BUGÜN, cumhuriyetimizin 81. yılını idrak ediyoruz. Atatürk’ün ‘En büyük eserim’ diyerek milletimize armağan ettiği cumhuriyet bir uygarlık, eşitlik ve özgürlük projesidir.
Türkiyemiz, sahip olduğu zenginlikler ve değerler itibarıyla da dünyanın en güzel ülkelerinden birisidir. Aynı zamanda üç ilahi dinin, gelmiş geçmiş pek çok medeniyetin bıraktığı izler üzerinde yoluna devam etmektedir. Türkiye, bu yönüyle bir uygarlıklar beşiğidir.
En güzel dinin bahşettiği insani ve ahlaki değerlerle, en güzel beşeri yönetim olan cumhuriyetin insanımıza sunduğu özgürlükleri bir arada yaşayan örnek bir ülkedir. Bu gün de bünyesinde çeşitli inançları barındırması, dini, dili ve etnik kökenleri ne olursa olsun bütün insanları ‘anayasal vatandaşlık’ kavramı içerisinde özgür ve hak eşitliğine sahip bireyler olarak bağrına basması nedeniyle, bu güzel ülkenin vatandaşları olmak bizim için hem şans, hem ayrıcalık, hem de gurur vesilesidir.
Son günlerde ‘azınlıklar’ teranesi çıktı. Bu çeşit anlam saptırmalarıyla toplumu Kürt-Alevi diye ayrıştırıp, kaos ve kargaşaya kapı aralıyorlar. Bu durum bizi milletçe daha dikkatli bir tutum almaya sevk etmelidir. Bunun yolu ise birlik ve beraberliğimizden geçer.
* * *
Bu güzel ülke Türk’üyle, Laz’ıyla; Kürt’ü, Çerkez’i ve Boşnak’ıyla hepimizin vatanıdır. Mensubu olmaktan şeref duyduğumuz İslam dini, Alevi’si-Sünni’si, Şafii’si-Caferi’siyle hepimizin dinidir. Bizim ayrımız gayrımız yoktur.
Etnik kökenler farklılığımızı değil, zenginliğimizi ifade eder. Tarihin içinden husumet çıkarmak isteyenlere şunu anlatmak istiyoruz: Muhammed’imizin Ali’si neyse bizim Ali’miz de odur. Ali’mizin Hasan’ı, Hüseyin’i, bizim Hasan’ımız, Hüseyin’imizdir. Ebubekir, Osman da bizimdir, Ali ve ehl-i beyt de...
O meşum olay için yüreği yanmayan bir tek Müslüman gösterilemez. Bunu, çocuklarımızın adlarına bakarak da anlayabiliriz. Adı Yezid olan bir tek Müslüman çocuğu olmamasına karşın, adı Ali olan, Hasan-Hüseyin olan milyonlarca insanımız var. Bu, Alevi-Sünni kardeşliğinin en güzel nişanesidir.
Şunu da ifade etmemiz gerekir ki; cumhuriyet yönetiminin İslam’la çelişen bir yönü yoktur. İslam dininin ana kaynaklarında bir yönetim modeli olarak belirli bir şekil öngörülmediği, Kuran’da yer alan ayetlerde mutlak hákimiyetin yüce ALLAH’a, yeryüzündeki siyasi egemenliğin de halka ait olduğu sonucu anlaşıldığına göre, yönetimde halkın iradesini esas alan cumhuriyet sisteminin İslam’a karşı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Aksine, İslam’ın öngördüğü temel maslahatları gerçekleştirmesi açısından, cumhuriyet ve demokrasinin, geçmişte İslam tarihindeki tatbik sahasına konan siyasal rejim ve sistemlerden İslam’ın ruhuna daha uygun düştüğü dahi söylenebilir.
Tekrar vurgulamak gerekirse, her sistemde olduğu gibi cumhuriyet rejiminde de bireylerin yetişkinliği temel faktördür. Adı cumhuriyet olmakla birlikte halk iradesini hiç sayan yönetim anlayışını İslam’la telif etmek mümkün değildir.