Hayat ölümün başlangıcı ölüm de hayatın

BİR okurumuz ölümle ilgili bir dizi sorular sormakta, özellikle ölüm korkusundan nasıl kurtulabileceğini açıklamamızı istemektedir.

Sayın okurum ilk önce şunu belirteyim ki hayat bütünüyle varoluş alanında aşama kat etmekten ibarettir. Bizler bu dünya sahnesine iklimden iklime, halden hale geçerek geldik. Ne var ki o durumlardan hiçbir şey hatırlamıyoruz. Bu áleme ‘‘girilen’’ kapıdan girdik, ‘‘çıkılan’’ kapıdan -arzu etmesek de- çıkacağız ve ölüm gerçeğiyle yüz yüze geleceğiz. Bu kaçınılmazdır, mukadderdir.

* * *

Hayat, ölümle kesintiye uğramaz. Tekamülü milyonlarca yıl sürmüş bir varlığın, işe yaramaz bir meta gibi bir yana atılması hiç de mümkün değildir. İnsanı sadece şekilden ibaret bir varlık olarak düşünemeyiz. Fiziksel bedenin çözüldüğü yerde insan varlığı, hayatiyetini ve mevcudiyetini yine devam ettirmektedir. Bedeni yöneten, yönlendiren ruhtur. ‘‘Beden binek, ruh ise sürücüdür.’’ Binek sürücünün kendisi değildir. Araç ömrünü tamamladığında terk edilir. Bir başka benzetme ile ışık ruhun güzel bir sembolüdür. Ruh madde ile bir arada vücudu oluşturarak canlandırır. Ölüm, maddeden sıyrılan ruh ışığının o maddeye yansımaması demektir.

Ölüm hayatın bir basamağıdır. Kuran'ın ifadesiyle ‘‘berzah’’ denilen hale geçiştir. Berzah, bekleyiş veya duraklamanın herhangi pasif bir durumu değildir. Aksine bu benliğin öyle bir halet-i ruhiyesidir ki mutlak hakikatin orada bazı yönlerini keşfetmek vardır.

Hayat sürekli bir harekettir. Bazı insan hayatın belirli bir değişim sınırının ötesindeki hareketi göremez. Bundan ötesi o insan için bir durgunluk gibi gelir. İşte bu durgunluk gibi görünen şey ölümdür. Böyle bir insanın hayatı sürekli bir ölüm sayılır. Esasen var olmak insanın kendisini bilmesiyle başlar. Bu da yetmez, kendisinin dışında olan başka varlıkları da bilmesi ve sevmesi gerekir. İnsanın ulaşabileceği en yüksek seviye ilahi aşk mertebesidir. Yunus Emre bu gerçeği şöyle ifade eder: ‘‘Aşıklar ölmez ölen hayvan imiş ancak.’’

* * *

Ölüm korkulacak bir şey değildir. Gazali, ‘‘İnsan lazım gelen hazırlığı yapmadığı veya günahkár olduğu için ölümden korkar, ilahi aşk artınca ölüm korkusu yok olur’’ demiştir. Ölüm toprak şeklini kılınca onu Allah'a daha çok yaklaştırır.

Mevlana'ya göre ise ölüm konusunda şunları söylemiştir: ‘‘Ölüm yalnız eski bir evin yıkılıp yeni bir sarayın yapılması gibidir. Ölüm; perde arkasında mesut bir vuslattır. Fakat böyle saadetli bir vuslata, ferah bir saraya varabilmek için, bütün hayatını bir ölüm hazırlığı diye tanzim etmelidir. Halk topluca çarşıya çıkıyor, birisi zevkle birisi dertte... Aynı şekilde ölüme gidiyoruz, yarımız hüsranda, yarımız hüsrev... Yani manevi yüceliğe ererek.’’

Goethe,
‘‘Keşke kader sevdiği herkese hayatına benzer bir ölüm verse’’ derken Mevlana, ‘‘Herkesin ölümü kendisiyle aynı renktedir. Türk'ün önünde ayna güzel renklidir. Zencinin önünde yine zencidir’’ der ve şöyle devam eder: ‘‘Korkup kaçtığın taraf kendinden korktuğundandır, o senin kötü yüzündür, ölümün yanağı değil.’’

* * *

Yüce Allah, Mülk suresinde şöyle buyurmaktadır: ‘‘Bütün mülk kudret elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. O, her şeye kadirdir. O, hangimizin daha güzel harekette bulunacağını imtihan etmek için ölümü de, dirilişi de takdir eden ve yaratandır. O çok yücedir ve bağışlayıcıdır.’’ Hayat benliğin faaliyetine fırsat hazırlar. Ölüm ise onun ilk imtihanıdır. Hareket ve fiiller insanı ya kurtuluşa erdirir ya da felakete götürür. Bunun için insan yaratıcıya karşı vazifelerini yerine getirmeli, güzel şeyler yapmalı ve eser bırakmalıdır.

İlahi düzen içinde insan Kuran'da da ifade edildiği gibi topraktan gelip toprağa gidecek ve yine topraktan çıkıp dirilecektir. Bedenin toprağa dönüşmesi seni korkutmasın. ‘‘Gölgeyi sadece kırmızı kayanın altında bulabilirsin, onun altına gel, orada ben sana sabahları ardından yürüyen ve akşamları önünde seni karşılayan gölgeden farklı bir şey göstereceğim. Sana bir avuç topraktaki korkunç kudreti göstereceğim.’’ Mezarda kendini yalnız hissedip üzülme, çünkü orada her avuç toprak bir ademdir.

Bütün hayat ölüm hazırlığından başka bir şey değildir. Hayat ölümün başlangıcıdır, ölüm de hayatın başlangıcı. İkisi birbirinden ayrılmaz ve bunu bilen insan artık ölümden korkmaz.

SORALIM ÖĞRENELİM

İslam dini dışındaki kişilerin nikáh şahidi olmaları dinimizce caiz midir?

Davut CEYLAN

ANKARA

Nikáh eşler arasında bir sözleşmedir. Bu sözleşmede Müslüman olmayan birisinin şahitlikte bulunmasında dinimiz açısından bir sakınca yoktur.

Dul bir kadının evlenmeden yaşaması günah mı? Halk arasında ‘‘Kadın nikáh altında ölmeli’’ şeklinde bir söylenti var.

Şule İPEK

İSTANBUL

Dul bir kadın bekleme süresi bittikten sonra dilerse evlenebilir. İffetini muhafaza ederek evlenmeden hayatını sürdürmesinde dinen bir sakınca yoktur. Bu tamamen kadının kendi kararına bağlı bir husustur. Evlenmeye ihtiyaç duyarsa evlenir. Evlenmeye ihtiyaç duymazsa evlenmez.

‘‘Kadınların, erkeklerin kendilerini görecekleri yerlerde oturarak namaz kılmaları gerekir’’ şeklinde bir şey söyleniyor. Bu doğru mu?

Şükran TETİK

BURSA

Namazlarda kıyam, namazın farzlarındandır. Bu itibarla ‘‘erkekler görüyor’’ gerekçesiyle hanımların, farz namazlarda kıyamı terk edip oturarak namaz kılmaları caiz değildir.
Yazarın Tüm Yazıları