21 Nisan 2009
HERKESİN söylediği gibi Beşiktaş beklenmedik bir kaza yaptı. Hani, arabayı geri vitese takıp, duvara toslamak gibi bir şey...<br><br>Peşinen söyleyeyim, Mustafa Denizli’nin Bursaspor beraberliğinden sonra yaptığı açıklamaya ve yoruma katılmıyorum. Ne diyor Mustafa Hoca... Bu hesapta yoktu!
Sevgili hocam, Beşiktaş’ın İnönü parkurunda Bursa virajını kolayca döneceğini düşünüyordu. Yorumundan da anladığım gibi, o da kazanın şokunu yaşıyor.
Oysa, Beşiktaş’ı tanıyanlar ve İddaa’ya para bastıranlar kuponlarında beraberlik hanesine de bir çarpı işareti kondurmayı unutmadılar.
Bildikleri bir şey mi vardı? Sadece, geçen iki sezonun defterini karıştırıp, biraz da istatistikleri kurcaladıktan sonra kuponlarını sağlama aldılar. Beraberlik olasılığını hatta Beşiktaş’ın yenilgisini bile ön plana çıkardılar.
Söyledikleri gibi Beşiktaş bunu hep yapıyor. Bir bakalım, Beşiktaş son iki sezonda ne yapmış?
2006-2007 sezonunun 30. haftasına ikinci sırada girmiş. F.Bahçe 60 puanla lider. Beşiktaş 58 puanla hemen peşinde.
31. haftaya liderlik şarkıları ile başlıyor Beşiktaş. İnönü’de F.Bahçe’yi yenerse, zirveye tırmanacak. Gerisi kolay. Son 3 haftayı idare ederek mutlu sona ulaşacak.
İşte, bir kaza da o hafta yapıyor Beşiktaş. İnönü’de Fener’e 1-0 yenilerek zirveden elini-eteğini çekiyor.
Geçen sezon yaşadıkları daha dramatik... 26. haftayı lider bitiriyor Beşiktaş. Puanı 58. G.Saray 57 puanla peşinde.
27. hafta beklenmedik bir yenilgi ile sarsılıyor. Olimpiyat Stadı’nda oynanan Belediye maçında Bobo kırmızı kartla oyundan atılıyor. 10 kişi kalan Beşiktaş, oyunu 2-1 kaybediyor.
Benzeri bir faciayı bir hafta sonra tekrar yaşıyor. İnönü’de F.Bahçe maçını da 2-1 kaybedince, işler karışıyor.
Ve hemen ardından Bursaspor’a 3-0 yenilen Beşiktaş bir hüzün daha yaşıyor.
İşte, geçen hafta Bursaspor beraberliğinden sonra saran korku ve endişelerin nedeni Beşiktaş’ın bu huyundan kaynaklanıyor.
Söylediğim gibi Mustafa Hoca’nın Bursaspor beraberliğinden sonraki, "Bu hesapta yoktu" yorumuna katılmıyorum.
Hiç hesapta olmayan şeyler Beşiktaş’ın başına ne işler açıyor!
Öğle değil mi hocam.
* * *
EŞİKTAŞ-Bursa maçından sonra koşa koşa gazeteye geldim. Amacım, iki pozisyonu TV ekranlarından izlemekti. Bir de yakın plan göreyim dedim.
İlki İbrahim Toraman’ın kırmızı kart olayı. Diğeri de Delgado’nun penaltılık pozisyonu. İlkinde Toraman hiç akla gelmeyecek bir hata yapıyor. Ve topa eli ile dokunuyor. Hakem Deniz Çoban hemen kartını çıkartıyor. Ve Toraman ikinci sarı karttan oyun dışı...
Kararında yüzde yüz haklı Çoban.
Diğer pozisyonda Delgado ceza sahası içinde sert bir şut çekiyor Bursa kalesine. Topun istikameti direkt köşeye... Ömer, gözle kaş arasında topun üzerine yıkılırken, sol kolunu da bir kalkan gibi kullanıyor. Ve top yön değiştirerek uzaklaşıyor kaleden. Pozisyon penaltı.
Çoban, kavalını çalmıyor. Pozisyonu sadece izliyor!
Bunları neden yazdım?
Aklıma Sivasspor Başkanı Sayın Mecnun Odyakmaz’ın sözleri geldi. Ne demişti?
"Sivasspor’u şampiyon yapmazlar!"
Neye göre, böyle bir iddiayı ortaya atmıştı sevgili Odyakmaz?
Bir hakem kararına öfke duyup böyle haykırmıştı. Yani, Kocaelispor maçında Beşiktaş lehine verilen penaltı kararı içine bir şüphe düşürmüştü başkanın.
Acaba Bursa-Beşiktaş maçını izledikten sonra neler düşündü?
Hakem Deniz Çoban’ın İnönü’de İbrahim Toraman’a korkusuzca çıkarttığı kırmızı kart. Ömer’in kolundan dönen Delgado’nun gollük şutu...
Yine soruyorum.
Bunları gördükten sonra neler düşündü sayın başkan?
Acaba Beşiktaş’ın yoluna da taş koyanlar mı var?
* * *
U haftanın maçları ligin zirve savaşını yeni bir boyuta taşıyabilir. Örneğin, Sivasspor-Trabzonspor maçı. Eskişehirspor-Beşiktaş maçı. Ve G.Saray’ın Ali Sami Yen’de oynayacağı Ankaraspor maçı...
Belki yeni haftada ligin tepesinde yeni bir lider görebiliriz. Ya da G.Saray veya Trabzonspor’un zirveye bir adım daha yaklaştığına tanıklık edebiliriz.
Bu maçların sonuçlarını herkes gibi merakla bekliyorum. Bir de Sayın Adnan Polat’ın sözlerini hiç aklımdan çıkartmıyorum...
4 Mayıs sabahı lider olacağız!
O haftanın fikstürüne baktım... Hacettepe-G.Saray, Trabzon-Kayseri, G.Antep-Sivas ve Beşiktaş-F.Bahçe oynuyor.
Ve o hafta sonunda Polat, G.Saray’ın liderliği yakalayacağına inanıyor.
Mustafa Denizli’nin 26. hafta kehanetinden sonra şimdi de Polat’ın 4 Mayıs çıkarması...
Merakla bekliyorum 4 Mayıs’ı. Ve yine merak ediyorum 4 Mayıs’ta spor sayfalarının manşetini süsleyecek bayrağın renklerini!
Yazının Devamını Oku 20 Nisan 2009
BEŞİKTAŞ, aylardır özlemle beklediği bir geceyi gönlünce yaşayacaktı. Bursaspor maçı liderliği yakalayacağı ve taraftarı ile İnönü’de kucaklaşacağı bulunmaz bir fırsattı. Beceremedi, başaramadı ve gece hüsrana dönüştü.
Bakın, bu kahır gecesinde neler yaşadı Beşiktaş. Kısa notlarla anlatmaya çalışacağım.
Oyuna geç ısınıyor Beşiktaş. Gerçek kimliğine kavuşana kadar geçen zaman diliminde taşıdığı stres ve endişeler skoru da etkiliyor.
İlk şutu ancak 16. dakikada attı. İlk atak da 20. dakikada gelişti. Ve bu durgun tempoyu canlandıracak bazı isimlerin berbat performansı da eklenince, oyunun gerçekleri sırıtmaya başladı. Rakip, sahayı daha iyi kullanıyordu. Sahiplendiği topları kolayca Beşiktaş ceza alanına taşıyor ve pozisyon üretiyordu.
İlk yarıda Beşiktaş kale direklerinde patlayan iki top... Yenal Tuncer’in kıl payı dışarı giden kafa şutu korku dolu dakikaların başlangıcıydı.
Bunlar bir bakıma oyunun birer parçasıydı. Gelip geçerdi. Ancak, ilk yarının son dakikasında sarı kartla oynayan İbrahim Toraman’a çıkan kırmızı kart, Beşiktaş’a indirilen ağır bir darbeydi.
Yine de düşündüm. Ve pozisyon oyun süresince kafamı kurcaladı. Sarı kartla oynayan Toraman’ın kornerden gelen topa eli ile uzanması bir refleks miydi? Eğer kasıtlı bir davranış ise, bunun tek yorumu olabilirdi...
Çılgınlık. Bu çılgınlığı nasıl yapar, hala anlayamadım!
* * *
İlk 45 dakikada gözlerim hep iki kişi üzerindeydi. Rodrigo Tello ve Matias Delgado. İkisi de sorumluluktan kaçarak oynadılar. Oyunun temposunu ve havasını değiştirecek ağırlığı koyamadılar. Denizli’nin, ikinci yarıda Tello’yu kenara alması gerekli bir infazdı.
Yusuf Şimşek’in Delgado’nun yerine oyuna girmesi de geç düşünülmüş bir davranıştı.
Beşiktaş, ikinci yarıya dengeleri değiştirecek bir pozisyon ile başladı. Holosko’nun yakaladığı pozisyon harcanacak gibi değildi. Eline-ayağına dolaştırdı topu Holosko...
Beşiktaş, oyunun hiçbir bölümünde gerçek kimliğine kavuşamadı. Ve hiçbir futbolcu da gerçek performansına ulaşamadı.
Bir de 10 kişi oynamanın külfeti yüklenince, tüm değerlerini yitirdi.
Holosko, berbat bir günündeydi. Bobo’nun olumlu tek davranışını göremedim. Diğerleri de beklenen performansın altındaydı.
Lafın kısası, Beşiktaş böyle bir maçı daha değişik duygularla oynamalıydı. İkinci yarıdaki bir-kaç pozisyona bakıp, Beşiktaş’ın kazanabileceğini düşünenlere katılmıyorum. Her bir pozisyon bireysel çabaların bir ürünüydü.
Hele, uzun bir süre 10 kişi oynamasını kaybedilen puanlara bir mazeret gibi gösterilmesini de kabullenemiyorum.
Ve bunu geneldeki kötü oyuna eklenen bir suç gibi görüyorum!
Kaçırdığı Tam 5.5 ay sonra bir liderlik şansı yakaladı Beşiktaş. Bu fırsatı da harcadı.
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2009
HALA özlemini duyarım. Gençlik yıllarımdaki Western filmlerinin tadı bir başkaydı. Öncelikle aktörleri gerçek bir kovboydan farksızdı. Öfkeleri, kavgaları, tekmeleri, yumrukları ile birbirine katarlardı ortalığı. John Wayne bunların babasıydı. Attığı yumruğun sesi sinemada oturduğum koltuğa kadar gelirdi. Hani, söylerler ya...
Kodu mu oturtur!
Böyle biriydi John Wayne. Derbinin azgınlarından Lugano’nun gücünü, kuvvetini ona benzettim. Emre Aşık’ın boğazını sıkarken ardından atacağı yumruğu heyecanla bekledim.
Hele, bir karambolde Emre Aşık’ın ense kemiğine attığı bir kafa vardı... Nur içinde yatsın, yıllar sonra sanki karşımdaydı John Wayne!
* * *
BİR Gary Cooper’ı hala dün gibi hatırlıyorum. Kibar bir kovboydu. Kavgaya geç katılır, işini çabuk bitirirdi. Genelde eldiven giyerdi. O eldiven değişik bir hava verirdi Gary Cooper’a.
Daha çok silahını kullanırdı. Ama kavgaya daldı mı, adamı çeneden yıkardı. Kroşeleri bir boksörden farksızdı.
Nasıl anlatayım... Derbideki Arda Turan-Semih Şentürk kavgasının karelerini gözlerinizde canlandırın. Lacivert eldivenli bir yumruk yay gibi gerildi. Ve gözle kaş arasında Semih Şentürk’ün çenesine indi.
Ve bizim nöbetçi asker nakavt!
İşte böyle biriydi Gary Cooper. Arda da bu rolde şahaneydi. Hiç aratmadı eski kovboyu. Semih Şentürk’ün daha önce Arda’ya salladığı yumruğu pek beğenmedim. Başrole soyunan aktörlerden biriydi. Kaptığı rolün hakkını veremedi. Figüran gibi kaldı derbide!
Bir sahne vardı derbide bayıldım, bittim... De Sanctis, yerde yatan Semih’in yanına geldi. Omuzlarından tutup kaldırdı. Sonra öfkeyle silkeleyip çuval gibi bıraktı yere.
Tam bir Western sahnesiydi. Nefis oynadı İtalyan!
* * *
O baba kovboyların yanında bir de ortalığı ayaklandıran, durmadan sağa-sola sataşan tipler vardı Western filmlerinde.
Kavgayı onlar başlatır, babaların başını belaya sokardı. Derbideki Sabri Sarıoğlu gibi... Emre Belözoğlu’nu bir omuzda panolara yapıştırırken, yine gençlik yıllarıma döndüm.
Daha sonra Emre Belözoğlu’nun ayağa fırlayışı, sahanın ortasında Emre ile Sabri’nin kafa kafaya verip, birbirlerine diklenmeleri... Filmin en güzel sahnelerinden biriydi.
Filmin bir karesi daha vardı. Unutmadan söyleyeyim. Western sevenleri o kareyi izlemeleri için uyarıyorum. Kaçırmayın!
Selçuk Şahin’in bardan çıkış sahnesi şahaneydi!
Pardon yanlış yazdım. "Oyundan çıkış sahnesi şahaneydi" diyecektim. Şaşırdım... Oyundan çıkarken öfkeyle kale direklerine attığı tekme var ya...
Aynen, Western filmlerinde kovboyların bir kavga sonrası bardan öfkeyle çıkarken, bar kapısına attığı tekmeye benziyordu.
Filmde kısa bir rol aldı. Ama hakkını verdi!
* * *
YILLAR sonra ağız tadı ile bir kovboy filmi izledim. Tekme attılar, yumruk salladılar, direkleri tekmelediler.
Aktörleri iyiydi. Kavga sahneleri canlıydı. Figüran kullanmadan dövüştüler. Emre Aşık’ın ağzından akan kanlar filmin en ürkütücü sahnesiydi.
Filmin yönetmeni Fırat Aydınus da başarılıydı. Aktörleri istedikleri gibi tepişmeleri için özgür bıraktı. Her aktör de hünerini sergiledi.
Söylediğim gibi. İzlediğim en güzel Western filmlerinden biriydi. Başkaları bu filmden utandıysa, bilemem...
Bundan böyle derbi izlemesinler!
* * *
NOT: Dünkü gazetelere baktım. Derbiyi anımsatacak tek fotoğraf yoktu. Manşetleri kavga fotoğrafları süslüyordu. Ne bir röveşata ne de bir plonjon...
Üstelik, kritikler de bir bakıma zoraki yazılardı.
Sayfa boyu bizim aktörler. Tekme-yumruk!
Yine söylüyorum... Şahane bir Western filmiydi.
Belki de Vahşi Batı’dan sonra izlediğim en nefis kovboy filmi...
Utananlar, bir daha derbi izlemesin!
Yazının Devamını Oku 12 Nisan 2009
BELKİ iyi oynamadılar. Beklenen kaliteye de ulaşamadılar. Ancak, her ikisi de hücum heveslerini hep diri tutarak koştular. Boğuşmaktan ve savaşmaktan hiç kaçmadılar. Fizik güçlerini cömertçe harcayarak 90 dakikayı tamamladılar.
Lafın kısası, çatır-çatır oynadılar!
Bir pozisyon ilk 45 dakikanın skorunu değiştirebilirdi. Belki de maçın sonucunu da etkileyebilirdi. Tita, egosuna yenik düştü. Ve Djiehoua’ya vereceği topu, kaleye şutladı. Pozisyonu harcadı...
Aynı bencilliği ikinci yarının başında da yaptı. Bir garip duygularla oynuyor Tita... Son vuruşu hep kendine saklıyor.
* * *
Sivasspor’dan daha etkili bir performans bekliyordum. Gördüm ki, stres onları da yakalamış.
Hep kazanmak için oynuyorlar. Bu duygu Sivasspor’un gerçek kimliğini de etkiliyor. İlk yarıyı pozisyonsuz ve golsüz bitirmenin nedeni de buydu.
Bencillik kötü bir huy... Ama iyimserliğin aşırısı da gereksiz bir iş.
İkinci yarıda Tum’un gole koştuğu bir pozisyonda topu pas olarak kullanması beklenmedik bir fanteziydi. Olası bir gol maçın düğümünü erken çözebilirdi.
Sivasspor ikinci yarıda daha farklıydı. Özellikle Kamanan’ın oyuna girişi, Sivasspor’un rakip kaledeki hücum etkinliğini artırdı.
Ve aradığı golü 86. dakikada yakaladı Sivasspor. Sezer’in golünü anlatmaya gerek duymuyorum. Liderliğin devamı bir yana şampiyonluk için yanan bir kıvılcım gibiydi...
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2009
OYUNUN hemen başında Beşiktaş, beklenmedik bir gol yedi. Yenilen gole bir suçlu aramayacağım.
Hele, Rüştü Reçber'in adını bile ağzıma almayacağım. Ama golden sonra geçen dakikaların ve boşa harcanan zaman diliminin faturasını da sevgili Mustafa Denizli'ye keseceğim.
İlk 45 dakikada Kocaeli kalesine tek şut atamayan... Tek pozisyon yaratamayan... Oyunu rakip yarı alana taşıyamayan... Ağırlığını hiç hissettiremeyen... Ve iki pası bir araya getiremeyen bir takımı 45 dakika başı boş bırakmanın hesabını da yine Mustafa Hoca'dan sorarım.
Beşiktaş'ın yediği erken golden sonra Taner Gülleri'nin sakatlanıp, oyunu terk etmesi Kocaelispor'un hücum gücüne inen ağır bir darbeydi.
Böyle bir fırsatı değerlendirmenin en mantıklı yolu da, hücumda şaşkın ve etkisiz adımlarla dolaşan Bobo'nun yanına ikinci bir santrfor göndererek sambacıyı yalnızlıktan kurtarmaktı.
Holosko ile hücum gücüne yeni ve sağlıklı bir nefes katmak Beşiktaş'ın çehresini değiştirebilirdi.
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2009
SÜPER Lig’in 26. haftasını da geride bıraktık. Hemen yeni haftaya doğru yola çıkmak istiyorum. Aklım hep G.Saray-F.Bahçe derbisinde. Unutmak istiyorum geçen haftayı. Yine de hatırladıkça sanki boğuluyorum. Biber gazı gözlerimi yakıyor. Bir cop canımı acıtıyor. Gücüme gidiyor sevgili komiserim...
Sevgiye dayak atılmaz ki!
Kaçmak istiyorum geçen haftadan. Adımlarımı sıklaştırsam da, çığlıklar hala kulaklarımda...
Biz terörist değiliz. Taraftarız!
Niyetleri, Beşiktaş’ı taşıyan otobüsü sarıp sarmalamaktı. İçerdekilerle sevgi tazelemekti. Halt ettiler yolları tıkadılar, caddelere taştılar... Alt tarafı bir trafik suçu işlediler.
Ve aralarına karışan bir-kaç pisliğin oyununa geldiler. Fena hırpalandılar, kötü dayak yediler...
Sevgiye dayak atılmaz ki komiserim!
* * *
VE hemen yeni haftaya koşuyorum. G.Saray-F.Bahçe derbisine yönelik bir soru kafaları karıştırıyor.
Bülent hoca, Lincoln’ü derbide oynatır mı?
Özellikle bu soru internet sitelerinde diğer derbi haberlerinin bir adım önünde koşuyor. Hafta arasında G.Saray Başkanı sayın Polat’ın bir beyanatı bazı ipuçları verdi...
Lincoln’ü kazanmak istiyoruz!
Neyi kazanmak istiyor G.Saray... Onca transfer ücreti ödediği Lincoln’ü gözden ve elden çıkartırken, bol sıfırlı rakamalarla pazarlamayı amaçlıyor.
Bir kenara atamıyor Lincoln’ü. Adam sen de diyemiyor. Tutup kolundan fırlatamıyor. Ve Lincoln’ün her biçim şımarıklığına karşın oynamasını istiyor. Oynasın ki, el alem Lincoln’ün varlığını hissetsin. Unutulmasın...
İyi de G.Antep maçında oynamayan Lincoln, derbide forma bulur mu?
G.Saray’ı izleyen muhabirlerin ortak görüşü bir bakıma aynı noktada birleşiyor. Diyorlar ki...
Oynar. Bu derbi Lincoln için iyi bir vitrin!
Üstelik, bu konuda yönetimin Bülent Hoca’yı sıkıştıracağını söyleyenler de var.
Taraftarın isteği mi?
Büyük çoğunluk Lincoln’ün oynamasından yana.
* * *
HER şey bir yana G.Saray bu sezon kurduğu kadronun kaymağını yiyemedi. Sezon başında ne diyorlardı?
Son yılların en güçlü G.Saray’ını oluşturduk!
Ancak, büyük coşku ile gelenlerden kaçı sezon sonu sessiz sedasız geri dönecek? Bir sayalım.
Lincoln, Linderoth, Nonda, De Santcis. G.Saray’ın yeni Popescu’su olur denilen Fernando Meira ise çoktan Rusya’ya gitti.
Yabancılardan kim kalıyor geriye?
Sadece Kewell ve Milan Baros!
* * *
F.BAHÇE, Eskişehir maçını çift santrfor oynadı. Derbi öncesi meraklar da aynı noktaya odaklandı...
Aragones, Semih-Güiza ikilisini derbide de kullanır mı?
Görüşler, İspanyol hocanın derbiye tek santrforla başlayacağına yönelik... Peki, bu tek santrfor kim olabilir?
Büyük bir olasılıkla Güiza!
Diğerlerine gelince, Emre ve Lugano’nun cezaları bitti. Derbide oynuyorlar. Sakatlardan Edu, sezonu kapattı. Alex’in oynayıp oynamayacağı ise henüz belirlenmedi.
Hatırlarsınız... Ligin ilk yarısında Kadıköy’de oynanan ve F.Bahçe’nin 4-1 kazandığı maçta Alex yine sakatlık nedeniyle oynamamıştı.
Ve bir istatistik... F.Bahçe, son 9 sezon Ali Sami Yen’de oynayacağı G.Saray derbisi öncesi yaptığı karşılaşmaların tümünü kazandı.
Geçtiğimiz hafta da Eskişehirspor’u 2-1 yenerek bu seriyi bozmadı F.Bahçe.
* * *
VE geçen haftadan ilginç bir haber... Beşiktaşlı İbrahim Toraman, Kayserisporlu Cangele’nin maç süresince kendisine yönelik hareketlerini kınıyor ve diyor ki...
Bana 6 kez parmak attı!
Bir bu eksikti. Bazı futbolcular vardır, rakibi tahrik etmek için her yola başvururlar. Ama böylesine ender rastlanır.
Yıllar öncesi, Şeref Stadı’nda oynanan bir maçta, kalecinin rakip futbolcuya o malum hareketi yaptığı için hakemin penaltı verdiğini hala hatırlarım.
Hem de öfkeyle o futbolcunun üzerine koşup azarladığını da hiç unutmadım.
Ancak, bu işi bir maçta 6 kez tekrarlayan futbolcuya hiç rastlamadım!
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2009
BEŞİKTAŞ, oyunun ilk 14 dakikalık bölümünde iki sarı kart gördü. Stres, sanki Beşiktaş’ın gırtlağını sıkıyordu. Geçen her dakika ve geciken gol de oyun bütünlüğünü etkiliyordu Beşiktaş’ın. Bir gol her derde devaydı!
Sağ kulvarda iyi veya kötü de oynasa Serdar Özkan’ın varlığı ile Beşiktaş kolayca hücuma çıkıyordu. Sol kulvar sanki boş ve izbe bir köşeydi.
Bazen Bobo buralara giriyor, zaman zaman da savunmadan kopup gelen İbrahim Üzülmez iş arıyordu.
Adeta tek kanat oynuyordu Beşiktaş. Ama çabuk ve akıllı oynadın mı, tek kanat da yetiyor. Beklenen golde Serdar Özkan’ın tek hareketle Bilal Aziz’den sıyrılışı... Yusuf’a çıkarttığı pas... Ve Şimşek’in müthiş volesi...
Sivas’ta Yusuf Şimşek’in, Tello’ya attırdığı golün bir kopyasıydı!
* * *
VE golün ardından Ali Turan’a çıkan kırmızı kart... Beşiktaş’ın stresini de korkularını da alıp götürdü. Aklıma geldikçe hep gülerek anacağım. İkinci yarının ilk dakikasında Bobo’nun bomboş kaleye kaçırdığı fırsat, bir galibiyetin erken habercisi olabilirdi. İki adımdan nasıl dışarı vurdu. Şaşırıp kaldım!
Bobo, kolay pozisyona giriyor. Sezgileri de hiç yanıltmıyor Bobo’yu. Koşacağı yeri biliyor. Ancak, yakaladığı fırsatlarda sanki bir hacı ağa. Cömertçe harcıyor.
Mustafa Denizli’nin, Serdar Özkan ile Holosko değişikliğindeki zamanlaması... Ve Holosko’nun hücum performansı Beşiktaş’ı etkin bir kimliğe taşıdı. Ancak, Beşiktaş oyunu sanki diken üzerinde tamamladı. Yusuf Şimşek’in akıl dolu paslarında harcanan fırsatlar ve bir kaza golünün ürpertisi hep tedirgin etti Beşiktaş’ı.
* * *
BEŞİKTAŞ savunması oyunun genelinde hatasız oynadı. Rakibe sadece tek pozisyon verdi.
Kötü oynayan yoktu Beşiktaş’ta. Ancak bazılarını isimleriyle anacağım. Örneğin; İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez ve Ernst... Bu üç isim oyunun genelinde üstün bir performans sergilediler. Bu nedenle onları diğerlerinden ayırıyorum. Söylediğim gibi Beşiktaş’ta dün gece kötü oynayan yoktu. Ama yine de taraftarın performansı Beşiktaş’ın oyununu ikiye katladı.
Yazının Devamını Oku 2 Nisan 2009
FATİH Terim, Barnebau’da oynattığı kadroya hiç dokunmadan Ali Sami Yen’e sürdü. Semih Şentürk-Nihat Kahveci yine çift santrfor? Ve hücuma yöneldiğimiz her pozisyonda kenarlardan Arda Turan ve Tuncay Şanlı’nın katılımıyla çoğalan bir hücum mangası...
Hevesimiz ve amacımız belliydi. Ancak, oyuna ısınmakta sıkıntılar yaşadığımız ilk 15 dakikalık bölümde bir kahraman yarattık.
Skoru koruyan ve oyuna denge getiren bir kahraman: Volkan Demirel.
10.dakikada Riera’nın gollük şutunu köşeden çıkartırken bir harikaydı. Onu her anışımda alkış yağmuruna tutacağım. Gerçekten inanılmaz bir kurtarıştı. Ve oyunun da kırılma noktasıydı.
Bundan sonraki dakikalarda varlığımızı hissettirmeye başladık. İspanyolların ayağa ve çabuk pas trafiğini, tehlikeli bölgelerin dışında tuttuk. Ve Arda Turan ile hücum hevesimizi sol kanata taşıdık. Gol de, Arda’nın ayağından çıkan akıllı bir pasla geldi.
* * *
İlk 45 dakikanın görüntüsünde, rakibi akıllıca kontrol eden, pozisyon vermeyen, kendi bildiğini oynayan ve yardımlaşmaya aşırı özen gösteren bir Milli takım vardı.
İlk yarı biterken bir atakta rakibi ceza alanına kadar kovalayan Tuncay Şanlı ile Nihat Kahveci’nin çabaları kazanma hırsımızın ve yardımlaşmanın bir örneğiydi.
Her maçta pis gol yeme alışkanlığımızı dün gece yine tekrarladık. İspanyolların ilk golünde kornerden gelen bir topu Volkan kısa yumrukladı. İbrahim Üzülmez, gereksiz yere kolunu kullandı. Ve hiç yoktan yarattığımız bir penaltı başımıza iş açtı.
Bu golden sonraki dakikalar gerçekten önemliydi. Bernabeu’da çektiğimiz sıkıntıların bir benzerini Ali Sami Yen’de yaşayabilirdik. Ve yaşadık da...
Oyunu kontrol etmekte ve özellikle rakibin yıpratıcı pas bütünlüğünü bozmakta zorlandık.
Yine de bir golün peşindeydik. Ve iyi oynamaya başladığımız dakikalarda beklenmedik bir savunma hatası, 2010 hedefimize beklenmedik bir darbe indirdi.
Ali Sami Yen’den böyle bir skorla ayrılacağımı, hiç düşünmemiştim. Hele Semih Şentürk’ün golünden sonra...
Bundan sonra oynayacağımız tüm maçları kazanmak gibi zor bir savaşa gireceğiz. Becerebilir miyiz bu işi?
Yediğimiz goller aklıma takıldıkça, şüphelerim artıyor. Doğrusu, Atı alan Üsküdar geçti demeye de dilim varmıyor!
Yazının Devamını Oku