- Houzz: İçinde 55 bin mimar, iç mimar ve fotoğrafçıdan temin edilmiş 325 bin orijinal fotoğraf bulabileceğiniz Houzz uygulaması, fotoğrafların organize ve kategorize edilmesine olanak tanıyor.
- Mood Board: Hoşlandığınız fikirlerden oluşturacağınız size ilham verecek moodboard’lar hazırlamanızı sağlayan bu uygulamaya istediğiniz kadar fotoğraf, yazı ve renk ekleyebiliyorsunuz. İstediğiniz zaman da moodboard’unuza eklediğiniz öğelerle oynayabiliyorsunuz.
- ColorChange: Color Change uygulamasıyla fotoğrafını çektiğiniz mekânın renkleriyle dilediğiniz gibi oynayıp hangi rengin mekâna daha çok yakışacağını anlayabilirsiniz.
- Dream Home: Teknolojiyi takip ederek en yeni dekorasyon trendleri hafızasına ekleyen Dream Home uygulamasının içerisinde evinizi değiştirmenizi sağlayacak yüzlerce fotoğraf ve renk, onlarca stil önerisi var.
- Eco Modern Kitchen: 2011 Eco Design App ödülünü kazanan bu uygulama, çevreci yaklaşımı ve ekoloji dostu tasarımıyla farkını ortaya koyuyor. Yenilenebilir fikirler veren uygulamanın içeriğinde de geri dönüştürülebilen malzemeler yer alıyor.
- Interior Design!: Bu uygulamanın içinde, Marja van Bochove ve David Johnson gibi dünyanın ünlü fotoğrafçılarının çektiği ev fotoğraflarından yüzlerce örnek var.
- Remodelista: Remodelista, kendi içeriğindeki postlarda yer alan ürünleri nereden bulabileceğinizi size söylüyor. Dilerseniz kategori bazında da arama yapabiliyorsunuz. Favori fotoğraflarınızı işaretleyip biriktirebileceğiniz bu uygulama aradığınız tarzdaki tasarımları nerelerde bulabileceğiniz konusunda da fikir veriyor.
Evlerimizdeki renk paletinin dengeli olması için Moore’un önerisi, geçmişi bugüne taşıyan hikaye ve sembollerden yararlanmak.
“Bizden önceki nesillerin izlerini taşıyan ve geçmişteki hayatlarından çıkarıp bugüne getirdiğimiz semboller, hikayeler ve kişisel miraslar bize kendimizi güvende hissettiriyor. Sürdürdüğümüz yaşamın içerisinde geçirdiğimiz süreçler ve tarihimizle gurur duyuyoruz. Bu trendin yansımasını modada nostaljik ve vintage seçimlerin yıldızının parlamasıyla da görebiliyoruz.”, diyen renk uzmanı Benjamin Moore, kendimizi yakın hissettiğimiz coğrafya ve kültürlerin içinden bulup çıkaracağımız eski/yeni dekorasyon ipuçlarıyla kendimize özgü mekanlar yaratabileceğimizi söylüyor.
Renk paleti
Dün ile bugünün bağlantısını kuran renk paletinde ağırlı olarak canlı toprak tonları, safran sarısı, günbatımı renkleri ve bronz parıltılar bulunuyor. Natüralist bir tema, canlı ve zengin bir görünümle buluşturuluyor. Haki, devetüyü ve kök kırmızısı da bu skalaya eklenebilecek vurucu renkler arasında sayılabilir. Seçtiğiniz kahverengi solgun olmamalı; içinde kırmızı ve sarının alt tonlarını da barındırmalı. Halı üretiminde kullanılan, doğal renk veren malzemelerin değeri gün geçtikçe yükselecek. Örneğin kök kırmızı, koyu bordo ile paslaşarak en zamansız rengin koltuğuna oturmaya aday. Altın rengi ve güneşten rol çalan aydınlık sarı tonlarıyla mekânlar ısınacak; iyimserlik kazanacak. Yaz aylarında ise turkuaz ve indigo mavi, iç ve dış mekanlara sakinlik, güven ve enerji pompalayacak.
Neler var?
- Yöresel geometrik çizgiler ve modernize edilmiş otantik desenler
- Totem simgeler ve grup halinde kullanılan tasarımlar
Çünkü hem modada, hem de dekorasyonda sürekli geri dönüşler yapılarak retro ve vintage stillerle dün bugünde yeniden yaşanıyor. Bu senenin ilham kaynağı ise 1960’lar ve 70’ler.
“Bugün moda olan bir giysi, 10 yıl sonra iğrenç, 30 yıl sonra ilginç, 50 yıl sonra müthiş olacak!”, demiş Fransız sanatçı Bertrand Lavier. Çok da doğru söylemiş. Zira son yıllarda tasarımcılar zaman tüneline girip bulduklarını yeniden ortaya çıkarmaya çok meraklı. Bu sene de değişen bir şey yok; ilkbahar-yaz modası için seçilen ilham deposu 1960 ve 70’li yıllar. Londra ve Milano’daki sezon defilelerinde, o yıllara gönderme yapan form, desen ve detaylara bol bol rastadık.
Aynı eğilimi dekorasyonda da görmek mümkün. Gençlik enerjisinin tüm dünyayı sardığı, pop art’ın patlama yaptığı, bol çiçekli hippie akımının etkisindeki 60’lı yıllar ile Studio 54, punk ve İspanyol paçanın yıldızlaştığı 70’ler, bugünün ev stillerine esin veriyor. Hem o dönemde yapılan tasarımlar ikonlaşarak mekanlarda heykelsi bir karakterle yerini alıyor; hem de dönemin kıvrımlı, geometrik ve eğlenceli çizgileri farklı marka ve tasarımcılar tarafından stilize edilerek yeniden yorumlanıyor.
60’lar
Pek çok kişi tarafından tarihteki en özel dönemlerden biri olarak nitelendirilen 1960’lı yıllar yalnız dünyanın siyasi, sosyolojik ve teknolojik yapısını değiştirmekle kalmadı; sanatı ve kültürü de biçimlendirdi. Dekorasyonda sade ve açık bir yaklaşım hakimdi. Modernizm ve soyut ekspresyonizm etkisiyle geçmişteki geleneksel akımlar reddediliyor, yeni trendler ve yeni bakış açıları kutsanıyordu. Tasarım, duyguları ve tepkileri kışkırtan bir araç olarak algılanıyordu. Modernizm’in formlarından biri olan minimalizm anlayışı, tasarımı en gerekli elementlerine kadar azaltırken, tam karşı yönde çiçek gücü ve hippi hareketi etnik çizgi ve bol süslemelerle aynı hızda dönemi etkisi altına alıyor, uzay çağının etkisi ise tekno stilde varlığını hissettiriyordu. Geometrik, organik, uzay çağı formlarında, parlak yüzeyli mobilyalar, kapsül biçimli oturma üniteleri, atılabilir ve kısa ömürlü mobilyalar, separatör olarak kullanılan Danimarka tarzı açık raflar, ev yaşamının odak noktası haline gelen televizyonlar için özel üniteler dönemin karakteristik dekorasyon unsurlarıydı. Renklerde ise psikedelik akımının etkisiyle maksimum parlak, canlı ve neon tonlar kullanıldı.
70’ler
1970’ler yeryüzünü uzaydan görüntüsünün algılanmasının ardından insanların da dünyaya daha iyimser ve pozitif bakmaya başladığı yıllardı; birbirinden çok farklı stiller ve eğilimler bir arada yaşandı. Bazı tasarımcılar yüksek teknolojinin ve gelişen endüstrinin yardımıyla ekstrem tasarımlar yaparken, bazıları doğal malzemelerin, sadeliğin ve fazlalıklardan arınmanın peşine düşmüştü. Deneysellik ve iyi tasarım her alanda etkindi. Rahat oturma trendine uygun armut koltuklar, yer minderleri, organik formlu plastik, vinil ve kumaş oturma üniteleri, çok sade ve fonksiyonel İskandinav ve Bauhaus stili mobilyalar, hasır mobilyalar, rattan tavuskuşu koltuklar döneme damgasını vuran ürünler oldu.
Nerelerde bulabilirsiniz
Son yıllarda pek çok uluslararası tasarımcının radarında olan aydınlatma tasarımları, form ve malzeme zenginlikleriyle evlerin ışık saçan yeni ikonları oldular. Formdan forma büründüler; malzeme konusunda sınır tanımadılar. Teknolojiyle el ele tutuşup, çevre duyarlılığı, tasarruf ve verimlilik alanlarında üzerlerine düşeni yaptıkları da kesin.
Peki aydınlatma evreninde 2012’nin yıldızları ne? Öncelikle tasarımcılar diyebiliriz. Örneğin Ingo Maurer... Aydınlatma sektörünün tartışmasız efsanesi Ingo Maurer’in ürünleri teknoloji ve şiirselliğin mükemmel birleşimi olarak nitelendiriliyor. Bugüne dek 120’den fazla sıra dışı aydınlatma sistemi tasarlayan tasarımcı, belirli bir mekân için özel olarak yaratılan ürünleriyle de dikkat çekiyor. Boya tüpleriyle yaptığı tu-Be ve balıkçı ağlarından esinlendiği Lacrime del Pescatore, onun unutulmazları arasında.
Her zaman heyecan veren yeniliklere imza atmayı başaran Moooi de, kurucusu Marcel Wanders’ın farklı üretim teknikleriyle yarattığı ve geçmişin formlarını günümüze taşıdığı tasarımlarıyla yakından takip ediliyor. Bunların tümü eğlenceli, sürprizlerle dolu ama ayakları yere basan ürünler... Gündelik hayatlar için sıra dışı tasarımlar yaptığını söyleyen İngiliz Tom Dixon’ın Mirror Ball, Void, Beat, Step ve Etch serileri tasarım tarihine geçti bile.
Bu seneye damgasını vuracak eğilimlerin en başında düşük enerji tüketimi, uzun ömürlülük, renk sıcaklığı ve ışık kalitesi nedeniyle tercih edilen LED aydınlatma çözümleri geliyor. Endüstriyel görünümlü ready-made aydınlatmalar çok revaçta. 1950 ve 60’ların küre formlu retro aydınlatmaları her stile giriyor. Geçen senenin soğuk metalik renklerinin yerini bu sene bakır, bronz ve gold gibi sıcak metaller aldı.
11 ödülü var!
Herman Miller markasının sunduğu ilk aydınlatma olan Yves Behar tasarımı Leaf masa lambası, şu ana kadar tam 11 uluslararası ödül kazandı. LED teknolojisi ile 12 vattan daha az enerji harcıyor. Fluoresan çalışma lambaları ile kıyaslandığında yüzde 40 daha az enerji kullanımı sağlayan, hem soğuk çalışma ışığı, hem de sıcak atmosfer ışığı verebilen bu heykelimsi modeli BMS’de bulabilirsiniz.
LED’leri çok sevdik
Mozaik 220V markasının ortaklarından Susan McMurrain, mimarlık alanındaki en belirgin trendlerin yeni teknolojilerden beslendiğini söylüyor. “Bu yeniliklerin başında gelen ve “ışık yayan iyot” olarak açıklayabileceğimiz çevre dostu LED teknolojisi, Avrupa’da enerji tüketimini azaltma amacıyla yürürlüğe giren yeni yasalar nedeniyle çok revaçta. Yakın bir zamana kadar sadece mimari bir unsur olarak (örneğin nişlerde) kullanılırken, şimdi dekoratif aydınlatmada da öne çıkıyor. Tasarımcılar LED ışığına ev ortamına uyacak sıcak bir karakter kazandırmak için yeni denemeler yapıyorlar. Doğrudan duvarın içine gömülen elektrik anahtarları da bu senenin yeniliklerinden, Flos ve Moltoluce’nin çıkarttığı seriler çok güzel” diyen Susan McMurrain’in favori aydınlatma tasarımcıları ise yaratıcı ve zeki Ingo Maurer, teknoloji ve bilimi tasarıma ekleyen genç yıldız Paul Cocksedge ve 50 yıl önce yaptığı aydınlatmalar bile bugün hâlâ best-seller olan Achille Castiglione.
Muhakkak ki evinizin herhangi bir odasıyla ilgili bahar planlarınız vardır. Seçimleri yapmadan önce, gelin bu baharı karşılayan birkaç deko-ipucuna göz atalım; bakalım içlerinde ilk bakışta tutkunu olacaklarımız var mı?
- Yanık kokuyor!: Salonunuz için yeni bir renk paleti belirlemek istiyorsanız, biraz “yakıcı” düşünmelisiniz. Acı biber rengi, şeftali kabuğu, hardal sarısı, karamel rengi... Nötr renklerle birleştirebileceğiniz bu yakıcı tonlar, evinizin enerjisini yükseltecektir. Bronz ve bakır aksesuvarları da unutmayın.
- Eskimiş görünüm: Eskimiş ve yıpranmış görünümler özellikle ahşapta çok moda. Patine boyalar, okside metaller ve aynalı yüzeylerle birleşerek yaşam alanınızın natürellik katsayısını artırıyor; simetri ve monotonluğu bozduğu için kişiselleşme oyununda iyi puan kazandırıyorlar. Yeni eğilimlerden biri de, duvarları eski ahşap görünümlü duvar kağıtlarıyla kaplamak.
- Desen desen üstüne: Mobilyalar için seçtiğimiz kumaşlarla doğal desen katmanları yaratarak patchwork modasını bir adım öteye taşıyabiliyoruz. Özellikle İtalyan marka Moroso’nun Sushi koleksiyonundan sonra, aynı kanepede birden fazla desen kullanımı giderek yaygınlaşıyor.
- Büyük düşünün: Konu kitaplıksa, büyük düşünmek gerekiyor. Duvardan duvara, yerden tavana, olabildiğince yüksek ve geniş kitaplıklar salonların yeni gözdesi. Hem sofistike, hem de dinamik bir etki yaratıyorlar.
- Bölgelere ayırma: Yaşam alanınızda ana fonksiyonların yerini tanımladıktan sonra, duvar olmaksızın sınırlar çizmek için mobilyalardan yardım alıyoruz. Çift yönlü bir kütüphane, yüksek paravanlar, separatörler ya da tek tarafını sandalyesiz kullanacağınız bir yemek-çalışma masası iki ayrı mekân arasında sınır oluşturabilir. Bir diğer alternatif de tavandan sarkıtacağınız yansıtıcı tekstil yüzeyledir. Üzerlerine led ışık veya tv/video görüntüsü yansıtmak da mümkün.
- Endüstriyel lambalar: Endüstriyel-vintage stili şehir evlerinde, çatı katlarında ve loft’larda hızla yükselirken, bu stilin ana parçalarından biri olan endüstriyel lambalar büyük, pürüzlü ve eski görünümlerine rağmen baharın yeni stil ikonlarından oluyor. Beyaz, siyah, mat ya da cilalı çelik olarak yatak başucunda, çalışma masasında ya da yemek masasının üzerinde ‘cool’ durdukları kesin.
Bireysel yaşama katma değer sağlayacak formlarla şekillenen ve pozitif mekânlar üretme yolunda ilerleyen evlerde son zamanlarda öne çıkan çok güçlü bir eğilim var: Yayılarak oturma yani “lounging”. Gevşeme ve rahatlama odaklı bu eyleme cevap veren tasarımlarla evler, giderek yataylaşan bir düzlemde kurgulanıyor. Puflar, minderler, kanepeler, koltuklar ve yataklar zeminle aralarındaki sınırları neredeyse ortadan kaldıracak kadar yere yakın, yatay bir görünüm ortaya koyuyorlar.
Modernist formlarla çerçevelenen siyah, kahverengi, gri gibi renk tonları ve deri malzeme kullanımının göze çarptığı mobilyalar, fonksiyon odaklı olmanın yanında oldukça maskülen tavırlı! Çizgileri, hacimleri ve geometrik silüetleriyle bizi evde miskinlik yapmaya çağırıyorlar.
Doğayı evlere taşıma konusunda en hit malzeme olan ahşap, lounging eğiliminin de baştacı. Beyaz, krem, fildişi, inci gibi açık tonlarla birleşip, bol bol gün ışığı alan mekânlarda yormayan vurgular, sessiz düzlemler yaratıyor.
Günümüzün en kuvvetli teknolojik sembollerinden ve salonun odak noktalarından biri olan televizyonlar da, bu yatay harekattan çok memnun. Evde, en sevdiğiniz kanepenize kurularak, sinemanın insanı büyüleyen, iki üç saat için bile olsa hayattan koparan atmosferine kaptırmak kadar keyifli ne olabilir? Böyle düşünenler çoktan oturma sahalarını genleştirdi; TV çevresinde düzenledikleri yaşam alanlarına yemek yeme, çalışma ve hatta ön uyku eylemlerini sığdırmaya başladı. Hollandalı trendsetter Li Edelkoort’un da dediği gibi, evimiz ne kadar büyük olursa olsun içinde kendi küçük, özel yaşam kozalarımızı oluşturuyor ve zamanımızın büyük bölümünü orada geçiriyoruz. Derinleşen, uzayan ve büyüyen kanepeler ile bir duvarı boydan boya kaplayan geniş TV üniteleri-kitaplıklar da lounging amacıyla yarattığımız en konforlu kozalardan biri.
TV geometrisi
Yeni bir televizyon satın aldınız. Küçük bir yenilik gibi duruyor ama dekorasyon değişimi büyük bir probleme dönüşebilir. Eşyaların yönü uymayabilir ya da duvardaki eserler, objeler kapanabilir. Öncelikle nelere ihtiyacınız olduğunu belirlemeniz gerekiyor. Odanızın boyutuna göre duvardan duvara mı yoksa küçük bir TV standına mı ihtiyacınız var? DVD’lerinizi nereye koyacaksınız? Kanepe ya da koltuğunuz nasıl olacak? Kabaca kâğıdı kalemi elinize alıp bir çizim yaparak da işe başlayabilirsiniz. İtalyan Poliform Wall System TV ünitesi, asimetrik düzenlemesiyle ilham verebilir, Italdeko.
Demi Moore da yayılmaktan yana!
Ünlü akrist Demi Moore’un eski kocası Ashton Kutcher ile birlikte yarattığı Beverly Hills’teki evi, 1950’lerin mimari çizgisini taşıyor. Davetkâr ve konforlu bir stil yaratmayı amaçladığını söyleyen Moore, “seçtiğim sandalye bile üzerinde saatlerce oturabileceğim kadar rahat olmalıydı” diyor. Salondaki tercihini de geniş ve alçak bir kadife kanepe ve yine alçak bir cam sehpadan yana kullanmış.
Peki ya iş evinizi dekore etmeye geldiğinde aynı dengeyi tutturabilecek misiniz? Maskülen seçimler ve feminen keyifler “ömür boyu bir yastıkta” birleşecekse, o yastık çiçekli mi olacak, çizgili mi? İşte bütün mesele bu!
Eminim ki bu hafta sonu tüm gazete ekleri 14 Şubat’a kilitli. Bu kıpkırmızı haftanın anlam ve önemine uygun olarak evcimence bir işe kalkışalım ve gelin damarlarında ‘fonksiyon ve konfor’ akan erkek ruhu ile gözlerini ‘estetik ve nostaljik’ olandan alamayan kadın ruhunu aynı evin içinde birleştirelim! Her iki cinsiyetin de hoşuna gidecek, ikisinden de izler taşıyacak, maceracı ama kişilikli bir yaşam alanı yaratmak aslında sanıldığından daha fazla yaratıcılık istiyor. Genelde kadın süslemeye, erkek sadeleştirmeye meraklı. Kadın dekore etmek isterken, erkek rahat etmek istiyor. Erkeğin tutkunu olduğu teknolojik oyuncakların kablo ve kumandaları kadının keyfini kaçırırken, kadının vazgeçemediği obje kalabalıkları ve desen katmanları erkeği deli edebiliyor. Yine genel konuşursak, maskülen stiller seçimlerini hep tasarım, yalınlık, fonksiyonellik, ergonomi ve teknolojiden yana yapıyor. Feminenlik ise estetik, keyif ve süslemek demek.
ARA YOLU BULMAK
Erkeklerin alışkanlıklarını bozmadan kadınların yaratıcı ve değişken karakterini aynı yaşam alanında birbirinin içinde eritmek için önerilen 5 temel ‘ara yol’ şöyle:
1.Kadınsı çiçekliler: Çoğu kadının hiç vazgeçmediği renkli, floral ve botanik desenler, hiç kuşkusuz dekorasyon evrenindeki en feminen unsurlardan biri. Ancak bunları kullanmak için ille de aşırı romantik ve kalabalık bir country stili uygulamaya gerek yok; modern bir tarzın içinde pastel tonlarda stilize çiçeklilerle erkeğe yaklaşmak mümkün.
Eğer yaşadığınız yerde net, modern, basit ve ferah bir çizgi yaratmaktan yanaysanız, renk paletinin masum, seçkin ve uyumlu üyesi beyazı kullanabilirsiniz. Kuzeyli, rüstik ve natüralist bir görünüm peşindeyseniz, bunu da yine bolca beyazla başarabilirsiniz. Beyazı dantellere, ketenlere ve ince tüllere sıçratarak romantik; floral yastıklar ve kristal avizelerle kombine ederek İngiliz country havasına sokmanız mümkün. Biraz lavanta ya da turkuaz katarak Akdenizli, safran sarısı ve turuncuyla birleştirerek Afrikalı tribal stillere yanaşabilirsiniz. Kısacası “renksizlik” olarak nitelendirme hatasına düşmezseniz, beyazı mekan tasarımının en dinamik oyuncusu olarak kullanabilirsiniz.
Beyaz ama sıcak
Beyazı ana renk olarak seçtiyseniz, mekanınızın mimari detayları ve formlar ön plana çıkacaktır. Yaratacağınız etkiyi renk kombinasyonlarıyla değil, mobilya, kumaş, zemin kaplaması ve aksesuvarlarınızın tarzıyla belirleyeceksiniz demektir. Peki sıkıcı görünmeyi önlemek için neler yapabilirsiniz?
- Beyazı krem rengi, taş rengi ve grilerle karıştırmak ahengi bozmadan rahatlatır. Sadece beyaz diyorsanız, farklı tonlarını karıştırarak derinlik yaratın.
- Malzeme olarak ahşap, bambu ve hasır örgülü dokuları seçerseniz soğukluğu kırarsınız. Cam ya da çelik ve krom gibi reflektif metaller ise daha modern ama serin bir hava estirir.
- Klinikvari bir atmosferden kaçınmak için, tekstürlerden faydalanmak çok önemli; kadife, ipek, saten, kürk ve pelüş gibi yumuşak dokular seçin, bol bol yastık ve kilim kullanın.
- Sıcak renklerde gizli LED aydınlatmalar beyazın steril karakterini kırmak için ideal olacaktır.