Paylaş
Bir zaman önce Instagram’da eski sevgilisinin evlendiğini, son sevgilisinin de yeni sevgilisiyle tatile çıktığını, çiftlerin “mutluluk saçan” fotoğraflarıyla öğrenen Selin, arkadaşı Filiz’i ağlayarak arıyor.
“Ben hiç mutlu olmayacak mıyım” diyor, “Ben bu kadar mutsuzluğu hak edecek ne yaptım?” diye soruyor titreyen sesiyle.
Filiz şaşırıyor...
Aslında o kadar da şaşırmıyor... 15 gün, belki bir ay önce kendisi aynısını yapmış çünkü...
Bir tanıdığın “mutlu Instagram profili”ne denk gelmiş, karısı için düzdüğü övgüleri okumuş, çocuklarını, huzur ve neşe saçan fotoğraflarına bakıp gözyaşlarına boğulmuş...
Bir insan diğerinin mutluluğuna bakıp neden ağlar ki? Ağlamış işte.
“Onda var, bende niye yok” diye ağlamış. Çocukken diğer arkadaşında gördüğü daha güzel oyuncağa bakıp ağlar gibi ağlamış.
Filiz halbuki o sırada dünyanın en güzel yerlerinden birinde seyahatte...
Hayatı boyunca gitmek istediği İtalya’nın Positano kıyılarında bir evde kalıyor...
Dünyanın en güzel yerlerinden birinde ama o, hiç tanımadığı bir adamın, hiç tanımadığı karısı ve hiç tanımadığı çocuklarının mutlu fotoğraflarına bakıp ağlamayı seçiyor...
“Yokluk” psikolojisi böyle bir şey işte.
Kimileri ona “Bardağın boş tarafını görenler” diyor. Kimileri “hayattaki olumsuzluklara odaklanan insan.”
Filiz böyle tanımlamıyor kendini tabii. Sadece biraz “talihsiz, şanssız, sürekli başına kötü şeyler gelen, çok güldüyse kesin ağlayacak olan, arzu edilmez, yüzüne bakılmaz, sevilmez” hissediyor. Kendini pek sevmiyor.
İlginçtir, Filiz’in çok iyi bir işi, onu çok seven arkadaşları, onu çok seven bir ailesi, güzel bir evi, güzel komşuları ve rahat bir hayatı var.
Ama o, hiç tanımadığı insanların Instagram profillerine bakıp üzülmeyi tercih ediyor.
Bir an Instagram’ın, Facebook’un hayatımızda olmadığı bir dünya düşünelim. Düşünmeye gerek yok aslında, 20 yıl önce böyleydi bu dünya. Yine başkalarının üzerinden kendini ölçüyordu Filiz.
Çocuk arzusuyla yanıp tutuşurken hafta sonları parkta bir örnek mont yelek giymiş, puset iten çiftlere bakıp üzülüyordu.
El ele gezen çiftlerin haline bakıp kendi mutsuzluğuna odaklanıyordu.
Restoranda üç yan masada oturan çifte kaçamak bakışlar atıp “Ben niye yalnızım” diye soruyor, mekanın ortasında hıçkırıklara boğulmamak için kendini zor tutuyordu.
Oysa bilmiyordu ki bir örnek giyinmiş puset iten çift, bir ay önce ayrılığın kıyısından dönmüştü.
Aralarında aşka dair ne varsa bitmişti, adamın hayatına başkaları girmişti, boşanmayı düşünmüşlerdi ama yeni doğan bebeklerinin hatrına “Bir kez daha deneyelim” demişlerdi.
Belki de kavga-gürültüsüz ilk hafta sonuydu bu. Biraz gülümseyebilmişlerdi.
İşte, bizim Filiz de o gülümsemeyi yakalamıştı ve aklından bir “mutlu aile” öyküsü yazıp “Bende niye bu yok?” diye ağlamıştı.
Diğer “sahnelerde” de üç aşağı beş yukarı aynısını yapmıştı. Yokluğa odaklanmıştı.
İlginçtir, o zamanlar da güzeldi Filiz’in hayatı.
Yine harika bir işi, harika bir evi, onu seven arkadaşları vardı ve esasında harika bir hafta sonuydu...
Ama o “mutlu aile profiline” bakarak kendi mutsuzluğuna odaklanmayı seçmişti.
İşte “yokluk” psikolojisi böyle bir şey.
Bu öyle sinsi bir his ki, sürekli av peşinde kurt gibi, insanların boş anını bekler.
Biraz yoruldukları, biraz üzgün, biraz stresli oldukları zamanlarda atağa geçer.
“Benim hiçbir şeyim yok ama herkes çok mutlu görünüyor” dedirtir.
Omuz düşürür, özgüven sarsar, ağlatır, hırçınlaştırır, mutsuzluk verir.
Ha, bakın, dün kendilerine, bugün sosyal medya profillerine baktığınız o insanlar gerçekten mutlu olabilir. Ama mutsuz da olabilir.
Sürekli etrafa “Bakın, çok iyiyiz biz” mesajı göndermek isteyen, mutsuz ama “dostlar alışverişte görsün”cüler de olabilir.
Veya sürekli onay, beğenilme “like” ihtiyacı içinde, egosunun esiri ruhlar da...
Üstelik sosyal medyada paylaşımda bulunan insanların üzgün halini, çirkin çıktığı fotoğrafları görmezsiniz.
Mutlu fotoğraflarda bir gece önceki büyük kavgayı, üç ay önceki kaybı, bir yıl önce herkesin hayatını değiştiren ölümü, dün işyerinde yaşadığı büyük utancı, iki hafta önceki büyük başarısızlığı...
Göremezsiniz.
“Mutlu” resim çizen profillerde kaybolmayın.
Fotoğraflara bakıp bilmediğiniz hayatlara dair mutlu öyküler yazmayın.
Başkalarının mutluluğuna bakıp “Bende niye yok” diye üzülmeyin.
Var aslında, çok daha fazlası var hem de. Hatta onlarda olmayan, sizde var.
Fotoğraflara bakarken kullandığınız, “Bende
niye yok” dedirten o “yokluk” gözlüğünü çıkarmak lazım önce...
Paylaş