Paylaş
Bazı gazetelerdeki büyük başlığı görünce, ilkin şaşırdım, sonra duygulandım... ‘‘Erbakan'ın kaderi Demirel'in elinde...’’
İki noktaya kafam takıldı.
1 Cahilliğime, hukuk-kanun fukaralığıma verin, cumhurbaşkanının bu işte ne rolü, hangi parmağı, kaç şapkası var? Benim bildiğim, mahkeme karar verir, yargıtay onaylar veya onaylamaz... Cumhurbaşkanı belki ‘‘özel af’’ hak ve yetkisini kullanır,
‘‘Özel af’’ dediniz de, aklıma anayasanın bununla ilgili 104'üncü maddesi geldi. Baba o maddeye dayanarak hocaya şu kıyağı yapabilir.
‘‘Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak...’’
* * *
Erbakan bunu herhálde kabul etmez... Bühtandır.
Demirel yapabilir. Sırf eğlence çıksın diye...
İkisi de hocamdır. 1961-1962 ODTÜ'sünden...
Gül gibi kimya mühendisi olmamı engellediler. Gazeteci-yazar yaptılar.
Biri eski su müdürüydü, hidrolik ve su kaynakları anlattı. Yaptığı barajların kapakları açılmıyor, kent lağımlarına su gitmiyordu.
Öbürü mekanik anlattı. Devrim Otomobili'ne ya motor, ya benzin koymayı unutmuştu. Ama, o yürümez arabanın mûcidi, tanıtıcısı, pazarlayıcısı, Gümüş Motor şirketinin harika çocuğuydu.
Birbirlerini hiç sevmediler. Birbirlerine hiç yakın olmadılar.
* * *
Bu küçük nostaljik parantezi açıp kapattıktan sonra devam edelim...
2 Demirel Erbakan'a yağmurlu günde su, Erbakan annesinin mevlidinde Demirel'e lokum vermeyeceğine göre, Erbakan'ın kaderi nasıl olur da Demirel'in elinde olur?
Bu konudaki tereddütlerimi gidermek için, İbrahim Ural ağabeyimizin yazdıklarını hatırladım. 1969'da Ankara emniyet müdürüydü.
Sonra kitap hálinde hatıralarını çıkarttı.
‘‘Yıkılan Değerler...’’
* * *
Başbakan Demirel, her gün seçim propagandası için uçakla bir ile gidip geliyordu. Her karşılama ve uğurlamada, ‘‘Erbakan'ı Odalar Birliği'nden hálá atmadınız mı?’’ diye soruyordu.
Erbakan, Odalar Birliği Başkanlığı'na seçilmişti. Danıştay birbiriyle çelişen iki karar vermişti. Buna rağmen Demirel, ne pahasına olursa olsun Erbakan'ın Odalar Birliği'nden atılmasını istiyordu.
Yine böyle bir akşam üzeri, Trabzon dönüşü, Demirel, ‘‘Hálá bu herifi dışarı atamadınız mı? Ortada ya devlet vardır, ya da yoktur. Eğer bu işi yapamıyorsanız, çekip gidin’’ diyordu.
Ertesi sabah, Ankara Emniyet Ekipler Amiri Kamil Özdilek, Altıncı Şube Müdürü Ahmet Özel, Erbakan'ın Odalar Birliği'nden atılması için gönderildi. Erbakan emniyet görevlilerini gece saat 23.00'e kadar oyalayıp, bir punduna getirip makamını kilitleyip evine gitti. Ertesi sabah, aynı ekip Birinci Şube Müdürü Nazmi İyibil ve Üçüncü Şube Müdürü Güner Özmen ile takviye edilerek, Erbakan'ı TOBB binasına sokmama kararı verildi.
Halbuki, polisler Odalar Birliği kapısını beklerken, Erbakan arka kapıdan içeriye girmeyi başarmıştı. Vali Bozkurt ile bana, ‘‘Buraya seçimle geldim. Adalet Partisi'nin uşakları beni buradan çıkaramaz’’ dedi.
Demirel'e haber hemen gitmişti. Talimat geldi, gereğini yaptık.
Yanımda bulunan Şube Müdürü ve öteki görevlilere dönüp, gayet sakin bir tarzda, ‘‘Lütfen Sayın Erbakan hakkında, son söylediklerinden dolayı, devlet kuvvetlerine hakaretten dolayı zabıt tutun’’ dedim ve Erbakan'a dönüp, ‘‘Sayın Erbakan, biz hiç bir zaman hiç kimsenin uşağı olmadık. Adalet Partisi'nin de uşağı olmadık. Biz, devletin emrinde görev yapan kanun uygulayıcılarıyız’’ diye konuştum.
Birden Erbakan'ın sinirli háli gitmişti. Bana hitaben ‘‘Müdür bey, amacım sizlere ve devlet kuvvetlerine hakaret etmek değildir. Adalet Partisi'nin uşakları demekle de sizleri kastetmiyorum’’ dedi.
* * *
Bunca yıl aradan sonra, hocanın kaderi tekrar babanın elindeymiş...
Güldürmeyin... Yaşar Kemal aynı 312'den hapse girerkenki beraberliğiniz, müşterek zekanız, kollektif aklınız, demokratlığınız, hoşgörünüz neredeydi?
Yoksa, yine başa mı döndük?
Paylaş