Paylaş
Sıralarsak:
- MHP lideri Devlet Bahçeli ile DTP milletvekili Ahmet Türk arasında yaşanan samimi tokalaşma.
- Cumhurbaşkanı Sezer ile Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının TBMM toplantısına katılmamaları.
Aslında bu iki madde de kendi içlerinde değerlendirilmesi gereken önemli boyutlar içermekte.
Birincisi, her ne kadar Bahçeli ile Türk demokratik olgunluk örneği vererek el sıkışmış olsalar bile, bu tablo “Kürt realitesi” dediğimiz olgunun ne buharlaştığı, ne de karşıt tutum sahiplerinin bir ortak uzlaşma çizgisinde buluştukları anlamına geliyor.
Yeni açılımlar
Washington’daki en iyi gözlemcimiz Yasemin Çongar da, dünkü Milliyet’te bu konuya değinmiş ve şöyle demişti:
- Oransal olarak HADEP'in çok gerisinde kalsalar da, DTP'li bağımsızların Meclis'te grup kurabilecek olması önemli. Daha da önemlisi, AKP'nin Güneydoğu'daki gücünü, üstelik DTP'den oy kaparak artırması. Anlaşılıyor ki AKP, somut vaatleriyle olmasa bile ima ettikleriyle, niyetiyle, kimliğiyle Güneydoğu seçmeninde beklenti yaratmayı başardı. Kürt meselesinde, bölgede hiçbir varlık gösteremeyen CHP ve MHP'nin temsil ettiği devletçi çizgiden farklı bir yaklaşım geliştirebileceğini seçmene hissettirdi. 22 Temmuz'un, Washington'da üzerinde en fazla durulan sonuçlarından biri bu. ABD'li yetkililer, 'yeni dönemin Kürt meselesinde yeni açılımlar getirebileceği' kanısındalar.
Bu “yeni açılımlar”ın biri Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile Türkiye’nin pozitif diyaloga yönelmesi olabilir. Aynı pozitif tutum hem Bağdat’tan hem de Barzani cephesinden PKK’ya karşı aktif ve etkin işbirliği şeklinde gelirse, “sınır ötesi operasyon” çeşitlemeleri iyice sona erebilir.
Bu çizginin sonunda DTP’liler ile PKK’lılar arasındaki maddi ve manevi ilişkiler ne ölçüde etkisizleşir?
Ama hangi gelişme olursa olsun, DTP’lilerin “Kürt realitesi”ni, MHP’lilerden çok farklı biçimde algılamaları, herhalde sona ermez.
Sezer ve komutanlar
Akıllarda kalan ikinci madde olan Sezer’in ve Genelkurmay’ın TBMM toplantısına katılmamalarına gelince.
Sayın Cumhurbaşkanı Sezer’in TBMM’nin yemin törenine katılmamasını fazla önemsemiyoruz. Neticede Sayın Sezer’in damadının CHP adayı olarak seçime girip seçilemediğini de hatırlayınca, bu katılmama eylemi doğal bir insani davranış olarak da kabul edilebilir.
Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının katılmamaları ise olumlu açıdan ele alınabilir. Çünkü yukarıdaki bir tribünden yüksek rütbeli ve üniformalı subayların aşağıdaki milletvekillerini izlemeleri, fotoğraf olarak iyi bir görüntü çıkartmıyor ortaya.
Yıllanmış bir gazeteci olarak yüksek rütbeli subayların 1960’lar ve 70’lerde, mesela Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı adaylığını desteklemek için dinleyici tribünlerini doldurmaları görüntüsü hep hatırımdadır.
Kriz üretimine ara
Neticede demokrasilerde silahlı kuvvetlerin ana görevi sadece sınırları ve güvenliği değil, “Anayasa”yı da korumaktır. Komuta kademesi TBMM’ye gelse de gelmese de, Anayasa’ya bağlılığın, vatan sevgisi ile eş anlamlı olması gerçeği değişmeyecektir.
Bir genel seçimde halk iradesi kararını ortaya koymuşken, bu iradenin temsilcilerinin demokratik uzlaşmalarla ülke sorunlarına kalıcı çözümler üretmelerini hepimiz bekliyoruz. Varlık sebeplerini “kriz üretimi”nde bulan belirli çevrelerin, hiç olmazsa seçimin üzerinden bir yıl geçmesini beklemeleri ve sonra mesleklerinin gereğini icra etmeleri aklın gereğidir.
Onlara teselli ikramiyesi olarak da tabiat ana yağmur yağdırmamakta ve kuraklık gibi bir konu, siyasi kullanıma böylece açılmış olmaktadır.
Bu gözlemler çerçevesinde yeni döneme dönük beklentilerimizi özetleyebiliriz.
ŞAKA
Eski kararları kırpıp yıldız yaparlar
Abdullah Gül, geçtiğimiz cuma günü Yeni Şafak yazarı Fikri Akyüz’e cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı konusundaki kararını açıklamış. Ancak Akyüz bu kararın kendisine “yazılmamak kaydıyla” açıklanmış olmasından ötürü, köşesinde sadece Gül’e ve AK Parti yönetimine akıl verenleri eleştirmiş.
Sevgili Akyüz’ün yerinde olsaydım, öğrendiğim bu kararın ne olduğunu köşemde hemen yazardım. Çünkü söz konusu “karar” cuma gününe aitti. Bugün ise salı.
Kim bilir bu karar 5 günde kaç kez değişmiştir.
Özetle Akyüz’ün bildiği okarar şimdi antika olmuştur bile.
Paylaş