‘Düğün Gecesi’nde iki ‘vuslat’

BUGÜN 17 Aralık 2004 Cuma. Biri geçmişe, diğeri geleceğe ait iki önemli tarih kesitini bir arada yaşıyoruz.

İnsanlığa ölümsüz değerler katan Hz. Mevláná’nın Hakk’a yürüyüşünün 731’inci yılını idrak ettiğimiz ‘düğün gecesi’nde, belki de milletimizin talihini değiştirecek bir başka mutluluğun açılımını yapmış olacağız. Evet, bugün AB liderleri Türkiye’ye tam üyeliğin yolunu açacak müzakere tarihini ilan etmeleri halinde, biri manevi, diğeri maddi anlamda iki kavuşma olayını bir arada yaşayacağız.

Belki de ilahi bir tesadüfle, Hz. Mevláná’nın insanlık için ürettiği değerleri, atacağımız bu önemli adımla Batı’ya taşıyıp, Batı’nın uygarlık düzeyinin daha üst boyuta çıkarılmasına yardımcı olacağız. Sahip olduğu maddi değerlerin, İslam’ın manevi kolonlarıyla desteklenip yüceltildiği bir Avrupa’nın, bir yeni dünyanın temellerini atmış olacağız. İnsanlığın en büyük, en güzel ve en anlamlı sentezini gerçekleştirme şansını yakalayacağız. Gerçeğe dönüşmesini hasretle ve hevesle beklediğimiz güzel bir rüya. Umarız; bir seraptan uyanışın hüznünü ve hayal kırıklığını yaşamadan uyanırız bu rüyadan.

Mevláná, sanki bu günleri sezmişçesine, benlik ve kibrin zirvesindeki Batı’ya 8 asır önceden bakın nasıl bir yol gösteriyor:

‘Sen cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez. Sen cihanın temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki, alemi meşale ve ışık kaplamış; çakmaksız ve taşsız olduktan sonra o, iğreti bir rüzgardan başka nedir?’

Ve devam ediyor:

‘Ey Tanrı kitabının örneği insanoğlu. Ey şahlık güzelliğinin aynası mutlu varlık. Her şey sensin. Alemde ne varsa, senden dışarıda değil. Sen her ne ararsan kendinde ara, çünkü her varlık sende.’

Mevláná’
dan büyük ölçüde etkilendiğini bildiğimiz İkbal ise içinde yer almak istediğimiz Batı’yı şöyle değerlendiriyor:

‘Batı’nın büyük hatası aşksız olması, İsa’nın ruhunun her gün yeniden çarmıha gerilmesidir. Garpta ilim hákimdir, halbuki ilim, ilahi aslından ayrılarak, aşkı tanımayarak şeytani bir kuvvet oluyor. Aşk ve ilim arasındaki münasebet, ikisi beraber bulunursa ilim nurani olur. Birbirinden ayrılırsa, şeytani ilim sayesinde dünyanın bugünkü korkunç hali husule gelir. Şark, garptan ilmin esaslarını ve metotlarını öğrenebilir. Buna mukabil garba aşk ve din öğretmelidir.’

Değerli dostum, eski Afyon milletvekili Dr. Gaffar Yakın, yeni çıkan ‘Tek Yol AB mi?’ isimli kitabında, kanaatimce çok isabetli bir şekilde şu tespitte bulunuyor:

‘Batı’nın, kültür ve medeniyetini daha üst insani boyutlara taşıyabilmesi, bireysel ve toplumsal mutluluğunu artırabilmesi ve bunalımlarından kurtulabilmesi için Türk milletinin Ahmet Yesevi-Hacı Bektaş-Yunus Emre-Mevláná çizgisindeki insani değerlerine ihtiyacı vardır. İbn-i Arabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Haldun, İbn-i Sina, düşünce çizgisinin tetiklediği Rönesans’ın sosyo-kültürel değerlerinin insan sevgisi, hoşgörü, çoğulculuk gibi alanlarda kemale ulaşabilmesi ancak bu aşıyla mümkün olabilecektir. Batı’nın tek başına, kültürel aşı olmadan kendini aşabilmesi, daha üst değerler sistemine geçebilmesi ve yaşayabilmesi mümkün değildir.’

Batı, insanın özgürleşmesi ve refahı doğrultusunda çok büyük hizmetler gerçekleştirmiş olmasına rağmen, bugün ne Batı insanı, ne de diğerleri, insanı tam anlamıyla tatmin edecek bir özgürlüğe, refah ve mutluluğa henüz ulaşamamışlardır.

Tekrar, Dr. Yakın’ın kitabına dönüyorum:

‘Batı insanı, gerçekten varlığın hakikatini idrak edebilmiş, ta Eski Yunan’dan beri sık sık ifade ettiği gibi ‘Kendini Tanı’yabilmiş olsaydı; o zaman ‘Kendi nefsi için istediğini herkes için isteyecek’; tüm insanları, tüm varlığı kendi varlığı gibi kabul edecek ve kendisi için istediği her iyiliği ve güzelliği tüm insanlar için de isteyecek ve yapacaktı. Tüm varlığa karşı sevgi ile davranacak ve onların haklarını kendi hakkı gibi koruyacaktı. Gittiği ülkelerin insanlarına elindeki İncil’i verip, onların zenginliklerini almayacak; onları esir ve köle yapmayacaktı. Bugün dünyada bu kadar aç, bu kadar sefalet içinde yaşayan insanlar olmayacaktı. Silahlanmaya bu kadar para harcanmayacak ve silah satabilmek için savaşları tahrik etmeyecekti. Mazlum milletleri ve kendi insanını sömürmeyecekti. Çevreyi bu kadar harap etmeyecekti. Dünya tüm insanlar için bugünkünden çok daha güzel ve yaşanmaya layık bir dünya olacaktı. Bunlar da Batı bardağının boş tarafıdır.’

Söze Mevláná ile başlamıştık; yine Mevláná ile bitirelim:

‘Nice Hintli ve nice Türk’ün dili birdir de nice iki Türk birbirine yabancıdır. Öyleyse yakınlık dili başka bir dildir. Gönül beraberliği dil beraberliğinden daha iyidir.’

SORALIM ÖĞRENELİM

Soru: Eşimden yaşça büyük bir bayanım. Yüzümde bazı kusurlar meydana geldi. Eşimin uzaklaştığını hissediyorum. Bu kusurları estetik ameliyatla gidersem günah mıdır?

N.Y./İ

Cevap:
Vücudunuzdaki herhangi bir kusuru gidermek için estetik ameliyat yaptırmanızda bir sakınca yoktur. Çünkü, bir nevi tedavidir.

Soru: Yüce Tanrı’nın gerekli görüp yarattığı hayvanların hangi hakla işkence ile öldürüldüklerini bilmek istiyorum. Açıklar mısınız?

Nilüfer Atalay-Nazlı Yıldızer/İstanbul

Cevap:
Hayvanlara işkence yapılmasını, öldürülmesini haklı kılacak hiçbir gerekçe olamaz. Hz. Peygamber, hayvanların insanlar üzerinde hakları bulunduğunu, dolayısıyla onlara iyi muamele yapılmasının gerektiğini ifade buyurmuştur. İnsanların insan yerine konulmadığı bir dönemde bu hususun insanlığın dikkatine sunulmuş olması gerçekten manidardır. Yine dinimiz hayvan sevgisini insanın ulaşabileceği en büyük mutluluk olan cennete girmenin bir vasıtası olarak görmektedir. Yüce Allah’ın canlılar arasında bize en yakın olarak yarattığı hayvanlardır. Onlara Allah’ın yarattığı varlıklar nazarıyla bakmalıyız ve merhametli davranmalıyız. Gelişme çağında olan çocuklarımıza da hayvan sevgisini aşılamalıyız. Her şeyden önce bu bir eğitim meselesidir.

Soru: Deniz çok temiz ve berrak olması durumunda boy abdesti alınabilir mi?

Nazlı Yıldızer/İstanbul

Cevap:
Elbette alınabilir.

Soru: Üç İhlas bir Fatiha okurken hangisini önce okumalıyım? Ezan okunurken üç İhlas bir Fatiha okunmalı mı?

Hatice ÖZGÜNEŞ/Bursa

Cevap:
Sorunuzda da ifade ettiğiniz gibi önce İhlaslar, sonra Fatiha okunur. Ezan okunurken üç İhlas bir Fatiha okunmaz. Ezan dinlenir veya şehadetlerde müezzine iştirak edilir. Hayyalesselah, hayyalelfelah çağrılarında ise La havle vela kuvvete, illa billah denilir.

Soru: İslam’dan önce Arabistan’da sünnet geleneği var mıydı? Peygamberimiz 40 yaşında mı sünnet oldu?

İsmail Küçükkoçak/Ankara

Cevap:
Sünnet olma geleneği İbrahim Peygamber’den itibaren başlamıştır. İslam’dan önce Arabistan’da hanifler vardı. Onlar sünnet oluyorlardı. Peygamberimizin ise sünnetli olarak doğduğu kaynaklarda geçmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları