Türklerin İslam anlayışı

BİR okuyucumuz son zamanlarda dile getirilen ‘Türk Müslümanlığı’ nedir diye soruyor.

Sayın okurum! Hz. Muhammed eliyle bize ulaştırılan din ‘İslam’dır. Başında ve sonunda hiçbir ekleme yoktur. Nitekim Áli İmran Suresi’nde, ‘Allah katında din İslam’dır’ denilmektedir. Türk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı, ılımlı İslam, radikal İslam gibi birtakım kavramlar icat edip, farklı farklı İslamlar varmış gibi dinimizi sınıflara ayırmak, ya İslam’ı bilmemektir ya da kasıtlı olarak işi başka mecralara sürüklemektir.

Bugün hangi İslam ülkesine giderseniz gidiniz, orada hiç yabancılık çekmezsiniz. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde Müslümanlığın inanç, ibadet ve ahlak sistemlerinde, dini sembollerinde bir farklılaşma söz konusu değildir. Peki, ‘İslam topluluklarında dini anlayış ve uygulamada bir fark yok mu’ diye sorulursa cevabımız: Sadece Müslüman Türkler ile Arap dünyası ve diğer Uzakdoğu ülkeleri arasında nüanslarla ifade edilebilecek farklı hayat tarzları, başka bir ifade ile uygulamada farklı biçimler ortaya çıkmıştır.

Bunlardan birkaç örnek verelim: Araplar ve diğer İslam toplulukları nakilciliği ve geleneğe bağlılığı daha ön planda tutan İslam düşünce ekollerini tercih ederken, Türkler İslam düşünce ekollerinden akıl ve reyi ön planda tutan amelde Hanefiliği ve itikatta Maturidiliği benimsemişlerdir. Türklerin bu iki akılcı düşünce ekolünü seçmeleri, İslam’ı anlamada ve yorumlamada daha gerçekçi, daha pratik, daha rasyonel olmalarını sağlamıştır.

* * *

Dini hayatı dar kalıplar içine hapseden, dini metinlerin asıl maksatlarından ziyade lafızlarına bağlanmayı dindarlık alameti sayan, kendileri gibi düşünmeyenleri dinin dışına iten harici zihniyet, umumiyetle Türkler arasında kabul görmemiştir.

Türklerin İslam anlayışının bir diğer özelliği de esnek ve müsamahalı oluşudur. Türkler değişik kültür ve dinlerle bir arada yaşama konusunda Arap dünyasına ve diğer İslam ülkelerine nazaran çok zengin bir tarihi tecrübe birikimine sahiptir. Türkler hiçbir zaman katı bir tutum sergileyerek yönetimleri altındaki diğer din mensuplarına karşı baskıcı bir siyaset uygulamamıştır.

Bilindiği gibi Avrupa’da bundan 500 yıl önce İspanyol Musevileri yok edilmek tehdidiyle karşılaştıkları zaman sığınacak hiçbir Avrupa ülkesi bulamamışlardı. Osmanlı padişahı İkinci Bayezid, gemiler göndererek Musevileri kurtarmış ve ülkemize getirtmiştir. Hemen her devirde cami, havra ve kilise yan yana olabilmiştir.

* * *

Türkler, İslam’ı sade bir şekil ve kuru bir bilgiden ibaret görmemiş, duygu, iç tecrübe ve aşk boyutuyla da yaşamaya çalışmıştır. Bunda insan sevgisini dinin merkezine yerleştiren Yesevi’lerin, Mevlana’ların, Yunus’ların büyük etkisi olmuştur.

Türkler, din-devlet ilişkileri konusunda ahenkli ve dengeli bir tutum izlemişlerdir. Evrensel ilkelere sahip olan İslam dinini hayatın tabii akışı içinde meydana gelen değişimlere karşı bir set olarak görmemişler, Kuran ve sünnetin ruhuna ters düşmemek kaydıyla ‘örfi’ uygulamaları referans almışlardır.

Böylece her dönemde ortaya çıkacak sorunlara çözümler üretebilmişlerdir. Selçuklular’da ve Osmanlılar’da şeri hükümlerin yanı sıra örfi hukukun genişçe yer alması, bilhassa Fatih Sultan Mehmed’den sonra sultanların fermanlar ve kanunnamelerle günün icaplarına göre halkı yönetmeleri dikkate değer bir husustur.

* * *

Sonuç olarak; İslam dini Mekke’de doğup yayıldığı değişik toplumlarda, bu toplumların farklı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapılarına uygun bir şekilde anlaşılmış, yorumlanmış ve hayata geçirilmiştir.

Türkler de İslam’a girmeye başladıkları miladi 900’lü yıllardan günümüze kadar gelen zaman diliminde Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar uzanan geniş coğrafyada kendi özelliklerine uygun bir İslam dünya görüşü, bir hayat tarzı ve bir İslam kültürü geliştirmişlerdir.

Çeşitli İslam yok, tek bir İslam var, farklı olan kültürlerdir.

SORALIM ÖĞRENELİM

Sevgi ve saygıma karşılık bulamıyorum. Ben de mi saygısızlık yapayım?

Hasan Tutar/İSTANBUL

İnsan sevgi ve saygıyı karşısındaki için değil kendi terbiyesi gereği yapar. Başkaları bize sevgi ve saygı göstermese bile biz bunu göstermeye mecburuz.

Kadının istememesi halinde kocanın onu cinsel ilişkiye zorlaması doğru mudur?

S.Y./İZMİR

Kadının cinsel ilişkiye ruhen ve bedenen hazır olamaması durumunda, kocanın sırf kendi şehevi zevkini tatmin etmek amacıyla onu ilişkiye zorlaması günahtır.

Babam beni istemediğim birisiyle evlendirmek istiyor. Karşı koysam günahkár olur muyum?

Ş.D./İSTANBUL

Günahkár olmazsın. Ergenlik çağına gelmiş bir kızı rızası olmadan hiçbir kimse evlendiremez. Kızın rızası olmadan yapılan evlilik sözleşmesi geçersizdir. Genç bir kız, peygamberimize gelerek, onu zorla evlendirmek isteyen babasını şikáyet etmiş, peygamberimiz, kızın zorla evlendirilemeyeceğini, evlenip evlenmemekte serbest olduğunu ifade etmiştir.

Alevi birisiyle evliyim. Kocam inançlı, merhametli, iyi bir insan, fakat herkes bana günahkár gözüyle bakıyor.

Zuhal Terzioğlu/İSTANBUL

Dinimizde Müslüman hanımların káfir ve müşriklerle (ortak koşanlarla) evlenmeleri caiz değildir. Peygamberimizin insanlığa getirdiği dini hükümlerin (vahyin) doğru ve gerçek olduğunu kabul eden ve ben Müslümanım diyen herkes, kendisine ister Sünni densin ister Alevi, Müslüman’dır. Evlenmelerinde dinen bir sakınca yoktur.

Kuran’da peygambere kitap ve hikmetin indirildiği geçmektedir. Hikmet ne demektir?

Bekir

Hikmet geniş kapsamlı bir kelimedir. Kuran’da ve hadislerde kullanıldığı yere göre farklı anlamlar taşır. Müfessirler 23 anlamını tespit etmişlerdir. Bu kelime yerine göre; sünnet, bilgi, amel, işte ve sözde hakka isabet, akılla doğruyu bulmak, peygamberlik, derinliğine eşyaya nüfuz etmek gibi anlamlara gelmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları