Son dönemde Çekmeköy Tan Sağtürk Akademi'de ve Müjdat Gezen Actor Studio'da Ses Nefes Vokal Teknikleri dersleri veren ve tiyatro oyunlarında rol alan Arcak, ‘Korkma’ adını verdiği yeni single şarkısıyla, dijital müzik platformları ve radyolar aracılığıyla müzikseverlerle buluştu.
‘Hayran olduğum Hz. Mevlana'nın beni rahatlatan beyitlerini dinleyicilerle paylaşmak istedim. Aslında seneler evvel Can'la (Algeç) ikimizin yaptığı bir işti bu. Sonra Korhan'ın aranjesiyle vücut, Burcu Karadağ'In üflediği neyle de ruh buldu’ dediği, şarkının bestesi Can Algeç, sözlerini de, Mevlana'nın rubailerini derleyerek yazdığı şarkının sözleri kendisine ait.
Korkma
Bu dünya çok şeye gebe
Doğurduklarından korkma
Başına her ne gelirse
Devamlı değildir korkma
Kendinden geç, başkasından geç
Bir arkadaşımın yaşadığı, yakından şahit olduğum bir durumu paylaşacağım bu kez sizinle.
Bakalım yorumlarınız ne olacak bu konuda?
Yaşanan bu ilginç ilişki (gerçi ilişki demeye bin şahit ister) geçenlerde yine aklıma gelince…
Bir erkek…
Bir erkek, bir kadınla neden her gün ne yaptığını, nerelere gittiğini, sıkıntılarını (üstelik kadın, ona sormadığı halde) paylaşır? Bu iki kişi karı – koca değiller, sevgili değiller, arkadaş değiller.
Peki neler?
Ve bu erkek oldukça çapkın…
Bu çapkın erkek, günübirlik onca ilişki yaşıyor.
Hayattayken UNESCO tarafından ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ ödülünü alan ve 2010 yılında hayata veda eden, Kütahya'da olduğu kadar ülke ve dünya çapında da eserleriyle bilinen Sıtkı Olçar için Belediye Meclisi'nden çıkan kararın ardından 'Çini Müzesi' oluşturulmasına karar verildi.
Kütahya'nın tarihi dokusuna yakışır bir konakta açılması planlanan müzede, Sıtkı Olçar’ın özel koleksiyonlarından kişisel eşyalarına kadar birçok eserin sergilenecek.
Kütahya’da ‘Sıtkı’ atölyesinde bir araya geldiğimiz Sıtkı Usta’nın kızı Nida Olçar’la; çinileri, babasını, eserlerini, dünyanın dört bir yanından babasının yaptığı çinileri almaya gelenleri ve tam o gün aldığı müzenin açılacağı haberini konuşuyoruz.
Nida, sohbetimiz sırasında, oluşturulacak müzede Sıtkı Ustanın sadece çinilerinin, eserlerinin olduğu bir müze olmayacağını, bu müzede ayrıca Sıtkı Usta'nın bütün yaşamını sergilenecek olan Usta'ya ait çakı koleksiyonundan tutun da özel koleksiyonlarına, özel kişisel eşyalarına kadar, yazıların ve resimlerin olacağı bir müze olacağını belirtiyor.
Hazırlıkları ve çalışmaları süren ‘Çini Müzesi’ Ekim – Kasım 2013 tarihinde açılacak ve sanatseverlerle buluşacak.
Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken, maddi – manevi birçok sorunun üst üste geldiğini, hayatındaki birçok şeyin ters gittiğini söyledikten sonra dudaklarından dökülen cümle; intihar etsem…
Ona, bunun bir çare olmadığını ve bu yolun kolaya kaçmak olduğunu ve zorluklar aşıldığında yaşamın ve mutluluğun daha bir anlam ve daha çok değer kazandığını söyledim.
Sonra…
Dün okumaya başladığım bir kitapta da konu bir yerde intihara gelince…
İntihar nedenlerini ve çeşitlerini düşündüm.
Bir avuç uyku hapı…
Binadan aşağı atlamak… Hadi, boşlukta, aşağıya süzülürken fikrin değişiverirse…
Arabalı vapurdan atlamak… Nantucket’e giden arabalı vapurdan atlayan John Berryman’ı anımsamak…
Her şey film…
Gidip sığınırız bir filmin kucağına.
Çünkü hayattaki acı tatlı her şeyi, aşkı, ayrılığı, yalnızlığı, kavuşmayı, heyecanı, çaresizliği, özlemi bize yansıtır en yalın, en naif, en katıksız haliyle, beyazperdeden.
O beyazperdeden gizli bir el dokunur sanki duygularımıza, kuytularımıza.
O yüzdendir kendimizi bularak, izlediğimiz filmlerle bütünleşerek sinema salonlarından çıkışımız.
Dediğim gibi katıksız, tarafsız ve hayattaki her duyguyu, olguyu, aksiyonu olduğu gibi aktarabildiği ölçüde bizi kendine çeker en cazip, en davetkar, en karşı koyulmaz haliyle.
Aksiyon deyince…
Geçtiğimiz günlerde bir aksiyonun ortasında buldum kendimi.
Evet biz…
Nasıl diye sorarsanız…
Seçimlerde oy kullanarak…
Ve hatta oy kullanmayarak da…
Sonuçları da bunlar.
Ve şimdi de başımıza açtığımızı…
Başımıza geleni çekiyoruz.
Oy kullanmak ve kullanmamak ne alaka diyecek olursanız…
Bence bunlar normal düşünen insanlar değil ki, bu kararları almışlar.
E, bakın çoğu kişiye, diğer insanlara.
Öyle mi yapıyor çoğunluk?
Hayır.
Menfaatleri doğrultusunda insanlarla görüşüyor.
Çıkarları için başkalarını kullanıyor.
Para için birbirlerini satıyor.
Çoğu insan birbirinin kuyusunu kazıyor.
Aynen o hesap…
Gezi Parkı davasıyla başlayan, birçok konuda birçok kısıtlamalarla karşılaşan insanların tepkisiyle süregelen, yirmi gündür süren direniş ve dirilişin, beklenmedik bir anında, özellikle de hiçbir tatsızlık olmayacağı belirtilmesine rağmen (nedense tatsızlık olmayacağı bildirildikten sonra her defasında) insanları çaresiz bir şekilde çıkmazda bırakarak canlarına zarar verme pahasına, kahreden, nefes aldırmayan gelişmeler…
Oysa dil, din, ırk, parti, taraf, örgüt, flama gözetmeksizin sevgi, insanlık, paylaşım çatısı altında bir araya gelen binlerce insan vardı.
Duygulandıran, gururlandıran, ağlatan…
O paydada çok şey gördük, yaşadık, öğrendik.
Sevgiyi, şefkati, yardımlaşmayı, umudu, organize olmayı, paylaşmayı, paylaştıkça çoğalmayı…
Bunları asla unutamayız.
Biber gazlarını, tazyikli suları, zülmu, yaralıları, nefes alamayışları, can çekişen insanları, eziyet edenleri, acı çekenleri, kahreden görüntüleri de unutmayacağız, unutamayacağız.