ŞÜPHESİZ İslam dini, esas itibarıyla kolaylık prensibine dayanan son ilahi dindir.
Dinde yaratılışa aykırı ve zor hiçbir teklif yoktur. Nitekim Cenab-ı Hakk, insanın taşıyamayacağı, altından kalkamayacağı hiçbir şeyi teklif etmemiş, bu durumu da ‘‘Allah kimseye gücünün üstünde sorumluluk yüklemez’’ (Bakara, 286) ayetiyle açıkça ifade buyurmuştur. Hz. Peygamber de her konuda olduğu gibi, ibadetleri de zorlaştırma cihetine gidenleri şiddetle tenkit etmiş, ‘‘Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin’’ demiştir.
Bir Müslüman'ın sağlıklı bir şekilde dini hayatını pratize edilebilmesi ve dini vecibelerini eksiksiz yerine getirebilmesi ancak Cenab-ı Hakk'ın insanlığa gönderdiği en son peygamber Hz. Muhammed'i iyi tanıması ve O'nu bu konuda yegáne örnek almasıyla mümkündür. Hz. Peygamber, ‘‘İşlerin en hayırlısı orta olanıdır’’ (Keşfü'l Hafa, C.1. S. 391) buyurarak bütün işlerde aşırılıktan sakınmamızı emretmektedir. Bu emir gerek din gerekse dünya işlerinin tamamı için geçerlidir. Dolayısıyla Müslümanlar ve onların meydana getirdiği toplum çok dengeli bir toplumdur.
* * *
Şüphesiz her işte ve özellikle ibadet alanında orta yolu takip etmek, aşırılığa kaçmamak konusunda bize en güzel örnek Hz. Muhammed (s.a.v.)'dir. Onun hayatı orta yolu temsil etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) iki iş arasında tercih yapmak durumunda kaldığı zaman mutlaka onlardan kolay olanı tercih etmiştir (Ebu Davud, Edeb, 4). Yine O, ashabından daima yapabilecekleri şeyleri istemiştir.
Din işlerinde aşırılığa kaçmanın nasıl olabileceğini aşağıdaki örnek en güzel şekilde gözler önüne sermektedir. Üç kişi Hz. Peygamber'in evine gelerek hanımlarına Peygamberimizin ibadetini sordular. Kendilerine haber verilince onu kendileri için az gördüler ve,
- Peygamberimizin yanında biz neyiz ki? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır, dediler. Onlardan birisi;
- Ben yaşadığım müddetçe bütün gece namaz kılacağım, dedi. Diğeri;
- Kadınlardan uzak kalacağım ve hiçbir zaman evlenmeyeceğim, dedi. Sonra Hz. Peygamber bunların yanına geldi. Onlara;
- Şöyle şöyle diyenler siz misiniz? Dikkat ediniz! Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en ziyade korkanınız ve ona karşı gelmekten en fazla sakınanınız benim. Böyle iken ben bazen oruç tutuyorum, bazen de tutmuyorum. Namaz kılıyorum, uyuyorum ve evleniyorum. Eğer bir kimse benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir, buyurdu. (Buhari ‘‘Nikáh’’ 1)
Hz. Peygamber'in en önemli özelliklerinden birisi de, din ve dünya işleri arasında ideal bir uyum kurmasıdır. Bir Hıristiyan olan müşteşrik M.G.Demombynes, ‘‘Muhammed’’ isimli önemli eserinde, İslamiyet'in Hıristiyanlığa üstünlüğünü ve Hz. Peygamber'in başarısının sebeplerini şöyle anlatıyor: ‘‘İsa'nın vaazında öbür dünya için hazırlık, bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmekle başlar. İslam'da ise kesinlikle böyle bir şey yoktur. İslam'a göre, iyi bir şekilde kullanmak şartıyla hiçbir nimet kötü değildir.’’
* * *
Kur'an-ı Kerim ve Peygamber'in önerdiği dini hayat her yönüyle kolaylıktır. Dini ve ibadetleri zorlaştıran, dolayısıyla hem dini, hem de kendisini çıkmaza sokan Müslüman'ın kendisidir. Sahabe döneminde olduğu gibi bugün de bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Şüphesiz ibadetten maksat nefsi öldürmek değil, bilakis ona canlılık kazandırmak ve onu Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmek anlamına gelen ‘‘ihsan mertebesi’’ne yükseltmek, kötü eğilimlerden koruyarak ona ‘‘istikamet’’ kazandırmaktır.
Diğer yandan ibadetler ne dünyevi menfaatler elde etmek için, ne de fizyolojik veya sosyolojik bir gaye için yapılır. İbadet sadece Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılır. Bu da ancak içine riyanın girmediği, samimiyetle yapılan ibadetlerle mümkün olabilir.
İnsanın bütün ihtiyaçlarının, onun fıtratına en uygun şekilde karşılanması gerekir. Allah'a ibadet insan için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın da en doğru ve sağlıklı şekilde giderilmesi, Hz. Peygamber'in ibadet hayatının ve bu konudaki tavsiye ve uyarılarının bilinip iyi değerlendirilmesi ile mümkün olur.
Allah'a yaklaşma adına dünyadan el etek çekerek, bekár yaşamayı prensip edinmek olan ‘‘ruhbaniyet’’, takva ölçüsü değildir ve dinimiz bunu şiddetle reddetmiştir. Yukarıda ifade edildiği gibi bu anlayış Hıristiyan kaynaklıdır ve Hz. Peygamber'in sünnetine de aykırıdır.
* * *
Açıkça görüldüğü gibi, dine ilavede bulunmak, dini kendine zorlaştırmak, aşırılığa gitmek demektir. Bunun karşısında dini kolaylaştırmaya çalışmak adına dinin birtakım esaslarını emir ve yasaklarını çeşitli bahanelerle kaldırmaya, değiştirmeye çalışmak da aşırılıktır ve dinimizce reddedilmiştir.
Sonuç olarak şu söylenebilir: Kur'an-ı Kerim'in anlattığı, Hz. Peygamber'in hayatında tatbik ederek, yaşayarak bize örnek olduğu ve sahih hadis kaynaklarıyla bize ulaşan İslam dini, orta yolun ta kendisidir. Hangi sebeple olursa olsun onun dışına çıkmak aşırılığa kaçmak demektir ki, dinimiz bunun her türlüsünü reddetmiştir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Yahudi ve Hıristiyanların kestikleri yenilir mi? Başına tabanca sıkılarak bayıldıktan sonra kesilen hayvanın eti helal midir?
Ahmet Usta ALMANYA
Ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar) tarafından usulüne uygun şekilde kanı akıtılarak kesilen hayvanların etlerinin yenilmesi caizdir. Başına tabanca sıkılarak kesilen hayvana gelince, bu ameliye icra edildikten hemen sonra, henüz ölmeden kesilirse etinin yenilmesi sakıncalı değildir. Öldükten sonra kesilirse yenilmez, haramdır.
Namaz kılmayan bir kimsenin orucu kabul olmaz denilmektedir. Bu söz doğru mudur?
Muhsin Albayrak HOLLANDA
Namaz ve oruç ayrı ayrı ibadetlerdir. Namaz kılmak, orucun sıhhatinin şartlarından değildir. Orucunu tutan kimse oruç borcunu ödemiş olur.
Ben namazımı başı açık kılıyorum. Namazıma bir zararı var mı?