Korkut Göze

Gözümüz gibi sakınalım

3 Mart 2009
BEŞİBİRLİK gibi sıralandılar tepeye... Sanki el ele tutuşmuşlar, diğerlerinden farklı bir dünyaya koşuyorlar. <br><br>45’er puanlı Sivasspor ve Trabzonspor zirveyi birlikte paylaşıyorlar. Buralarda bir golün bile hesabı yapılıyor.

Beşiktaş 42 puanı ile iki Anadolu takımını kovalıyor. Ve geçen haftaki çıkışları ile ’Beşibirliği’ tamamlayan 40’ar puanlı F.Bahçe ve G.Saray...

Hani, bir hayret veya paniğin hiç değişmeyen klasik bir ifadesi vardır. Yeri geldi mi, hemen kullanırlar... Böylesi görülmedi!İşte Süper Lig’in üç puanlık döneminde böylesi sadece bir kez görüldü. Biraz daha açacağım... 1987-88 sezonundan bugüne geçen 21 yılda ikinci kez 5 takım Süper Lig’de şampiyonluk kovalıyor. Yine o klasik cümleyi kullanacağım...

Böylesi ikinci kez görülüyor! Biraz gerilere döneceğim. 1992-93 sezonuna... Ve 22.hafta sonundaki sıralamayı bilgilerinize sunacağım.

F.Bahçe ve Beşiktaş 49 puanla zirvede. Lideri averaj belirliyor. Ve hemen ardında 46 puanlı G.Saray... Daha sonra 45 puanlı Kocaeli ile 44 puanlı Trabzonspor...

Yazının Devamını Oku

Çok bile

28 Şubat 2009
BBEŞİKTAŞ’ın ritim ve tempo yakalaması zaman alıyor. Boşa harcadığı dakikalarda da strese giriyor. Mustafa Denizli’nin sahaya sürdüğü kadronun benzeri sıkıntılar yaşayacağını hiç beklemiyordum. Dörtlü savunma, tek ön libero, üçlü bir orta saha ve çift santrfor... Böyle bir kadronun özellikle hücum girişimlerinde zorlanacağını hiç düşünmedim.

Biri kalkıp söylese, gülüp geçerdim!..

Bu kadro, oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde rakip kaleye sadece 2 şut attı. İkisi de Delgado’dan... Ve akıllarda kalacak tek hücum organizasyonu gerçekleştiremedi.

Rakip, orta alanda gönlünce dolaştı. Ve her kontratakta bu alanı kolayca geçti. İlk yarının son dakikalarında İstanbul BŞB’nin bir atağında Beşiktaş’ın sahaya yerleşim düzeninden bir manzara sunmak istiyorum... Marcin Kus, kendi yarı alanından aldığı topla Beşiktaş kalesine yöneldi. Tello, orta sahada çakılıp kaldı. Rakibi kovalamak gibi bir yardımlaşmaya girişmedi.

Ernst de pozisyona soğuk kaldı. Tek kişi peşine takıldı Marcin Kus’un... Santradan kopup gelen Mert Nobre...

Biraz ayıp oldu değil mi! Kaptan koşuyor, diğerleri kaytarıyor.

* * *

ÖZELLİKLE oyunun final bölümünde Beşiktaş’ın beklenen ritim ve tempoyu yakalayacağına inanıyordum. Delgado ve Tello, oyunu sırtlayacak... Bobo, eli belinde dolaşmaktan vazgeçip, Nobre ile hücumu renklendirecek... Ve Beşiktaş, Trabzonspor ile Gaziantepspor maçının ikinci yarısındaki temposuna ulaşarak işi bitirecek...

Böyle düşünüyordum. Ancak kenarda dolaşan Mustafa Denizli’nin telaşlı adımlarından işin iyi gitmediğini herkes gibi hissediyordum.

Bu oyunla Beşiktaş’ın kaderi bir şans golüne bağlıydı!

Denizli, Holosko’
yu oyuna alırken bunu da düşündüm. Ve oyun biterken, aklım bir şeye takıldı.

Bir takımda bir kişi çıkıp da adam gibi oynamaz mı!

Mert Nobre
dışında adam gibi oynayan biri çıkmadı ama... Beşiktaş, Tello ve Gökhan Zan’ın beklenmedik golleriyle üç puanı kurtardı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu oyuna 3 puan çok bile!

* * *

DÜN
bir kez daha gördüm ve yaşadım. Beşiktaş’ın özellikle skora yönelik çektiği sıkıntılar sadece çift santrfor kurgusu ile çözülecek gibi değil. Beşiktaş, hücum organizasyonunu bir-iki kişinin ayağına bırakırsa... Kenar adamları gerektiği gibi oyuna katılmazsa... Beşiktaş sağlam ve sıhhatli bir takım kimliğine kavuşma yolunda zaman yitirirse... Dün İnönü’de çektiği sıkıntıları başka sahalarda da yaşayacaktır.

Oysa, zaman öylesine daraldı ki!
Yazının Devamını Oku

Hocam bilir işini

24 Şubat 2009
AKILLARI, hesapları ve tahminleri alt-üst eden bir hafta yaşadık. Çılgın sonuçlar, ıslıklanan teknik direktörler ve kadro dışına itilen futbolcular... Hepsi, hafta sonunun iki-üç günlük kısacık ömrüne sığdı. Trabzonspor, Denizli maçını kaybederken... F.Bahçe, G.Birliği’ne yenilirken... G.Saray, Kocaelispor yenilgisi ile karalara bürünürken aklım hep 26.haftaya kayıyordu.

Galiba, Mustafa Denizli’nin 26.hafta hesapları "CUK" oturacak!

Önümde yeni haftanın fikstürü duruyor. Her maç ateş parçası. Yine de diğerleri bir kenara F.Bahçe-Sivasspor maçından çıkacak sonuç, ligin coğrafyasını bir anda değiştirebilir.

Zirvede ve eteklerinde kümelenen ekipleri yeni ümitlere taşıyabilir. Hem de Mustafa Hoca’nın 26. haftasını beklemeden...

Bunları yazarken bir dostum ufak bir düzeltme yaptı...

Mustafa Hoca 26. haftayı iki hafta ileri attı. Artık 28. hafta yaz!

26 veya 28. hafta... Ben, şunu bilirim ve söylerim... Hocanın tahminleri eliyle koymuş gibi bir bir gerçekleşiyor.

Hiç meraklanıp 26 veya 28. hafta fikstürüne bir göz attınız mı? Ben baktım... Bakarken de aradaki 27. hafta fikstürü gözüme takıldı.

G.Saray-F.Bahçe derbisi sanki Mustafa Hoca’ya tebessüm ediyordu...

Yine de heyecanla bekliyorum 28. haftadaki manzarayı. Ancak, geçen haftanın çılgın sonuçlarından sonra gelecek haftalar için kabadayı çıkışlar, tahminler yapmak, sakat bir davranış gibi geliyor bana...

Herhalde Denizli’nin 26. haftaya yönelik iddiasını iki hafta ileri kaydırması da bundan kaynaklanıyor. Hadi, şunu da söyleyeyim...

Hocam işini bilir!

* * *

YİNE
26 veya 28. haftaya yönelik bazı meraklarımı dile getireceğim. Süper Lig böylesine çalkantılı seyrini sürdürürse, o haftalar hangi teknik direktörün tahtını sallar, başını yer. Merakla bekliyorum...

Beklerken de bazı detaylar gözüme takılıyor. Fikstürü karıştırdıkça, bazı gerçeklerle yüzleşebiliyorum.

En basit bir örnek... Önümüzdeki hafta fikstürü bir anda zirvedeki sıralamaya yeni boyutlar getirebilir.

Konyaspor-G.Saray, Antalyaspor-Trabzonspor, Beşiktaş- İstanbul BŞB ve özellikle F.Bahçe-Sivasspor maçları geçen haftayı hüzünle kapayanları yeni umutlara taşıyabilir.

Açıkçası, Süper Ligi ağzına almadan bin kere düşünüp bir kere konuşacaksın. Ve yine bu ligin her çeşit sürprize açık olduğunu unutmayacaksın. Mustafa Denizli, 26. haftayı boşuna mı iki hafta ileriye kaydırdı.

Öyle değil mi hocam!

* * *


G.SARAY’ın Kocaeli yenilgisi haftaya bomba gibi düştü. Yarattığı tahribat da bir hayli fazlaydı. G.Saray, bunun şokunu yaşarken, bir başka G.Saraylı belki de mesleğinin en mutlu haftalarından birini yaşıyordu.

G.Saray’a Ali Sami Yen’de ilk kez 4 gol atan Kocaelispor santrforu Taner Gülleri ile ilgili bazı bilgiler aktarmak istiyorum. G.Saraylıların hoşuna gidebilir.

Taner, çocukluk yıllarında bir G.Saray taraftarıymış. Hem de bir fanatik... Üstelik anne ve baba da G.Saray hayranı ve taraftarı.

Kocaelispor forması giyen Taner’e direkt "G.Saraylı mısın?" diye sorarsanız, ağzından net bir yanıt alamazsınız. Der ki...

Sadece sempatim var!

Oysa, damardan G.Saraylıdır ve G.Saray formasını giymek arzusu da onda vazgeçilmez bir tutkudur. Böyle biri çıkıp G.Saray’a 4 gol atabiliyor. Ne dersiniz!

* * *

VE Skibbe gitti. Ancak, aklı ve hevesleri G.Saray’da kalarak ayrıldı İstanbul’dan. Basın toplantısında söylediklerinin bir-iki satırına sıkıştırdı bu üzüntüsünü...

Kocaeli maçında penaltıyı atsaydık, şimdi ben burada olmazdım. Ve bu toplantıyı yapmazdım!

Böyle söyledi Skibbe... Ancak, maç sonrası TV mikrofonlarına söyledikleri bana daha ilginç geldi. Ne dedi Alman teknik direktör...

Bir suçlu arıyor ve soruyorsunuz. İşi bu çizgiye getirmek yanlış olabilir. Yine de salt bir suçlu aramanın ötesinde, suça ortak olanların suç oranını araştırmak daha doğru bir yaklaşımdır.

Ne anladınız bu sözlerden?

Ben sözlerin ikinci paragrafını ilginç buldum ve birkaç kez okudum.

Suça ortak olanların suç oranını araştırmak daha doğru bir yaklaşım olur!

Yorumu sizlere, G.Saraylılara bırakıyorum...
Yazının Devamını Oku

Hayata dönüş

21 Şubat 2009
OYUNUN ilk 45 dakikalık bölümünün sonunda Beşiktaş’a inancımı yitirdim. İkinci yarıya sarkacak ne bir ışık yakmış, ne de umut vermişti. Sıradan bir takım havasında 45 dakika deliler gibi topun peşinden koştu Beşiktaş. Topla buluştuğu pozisyonlarda da eli ayağına dolaştı. Bobo ile Nobre’nin yanyana oynamasını isteyenler... Çift santrfor diye yırtınanlar... Herkesin hayalleri bir anda söndü.

Bu işin ilacını sadece Bobo-Nobre ikilisinde aramak, bir hastaya yazılmış yanlış reçete gibiydi. Onları yaşatacak, pozisyona koşturacak orta alandan ilk 45 dakikada tek düzgün pas çıkmadı.45 dakikalık zaman diliminde Bobo’nun ıskaladığı topun dışında tek pozisyon heyecanı yaşamadı Beşiktaş.

Ernst, kötü mü oynuyordu. Hiç de değil. Ancak, Bobo-Nobre ikilisi ile gerekli bağlantıyı sağlamakta sıkıntılar çekiyordu.

Cisse, her ne kadar savaşa en ön safta katılsa da, ayağından tek etkili pas çıkmıyordu. İkinci yarıda çoşacak Tello, berbat bir ilk yarı geçiriyordu.

Beşiktaş,’ın pozisyon yaratmakta zorlandığı ilk yarıda Gaziantepspor 3 net fırsat yakaladı. Hele, Beto’nun kaçırdığı bir pozisyon hatırlıyorum.

Tanrı Beşiktaş’ı korudu!

* * *

BEŞİKTAŞ, bu kabustan nasıl kurtulabilirdi. Örneğin, duran toptan atacakları bir karambol golü. Ne bileyim, ya da bir başka şey...

Beşiktaş’ın bu mucizeyi yaratması gerekiyordu. Ben, olası bir kayıpta patlayacak öfkeyi... Tribün manzaralarını... Olacakların her birini kafamda, gözlerimde tek tek canlandırdım.

Tüylerim ürperdi. Korku sardı!

Bu kötü film Nobre’nin kafa golü ile hemen değişti. Ve Tello’nun şahane şutu ile korkular bitti. İkinci yarının başlarında gelen bu iki gol, Beşiktaş’ı sahanın her bir köşesinde egemen kıldı.

Beşiktaş’ın karşısında artık dilediği gibi bir rakip vardı.

Gaziantep yüklendikçe, her Beşiktaş kontatağı beraberinde bir pozisyon getirdi. Ve Beşiktaş sıkıntılar yaşadığı bir oyunun son 45 dakikasında farka koştu.

Söylediğim gibi işin ilacı sadece Bobo-Nobre ikilisinin yanyana oynaması değildi. Onları yaşatacak yan etkenlerin de oyuna katılmaları gerekiyordu. Bir örnek vereyim...

Nobre’nin attığı 3.golde, İbrahim Toraman’ın varlığını kim inkar edebilir.

* * *

KÖTÜ başlayan bir film böyle bitti. Beşiktaş için hayati önem taşıyan bir oyun belki de kimselerin beklemediği bir sonuç, hatta bir farkla bitti.

Bu sonuç Beşiktaş için nasıl bir anlam taşıyor, biraz değinmek istiyorum... Yenilseydi, lig defterini kapatacaktı. Bu bir...

Mustafa Denizli’nin 26.hafta panoraması bir masal gibi algılanacak, öfkeler yağacaktı. Ve Ligden elini-eteğini çekmiş bir Beşiktaş kupa’yı da kucaklasa, taraftarın gönlündeki heyecana asla karşılık veremiyecekti.

Bu sonuç Beşiktaş’ı hayata döndürdü!

Bilemiyorum, bu işin daha iyi bir anlatımı olabilir mi?
Yazının Devamını Oku

Kurtulun şu miskinlikten

17 Şubat 2009
HAFTALAR bir bir geçiyor. Beşiktaş 26. haftayı bekleyerek, G.Saray Skibbe’yi tartışarak, F.Bahçe çelişkili sonuçlarla şaşırtarak... Ve her biri şampiyonluk heveslerini hep diri tutarak sona doğru koşuyorlar. Sivasspor ve Trabzonspor da aynı yolda koşuyor. Onların temposu daha tutarlı. Aldıkları sonuçlar daha istikrarlı... Bir öyle bir böyle değil. Yere sağlam basıyorlar.

Yine de çoğunluk, yılların getirdiği bir alışkanlığın miskinliğine bürünmüş. Şampiyonluğun İstanbul’un dışına çıkacağına, Trabzonspor veya Sivasspor’un mutlu sona ulaşacağına asla inanmıyorlar.

Hem de hiçbir neden göstermeden akla ve mantığa uygun bir sav üretmeden, papağan gibi aynı heceleri sıralıyorlar.

Anadolu’dan şampiyon çıkmaz!

Ve hemen ardından sırıtarak bir bilen edası ile benzeri bir düşünceyi ters-yüz edip tekrarlıyorlar...

3 Büyükler bırakır mı!

Olabilir. 3 Büyükler tekrar bir şampiyonluk sevinci yaşayabilir. Belki ilk üç sırayı da yine aralarında paylaşırlar. Ancak, değişen bazı dengeleri hesaplamadan Anadolu’yu kenara atmanın ukalalığına karşıyım.

Fikstüre baktım. Neler anlatıyor neler... F.Bahçe geri kalan 14 maçın 8’ini deplasmanda oynayacak. Bu maçlara bir göz atın.

G.Saray, Beşiktaş, Trabzon, Kayseri, Antalya, Bursa, G.Birliği, Ankaraspor.

Böyle bir fikstürden elini kolunu sallayarak çıkmak mümkün mü?

Yine de Büyük’tür, deneyimlidir başarır diyerek olaya yaklaşanlara lafım yok. Ama Sivas ve Trabzon’u bir kenara iterek ahkam kesenlere karşıyım.

* * *

G.SARAY
için kestirmeden gireceğim konuya...

Bu sezon 5 yenilgi almış. Beşi de deplasmanda. Ve daha 6 deplasman maçı oynayacak. G.Saray’ın bu fobisi diğer deplasman maçlarına da sıçrar mı, bilemiyorum. Ancak, G.Saray’ın üzerine sinen bu korku, Trabzonspor ve Sivasspor için bir avantaj...

G.Saray’ın oynayacağı deplasman maçlarını da hatırlatayım...

Trabzonspor, Beşiktaş, G.Antepspor, İstanbul BŞB, Konyaspor, Hacettepe. Bunlara bir de Ali Sami Yen’de oynayacağı F.Bahçe derbisini de eklerseniz... Hiç de kolay değil.

Geliyorum Beşiktaş’a.

Mustafa Denizli’nin 26. hafta beklentisinden nasıl bir panorama çıkacak, gerçekten merakla bekliyorum.

Sağdan soldan soranlar, merakıma ortak olanlar 26.hafta için şöyle bir tablo çıkartıyorlar.

Beşiktaş, en iyimser bir yaklaşımla yarıştan kopmaz. Ama rakiplerinin neresinde olur, işte bu önemli.

Başka türlü düşünenler de var. Diyorlar ki...

Beşiktaş önce kazanmayı becersin. Rakiplerinin kaybedeceği her puanı değerlendirsin.

Böyle düşünenlere soruyorum...

Peki, Beşiktaş’a güvenmiyor musunuz?

Kafa sallıyorlar ama hemen ekliyorlar...

Trabzon maçı gibi oynasınlar. Ne çıkarsa bahtımıza!

* * *

LAF
Beşiktaş’a geldi, ben de söyleyeyim. Bilmenizi istiyorum...

Denizli, Beşiktaş’ın iki derbiyi de kazanacağına inanıyor. Yani, G.Saray ve F.Bahçe maçlarını İnönü’de hiç puan yitirmeden geçeceği inancında...

Korkusu mu?

Öncelikle G.Antepspor deplasmanı...

Yine de 26. haftayı bekleyelim. Hani şu, dillerden hiç düşmeyen haftayı.

Trabzonspor’a gelince... Ersun Yanal’ın ilginç bir yorumu ile başlayacağım. Diyor ki...

İnönü Stadı’ndan alınan beraberliği küçümsemeyin. Bir büyükten puan aldıysak kötü futboldan söz etmemeliyiz.

Doğru söylüyor. Üstelik Trabzonspor’un bir özelliği var...

Kötü oynadığı maçlardan da puan çıkartıyor.

Daha daha...

Deplasmandan en çok puan çıkartan takım kimliğine sahip. 11 maçın 6’sını kazanmış.

İşte bu özelliklerini kullanarak hedefe doğru koşuyor Trabzonspor... Böyle bir güce kafa çevirmek mümkün mü?

* * *

SİVASSPOR mu? Başkaları ne düşünür bilemem. Ben, Mehmet Yıldız ile Sivasspor’un gücünü ikiye katladığına inanıyorum.

Cezası bitti Yıldız’ın. Bu hafta Eskişehir maçında forma giyecek. Sivasspor’un deplasman dosyasını açtım. Üç Büyük’ten ikisi ile deplasmanda oynayacak. F.Bahçe ve G.Saray...

Diğer deplasman maçları Ankaragücü, Denizli, Konya, G.Antep ve Hacettepe. Yani, dışarıda oynayacağı 7 maçtan alacağı sonuçlar Sivasspor’un kaderini belirleyecek.

Bu yükün altından kalkabilir mi Sivasspor?

Her hafta başı sonuçları şöyle bir gözden geçirdikçe, Bülent Uygun’un bir sözünü hatırlıyorum...

İnanmayanları, bir gün Anadolu’dan da bir şampiyon çıkacağına inandıracağız.

Ben inanıyorum hocam...
Yazının Devamını Oku

Kötü huy

16 Şubat 2009
İKİ rakip, farklı düşüncelerin savaşını yaptılar. Trabzonspor, basit ve uygulaması kolay bir yol seçti. <br><br>Song ve Egemen ile savunmanın göbeğini kapadı. Kenarlardan sızan kaçakları kovaladı. Ve Beşiktaş’ın hücum etkinliğini kırdı. Böyle bir ortamda Nobre’yi kurbanlık koyun gibi tek başına kalabalık Trabzon savunması içine atmanın mantığını anlayamadım.

Seyirci, Nobre’nin yalnızlığını gördü ve ilk yarı bitmeden ısrarla Bobo’yu sahaya çağırdı.

Oysa, oyunun ilk yarı panoramasında rakamlar ve istatistikler hep Beşiktaş için çalıştı.

Top Beşiktaş’ın ayağında daha çok dolaştı. Hücum sayısı rakibine oranla kat be kat fazlaydı. Attığı şut, yaptığı orta kıyaslanmayacak seviyedeydi.

Böyle bir Beşiktaş yine de ilk 45 dakikada Ersun Yanal’ın basit çizgilerle belirlediği oyun planında nefes alacak delik bulamadı.

Çaresiz, boğulup kaldı!

YEDİKLERİ gol, Tello’nun Beşiktaş’ın başına açtığı beklenmedik bir belaydı. Kaptırdığı top, kontratağa dönüştü. Sivok ve Gökhan Zan da pozisyona soğuk kalınca, Gökhan Ünal işi bitirdi.

Bilemiyorum, Beşiktaş bu huyundan nasıl kurtulacak. Her maçta bireysel bir hata Beşiktaş’ın başını yakıyor.

Merak edebileceğiniz bir-iki isimden söz edeceğim... Yusuf Şimşek’in oynadığı oyundan kendisinin de keyif almadığını biliyorum.

Mustafa Denizli de aynı görüşteydi. İkinci yarıya Delgado ile başladı. Arjantinli daha hareketli ve çabuktu. İlk 45 dakikayı kulübede geçirmesi gereksizmiş... Doğrusu, Yusuf Şimşek’in oyuna bu denli soğuk kalacağı aklıma hiç gelmedi.

Fabian Ernst ile Eduoard Cisse, 90 dakikayı boğuşarak geçirdiler. Oyunun ofansif yönüne pek dokunmadılar.

Tello’dan beklenenler farklıydı. Ancak, bilinen performansına ulaşamadı. Oyunu ve Beşiktaş’ı sahanın geniş alanlarına taşıyamadı.

Topaç gibi etrafında döndü. Etkisizdi!

* * *

BOBO’nun gelişinin Nobre’yi daha etkili kılacağını düşünmüştüm. Beklediğim gerçekleşmedi. Yine de birlikte oynamaları rakibi ürküttü ve korkuttu.

Kafa golünden sonra tribünlerin hastalık derecesine varan Bobo sevgisinin nedenini daha iyi anladım.

Beşiktaş’ın tükendiği, gol yollarının tıkandığı dakikalarda Bobo’ya sarılıyor taraftar. Dün olduğu gibi... Oyunun final bölümündeki performansı ile Beşiktaş’ın bu maçı kazanması işten bile değildi.

Yakaladığı pozisyon sayısı... Hücum zenginliği ve istatistikler açık farkla Beşiktaş’tan yanaydı.

Bir eksiklik vardı. Bu da kolayca görülüyordu. Şans kavramını ön plana çıkartıp, kaçan iki puana yakınanlara şiddetle karşıyım. Biraz da beceri gerekiyor. Öyle değil mi!
Yazının Devamını Oku

Ne gol ama!

13 Şubat 2009
BEŞİKTAŞ, 106 yıllık tarihinin en mükemmel pas organizasyonunu yaptı. Ve Fulya gibi kıskanılacak bir tesis yarattı. 1960’larda Baba Hakkı bu arsaya ayak bastı. Ve kiraladı...

1980’lerde Mehmet Üstünkaya alt yapı tesisini oluşturdu.

1990’larda Süleyman Seba devlet babadan tapusunu aldı.

2000’lerde Serdar Bilgili planlamayı gerçekleştirdi.

2009’da Yıldırım Demirören bayrağı dikti.

Ve Beşiktaş asırlık yaşamının en şahane golünü Fulya’da attı.

Tebrikler!
Yazının Devamını Oku

İpliğini pazara çıkartırlar!

10 Şubat 2009
GİTTİKÇE karışıyor Süper Lig. Her hafta şok bir sonuç gelip bir takımın gırtlağını sıkıyor. Adeta kan kusturuyor. Luis Aragones’in söylediği gibi... İşte futbol bu!

Her sonuca ve sürprize açık bir oyun... Hatalara, yanlış yorum ve davranışlara da... Futbol böyle bir oyun olsa da, 10 kişilik Belediyespor’dan iki fark yiyen büyük bir takımın teknik adamı cılız bir tarifin arkasına gizlenemez. Hatalarını tek tek sıralayıp hesabını sorarlar. Bizde bir laf vardır...

İpliğini pazara çıkartırlar adamın!

Kadro değeri 110 milyon Euro’luk F.Bahçe’yi, 23 milyon Euro’luk Belediye’ye nasıl yedirirsin diyerek gırtlağına sarılırlar adamın...

G.Saray, Kayserispor maçını 61 dakika 10 kişi oynasa da... Kaybedilen iki puanın faturası hakem triosuna kesilse de... Skibbe’nin saha içi hatalarını atlayıp, onu "İşte futbol bu!" gibi bir mazeretin arkasına gizleyebilir misiniz?

Sormazlar mı, "Mehmet Topal’ın solbekte işi ne diye?

10 kişi kalmış bir takımda aylardır oynamayan Linderoth’a nasıl yer verirsin diye sorguya çekmezler mi?

Beşiktaş’ın Konya’da hem de hiç de hesapta olmayan iki puanlık hayati kaybını "Kardeşim, adı üzerinde. İşte futbol bu" gibi baştan savma bir yorumla geçiştirebilir misiniz?

Haftalar tek tek tükeniyor. Ve zirvedeki ikili araya kimseyi sokmuyor. Geride bıraktığımız her hafta, kızmasınlar ama üç büyüklerin suratında bir akıl şamarı gibi patlıyor...

Lafla peynir gemisi yürümez!

* * *

İYİ-güzel de Anadolu’da bu işler nasıl yürüyor.
Sivasspor düzenini kurmuş... Karşılıklı sevgi-inanç ve şampiyonluk özlemi...

Bu üç değer onların ilacı. Düşünün, Balili hocası Bülent Uygun’a gidip İsrail Ligi’nde oynayan Kamanan’ı tavsiye ediyor.

"Bu adamı alın, daha da güçleniriz" diyor. Bunu söyleyebiliyor. Üstelik, adı geçen futbolcu, Balili’nin mevkiinde oynuyor.

Artık kimsenin şüphesi kalmadı. Şampiyonluğun önemli bir adayı Sivasspor. Bulunduğu yere de çok yakışıyor...

Trabzonspor, geçen hafta Ankaragücü’nü yenene kadar akla karayı seçti. Oynadığı oyun pek beğenilmedi. Ancak, şampiyonluk havası kötü oyundan baskın çıktı. Üç puan inadı uzatma dakikalarında iş gördü. Ve Umut’un golü skoru belirledi.

Trabzonspor’un diğer büyüklerden farkı çift santrforla oynaması. Her koşulda ve her sahada Ersun Hoca, Gökhan Ünal ile Umut Bulut’u birbirinden ayırmıyor.

Ve bu düzen Trabzonspor’u her an maçın skorunu değiştirebilecek bir ekip kimliğine sokuyor. Yine de bir klasik düşünce hala kafaları zorluyor...

Anadolu’dan bir şampiyon çıkar mı?

* * *

BU
soruya yanıt arayanlara işte bir fırsat. Hafta sonu oynanacak Beşiktaş-Trabzonspor maçı bir ölçüde bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir.

Trabzonspor kazanırsa, üç puanın ötesinde ne gibi değerlere kavuşacağını bir düşünün. Böyle bir maçın sonucu sadece Karadeniz ekibini değil, diğerlerini de ilgilendiriyor.

Özellikle Beşiktaş için büyük bir fırsat olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bana göre, bir fırsat gibi düşünmenin ötesinde Beşiktaş açısından şunu da haykırabilirim...

Sadece bir fırsat değil, son şans!

Öyleyse, önemli bir haftaya giriyoruz. İnönü’de klasik düzeni ve pek değişmeyen kadrosu ile bir Trabzonspor izleyeceğiz.

Beşiktaş’a gelince, Mustafa Hoca, nasıl bir sürprizle çıkacak İnönü’ye... Merakla bekleniyor. Belki de kimselerin aklına bile getirmediği bir kadroyla... İster misiniz üçlü bir forvetle oynatsın Beşiktaş’ı...

Bobo-Nobre-Holosko yan yana!

Evet, bu maçın sonucu sadece Beşiktaş ile Trabzonspor’u değil, F.Bahçe, G.Saray ve Sivasspor’u da ilgilendiriyor.

Ve inanıyorum ki, yine bu maçtan çıkacak sonuç, Mustafa Denizli’nin 26. hafta panoramasına da bir açıklık getirecek. Özellikle Beşiktaş yönünden...

Ya bu panoramada olacak ya da silinecek!
Yazının Devamını Oku