Genelde hepimiz şikayet etmekten hoşlanırız. Her şeyden de şikayetçiyizdir. Belediyeyi, polisi ve tabii iktidarları yerden yere vurmaktan keyif alırız. Adeta içimizi döküp kendi hatalarımızı da unutur, hatta tatmin oluruz.
Ak Parti iktidarına da -hele 10 yıl başta kaldıktan sonra- yorgunluk yarattığı için eleştiriler artıyor. Ancak ne olursa olsun, yaptıkları güzel şeyler de var.
İşte bunlardan biri, TBMM Darbeler Komisyonu'nun yaptıkları oldu.
Belki çoğumuz farkında değiliz ancak, Nimet Baş'ın açıklamasıyla bu ülkede yepyeni bir dönem başladı. Bir devrim yapıldı. İlk defa asker sorgulandı ve daha da önemlisi bundan sonra darbeye kalkışacaklara mesaj yollandı: Arkadaşlar, yaparsanız hesap verirsiniz.
Başbakan'ın Kürt Sorununa yaklaşımını son dönemlerde sertleştirmişti. Eski Erdoğan gitmiş, çözüm aramak yerine sertleşmeye öncelik veren bir Erdoğan karşımıza çıkmıştı.
Ben de böyle algılıyordum.
Yazılarımda olsun, konuşmalarımda olsun "Başbakan, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine , hatta 2015 Genel Seçimlerine kadar hiçbir siyasi risk almak istemez... Hele MHP'nin milliyetçi oylarını kendine çekebilmek için, Kürt Sorununda katı bir tutum alması çok daha mantıklıdır" diyordum. Benim gibi, birçok uzman aynı izlenimi paylaşıyor ve çözüm konusunda karamsar yorumlar yapıyordu.
Bu sonuca da, Başbakan 'ın konuşmalarına, BDP 'ye karşı tutumuna, KCK tutuklamalarına bakarak varmıştık.
Başbakan, BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılma olasılığını ilk defa ortaya attığında, en yakınındakiler dahi, biz gazetecilere "Başbakan kamuoyundaki duyarlığı hafifletmek için bunu söyledi. Göreceksiniz sağduyu galip gelecektir" demişlerdi.
Anlaşılan, Başbakan bu konuyu aklına koymuş.
PKK'lılarla kucaklaşan BDP'li 9 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması artık gündemde. İstese üstünde fazla durmaz ve dosyalar Anayasa Komisyonu raflarında kalabilirdi.
Hayır, ısrarla gündemde tuttu.
Gazze ateşkes anlaşması, bizim bölgede “Oyun kurucu ülkeyiz” diye kendi kendimize yakıştırdığımız bir karizmanın, özellikle içeride çizilmesine neden oldu.
Geçen hafta medyayı izleyenler farkındadırlar. İktidar, ateşkes görüşmelerinde Türkiye'nin son derece önemli bir rol oynadığını anlatmaya çalışıp durdu. Türkiye adına Kahire'de kalan Ömer Çelik, her saat başı Başbakan'a bilgi verdiklerini söyleyerek bu katkının önemini anlatmaya çalışırken, Davutoğlu daha teknik bilgilerle, oynadığımız rolü anlattı.
Orta Doğu uzmanları ise, yabancı basını örnek göstererek, barışı ABD-Mısır ikilisinin oluşturduğunu ve Türkiye'nin esamesinin okunmadığını belirttiler. Birileri "Barış sayemizde oluştu" derken, diğerleri “Asistanlıktan ileri gidemedik" dedi.
İşin doğrusu, ABD- MISIR ikilisinin ateşkesi sağladıkları, Türkiye'nin de perde arkasında destek verdiğidir.
Şimdiye kadar sesini çıkartmamıştı, ancak sonunda patladı. Başbakan, Muhteşem Yüzyıl dizisini bombalayınca kıyametler koptu. Aslına bakacak olursanız, Ak Parti çevrelerinde bu diziye, başlangıcından beri ters bakılıyordu, ancak “Patron”dan hiç ses çıkmamıştı.
Anlaşılan, Başbakan da bu TV dizisini ciddiye almış.
Doğrusu şaşırdım. Bu dizi ne bir belgesel ne de Kanuni'yi tanıtma filmi. Tam tersine bir kurgu, gerçeklerle ilgisi olmayan bir hikaye anlatılıyor.
Acaba, yine bizi boşu boşuna konuşturacak bir gündem oluşturmak için mi bu sözleri sarfetti, yoksa cidden sinirlendiği için mi tepki gösterdi anlayamadım. Ne oranda ciddi, ne oranda kişisel tepki olduğunu yakında anlayacağız.
Çamlıca tepesine dev bir cami yapılması fikri Başbakan'dan çıktı. Kimsenin aklında böyle birşey yoktu.
Öyle bir cami olmalıydı ki, hem İstanbul'un simgesi gibi algılanmalı hem de boğazdan geçenlerin kolaylıkla görebilecekleri bir muhteşemlikte olmalıydı.
Çok iddialı bir fikirdi.
Başbakan'ın ağzından çıktı ya, hemen kollar sıvandı ve hazırlıklar başladı.
Bana kızacaksınız.
Hatta fena halde kızacaksınız.
Demediğinizi bırakmayacaksınız.
Ancak yine de sizlere bazı acı gerçekleri şimdiden anlatmak istiyorum. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, fakat kendimizi hazırlamamızda çok yarar var.
Başbakan, Gazze konusunu gündeminden düşürmüyor. Hele son saldırıya tepkisi, diğer Müslüman ülkelerden çok daha sert oldu. İsyan etmekte de çok haklı.
İsrail’in artık “Kendimizi savunuyoruz” gerekçesi kimseleri tatmin etmiyor. Washington’a sırtını dayamış, zavallı Filistinlileri fütursuzca durmadan vuruyor. İnsanlık ile bağdaştırılamayacak bir tutumla karşı karşıyayız.
Bu açıdan bakınca, Başbakan son derece doğru bir tutum alıyor.
Erdoğan’ın bu konuşmaları arasında, Mısır’da tekrarladığı bir başka yaklaşım daha var ki onu özellikle alkışlamak istiyorum.
“...Gazze’yi kurtarmak için Arapların, diğer Müslüman ülkelerin ne yaptıklarını” sorguladı.
Amerika, Rusya, Çin ve Avrupa’yı eleştirirken, diğerlerini unutmadı.
Son derece doğru bir saptama...
Gerçekten de Araplar ne yapıyorlar? Diğer müslüman ülkeler Gazze’ye neden sahip çıkmıyorlar?