Kökü ‘hiss’tir ki, bildiğimiz ‘his’ten gelir.
“İhsas-ı rey” de bu durumda “oyunu veya fikrini hissettirmek” manasına geliyor.
Son dönemde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın demeçlerinin ardından zat-ı muhteremi sopalamak için kullanılan tabirin, yani “ihsas-ı rey”in kökünü kaynağını böylece açıklamış olduk.
100 mumluk ampul kıvamında aydınlandıysak eğer, asıl diyeceğimize geçelim...
*
Bir de “ihsas-ı eyy!” var sevgili okur.
Daha doğrusu yok da, var diyelim; taze uydurdum.
Bu formülün sahibi ABD’li televizyoncu, oyuncu, yazar, müzisyen ve komedyen Steve Allen (1921-2000) olarak gösterilir.
Allen’a göre trajediler zaman içinde bir şekilde komediye evrilir.
Tartışmaya açık tabii...
Ancak “Yüce Divan” meselesinin gelişim sürecine bakınca “Adam haklıymış beyler; sessizce, kimsesizce dağılalım!” diyesi geliyor insanın...
*
Meteoroloji uzmanı değilim, sadece hava raporlarını izliyorum fakat tahminim çok da boşa çıkmadı.
Ancak hemen belirteyim; havayı, zemini ve stadı doğru okumak da marifettir ve bu konuda yıldızlı pekiyi Galatasaray’ın teknik direktörü Hamza Hamzaoğlu’na gider.
Niye peki?
Galatasaray maçla ilgili niyetini ilk dakikalarda belli etti.
Ağır zeminde ve berbat havada rüzgâra rağmen kontrol/pas oynamayı tercih etti; savunma hattını öne çıkardı.
Bu sayede heyecanlı ve akıcı oynadığı zaman netice elde eden Beşiktaş’ın ezberini bozdu ve inisiyatifi ele geçirdi.
Rakibin ivme kazanınca tehlikeli olduğunu öngören sarı kırmızılı ekip bu şansı asla tanımadı.
Bu sevgiyi beslememin birinci nedeni elbette benim de çok tuhaf hobilerim bulunmasıdır!
Sevgili okur, yazının bu noktasında sen “Ne gibi?” diye soracaksın, ben de “Ayaş Tüneli gibi” diyeceğim...
*
İnsan niye bir tünele, özellikle de yaklaşık 70 yıldır planlanan, yine yaklaşık 40 yıldır da yapılmaya çalışılan bir tünele hobi olarak kendini kaptırır ki?
Ayaş Tüneli, cennet vatanımızın “yatırım mantığını” anlamak için en şahane örneklerden biridir de ondan.
MASAK uzmanı tarafından hazırlanan raporda “orantısız” gelir artışlarına dikkat çekilmişti ve “izaha muhtaç” bulunmuştu bazı “mangırsal” dalgalanmalar, malumunuz...
5 Ocak’taki “Yüce Divan oylaması” öncesinde sunulan “mangırsal izahat belgeleri”ni ilgiyle okudum.
Bir müziksever olarak en beğendiğim izahat Zafer Çağlayan’ın “piyano” açıklaması oldu.
Hatırlatmak için yazayım: Zafer Çağlayan’ın evindeki 40 bin Euro’luk piyanonun mal varlığı bildiriminde görülmemesi 700 bin liralık saat kadar olmasa da gündemde hafif bir kaşıntı yapmıştı...
Bu noktadan sonra, bir müzik aşkı hikâyesi okuyacağız Zafer Bey’in sunduğu ek belgeden.
Yemesinden içmesinden kesip bir piyano edinmiş adeta...
Benim gibi müziğe âşık olanların “Pıravooo! Pıravooo!” diye sevinç gözyaşları dökerek, ayağa kalkmak ve ceketlerini iliklemek suretiyle ayakta alkışlayarak tepki verecekleri bir açıklama.
Geçen yıl bu günlerde klişeye kuvvet yeni bebeğe benzettiğim 2014 için şöyle not düşmüşüm deftere:
“...Narlar patlatarak, şarkılar söyleyerek, ‘umuttan küfelik olarak’ karşılayacağımız bebeğe de aynısını, belki daha beterini yapacağımız konusunda kuşkusu olan var mı aramızda?”Eh, 2014’ün ağzı burnu dağılmış halde vedaya hazırlandığını düşünürsek pek de yanılmış sayılmayız.
Neler kaldı 2014’ten aklımızda?
Nasıl izler, hatıralar bıraktı?
*
Oysa bu şarkı ‘kariyerinin en unutulmaz anı’ değildi
Kollarını bileklerinin üzerine kadar kıvırdığı uzun siyah pardösüsüyle barın karanlık sahnesinde belirir kahramanımız...
Yuttuğu cam kırıklarını viskiyle gargara yapmış izlenimi yaratan ve eşine zor rastlanır güzellikteki sesi kaplar atmosferi.
Adamımız o güne kadar Ray Charles’tan duymaya alıştığımız bir şarkı söylemektedir: Unchain My Heart.
Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar’ın yollarının Yüce Divan’a çıkıp çıkmayacağını belirlemek açısından kritik öneme sahipti bu oylama; ilk adım sayılırdı.
O ilk adım atıldı mı, nasıl atıldı, kaç tanesi için atıldı veya yargı aşamasında olduğu gibi kapatılıp üstüne toprak atılma yoluna mı gidildi, yazıyı yazdığım sırada bilmeme imkân yoktu.
Yaklaşık bir yıldır iddiaları okuduk, yüzümüz kızararak tape çözümlerine göz attık...
Birkaç gün önce MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) tarafından hazırlanan raporu görme şansımız oldu.
Rapor, Bayraktar dışındaki bakanların ve aile efradının mal varlıklarının beyan ettikleri gelirlerle elde edilmiş olmasını imkânsız olarak nitelendiriyordu.
“İmkânsız” bile tanımlamakta yetersiz kalabilir gelir “zıplamalarını”...
Mesela Muammer Güler’in oğlu Barış Güler.2003-2008 arasında aylık geliri 250-500 TL imiş.