Genel havası şöyleydi ‘okkalı’ cevabın:
“Ben bilmem... Benim dışımda bir konu... Bu konuda konuşmam... Bana sormayın...” vesaire.
*
TBMM’de düzenlenen “Türkiye’de Diyabet Tedavisinin Dünü, Bugünü ve Geleceği” (*) başlıklı panelde konuştuktan sonra çıkmıştı gazetecilerin karşısına.
Gündemi değerlendiriyordu: Çözüm süreci, terör, Dersim, “Güvenlik Bakanlığı kurulsun mu?” tartışmaları...
Cevabınız “Evet” ise ne mutlu size.
Cevabınız “Hayır” ise 1 Şubat’a kadar vaktiniz var ama ertelemeyin, bir an önce gezin derim.
Katalan sanatçının Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde devam eden “Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” adlı müthiş sergisini cuma günü gezdim, yeniden gideceğime de eminim.
Miro’nun farklı alanlarda ürettiği (çoğu elbette resim) 125 eserini bir arada görmek pek mümkün değildir, emeği geçenleri de peşinen kutlayayım.
Miro’nun cazibesine kapılanların sayısı hiç azımsanmayacak boyutta.
Mesela geçtiğimiz çarşamba günü, hafta içi olmasına rağmen 2 bin 600 ziyaretçi ağırlanmış ki; “Bizim memlekette sanata ilgi azdır” argümanı üzerinde çürütücü etki yaratabilecek bir sayı bu.
Kendileri iki bakanlığın (Enerji/Aile) ortak projesi olarak Aralık 2012’de kamuoyunun karşısına çıkmıştı.
“Karşımıza çıktı” derken elbette Enerji Hanım diye biri yok; enerji tasarrufu konusunda bir kampanyanın sanal yüzü sayılır.
Aralık 2012’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın da katılarak bir konuşma yaptığı toplantıda tanımıştık.
*
Bazı pratik önlemlerle dörtte bir oranında enerji tasarrufu sağlanabileceğini anlatacaktı Enerji Hanım bize:
Mesela ütüyü 5 dakika önce kapat.
Mesela gereksiz yanan lambayı affetme, karart.
Canlı yayın konuğu olan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, kanalın Ankara temsilcisi Hande Fırat ve yorumcu Hüseyin Yayman’ın gündemle ilgili sorularını cevaplıyor.
Hande Fırat, “... Bir son soru sorayım mümkünse” diye söze girdikten sonra sorusunu yöneltiyor:
“Şimdi Peşmerge’nin girişi, o görüntüler, bazı kesimler tarafından da çok tartışıldı. Çok net, acaba Kürt ulusal birliğini mi ön plana çıkardı o giriş, yoksa amacınız bölgedeki durumu dengelemek miydi?”
*
Yalçın Akdoğan’ın –çözüm sürecinin koordinasyonunu yürüten kişi olarak- vereceği cevabı beklerken devreye gülerek yorumcu Hüseyin Yayman girdi:
Önceki gün de Abdullah Cömert’in davasında savcının uyuduğunu gördük.
İnanın şaka yapıyor olmayı çok isterdim fakat iki haber de gerçek.
Buna adalet deriz biz buralarda!
*
İşler böyle yürüyor memlekette.
“Şiddetli isteksizlik, akut formsuzluk, akut ruh kaybı, kötü yönetim kaynaklı depresyon...”
Hal böyleyken ve bu sezon özellikle Şampiyonlar Ligi’ndeki performansı ortadayken gidip Almanya’da Dortmund’u yenmesini beklemek pek gerçekçi bir yaklaşım olmazdı.
Aslına bakarsanız, golü yiyene formundan beklenmeyecek bir direnç gösterdi Galatasaray. Ancak hücumda varlık gösteremeyen sarı kırmızılıların Dortmund gibi hızlı ve kararlı hücum eden bir takıma direnebilmesi mümkün değildi. Nitekim 40’ıncı dakikada gard düştü, gol göründü...
Fatura çok ağır oldu
Sahada ne hücumda ne savunmada tutunabildi Galatasaray; ne topa ne rakibe hükmedebildi.
Farkı bir duran topla indirmeyi becerdiği andan sonra en zayıf noktasını (savunma sarsaklığı) rakibin en güçlü yönüyle (hızlı hücum) başbaşa bıraktı ve fatura ağır oldu...
Teknik direktörleri, hele kadro seçimleriyle eleştirmek ağız sulandırıcı olsa da pek sevmediğim bir tarz. Hele Prandelli’nin durumunda “Yazık adamcağıza, o ne yapsın?” deyip işin içinden çıkmak da doğru olabilir.
Kulaklarımdan fışkıracak kadar huzur doluyum iki gündür. Kapalı alanda sigara içeni bile atlamayacak kadar dikkatli bir Cumhurbaşkanımız var; oley, oley, oley! Ben kendimi güvende hissetmeyeyim de elin Hans’ı, Helga’sı, Riçırd’ı mı hissetsin?
O ne kararlılıktır o?
O ne keskin gözdür o?
O ne iradedir o?
Yanlış uçan sineği tespit eder, hatalı konan kuşu kayda geçirir; öyle bir otorite.
Nazarından hatalı sollayan otomobil, boş kupon arazi tabelası, spiker dekoltesi ve dahi hakemin yanlış ofsayt kararı kaçmaz, kaçamaz, kaçabilemez!
Şiir seven, İkinci Yeni’ye hayatında ayrı yer açan her şiir meraklısı gibi meşhur şiirlerine odaklanarak başlamıştı maceram.
Ece Ayhan’ın şiirini tanımlamak için sıkça kullanılan sıfatlardan birinin “kapalı” olduğu düşünülürse aksi de pek mümkün değildir zaten “o yaşlar” için.
“Yort Savul”, “Meçhul Öğrenci Anıtı”, “Mor Külhani”, “Yalınayak Şiirdir” gibi antolojilerin gediklisi şiirleri öğrenci evlerimizdeki “panolara” ilk sızanlar olmuştu elbette.
*
Ece Bey’i Beyoğlu’nda gördüğümüz ancak yanına gitmeden uzaktan seyretmeye yetecek kadar cesaret biriktirebildiğimiz, kendisiyle değilse de çevresinde yaşamış olanlarla arkadaşlık ettiğimiz günler sonra geldi.