Paylaş
- Laikliğe saygılı olun
- Cumhuriyet değerlerine sahip çıkın
- Atatürk devrimlerine gölge düşürmeyin
- Sizin gibi olmayanların da varlıklarına, yaşam tarzlarına ve haklarına saygı gösterin…
Kim konuşursa veya kim bildiri yayınlarsa bunları söylüyor.
Sanırız AK Partililer de bu beklentiler listesini ezberledi.
- Cumhuriyetin kazanımlarını aşındırmayın
- Atatürk ilke ve inkılaplarını yıpratmayın…
Acaba beklentilerimizi sadece AK Parti kadrolarının muhtemel davranışları konusunda bir nevi uyarı (veya muhtıra) üslubunda sıralamak, “rejim”den sadece onların sorumlu oldukları anlamına geliyor?
Mesela diğer kurumlara ve yetkili kişilere dönük beklentilerimiz de yok mu?
Örneğin “rejim”le veya “cumhuriyetin kazanımları” ile ifade edilen olgu, en somut söylenişi ile “Anayasal demokrasi” değil mi? Hukukun üstünlüğü, seçilenlerin ülkeyi yönetmesi, bütün devlet kurumlarının yetki ve görevlerinin Anayasa ile düzenlenmiş olması da, bu coğrafyada büyük bir “kazanım” değil mi?
Devlet sorumluluğu
Türkiye’nin demokratik ve laik bir hukuk devleti olarak çağdaş uygarlık hedefine doğru yaptığı yolculukta, tekerleğe sadece AK Partililer mi çomak sokabilir?
Birinci mesele galiba şu.
Cumhurbaşkanı Gül’ün eşinin başı açık da olsa kapalı da olsa, o tüm devletin askeri ve sivili ile başkanıdır.
Bir vatandaş olarak veya bir seçmen olarak “Ben Gül’ü beğenmiyorum” veya “Gül bana hitap etmiyor” diyebilirsiniz, yazabilirsiniz.
Ama maaşınızı halktan toplanılan vergilerden alıyor, kamu görevlisi olmanın ayrıcalıklarını taşıyor ve seçilmişlerin ataması ile görevinizi üstleniyor iseniz, sizin bırakın Gül’ü kabul etmemeye, ona saygısızlık yapıldığı izlenimi verecek davranışları sergilemeye de hakkınız yoktur.
“Anayasal demokrasi” ve “hukuk devleti” benzeri kazanımları bu tür davranışlar yerle bir eder.
Anayasa’ya sadakat
“Atatürk devrimleri” ile hedef alınan gelişmiş dünyanın parçası olmak rüyası, bir anda Ortadoğu’nun “Baasçı kabus”u ile yer değiştirir. Benimsediğiniz “kuvvetler ayrılığı” ilkesi, sonunda “güvenlik bürokrasisi”nin de bir erk olarak kabul edildiği siyasi hilkat garibesine dönüşür.
Yani başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere tüm askeri bürokrasiden de “Anayasa’ya sadakat” bekliyoruz.
Bir diğer beklentimiz de, özellikle Ankaralı habercilere dönük.
Televizyon magazin haberlerinde Bülent Ersoy’la mesela Gülşen’in kapışmaları reyting getirebilir. Ama Ankara’da seçilmişlerle atanmışların sürekli kapışmak üzere oldukları yolundaki zorlama haberlerden reyting veya tiraj beklemek, sadece mesleki deformasyondur.
Özetle Anayasa’ya, cumhuriyetinkazanımlarına, hukuk devletine, demokrasiye, kendisi gibi olmayanların haklarına, yaşam tarzlarına özen göstermek ve saygılı olmak, sadece AK Partililerden beklenilmiyor.
ŞAKA
Deniz ve Yaşar Paşalar…
CHP’nin ve Genelkurmay’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün yemin törenini boykot etmelerini, Rauf Tamer ne kadar özenli bir üslupla eleştirmişti dün. Şöyle yazmıştı:
- Meclis’teki 98 boş sandalya’ye gelince... Hiç sürpriz değil. Önemli de değil.
Ama onlarla hep eylem birliği içinde gözükmek, sürekli aynı fotoğrafta bulunmak, halk’ın hoşuna gider mi acaba? Yani demek istiyorum ki, genel kurulda 98 sandalye boş kalırken, localarda bazı koltukların da boş kalması, talihsiz bir rastlantı oldu.
Rauf Tamer Rauf Tamer olmasaydı mesela “Deniz Paşa ile Yaşar Paşa’nın devlet ve siyaset anlayışları aynı” diye yazardı herhalde.
Devlet siyaseti reddetmemelidir
Kafalarını sadece türbana takanların, artık uyanmaları gerekiyor.
İşte bakın….
Genelkurmay’ın 30 Ağustos resepsiyonuna DEP’li milletvekilleri de davet edilmemiş. Onların arasında başları açık kadın milletvekilleri olduğunu da herkes biliyor.
Demek ki Türk siyasetinin ve demokrasisinin tek ve ayrıca en problemli konusu “türban” değil.
Demek ki “Güneydoğu sorunu” içindeki “Kürt realitesi”ni irdeleyip, bunun bölücü değil birleştirici bir yorumuna ulaşamazsak, bu dönem de kayıp yıllarımıza eklenecektir. Bu yorumu üretebilecek tek araç olan “siyaset”i devre dışı bırakmak ise, herhalde akıl karı olamaz.
Seçmen bu yolu açtı. Şimdi herkes bu yolda ilerlemelidir.
Paylaş