İKİ gün önceki Hürriyet’in orta sayfalarında yer alan bir haberi ürpererek okudum.
Üstte bir fotoğraf; sarıklı, cüppeli bir şahıs, önüne düştüğü bir grup kimseye bir türbenin etrafında tavaf yaptırıyor. Tıpkı Kábe’de olduğu gibi, türbenin etrafı, bu kişinin rehberliğinde(!) 7 defa dönülerek orada medfun bulunan ölüye güya tazimde bulunuluyor. Türbeler etrafında örneğine hemen her gün rastladığımız cehalet örneklerinden bir tanesi daha!
İslam dini, birtakım insanlara aşırı saygı göstererek, onları putlaştırarak da şirke sapılabileceğine dikkat çekmiş ve inananları uyarmıştır. Nitekim, geçmiş kavimlerin Hz. İsa’ya, Rama’ya, Krişna’ya gösterdikleri aşırı saygı, onları ilahlaştırma noktasına varınca, bakınız Kuran’da nasıl bir ihtara muhatap oluyorlar:
* * *
‘Ey insanlar, peygamber size Rabbinizden gerçeği getirdi; kendi yararınıza olarak iman edin. İnkár ederseniz biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibidir.’
‘Ey kitap ehli, dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın ve ‘üçtür’ demeyin, kendi yararınıza olarak bundan vazgeçin; bu hayrınızadır. Allah ancak bir tek Tanrı’dır, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde olan da, yerde olan da O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.’ (Nisa, 170-171)
Ümmetinin de bu tehlikeye düşeceğini sezen Hz. Peygamber; halkı kendisine medh-ü senada ileri gitmemesi konusunda sürekli uyarmıştır. Bir hadis-i şeriflerinde ‘Yahudiler ile Hıristiyanlar gibi beni methetmeyiniz’ buyurmak suretiyle ne hayatta iken ve ne de vefatından sonra kendisinin ilahlaştırılmaması hususunda Müslümanları açık bir şekilde ikaz etmiştir.
İslam’ın muazzez Peygamberi, vefatından beş gün önce de ‘Sizden evvelkiler kabirler üzerinde mescit edinirlerdi. Sakın onların yaptığını yapmayınız’ ihtarında bulunmuştur.
* * *
Türbelerin etrafında görülen bu tür ‘şirk’ tezahürleri, ne yazık ki Peygamberimiz’in bu kesin tavrına ve mesajına rağmen devam etmektedir. Birtakım insanlar, tıpkı bu olayda olduğu gibi, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşecek davranışlar sergilemektedirler. Buralarda yatan kişilere olan aşırı saygıları neticesi, itikadi açıdan tehlikeli sayılan yollara sapmaktadırlar.
Halbuki İslam’da mezar ve kabirlerin sade ve mutevazı olması esas prensiptir. Türbeler; hükümdarlar, büyük bilginler, veli olarak bilinen şahsiyetler, meşhur komutanlar ve şehitlerin unutulmaması, sürekli hatırlanmaları amacıyla özel mimari tekniğiyle yapılan anıtmezarlardır.
Onları beşer üstü varlıklar olarak görmek, bu zatların duaları kabul ettiği veya onların vasıtasıyla duaların makbul olduğu, insanların geleceklerini şekillendirdiği gibi, ilahi kudretlerinin olduğuna inanmak, bir kısım ihtiyaç ve dileklerini onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, ziyaretlerini dini bir vecibe gibi telakki etmek, çul-çaput bağlamak, huzurlarında kurban kesmek, tevhid dini olan İslam’ın ana esprisiyle asla bağdaştırılamaz. Ölen kişilerden medet ummak iman açısından son derece tehlikeli bir davranıştır.
* * *
Bir kere daha hatırlatmak ihtiyacındayız ki, bu tür davranışlar ‘ŞİRK’tir. Şirkin insana en büyük zararlarından birisi ise, insanı Allah’tan çevirerek, insana veya yaratılan başka bir şeye bağlaması, sevgisini ve saygısını, onun üzerine yoğunlaştırmasıdır. İslam bunu reddetmiş ve gönüllerin sadece Allah’a bağlanmasını istemiştir.
Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde Allah’tan başkasına iltica etmenin fayda vermeyeceği, çünkü O’ndan başkasının bir kudret ve selahiyeti bulunmadığı açıkça beyan edilmektedir:
‘De ki: Allah’tan başka tanrı olduğunu ileri sürdüklerinize yalvarın. Onlar sıkıntılarınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler. İşte onların taptıkları, rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar; O’nun rahmetini umar ve azabından korkarlar. Rabbının azabı gerçekten korkunçtur.’