İNSANLARIN günlük hayatta çeşitli sebeplere bağlı olarak meydana gelen sosyal ve ruhi problemlerin çözümü için inanca yönelmeleri, yaratılışlarında var olan din duygusunun kaçınılmaz sonucudur.
İnançları hakkında yeterli dini bilgiye sahip olmayan kimselerin, geçmişte olduğu gibi günümüzde de falcı, cinci, muskacı vb. sıfatları kendine yakıştıran insanlar tarafından aldatıldıkları, sömürüldükleri ve çıkmaza sokuldukları görülmektedir.
Dinimize göre, insanı yaratan yüce Mevla, onu sahipsiz bırakmamış, onu cinlerin, görünmeyen şer güçlerin saldırısına terk etmemiştir.
Allah-ü Teala bir ayet-i kerimesinde, ‘‘İnsanın önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçi (melek)ler vardır’’ (Rad, 11) buyurmuştur. Müminler her türlü tedbirini alır. Allah'a güvenir ve bilir ki Allah'ın kendisi için takdir ettiği bir iyiliği káinat toplansa engelleyemez. O'nun dilediği bir sıkıntıyı da kendinden başkası kaldıramaz. Bu gerçek Yunus Suresi'nin 107. ayetinde dile getirildiği gibi, En'am Suresi 17-18. ayetlerinde de şöyle ifade edilmiştir: ‘‘Allah sana bir sıkıntı verirse O'ndan başkası gidermez. Sana bir iyilik verirse elbette O her şeye layıkıyla gücü yetendir. O, kullarının üstünde tam hákimdir. O, her şeyi yerli yerince yapan, her şeyden haberi olandır.’’
Ayrıca Allah, iman etmiş olanların dostudur. Onları hayatın karanlıklarından aydınlığına çıkaran da O'dur (Bakara, 257). Bunların hepsi Allah'ın açık mesajları olduğu halde, Müslümanların kalkıp cincilerden, falcılardan, muskacılardan medet umması çok yanlıştır. Allah cinleri, insanlarla uğraşsın diye yaratmamıştır. Cinlerin de her yaratık gibi kendine mahsus kulluk görevleri vardır. Onların álemi başka, insanlarınki başkadır. İyi veya kötü insan-cin ilişkisi öteden beri birtakım mihrakların abartısına konu yapılmıştır. Bu doğru değildir. Ruhi kargaşa, stres ve denge bozukluğu ortamından kurtulmak için insanların tek sığınağı Allah'tır. O'nun ruhlara ferahlık veren engin rahmetidir.
Bu gerçekleri göz ardı ederek bulanık suda balık avlamaya çıkan birtakım cincilere, falcılara, muskacılara itibar etmenin bir anlamı yoktur. Bunları dinimiz lanetlemiştir. Bazı hadiselerde bu gibi kimselere başvuran ve onları doğrulayan kişilerin ‘‘Allah'ın Hz. Muhammed'e indirdiğini inkár etmiş olacakları’’ bildirilmiştir.
Şu halde, insanları aldatmakla uzmanlaşmış büyücü, falcı, muskacı ve benzerlerinin parlak laflarına aldanarak yok yere ruhi sıkıntılara davetiye çıkarmak, din açısından olduğu kadar, akıl ve mantık açısından da doğru değildir. Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerim'de, ‘‘Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, saadete eresiniz’’ (Maide, 90) buyurmak suretiyle bunlardan uzak durmaları için müminleri ikaz etmektedir.
Ayet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Müslüman her şeyi Allah'tan ümit etmeli ve bu psikolojisini her zaman inancının bir gereği olarak korumalıdır. Gaybı bilme, kaderi değiştirme Allah'a mahsustur. Aksini iddia etmek yalandır, yanlıştır.
Vatandaşlarımız, kendilerinin saf ve temiz dini duygularını kullanmak suretiyle kötü emellerine alet etmek isteyenlere karşı uyanık olmalı, her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur'an ve sahih sünnetin mesaj ve tavsiyesine kulak vermelidirler.
SORALIM ÖĞRENELİM
Namaz üç vakit mi, yoksa beş vakit midir?
Mehmet Demir/Ankara
Namaz üç vakit mi, beş vakit mi tartışmasını da gereksiz görüyorum. Namaz dinimizde önemli yeri olan bir ibadettir. ‘‘Kelime-i şahadet bir sedeftir. Namaz onun içindeki incidir’’ denilmiş. Yetişkin erkek ve kadınlar için beş vakit namaz emredilmiştir: Sabahleyin güneş doğmadan önce, öğleyin, ikindi vaktinde, akşamleyin ve gece yatmadan evvel yatsı namazı... Peygamberimizden günümüze kadar uygulanan namazlar ve vakitleri bu şekilde tatbik edilmiştir. Halen İslam dünyasında İran hariç kılınan namaz beş vakittir.
Namazların birleştirilmesi yolculuk, meşguliyet ve benzeri zorunlu hallerde ileri veya geri almak suretiyle üç vakit, iki vakit, hatta bir vakitte kılınabilir. Hendek Savaşı sırasında düşman, namaz kılmak için hiç fırsat bırakmadığından Peygamberimizin öğle, ikindi ve akşam namazlarını gecenin geç saatlerinde topluca kıldığı olmuştur. Bu durumda günlük beş vakit namazı iki vakitte kılmıştır.
Namaz vaktinde kılınmalıdır. Ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi bazı sebeplerden dolayı öğle ile ikindi, akşam ile yatsı, herhangi bir namazın vaktinde ileri veya geri alınarak kılınabilir.