Paylaş
ÇEVREYLE pek ilgim olduğu söylenemez... Uzak-yakın, fark etmez... İşiyle eşi arasında gelip giden, rutine bağlanmış biriyim...
Ankara'daki ‘‘patlamaya hazır bomba’’ vaziyetindeki Mamak Çöplüğü'nün önünden geçerken, arabanın camını kapatırım... Koku kesilir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!
İstanbul Ortaköyü'nden geçerken çevre dostlarının, entellektüel arkadaşların yerlere attıkları boş bira tenekelerine bakar, arabayı kullanan arkadaşa sorarım... ‘‘Burası kimin belediyesi?’’
Diyelim ANAP'tır, FP'dir, CHP'dir.
Boşalmış sigara paketini buruşturup pencereden atarım... ‘‘Çuvalla emlak-çöp vergisi alıyorlar. Toplasınlar...’’
Diyelim, deprem oldu, ev sarsıldı. Balkona fırladım.
Leş gibi soğan-sarımsak kokuları yayılıyor etrafa... Herkes don-pijama-terlik, sokağa fırlamış... Aç kalacak değiller ya! Mangalları kurmuşlar, kuş sesleriyle beraber etnik kokular yayılıyor ovalara...
Eşim kızar, beni azarlar. ‘‘Yazsana şunu...’’
Çevreyle, çevrenin temizliğiyle pek ilgili olmadığım için, ‘‘Amaaannn! Boş ver!’’ derim, ‘‘Türkiye'nin umûmi ortalamasını yansıtıyoruz...’’
* * *
Altmış sene önce Ankara'da doğdum... İstanbul'dan bakanlar için ‘‘çorak bozkır’’ muamelesi görürdü.
Altmış sene sonra Ankara'ya bakıyorum. ‘‘Olabildiğince yemyeşil’’ bir şehir... İstanbul'a en azından beş-on basar.
Ama, Ankara'da, bir ‘‘Yeşil Düşmanlığı’’ var.
Derin devletin Yeşil'ine kimse ses çıkartmıyor, ama, herkes kentin doğal yeşilliğine düşman... Belediyelerden biri, o soğuk Ecevit kışında donan, buz tutan yolları eritmek için, ağaç fidanlarının altına tuz serpmiş...
Ağaçlar ölmüş, yeşillikler yeşermeden yitip gitmiş...
Sinirlendim... Yeşillik medeniyetin simgesidir.
Fatih Sultan Mehmet'in ölümsüz sözleri geliyor aklıma...
‘‘Ağaç kesen baş keser! Onun da başı tez kesile!’’
* * *
Eskiden çevreyle uzak-yakın hiç bir ilgim yoktu. ‘‘Çevreyi koruyalım!’’ sloganları atılırken, ‘‘Betonlaşmayı koruyalım!’’ pankartı açmak isterdim.
Maksat ‘‘aykırılık’’ olsun, ‘‘marjinalliğe karşı çoğunluk, umûmi ortalama’’ olsun...
‘‘Nereden buldun bu sloganı?’’ diye üstüme yürüselerdi, cevabım hazırdı.
‘‘Bütün güzel sloganları arkadaşlar aldı, bana da bu kaldı...’’
* * *
Yine deprem oldu, binalar çöktü. Baroktan lazoka, oradan groteske uzanan bir mimari yelpazede, insanlar ölüyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın Mimar Sinan'a yolladığı ferman geliyor hafızama...
Hassa mimarlarının başı Sinan'a hüküm ki,
Rumeli'nden ve sair yerlerden gelip doğramacılık ve bina bilgisinden habersiz ve nasipsiz olarak, tamamen ehliyetsiz şekilde, ellerine cedvel alıp mimarlık yapmaktadırlar. Bina eyledikleri evlerin ekseriya ocakları tutuşup yandığından, buyurdum ki,
Bu emri aldığında, bu konuda dikkatli olup, bina, doğramacılık ve duvarcılık bilgisinden yoksun bulunmakla beraber eline cedvel (arşun) alarak mimarlık yapanları yasaklayasın, senin bilgin ve iznin olmadan o gibi ehliyetsiz kimselere mimarlık ettirmeyesin...
Kanûn'i Sultan Süleyman
Fi 17 Safer 980 (29 Haziran 1572)
* * *
Türkiye'de çok ciddi bir ‘‘çevre bilinci’’ patlaması oldu.
Benim gibi sorumsuz-duyarsız biri bile etkilendi. ANAP milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu başkanı Ediz Hun'a borçluyum, borçluyuz bunu...
Kendisini ‘‘jön artiz’’ olarak hatırlayanlar, künyesine baksınlar...
İstanbul-1940, Adnan, Neşvet - Norveç Oslo ve Trondheim Üniversitelerinde Biyoloji, Oseanografi ve Çevre Bilimleri Eğitimi -Almanca, Norveççe, İngilizce - Uzman Biyolog, Öğretim Görevlisi, Sanatçı -Çevre Bakanlığı Bakanlık Başdanışmanı, İstanbul Çevre İl Müdürü, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Turizm, Mahalli İdareler ve Avrupa Topluluğu Bölümleri Öğretim Görevlisi - TBMM Çevre Komisyonu Başkanı - Evli, 2 Çocuk...
Bu ilginç kişiye teşekkür borcum var.
Paylaş