekini kabul etmek, tanımadığını, yabancıyı kabul etmek... “Dünyamız ‘yabancı olanı kabul edememe’ üzerine kurulu bir sistemle çalışıyor. Biz eşitliği; ırk, cinsiyet eşitliğini vurgulayan işler yapıyoruz, ‘dijital çağda ütopya’ yaratıyoruz...
Bu dünyaya herkes davetlidir, herkes hoş karşılanır, insanlar arasında ayrım yoktur. İşte bu koleksiyonda da bunlar var” diyor.
Koleksiyonda hayvanlar, dünya dışı varlıklar ve mitolojik varlıklar var. “Eğer bu varlıkların olduğu bir çarşafın altında uyuyabiliyorsanız, bu demektir ki başkasını kabul edebiliyorsunuz. Kendinizi çevrelediğiniz her obje ve kavram sizi anlatır” diyor Demirdağ ve ekliyor: “Ne kıyafet giyiyoruz, nasıl arkadaşlar ediniyoruz, evimizde ne var... Bunlar bizi biz yapıyor.
Tamamen kıpkırmızı giyinirsen, mutsuz olman mümkün değil. Biz de tam olarak böyle düşünüyoruz. Renkli, hikayesi olan şeyler kullanabiliyorsanız, evinizde, var olduğunuz yerde yani ‘habitat’ınızda, tercihlerinizin sizi uzun dönemde daha açık fikirli biri yaptığına eminim.”
IKEA’ya özel hazırladıkları koleksiyonun çıkış noktası gözler. Gözlerin çıkış noktası ise elbette nazar boncuğu. Ana teması ise “anamorfizm” yani cansız objelere can vermek:
“Bu bizim üzerine çok okuduğumuz, etkilendiğimiz ve ilham alığımız bir felsefe. Her şeyin, objelerin dahil bir ruhu olduğuna inanıyoruz. Nazar boncuğu fazlasıyla sömürülmüş bir objedir ‘Beni koru, onu koru’ diye. Peki acaba nazar boncuğu bu konuda ne düşünüyor? Nazar boncuğuna gözlerini vererek ona da bir can katmak istedik.”
Yani bir başka deyişle stilize edilmiş, pop kültürden alınarak doğanın içine katılmış, anlamı kendisine iade edilmiş bir nazar boncuğu kavramıyla karşılaşıyoruz.
Kelimelerin anlamlarını kaybettiğimiz, “öteki” olana karşı nefretin sıradanlaştırıldığı bir çağda Pınar&Viola’nın işleri öyle değerli ki... Estetik yönü bir yana, hislere görsel yoldan tercüman oldukları için büyük bir alkışı hak ediyorlar.

Haberin Devamı

Bugünün Rönesans ressamları: Pınar&Viola

Yazarın Tüm Yazıları