PAPA’nın Türkiye ziyareti, kendi sözlerinin kaldırdığı toz bulutları arasında gerçekleşen bir ziyaret olduğu için tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu açıdan bakıldığında, Papa 16. Benedikt’in bu ziyareti, seleflerinin daha önceki tarihlerde ülkemize yaptıkları ziyaretler kadar ilgi ve saygı uyandırmadı.
Gezinin her enstantanesi, öfke ve burukluğun izlerini taşıdı. Hiçbir doğrunun yanlışı barındırmadığı gibi, Papa’nın İslam ve O’nun yüce Peygamberi hakkında yaptığı yanlış değerlendirmeler de aklın ve vicdanın barınağında yer bulamadı. O sözler kendi vicdanını da rahatsız etmiş olmalı ki, "İslam barış dinidir. Özü akıl ve bilimle yoğrulmuştur. Bütün ilahi dinler gibi İslam da barış getirmiştir. Öğretileri de hem akli hem de barış temelleri üzerine kuruludur" sözleriyle bir bakıma kırılan gönülleri onarmaya çalıştı.
Yine de biz bu ziyareti, medeniyetlerarası uzlaşma çalışmalarının yoğunlaştığı şu günlerde insanlığı barış ve hoşgörüye ulaştıracak çabaların başarısı ve sürekliliği açısından önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
* * *
Bugün medeniyetler ve dinler arasında örülmüş duvarların, önyargıların yıkılması, birlikte yaşama kültürünün gelişmesi ve barışın sağlanabilmesi için din mensupları arasında karşılıklı diyalog ortamının oluşturulmasına büyük ihtiyaç vardır. Çünkü, geçmişte olduğu gibi günümüzde de dinlerin özünde yatan tevhit fikrini ve hoşgörüyü kavrayamamış olan bazı topluluklar, din farklılıklarını maalesef savaş ve huzursuzluk bahanesi olarak görmektedirler.
Şurası unutulmamalıdır ki, teorik olarak her din; insan hakları, ahlak ve hukukun üstünlüğünü savunur, barış içerisinde yaşamanın gerekliliğini öngörür. Adaletli bölüşüm ve paylaşmayı teşvik eder; düşmanlığı, savaşı ve kavgayı ise hoş karşılamaz. Ne yazık ki, geçmişteki ve günümüzdeki bazı uygulamalar bu nazariyeyle tezat teşkil etmektedir. Fakat şunu iyi biliyoruz ki; kötü, hiçbir zaman örnek olmaz ve örnek alınmaz. Bu nedenle, insanlık adına tarihle yüzleşmekten korkmamak gerekir.
Tarih boyunca din merkezli huzursuzlukların, çatışmaların, savaşların, mabet ve doğa tahribatlarının, günümüzde ve gelecekte bir daha tekrarlanmaması ve birlikte yaşama kültürünün gelişebilmesi için bütün semavi din mensuplarının önyargı, tahakküm, zorlama vb. insan onuruna yakışmayan düşüncelerden uzak, samimi ve ciddi bir diyalog arayışı içerisine girmeleri zarurettir.
Bugünün toplumları, her zamankinden daha çok bir arada yaşama kültürünün gereklerine önem vermek zorundadırlar. Çünkü, gelişen, değişen ve küçülen dünya gerçekleri, bir taraftan tek başına yaşamamızı, kendi dışımızdakileri görmezlikten gelmemizi imkánsız hale getirirken, diğer taraftan da bir arada yaşamayı zorunlu kılmaktadır.
Bu itibarla, bir arada yaşamanın gerekleri olan; güven ve emniyet, samimiyet ve ciddiyet, kabul ve itibar görme, kutsal olana saygı, farklılıklardan çok müşterekleri ortaya koyma, ötekine sabır ve tahammül, hoşgörü, bilgi alışverişi ve tanıma, peşin hükümlerden uzak olma, tahakküm anlayışından geri durma, belirsizlik ve endişelerden kaçınma gibi davranışların, fertler ve topluluklar tarafından benimsenmesi ve özümsenmesi gerekir.
Bir arada yaşama kültürünün olmazsa olmaz koşulu güvendir. Hz. Peygamber, "Güvenmeyen ve güvenilmeyen kimsede hayır yoktur" ilkesine vurgu yaparak insanlardan güvenilme niteliğini haiz olmalarını ve güven ortamı oluşturmalarını istemektedir. Çağımızda fertleri, toplumları, hatta milletleri zora sokan, endişelere sevk eden güvensizliktir.
* * *
Toplumların ve medeniyetlerin birbirlerine karşı gözenekli ve açık olması, düşünce ve uygulamaların bir toplumdan diğer bir topluma, bir medeniyetten diğer medeniyete geçişini ve birbirleriyle etkilenmelerini sağlar. Bu gerçekten hareketle, semavi dinlerin temsilcileri ve mensupları; zihinleri karıştırmadan, ümitsizliğe, karamsarlığa ve donukluğa yol açmayacak; barışa, huzura, bir arada yaşamanın koşullarına hizmet edecek metotlar ve projeler üretmek üzere birbirlerine karşı açık bir yöntemle, farklılıklardan çok müşterekleri ortaya çıkarmak için gayret göstermelidirler.
Nitekim, Kur’an-ı Kerim, "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak olan bir sözde gelin birleşelim. Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Ve birbirimizi Rab edinmeyelim" buyurmak suretiyle kitap ehlini diyaloğa ve asgari müştereklerde birleşmeye 15 asır öncesinden davet etmektedir.
Bütün bu güzellikler varken birbirimizin inançlarına ve değerlerine haksız suçlama ve bühtanlarda bulunmanın kime ne yararı olur? Umarız, Papa 16. Benedikt’in bu gezisi, bütün din mensuplarının ve din adamlarının, bu değerleri yeniden hatırlamasına vesile ve yardımcı olur.
Unutmayalım ki savaşı da barışı da doğuran şey; sözler ve onların ardındaki niyetlerdir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Kaza namazlarında erkeklerin kametten önce ezan okumaları şart mıdır?
Hatip MİRZABEYOĞLU
Kaza namazında kametten önce ezan okumak sünnettir. Çok kaza namazı kılınacaksa bir ezanla ve ardından her vakit için getirilecek kametlerle kaza namazı kılınır.
Kur’an’ın Türkçe mealini okumak istiyorum. Hangisini tavsiye edersiniz? Peygamberler tarihiyle ilgili de bir tavsiyenizi almak istiyorum.
İsimsiz
Piyasada tanınmış din bilginlerinin yazdığı herhangi bir meali okuyabilirsiniz. Peygamberler tarihi için de Cevdet Paşa’nın Kültür Bakanlığı’nca yayımlanmış "Peygamberler Tarihi" isimli birkaç ciltlik eserini tavsiye edebilirim.
Namaz kılarken aklımdan kötü şeyler geçiyor. Bana günah yazılır mı? Ayrıca vitir namazının son rekátında okumam gereken Kunut dualarını bilmiyorum, bunların yerine üç İhlas okusam olur mu?
Ayhan DİLEM
İnsanın içinden geçirdiği şeyler eyleme dönüştürülmedikçe günah yazılmaz. Ancak namaz, kişinin Allah’la iletişim kurduğu bir andır, o durumda aklınıza kötü şeyler getirmemeye gayret etmelisiniz. Bunun için namazdan önce yüce yaratıcının büyüklüğünü aklınıza getirin, konsantre olun ve öyle namaza başlayın. İkinci sorunuza gelince; Kunut dualarını bilmiyorsanız bunun yerine "Rabbena Atina" duasını okuyun veya üç defa "Ya Rabbi" demek de yeterlidir. Ayrıca dua niyetiyle Fatiha’yı da okuyabilirsiniz.
Cemaatle namaz kılarken Kunut duasını unutup rükua giden kişi ne yapmalıdır?
Necati KUŞHAN
Kunut duasını unutan, rükuda veya rükudan başını kaldırdıktan sonra hatırlarsa artık Kunut duasını okumaz, namazın sonunda yanılma secdesi yapar.